Carl gustav jung



Yüklə 3,33 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə31/138
tarix18.06.2018
ölçüsü3,33 Mb.
#49331
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   138

96

ANALİTİK PSİKOLOJİ

plastik  ve  net  bir  resmin  bilinç  tarafından  uydurulduğu  düşünülemezdi. 

(Bilincin  daraldığı  durumlarda  sık  sık  rastlanan,  bellek  güçlerinin  bu 

yoğun  durumuna  «hipermnezi»  denmiştir).  Önemli  şeyler açığa çıkmaya 

başlamıştı.  Anlatılan  sayısız olaylardan  biri de şuydu:

Bir  gece,  yüksek  ateş  içinde  kıvranan  hastanın  başındayken,  ameli­

yat için  Viyana’dan gelmesi  beklenen bir cerrahın  neden olduğu  bir sinir 

gerginliği vardı havada: Bir ara, annesi, odadan dışarı çıkmıştı, kızı Anna, 

sağ  kolu,  sandalya  arkalığından  sarkmış,  gözü  açık,  düş  görür  gibiydi. 

Karşısındaki  duvardan  kara  bir  yılan  çıkmıştı,  ısırmak  kastiyle  hasta 

adama doğru uzanıyordu.  [Evin arkasındaki çayırda, yılan bulunması pek 

olasıydı;  kızı  korkutmuş  olmalı  ki,  şimdiki  sanrısının  (hallucination) 

nedeni  de  buydu].  Yılanı  kovmak  istemişti,  ne  var ki  sandalyenin  arkalı­

ğından  sarkan  koluna  sanki  inme  inmişti,  kol  «uykuya  dalmıştı»;  duyu­

sunu  yitirmiş,  paretik  haldeydi;  eline  baktığında,  parmaklarının  minik 

kafataslı yılanlara dönüşmüş olduğunu gördü. Yılanı,  inmeli koluyla kov­

maya  kalkışmış  olmalıydı,  dolayısıyla  duyu  yitimi  ve  inmeli  hali,  yılan 

sanrısı ile bağlantılanmıştı.  Yılan ortadan yok olduğunda, öyle korkmuştu 

ki, dua etmek istemişti, ama ağzından tek söz çıkmıyordu; bir İngiliz yuva 

şarkısını  anımsayıncaya  dek  ağzı  tek  sözcük  telâffuz  edememişti,  ondan 

sonra da düşünmeye ve dua etmeye İngilizce devam etmişti.

İnme  ile  sözyitiminin  geçtiği  sahne  hastaya  açıklanınca,  durum 

düzelmişti.  Böylece,  vakanın  iyileştiği  sonucuna  varılmış  bulunuyordu. 

Sözünü ettiğim,  Breuer ile Freud’un  birlikte yazdıkları kitapta buna  ben­

zer çok örnek vardır. Bu tur sahnelerin güçlü etkisi olacağı besbelli, insan­

lar,  hastalık  belirtilerinin  oluşumunda,  bu belirtilere nedensel anlam  yük­

lemeye  eğilimli.  Charcot’nun  güçle  savunduğu,  İngiliz  «sinir  şoku» 

kuramından  türetilen,  o  sırada geçerli  histeri  görüşü,  Breuer’in  buluşunu 

açıklamaya pek elverişliydi.

Travma kuramı  denilen  kuram  doğmuş  oluyordu  böylece;  bu  kura­

ma göre,  histeri  belirtisi  ve bu belirti  hastalığa neden olduğu çapta, psişik 

izleri  bilinçdışında yıllar  boyu  sürecek,  psişik hasarlardan,  travmalardan 

ortaya çıkıyordu. Breuer ile birlikte çalışmaya başlayan Freud, bu buluşun 

doğruluğunu  kanıtlayan  birçok  örnek  vermeye  başlamıştı.  Demek  ki 

yüzlerce  histeri  arazının  hiçbiri  rastlantısal  değildi,  ardında  daima  psişik




PSİKANALİZ

97

olaylar yatıyordu.  Böylece,  yeni  kavram  çok  geniş,  deneysel  bir çalışma 



alanı  açmış  bulunuyordu.  Ancak,  Freud’un  araştırıcı  zihni,  uzun  süre 

yüzeysel düzeyde kalamazdı, çünkü daha derin ve daha zorlayıcı sorunlar 

ortaya  çıkmaya  başlamıştı.  Breuer’in  hastasının  yaşadığı  aşın  kaygı 

durumlarının  kalıcı  izlenimler  bırakma  olasılığı  doğaldı.  Ama  nasıl 

olmuştu da, kadıncağız,  marazi  olduğu besbelli  bu  yaşantıları  yaşamıştı? 

Babasına  bakmasının yarattığı  sinir gerginliği  mi  olmuştu bütün  bunların 

nedeni? Öyle olsaydı, benzeri bir sürü vaka daha vardı demek; öyle ya, bu 

gibi  yorucu  hastabakıcılık  sık  rastlanan  bir  olaydır,  hastabakıcının 

sinirlilik  durumu  da  pek  ender  sayılmaz.  Tıp  bunun  yanıtını  şöyle  veri­

yor:  «Yapılan hesapta bilinmeyen  şey,  yatkınlıktır,» diyor.  İnsan belli bir 

duruma «yatkın» oluyor,  o kadar.  Freud içinse sorun,  bu  yatkınlığı neyin 

yaratmakta olduğuydu.  Bu,  onu  ister istemez psişik travmanın  geçmişine 

götürüyordu.  Coşku  dolu  sahnelerin  insanlar  üzerinde  değişik  etkileri 

olduğu,  ya  da  bazı  kimselerin  umursamadığı,  dahası  hoşuna  gittiği 

kurbağa, yılan, fare, kedi  gibi  şeylerin, başkalarını dehşete saldığı  bilinen 

şeydi.  Kılını  kıpırdatmadan  kanlı  ameliyat  sahnelerine  tanık  olan  bir 

kadının,  kediye  dokunmaktan  korktuğu,  çekindiği  görülmüştü.  Ani  bir 

korku  ardından,  akut  bir  histeriye  tutulan  genç  bir  kadın  hatırlıyorum. 

Gittiği  bir  akşam partisinden  arkadaşlarıyla  evine dönmekteymiş;  birden 

arkasından  dört nala bir at arabasının  geldiğini duymuş.  Yanındakiler bir 

kenara çekilmişler, bizimkiyse, dehşet içinde, arkasında araba, yolun orta 

yerinde  koşmaya  devam  etmiş.  Arabacı  kırbacını  şaklatıyor,  küfürler 

savurup duruyormuş,  ama boşunaymış,  kadın,  köprüye giden yol  boyun­

ca  koşmuş  durmuş.  Gücünün  tükendiğini  hissetmiş,  atlann  ayaklan 

altında  ezilmemek  için,  kendini  tam  ırmağa  atmak  üzereyden  çevreden 

yetişenler onu kurtarmış.  Söz konusu kadın,  o  kanlı 22 ocak tarihinde,  St 

Petersburg’da, askerlerin açtığı ateş altındaki caddedeymiş. Çevresindeki­

ler  sapır  sapır  dökülüyor,  ölüyor,  ya da yaralanıp  yere  yuvarlanıyormuş, 

ama o, soğukkanlılığını yitirmeden,  ne yaptığını  bilir durumda bir bahçe­

ye  açılan  kapıya  dalıp,  başka  bir  caddeye  çıkabilmiş.  O  dehşet  dolu 

dakikalar,  başka bir heyecana  neden  olmamış.  Sonradan,  kendini  iyi, her 

zamankinden daha iyi  hissetmiş.

Aslında benzer tepkilere  sık sık rastlanır.  Dolayısıyla,  bir travmanın



98

ANALİTİK  PSİKOLOJİ

şiddetinin kendi başına hastalık yaratıcı, patojenik bir anlamı olmayabilir; 

hastalık  yaratması, 

travmanın  hasta  için,  özel  bir  anlam  taşımasına 

bağlıdır.  Yani, durum ne olursa olsun, hastalık yaratan etki, şokun kendisi 

değildir;  belli  bir  psişik  eğilimi  harekete  getirmiş  olması  gerekir,  hasta, 

bazı  durumlarda,  bilinçdışı  ile  özel  bir  anlam  bağlantısı  kurabilir. 

«Yatkınlığın»  anahtarı  ola  ki  buradadır.  Bu  durumda,  kendi  kendimize 

şunu  sormamız  gerekir:  araba  sahnesinde  ne  gibi  özel  bir  durum  vardı? 

Hastanın  korkusu  at  nalı  sesleri  ile  başlamıştı:  bir  an,  bu,  kaçınılmaz, 

korkunç bir alın yazısı  gibi görünmüştü kadına, ölecek, ya da korkunç bir 

olay olacaktı;  artık sonra ne yaptığının farkında değildi.

Esas  etkinin  atlar  tarafından  yaratıldığı  kesindi.  Bu  önemsiz  olaya 

karşı,  hastanın  açıklanamayacak  derecede  tepki  gösterme  eğilimi,  atların 

kendisi  için  özel  bir  önemi  olduğunu  gösteriyordu.  Örneğin,  kızın 

başından,  atlarla  ilgili  bir  kazanın  geçmiş  olabileceğini  varsayabilirdik. 

Sonuçta,  böyle olduğu anlaşıldı  nitekim.  Yedi yaşlarındayken, arabacıları 

ile  gezmeye  çıkmışmış,  derken  atlar  birden  ürkmüş,  dörtnala  kalkmış. 

Derin  bir  ırmak  boğazına,  uçuruma  doğru  yuvarlanıp  gidiyorlarmış. 

Arabacı,  arabadan atlamış,  kıza da atla diye haykırmış, ne  var ki kız öyle 

korkmuşmuş  ki,  ne  yapacağına  bir  türlü  karar  veremiyormuş.  Gene  de, 

son  anda atabilmiş  kendini  bir yana,  atlar ise yardan  aşağı  uçmuş.  Böyle 

bir  olayın  derin  izler  bırakacağı  belliydi  kızın  üzerinde.  Aradan  yıllar 

geçtikten  sonra,  benzer  bir  durumun  uyandıracağı  zararsız  bir  olayın 

ardından  anlamsız  gibi  görünen  bu  tepki  çocukluktaki  bu  olayla  ilişkili 

idi, ancak patalojik yönü henüz açıklığa kavuşmuş değildi. Bu esrarı çöze­

bilmemiz  için  tamamlayıcı  bilgiye  gerek  vardı.  Gittikçe  elde  ettiğimiz, 

daha  geniş  deneyimlerimizin  gösterdiğine  göre,  o  ana  kadar  analiz 

ettiğimiz vakaların  hepsinde,  travmatik yaşantıların yanı  sıra,  aşk alanına 

giren  özel  rahatsızlıklar  sınıfı  da  söz  konusu  olmuştu.  «Aşk»,  cennet  ile 

cehennem  arasında uzayan esnek  bir kavram  olup,  iyi  ile kötüyü,  ulu  ile 

sıradanı  kendi  içinde  birleştirir.  Bu  buluştan  sonra,  Freud’un  görüşleri 

büyük  değişikliğe  uğramıştır.  Büyük  çapta,  Breuer’in  travma  kuramının 

büyüsü  altında,  nevrozun  nedenini  travmatik  yaşantılarda  ararken,  soru­

nun  ağırlık  merkezi  bambaşka  bir  yere  kaymış  bulunuyordu.  Vakamız 

bunu  iyi  canlandırmaktadır:  atların  hastanın  yaşamında  neden  özel  bir



Yüklə 3,33 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   138




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə