Carl gustav jung



Yüklə 3,33 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə72/138
tarix18.06.2018
ölçüsü3,33 Mb.
#49331
1   ...   68   69   70   71   72   73   74   75   ...   138

RUH VE ÖLÜM

219


İlgilidir.  Gelecekteki  bazı  gerçekler  için  hazırlayıcı  eylemler  veya 

psişik  çalışmalardır  çoğunlukla.  Tabii  kendi  farkında  olmadan  aynı 

tecrübeyi  yaşlanan birine  uygulayacak olaydık,  onda,  arkaya bakmak­

ta  olduğundan,  gence  nazaran  daha  çok  anı-im geler  bulurduk,  ama 

onunla birlikte aynı  zamanda insanı hayrete düşürecek sayıda ölüm de 

dahil  olmak  üzere  gelecek  için  ümitler  de  bulurduk.  Yıllar  geçtikçe 

dlüm  düşünceleri  insanı  şaşırtıcı  derecede  yığılmaktadır.  Yaşlanan 

kişi  istesin  istemesin  ölüme  hazırlanır.  Doğanın  kendinin,  sonu  göz 

önünde  bulundurarak bu  hazırlığa nezaret etmesi  bence bu  yüzdendir. 

Bireysel  bilincin  düşüncesinin  burada  hiçbir  nesnel  önemi  yoktur. 

Ama  öznel  bakımdan  bilincin  ruhla  birlikte  yürümesi  ile  yüreğin 

bilmediği  düşüncelere  takılm ası  apayrı  şeylerdir.  Ölüm  olan  son’a 

kişinin  kendini  uydurmaması,  gençlikte,  gelecekle  uğraşan  hayalleri 

geri  itmek  nevrozu kadar tehlikeli bir nevrozdur.

U zun  psikolojik  tecrübem   sayesinde  bilinçdışı  psikolojik 

faaliyetini  ölüme  yakın  bir  zamana  kadar  izleyebildiğim  kimseler 

üstünde  birtakım  gözlemlerde  bulunabildim.  Genellikle,  yakın  son, 

normal  yaşamda  bile  psikolojik  durumların  değişmelerini  gösteren 

simgelerle  bildirilmişti:  yer  değiştirme,  yolculuk  gibi  yeniden  doğuş 

simgeleriydi  bunlar.  Öyle zam an oldu  ki  bir yıldan  daha uzun bir süre 

izlediğim  seri düşlerde  (hatta dış koşulların bu  gibi  bir düşünceyi hiç­

bir zaman ilham etmeyeceği durumlarda bile) yakın ölümün haberleri­

ni  gördüm.  Böylece  birey  gerçek  ölüm  yer  almadan  çok önce  ölmeye 

başlıyordu.  Çoğu zaman ölüm anından önce bir karakter değişmesi yer 

alır.  Ruh  bireyin  başına  gelebilecek  şey  konusunda  kaygılanmadıkça 

bilinçdışının  oldukça  zararsız  bir  olay  olan  ölümü  önemsemediğine 

şaşırdım.  Öte  yandan,  bilinçdışı,  ölüm ün  nasıl  yer  aldığıyla daha  çok 

ilgilenir  gibi,  ölüm  karşısında  bilincin  davranışının  uygun  olup 

olmadığıyla  ilgili  gibi.  62  yaşında bir  kadına  bakıyordum.  Daha  taze 

sayılırdı,  oldukça  keskin  bir zekâsı  vardı.  Düşlerinden  bir şey  anlaya­

maması  yeteneksizliğinden  değildi.  Anlamak  istemediği  apaçıktı.  Pek 

açık  olan  düşleri  hiç  de  hoşuna  gitmiyordu.  Çocukları  için  ideal  bir 

anne  olduğunu  sanıyordu;  am a  çocukları  hiç  de  aynı  düşüncede 

değildi,  düşler  de  apayrı  bir kanıda  idi.  Verimsiz  çabalarla  geçen  bir­




220

ANALİTİK PSİKOLOJİ

kaç  hafta  sonunda  (savaş  sırasıydı)  askere  çağrılmam  yüzünden 

tedavisi  olanaksız  bir  hastalığa  tutuldu.  Çoğu  zaman,  ya  çılgın  bir 

halde, ya da uyurgezer bir durumda bulunuyordu. İşte bu durumda, ara 

verilmiş  bulunan  analitik  çalışmaya  yeniden  başladı,  eskiden  büyük 

inatla  karşı  durduğu  şeyleri  ve  daha birçok  şeyi  itiraf etti.  Bu  otoana- 

liz (kendi kendini inceleme)  her gün birkaç saat olmak üzere altı hafta 

devam   etti.  Bu  süre  sonunda  normal  tedavi  gören  bir  hasta  gibi  dur- 

gunlaşmıştı.  Derken öldü.

Bu  ve bu gibi daha birçok olay, ruhumuzun bireyin ölümüne karşı 

hiç  de  kaygısız  olmadığı  sonucuna  varmama  sürüklüyor beni.  Ölmek 

üzere  olanların  her  gereken  yerde  düzen  getirmeye  çalışması  da  aynı 

şeye  işaret ediyor.

Bu  olayların  son  açıklam asının  ne  olm ası  gerektiği  zihin 

yeteneğimizi aştığı gibi  ampirik bir bilimin yetkisine de girmez, çünkü 

sonuç  ister  istemez  ölüm  yaşantısını  da  gerektirir.  Yazık  ki  bu  olay 

gözlem ciyi  öyle  bir  durum a  getiriyor  ki,  bildiğini  ve  çıkardığı 

sonuçları  nesnel  olarak açıklayabilmesini  olanaksız kılıyor.

Başlangıç ile son arasında -—uykuyla da üçte birine inen kısa zaman 

süresi  içinde—   gerilmiş  bilinç,  dar  sınırlar  içinde  hareket  ediyor. 

Vücudun yaşamı  biraz  daha uzun  sürüyor;  daima daha önce başlıyor ve 

çoğu  zaman  bilinçten  daha  sonra  sona  eriyor.  Başlangıç  ve  son  bütün 

süreçlerin  kaçınılmaz  özellikleridir.  Bununla  birlikte,  daha  yakından 

bakıldığı  zaman  bir  şeyin  nerede  başladığını,  nerede  bittiğini  belirtmek 

son  derece  güç,  çünkü  olaylar,  başlangıçlar  ve  süreler  aslında  hiçbir 

zaman  bölünemeyecek  bir  süreklilik  oluşturuyor.  Her  türlü  bölmenin 

keyfi olduğunu ve alışkanlık işi olduğunu,  aslında pek iyi bilerek,  süreç­

leri  ayırmak ve tanımak için  bölüyoruz.  Bunu yaparken evrensel  sürecin 

sürekliliğine  hiçbir  biçimde  karışmıyoruz;  «başlangıç»  ve  «son»  her 

şeyden  önce  bilinçli  bilgimizin  zorunluluklarıdır.  Bireysel  bir  bilincin 

bize  göre  sonuna  vardığım  kesin  olarak  saptayabiliyoruz.  Ama  psişik 

sürecin sürekliliğine bu biçimde ara verilmiş oluyor mu acaba? Hiçbir şey 

bilmiyoruz, çünkü bugün,  elli  yıl öncesi kadar emin değiliz ruhun beyne 

bağlı  olduğundan.  Kesin  olarak  konuşabilmek  için,  psikolojinin  bazı 

parapsikolojik gerçekleri sindirmesi  gerek;  henüz buna başlamış  değil.




RUH VE ÖLÜM

221


Bizim bilincimizin dışında bulunan psişe, zaman ve mekânla olan 

bağlarına  pek  acayip  bir  ışık  tutan  niteliklere  sahip  gibi.  Zaman  ve 

mekânda  telapati  olaylarını  düşünmekteyim,  bunları  görmemezlikten 

gelmek herkesin bildiği gibi  açıklamaktan daha zordur.  Bazı  istisnalar 

dışta kalm ak üzere bilim bu konuda pek gevşek davranmıştır. Psişenin 

iddia  olunan  telepatik  kabiliyetlerinin  benim  için  büyük  güçlükler 

doğurduğunu  itiraf etmeliyim,  çünkü  «telepati»  kelimesi  herhangi  bir 

şeyi ifade edecek durumda değil.  Bilincin zaman  ve  mekân  sınırı öyle 

açık  bir  gerçek  ki,  bu  temel  gerçeğe  aykırı  olanların  kuramsal  önemi 

büyük  bir  olay  olmaktadır.  Bu  durum da  zaman  ve  mekân  sınırının 

ortadan  kaldırılması  gerekmektedir.  Bu  ortadan  kaldırılışın  vasıtası, 

mekânlılığı  ve  zamanlılığı  sadece  görece  olan,  yani  şartlı  nitelikler 

olan  psişe  olacaktır.  Yoksa zaman  ve mekân  sınırlarını  aşabilir,  bu  da 

zaman ve mekânın görece bakımdan dışında olm ak gibi temel  bir nite­

lik  sayesinde  olmaktadır  ister  istemez.  Kavranması  pek  kolay  bu 

olanak  bence  o  kadar  önem li  ki  bilinç  araştırıcılarını  yeni  çabalar 

göstermeye  kışkırtmalı.  A m a  bilincimizin  gelişmesinde  öylesine  geç 

kalmış  durumdayız  ki  (istisnalar  da  kuralı  doğrulamaktadır),  telepati 

olaylarının  önemini  ve  psişe  için  tam  değerini  ölçmemizi  olanaklı 

yapacak  bilimsel  ve  zihinsel  araçlar  elimizde  yok  genellikle.  Dikkati 

bu tür olaylar üstüne çekmemin nedeni şu: psişenin beyne bağlı, zaman 

ve  mekân  ile  sınırlı  olup  olmadığı  sorunu,  sanıldığı  gibi,  apaçık  bir 

olgu,  ya da kolayca reddedilebilecek bir yanılgı  değil.

Şimdiye dek bilinen  ve yeterince emin olunan bazı parapsikolojik 

olaylar üstünde biraz bilgisi olan, özellikle  telepati  olaylarının gerçek­

liği  konusunda  kuşkulanmaz.  Gözlemlerimizi  nesnel  olarak  inceleyip 

eleştirecek  olursak,  algılamaların  kısmen,  sanki  mekân,  kısmen  de 

zaman yokmuş gibi yer aldığım  görürüz. Tabiî bundan ne zaman ne de 

mekân  olmadığı,  dolayısıyla  da  insan  zihninin  zaman  ve mekân kate­

gorileri  içinde hapsedimesinin bir hayal olduğu sonucunu'çıkaramayız. 

Tersine,  zaman  ve  mekân,  zaman  içindeki  ampirik  kanıtlardır,  çünkü 

bütün  algılanabilen  şeyler  zaman  ve  m ekânda  yer  alır  gibidir.  Bu 

insanı  şaşkına  çeviren  kesinlik  karşısında  aklın  telepatik  olayın  özel 

niteliğini  kabul  etm ekte  güçlük  çekmesi  anlaşılır.  Am a olaylara karşı




Yüklə 3,33 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   68   69   70   71   72   73   74   75   ...   138




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə