Carl gustav jung



Yüklə 3,33 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə34/138
tarix18.06.2018
ölçüsü3,33 Mb.
#49331
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   138

EROS  KURAMI

105


enderdir;  örneğin,  vücudun  uyanlarının oluşturduğu  düşler bunlardandır: 

uyurken  karnı  acıkan  bir kimsenin düşünde  leziz yemekler gördüğü  gibi. 

Uyurken  kişi,  bir yandan  kalkmak  isterken,  bir yandan  uykusuna  devam 

etmek  istediği  durumlarda,  düşünde  uyanıp  kalktığını  görür  örneğin. 

Gene,  Freud’un  görüşüne  göre,  niteliğinin,  uyanık  zihnin  düşünceleri  ile 

bağdaşmadığı bilinçdışı istekler vardır; insanın, kabul etmekten kaçındığı, 

acı  yüklü  dilekleri  vardır;  Freud’un,  düşün  gerçek  mimarları  olarak 

gördüğü  dilekler  bunlardır.  Örneğin,  görünüşte  bir  kız-çocuk  annesini 

gönülden sevmektedir, ama düşünde, annesinin öldüğünü görür ve büyük 

acı  duyar.  Freud’a  göre,  bu  kız,  annesine  karşı,  kendinin  bilincinde 

olmadığı, gizli, acı duygular beslemekte, annesinin bu dünyadan göçmesi­

ni istemektedir. En saf kız çocuğunda bile böyle duygular görülebilir, ama 

kendisine  bu  gibi  duygular  zorla  yüklenmeye  kalkışıldığında,  çocuk 

şiddetle  karşı  çıkar.  Görebildiğimiz  kadarıyla,  düşün,  dış  görünüşünde, 

istek-gerçekleştirme  izinden  çok,  korku,  panik  gibi  şeylerle,  yani, 

varsayılan  bilinçdışı-içtepinin  tam  karşıtı  ile,  karşılaşmaktayız.  Ancak, 

pek iyi bildiğimiz gibi, abartılı bir panik durumu, insanı, çoğu kez ve haklı 

olarak  söz  konusu  durumun  tam  zıddı  bir  durumun  varlığından 

kuşkulandırır.  Bu noktada,  ince eleyip sık dokuyan okuyucu, haklı olarak 

soracaktır:  düşte  panik  durumunun  abartılmış  haliyle  ne  zaman 

karşılaşırız  diye.  Görünürde  istek-gerçekleştirmenin  izine  rastlamadığı­

mız  bu  tür  düşler  sayısızdır:  düşteki  çatışma,  bilinçdışmda  meydana 

gelmektedir. Aslına bakılacak olursa, düşgörenimizde,  anneden  kurtulma 

isteği  vardır;  bilinçdışı  dili  ile  ifade  edilecek  olursa,  annesinin  ölmesini 

istemektedir.  Ancak,  aslında böye bir eğilimi  var diye suçlayamayız onu, 

çünkü  düşü  çatıp  kuran  o  değildir,  bilinçdışıdır.  Bu  eğilimin  bilinçdışı 

olması,  düşgören  açısından  hiç  beklenmedik  bir  şeydir.  Bunu  bilinçli bir 

şekilde düşünmediğini kanıtlamaya böyle bir şeyi düşünde görmüş olması 

yeterlidir.  Annesinin  niçin  ortadan  kalkması  gerektiğini  bilmemektedir. 

Erişkinin  dünyasında  kendini  belli  etmeyen,  çocukluk  çağındaki  bütün 

içgüdüsel  içtepileri  de  içeren,  belleğin  anımsayamayacağı  kadar  gerilere 

gitmiş şeylerin, bilinçdışının belli bir katında saklı bulunduğunu biliyoruz. 

Bilinçdışından  yükselen  şeylerin  çoğunun,  çocuksu  nitelikte  olduğu 

söylenebilir;  örneğin,  «Annem  ölünce,  benimle  evlenirsin,  değil  mi,




106

ANALİTİK PSİKOLOJİ

baba?»  gibi  basit  sorular  söz  konusu  olabilir.  Bir  çocuk  isteğinin  bu 

şekilde  ifade  edilmesi,  yakında duymuş  olduğu,  evlenme  isteğinin yerini 

almaktadır;  nedenini  henüz  anlayamadığımız,  düşgören  için,  vakamızda 

acı  verici  bir  istektir  Evlenmek  fikri,  daha  doğrusu,  buna  tekabül  eden 

içtepinin ciddiliği,  «bilinçdışına itilip bastırılmıştır», oradan kendini, ister 

istemez,  çocuksu  bir  söylemle  belli  edecektir,  çünkü  bilinçdışının 

emrindeki malzeme, genelde çocukluk çağındaki  anılardan oluşmaktadır. 

Düş, acı  veren, çocukça bir kıskançlık içermekte.  Düşgören  babasına âşık 

gibi,  bu yüzden annesinden kurtulmak istiyor. Ama esas çatışma, bir yan­

dan evlilik  arzusu,  öte yandan  bu konuda  bir türlü  karar  verememesinde; 

kesinlikle  neler  olacağını,  uygun  bir  koca  olup  olmayacağını  bilmiyor. 

Üstelik,  aile  yaşamını  seviyor,  sevgili  annesinden  ayrıldığında,  büyüyüp 

bağımsızlığını  elde  ettiğinde,  durumunun  nasıl  olacağını  düşünüyor. 

Evlilik  sorununun  ciddi  bir  sorun  olduğundan,  kendisine  egemen 

olduğundan  habersiz;  sorunu  bir  yana  bırakıp,  anababa  evine  süklüm 

püklüm  dönemez.  O  eski  çocuk  değildir  artık;  evlenmek  isteyen  bir 

kadındır.  Bu kimliği  ile dönüyor, koca bulmak isteği  ile. Ama aile içinde, 

baba koca durumunda; koca olarak babasını seçtiğinden haberi yok. Ama, 

bu  bir yasak  akraba evliliği,  ensest olmaz  mı?  Böylece  ikinci  bir entrika 

teması  giriyor  işin  içine.  Freud,  bu  ensest eğiliminin  esas  neden  olduğu 

üzerinde  duruyor,  düşgörenin  bir  türlü  karar  verememesinin  gerçek 

nedeni de bu ona göre.  Bu açıdan bakıldığında, saydığımız öteki nedenler 

ikinci derecede kalmakta.  Benim bu görüş karşısındaki tutumun şu: falan 

yerde  bir cinayet  işlenmesi,  çatışmaya  neden  olan,  dünyanın  her yerinde 

görülen adam  öldürme cinnetinin varlığını kanıtlayamayacağı gibi, ensest 

eylemin de dünya çapında bir olay olduğu söylenemez. Hepimizin içinde, 

her  türlü  suç  işleme  tohumu  yok  değil.  Ancak  bir  tohumun  varlığı  ile, 

nevrozdaki  gibi  kişilik  bölünmesine  yol  açacak fiilî bir çatışma  arasında 

dağlar kadar fark vardır.

Nevrozun tarihini dikkatle inceleyecek olursak, genelde kritik bir an 

ile  karşılaştığımızı  görmekteyiz,  karşı  konulmayıp,  bertaraf  edilmeye 

çalışılan bir sorun ile karşılaşılan  bir andır bu. Bu kaçış, tıpkı ardında yat­

makta  olan  tembellik,  gevşeklik,  korkaklık,  endişe,  bilgisizlik  ve  bilinç­

sizlik  gibi  doğal  ve  sık  görülen  bir  tepkidir.  İşler  nahoş,  çetin,  tehlikeli




EROS KURAMI

107


olduğunda, duraksarız ve kaçamak davranırız.  Bu nedenler, yeter de artar 

bile.  Varlığı  kuşku  götürmeyen  ve Freud’un  haklı  olarak gördüğü  ensest 

belirtileri, bence ikincil  bir olaydır,  üstelik patolojiktir.

Düş, çoğu kez görünürde anlamsız ayrıntılarla doludur, bir saçmalık 

havası  egemendir,  ya  da,  yüzeysel  olarak  bakıldığında,  anlaşılmaz, 

şaşkınlık yaratır.  Dolayısıyla, sabırla,  alabildiğine dolaşık bir kördüğümü 

ciddi  bir  şekilde  çözmeye  başlamadan  önce,  daima,  belli  bir  direnmeyi 

yenmeniz  gerekir.  Ancak  sonunda,  gerçek  anlamını  ortaya çıkardığımız­

da,  düşgörenin  sırlarına  vâkıf  olduğumuzu  anlarız,  görülen  düşün  son 

derece  anlamlı  olduğu,  gerçekte  söyledikleri  her  şeyin  önemli  ve  ciddi 

olduğunu  farkederiz.  Bu  buluş,  çağımızın  akılcı  niteliğinin  şimdiye  dek 

ciddiye  almadığı, düşlerin  anlamı  olduğu  sözde-boşinancına daha saygılı 

davranmamızı  zorunlu kılıyor.  Freud’un dediği gibi, düş yorumu,  bilince 

giden 


via   re g ia ’diT, 

dosdoğru  yoldur.  Dosdoğru,  insanın  sırlarına götürür 

kişiyi, hekimin ve ruh eğitimcisinin elinde eşsiz bir alettir.

Yalnızca Freud’çu psikanaliz değil, genelde analitik yöntem de, bir­

takım  düş  yorumlarından  ibarettir.  Tedavi  esnasında  düşler,  birbiri 

ardından  bilinçdışının  içeriklerini  yüzeye  çıkarır,  bunları,  gün  ışığının 

mikroplardan  arındırıcı  gücüyle  karşı  karşıya  bırakır;  bu  yolla,  kaybolup 

gittiği sanılan nice değerli şey, yeniden kazanılmış olur. Kendisi hakkında 

yanlış fikirler besleyen  bir çok kimse için  geçireceği  tedavinin gerçek bir 

işkence olacağı kesindir.  Çünkü, eski bir tasavvuf sözü «Neyin var neyin 

yoksa  ver  ki,  hepsini  geri  alasın!»  der,  böylece  kendi  içinde  daha derin, 

daha güzel, daha kapsamlı  bir şeyin doğabilmesi için, kurduğu  bütün boş 

hayallerini bırakması gerekecektir. Bu, tedavi sırasında bir kez daha bilin­

cine  varılan  bu  gerçek,  eski  bir  hikmettir;  bu  tür  bir  psişik  eğitimin  ise 

kültürümüzün  en  enerjik  çağında  gerekli  görülmesi  dikkat  çekicidir. 

Analiz, çok daha derinlere inerse de, bu, birçok açıdan Sokrates’in yönte­

mi  ile  karşılaştırılabilir.  Freud’çu  araştırma  tarzı,  patojenik  çatışmanın, 

kaynağı  bakımından,  erotik  veya  cinsel  unsurun  aşırı  derecede  önemi 

olduğunu kanıtlamaya çalışmıştır. Bu kurama göre, bilinçli zihnin eğilimi 

ile  ahlâkdışı,  uyumsuz,  bilinçdışı  istek  arasında  bir  çarpışma  söz 

konusudur. Bilinçdışı istek, çocukluk dönemine aittir, yani, artık şimdi ile 

uyuşmayan,  dolayısıyla  da  ahlâksal  nedenlerden  bastırılmış  olan  ve




Yüklə 3,33 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   138




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə