Carl gustav jung



Yüklə 3,33 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə32/138
tarix18.06.2018
ölçüsü3,33 Mb.
#49331
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   138

PSİKANALİZ

99

rolü  olduğunu  anlamış  bulunuyoruz  ya,  ancak  daha  sonraki,  bu  denli 



abartılmış ve ysrsiz tepkisini  anlamakta güçlük çekiyoruz. Bu hikâyedeki 

patolojik  özellik,  kendi  başına  tehlikesiz  hayvan  olan  attan  ürkmüş 

olmasında.  Travmatik  yaşantıdan  ayrı  olarak,  çoğu  zaman  aşk  alanında 

rastlanan, tedirginlik yaratabilecek bir durum olabileceğini  düşünerek, bu 

açıdan  da  bir  acayiplik  söz  konusu  mudur  acaba  diye  araştırmamızda 

yarar  vardı.  Kız,  nişanlanmayı  düşündüğü  bir  genç  adamla  konuşmak­

taymış, onu sevmekte ve onunla mutlu olacağını düşünmekteymiş. Bütün 

bilinen  bundan  ibaretti.  İlk  soruşturmanın  olumsuz  sonuçları  bizi 

yıldırmamalıydı.  Hedefe  doğrudan ulaşılamadığı  zaman, dolambaçlı yol­

lara  başvurma*  gerekir.  Kızın,  atların  önü  sıra  koştuğu,  o  acayip  olaya 

dönmemiz gerekiyordu.  Arkadaşlarının  kim  olduğu,  ayrıldığı  partinin  ne 

biçim  bir  par.i  olduğu  konusunda  sorulara  başladık.  Parti,  sinirlerini 

tedavi  ettirmek  için  yabancı  bir memlekette bir sağlık  merkezine  gitmek 

üzere  olan  en  yakın  arkadışının  veda  partisiymiş.  Söz  konusu  arkadaşı 

evliymiş,  söylendiğine  göre de mutluymuş;  bir de çocuğu  varmış.  Mutlu 

olduğu konusunu  şimdilik bir yana bırakabiliriz,  çünkü mutlu olaydı,  her 

halde «sinirli» olmaz, tedavi de gerekmezdi.  Yaklaşım açımı değiştirdim. 

Arkadaşlarının  onu  kurtarmasından  sonra,  ev  sahibine  —yani  en  yakın 

arkadaşının  kocasının  evine—  getirmişlerdi;  gecenin  geç  saatinde  onu 

götürebilecekleri  başka  bir  yer  yokmuş  çünkü.  O  bitkin  halinde  iyi 

karşılanmıştı.  Bu noktada hasta hikâyesine ara verdi;  sıkılmış görünüyor­

du, yerinde duramaz bir hal almış, konuyu değiştirmişti. Hoş olmayan bir 

yaşantıyı anımsadığı  belliydi. İnatçı  bir direnme de bertaraf edildiğinde, o 

gece bir başka ilginç olayın daha meydana geldiği öğrenildi; iyi dost, ken­

disine  ateşli  bir  ilânı  aşkta bulunmuştu;  evin  hanımı  evde  olmadığı  için, 

hem güç  hem de  son derece tedirgin  edici  bir durum  çıkmıştı  ortaya.  İlk 

bakışta,  bu  ilânı  aşk,  durup dururken,  gökten  yıldırım  düşer gibi  inmişti, 

ama  bu  tür  şeylerin  genelde  bir geçmişi  vardır.  Birkaç  hafta  boyu,  uzun 

bir  aşk  hikâyesini  bölüm  bölüm  öğrenebildik,  sonunda  görünüm, 

bütünüyle ortaya çıkmıştı.  Gerçek hikâye şöyleydi:

Hasta,  küçüklüğünde  oğlan  çocuğu  gibi  yetiştirilmişti,  haşarı  oğlan 

oyunları  oynamış,  kendi  cinselliğini  hor  görmüştü;  kadınsı  tavırları, 

uğraşları  olmamıştı  hiç.  Ergenlik  çağından  sonra,  erotik  sorunlar



100

ANALİTİK PSİKOLOJİ

yaklaştığında,  herkesten  kaçar  olmuştu.  İnsanoğlunun  biyolojik  yapısını 

uzaktan yakından anımsatan her şeyden nefret ediyor, onu hor görüyordu; 

yalın  gerçekle  ilgisi  olmayan bir fantezi dünyasında  yaşıyordu.  Böylece, 

yaklaşık  yirmidört  yaşına  kadar,  bu  yaştaki  kızın  kalbini  genelde  etki­

leyecek  serüvenlerden,  umutlardan  kaçınmıştı.  Derken,  karşısına,  iki 

adam  çıkmış,  çevresinde  oluşan dikenli  çiti  aşabilmişti.  A en  yakın  arka­

daşının kocasıydı.  B  ise bekâr  arkadaşı.  İkisini  de  seviyordu.  Gel  zaman 

git  zaman,  B ’yi  çok  daha  beğendiğinin  farkına  varmıştı.  Aralarındaki 

yakınlık  gelişmiş  ve  çok  geçmeden  nişanlanacakları  söylentileri 

dolaşmaya başlamıştı. B ile olan ilişkileri ve kendi dostları sayesinde A ile 

sık  sık  bir  araya  geliniyordu.  A’nın  mevcudiyeti  onu  nedenini  anlaya­

madığı bir tarzda tedirgin etmeye, sinirlendirmeye başlamıştı. Ta o sırada, 

hasta  büyük  bir  partiye  katılmıştı.  Arkadaşları  da  oradaydı.  Dalmış 

yüzüğü  ile  oynarken,  yüzük bir  ara parmağından kaymış,  masanın  altına 

yuvarlanmıştı.  Hem  A,  hem  de  B,  yüzüğü  aramaya  koyulmuş,  sonunda 

onu  bulan  B  olmuştu.  Derken  ağzım  kulaklarına  vardırtan  bir  gülümse­

meyle  yüzüğü  parmağına  takarak:  «Anlarsın  ya»  demişti  B.  Kız,  karşı 

koyamadığı  garip  bir  duygu  ile  yüzüğü  parmağından  çıkarıp  açık  duran 

pencereden fırlatmıştı.  Tahmin edilebileceği gibi, bu  olayı zor bir an izle­

mişti,  çok  geçmeden  de  büyük  bir  üzüntü  içinde  partiden  ayrılmıştı. 

Aradan  uzun  bir  zaman  geçmeden,  tesadüf bu  ya,  yaz  tatilini  karı  koca 

A’ların da kaldığı bir sağlık merkezinde geçirmişti. Bayan A, besbelli sinir 

nöbetleri  geçiriyor,  keyifsiz  olduğu  için  de  odasından  çıkmıyordu. 

Böylece  hastamız,  yalnız  başına  Bay  A ile  gezmelere  çıkabiliyordu.  Bir 

keresinde  de  sandala  binmişlerdi.  O  kadar  neşeli  ve  içi  içine  sığmaz  bir 

haldeydi  ki  suya  düşmekte  gecikmemişti.  Yüzme  bilmiyordu  üstelik.  A 

ise  büyük  güçlükle,  onu,  yarı  baygın,  sudan  çıkarabilmişti.  Sonra  da 

öpmüştü.  Bu  romantik  olay,  aralarındaki  bağı  pekiştirmişti.  Ancak  has­

tamız,  bu  tutkunun  derinliğinin  bilincine  çıkmasına  izin  vermemişti, 

çünkü  nicedir  alışıktı  bu  gibi  şeylerin  üstüne  sünger  çekmeye;  daha 

doğrusu, bu gibi şeylerden kaçmaya. Kendini, kendi gözünde bağışlatmak 

için B ile olan nişanlılık durumuna daha bir sıkı sarılmış ve kendi kendine 

sevdiği adamın B olduğunu söylemeye başlamıştı. Doğal olarak, bu küçük 

oyun, kadın kıskançlığının keskin bakışlarından kaçmamıştı.  Dostu bayan




PSİKANALİZ

101

A,  sırrın  farkına varınca sinirleri  daha da  allakbullak olmuştu.  Sinirlerini 

tedavi ettirmek için Bayan A’nın ülke dışına gitmesi gerekmişti. Veda par­

tisinde cinler:  «Bu gece A yalnız.  Ne yap yap, evinde kalmaya bak» diye 

fısıldamıştı kulağına. Düşündüğü gibi de olmuştu nitekim, garip davranışı 

sayesinde eve dönerek amacına ulaşmıştı.

Bu  açıklama  karşısında,  bu  tür  olaylar  zincirini  ayarlayıp 

gerçekleştirmenin  ancak şeytan  işi  olacağı düşünülecektir.  İşin  içinde bir 

«şeytan»  olduğu  kesin,  bu  dramatik  sonuca  götüren  güdülerin  bilinçli 

olmadığını  vurgulamam  gerek.  Hasta  için  olaylar  kendiliğinden 

gelişmişti,  kendisinin  olan  bitenlerden  haberi  yoktu.  Ancak,  önceden 

öğrendiğimiz  hususlar  sayesinde,  bilinç  kendisini  B  ile  nişanlanmaya 

itmekte  iken,  her  şeyin  bu  amaca  yöneldiğini  açıkça  görmekteyiz.  Ters 

yöndeki bilinçdışı dürtü daha güçlü  olmuştu.

Konumuza dönersek,  travmaya  tepkideki  patalojik  (yani  acayip,  ya 

da  abartılı)  unsur,  nereden  kaynaklanıyor?  Benzer  deneyimlerden  yola 

çıkarak  vardığımız  sonuca  göre,  vakamızda,  travmanın  yanı  sıra,  erotik 

alanda  bir bozukluk  olduğunu  düşündük;  yanılmadık  da,  hastalığın  esas 

nedeni gibi görünen travma, aslında kendini belli etmeyen bilinçdışındaki 

önemli  bir  erotik  çatışmayla  bağlantılıydı.  Bu  durumda,  travma,  kendi 

başına  anlamın  bütün  yükünü  taşımış  oluyordu,  travmanın  yerini,  pato- 

jenik  unsuru  erotik bir çatışma gibi  gören,  daha derin,  daha kapsamlı bir 

kavram  almış oluyordu.

Sık  sık  sorulur:  niçin  herhangi  başka  bir  çatışma  değil  de,  erotik 

çatışma nevrozun nedeni oluyor, diye. Buna verebileceğimiz tek bir yanıt 

var:  kimse  bunun  böyle  olması  gerektiğini  iddia  etmiyor,  sadece  sık  sık 

bununla karşılaşıldığı  da bir gerçek.  Ne kadar karşı  çıkılırsa çıkılsın,  aşk 

ile  sorunları  ve  çatışmalarının,  insan  yaşamında  — titiz  ve  dikkatli 

soruşturmaların gösterdiğine göre—   kişinin sandığından çok daha önemi 

olduğunu  ortaya koymuştur.  Bu  durumda travma kuramı moda olmaktan 

çıkmıştır;  nevrozun temelinde travmanın değil, gizli bir erotik çatışmanın 

yattığı buluşu  ile travma anlamını  yitirmiştir.




Yüklə 3,33 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   138




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə