GİRİŞ
63
Düş yorumunun türlü evreleri vardır:
1. Bilincin şimdiki durumunu tanımlamak.
2. Önce yer almış olayları saptamak.
3. Öznel bağlamı araştırmak, eski çağlardan kalma motifler görül
düğü zaman, mitolojide paraleller aramak.
4. Karmakarışık durumlarda, üçüncü kişilerden elde edilen nes
nel verilere başvurmak.
Bilinçdışının içeriği şu aşamalardan geçer:
1. Bilinç eşiğinin alçalması ve bilinçdışı içeriğinin yükselmesine
izin verilmesi.
2. Bilinçdışının içeriğinin düşlerde, vizyonlarda ve fantezilerde
belirmesi.
3. İçeriğin algılanması ve bilincin onlara sımsıkı yapışması.
4. Araştırma, aydınlığa kavuşturma, yorum lam a ve içeriğin anla
mını anlama.
5. Bu anlamın, bireyin genel ruhsal durum uyla bütünleşmesi.
6. Bulunan anlamın kavranması, benimsenmesi, bütün içinde sin
dirilmesi ve işlenmesi.
7. Anlamın bütüne katılması; bu, öyle olacaktır ki, sanki dam ar
lardaki kana karışacak ve içgüdüyle birleşen bir bilgi durum u
na gelecektir.
Jung, Freud'un tersine çoğu düşlerde, bir yapı benzerliği görür.
Düşler, bir bakıma kendi başlarına birer bütün oluştururlar. Bir Yunan
dramı gibi kurulmuştur çoğu.
1. Zaman, yer ve kişiler: Bu, düşün başlangıcıdır; çoğu kez eyle
min yer aldığı sahne ile oynayanları belirtir.
2. Sunuş: Sorunun ortaya konması. Burada, merkezdeki içerik su
nulur: Bilinçdışı, düş boyunca yanıtlayacağı soruyu çerçeveler.
3. Peripesi: Düşün belkemiğidir; konu örülmüştür, eylem bir doğ
ruya doğru, dönüşüme, ya da faciaya doğru yükselir.
4. Lisis: Çözüm, düşün sonucu, anlamlı sona ermesi ve dengeleyi
ci içeriğinin ortaya konması.
64
GİRİŞ
Aynı sorunların, aynı nedenlerin, bağlama göre ayrı anlamları
olabilir; benzer olguların anlamları hep aynıdır diyemeyiz; durum ve
koşulları göz önüne getirmek zorundayız. Önemli bir nokta da, bir
düşün yorumunun, ancak düşgören o yorumu tam olarak benimserse,
yani o yorum onun için bir şey ifade ediyorsa, geçerli olmasıdır.
Jung konuyu çağrışım larla genişletmek demek olan bir «etkin
imgelem» yöntemi bulmuştur; ona göre, çağrışım, insanı hep «komp-
leks'e» götürür; ancak, hiçbir zaman bilemeyiz, düşün anlamının ille
de o kompleks olup olmadığını... Hem, ama şöyle ama böyle, ister iste
mez, varacağım ız nokta hep kompleks olacaktır; çünkü kompleksler,
her şeyi kendine çeken noktalardır. Ancak düş, kimi zaman tam ters bir
yönü de gösterebilir. Freud, nedenler zinciri yoluyla, ilk nedene dön
mek istiyordu; genişletm e yöntemi ise, düşün içeriğini, benzer imge
lerle zenginleştirm e sürecidir. Çağrışımlar (burada da serbest çağrışım
yönteminden ayrılıyor) yalnızca hasta ya da düşgörence değil, aynı
zamanda analist tarafından da yapılmaktadır. Nitekim, analistin ben-zer-
likler getirerek konuyu açması, hastasının çağrışımlarına yön verecektir.
Etkin imgelem, düş çekirdeğinin yöresinde dolaşan sınırlı, dene
tim altındaki yöneltilmiş çağrışımdır; bu arada analistin belli bir yere
parmağını basm asına yarar. Jung'un etkin imgelem yönetminde, türlü
düş motifleri, anlamları tam açığa çıkıncaya kadar, türlü yönlerine ve
olağan anlamlarına ışık tutan, benzer, ilişkin simgeler, efsaneler ve
m itoslarla zenginleşir.
Düşün bireysel ve toplumsal anlamı, kişi için öznel anlamı olan
genişletm elerle elde edilir, yani analist, düşgörene, her bir düş
öğesinin ona ne ifade ettiğini sorar. Ortak anlam, nesnel genişletme
süreciyle elde edilir; yani, düş öğeleri, peri masalları ve mitosların
evrensel ve simgesel gereçleriyle zenginleştirilir; bu da sorunun her
insanı ilgilendirecek evrensel yönünü aydınlatır. Görüntü olarak
ayrıntıları bol olan düşler, daha çok kişisel sorunlarla ilgidir; bunlar
kişisel bilinçdışı alanına aittir; keskin çizgilerle belirtilen imgeleri,
uyanan bilince karşı bir yanıt, bir karşılıktır; bastırılmış «öteki yanı»
kapsarlar. Öte yandan, az ayrıntılı, yalın, imgeli düşler, evrenin
cephelerini, doğanın ve gerçeğin sonsuz yasalarını simgelerler.
GİRİŞ
65
Jung'un düş yorumunda, simge denilen ruhsal olgunun büyük rolü
vardır. Jung, simgeye «libido analogu» der, bu bir enerji transfor
matörüdür. Simge, libido'nun eşdeğerli bir ifadesidir; onu yeni bir
biçime sokar. Çağlayan nasıl fiziksel enerjinin ürünü, ifadesiyse,
düşlerdeki imgeler, fanteziler de, ruhsal enerjinin ürünleri, ifadeleridir.
Simgeler, bir yanda ruh için sürecini imgelerle dile getirirler, öte
yanda, imge durumuna dönüşüp, resim izlenimi uyandırırlar; yani bun
ların anlam içeriği, ruh içi süreci etkiler ve ruhsal enerjiyi uyarır.
Her simge, hem bireysel, hem de toplumsal açıdan değerlendirilip
yorumlanmalıdır.
Bir simge içeriği hiçbir zaman akıl ile tam olarak anlatılamaz.
Allegori, istiare bir şeyin işaretidir, bilinen bir içeriğin anlatımıdır;
ama simge, göründüğünden fazlasını anlatır, akıl kavramıyla dile geti
rilemeyecek nesneyi.
Simge ne bir istiaredir, ne de bir işaret; bilinci büyük çapta aşan
bir içeriktir. Simge, hiçbir zaman bütünüyle açıklanamaz. Akla
dayanan yönünü açıklayabiliriz, ama akıldışı yanını yalnızca duyabili
riz. Böylece simge, ruhun bütününe, hem bilinçli, hem de bilinçdışı
yanına, tüm işlevlerine hitap eder.
Şimdi analizin nasıl başlayıp geliştiğini anlatalım.
1. Analiz olan, bilinçli durumunu sözlerle anlatır.
2. Analiz olanın düşleri, ya da fantezileri psikoterapiste, bilinçdı-
şından ek bir görüntü sağlar.
3. Analiz olan ile psikoterapist arasındaki ilişki; bu, öteki öznel
yanlara nesnel bir yan ekler.
4. 1, 2 ve 3 ile elde edilen gereçlerin işlenmesi; terapistin, ruhsal
durum görünümü çevresinde genişletmeleri ve açıklamaları;
bu, genellikle «BEN - kişiliği»nin açısıyla gelişir, acele çö
züm bekleyen türlü zihinsel tepki ve sorunlara yol açar.
Freud ve Adler gibi, Jung da, çatışmaları bilinç yüzeyine getir
menin, onları bilinçte tutmanın, iyileştirme sürecinin kaçınılmaz
başarısı olduğuna inanmaktadır. Ancak, çatışmaları, tek, içgüdüsel bir
etkene indirgememektedir; bunu ruhun bütünündeki bir uyum bozuk
luğuna yüklemektedir; yani bunun bilinç ile bilinçdışı ve toplumsal
etkenler arasındaki bir dengesizlikten ileri geldiğini söylemektedir.
Dostları ilə paylaş: |