Demokratik Modernite


Partisini de kapatandır. Türkiye ise 28



Yüklə 26,73 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə40/89
tarix21.06.2018
ölçüsü26,73 Kb.
#50576
növüYazı
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   89

82
münist Partisini de kapatandır. Türkiye ise 28 
Mart 1949’da İsrail’i tanıyan dünyada ikinci ve 
ilk Müslüman devlettir. Bu bir tesadüf müdür?
Konumuzla ilgisi olmasa bile İngilizleri Or-
tadoğu ve uzak doğu politikalarını iyice kavra-
mak için Kıbrıs’ta uyguladıkları politikaya bak-
mak gerekir.  Özelikle Kıbrıs’ın AKEL (Kıbrıs 
Komünist Partisinin) yönetime geçme şansının 
artması ve de Kıbrıs’ın Sovyetlerle ilişki geliştire 
bileceği kaygısı içine girildi. Bu kaygıyı anla-
mak için İngilizlerin 1956’dan bu yana Kıbrıs’ta 
neler yaptıklarına ve kimlerle nasıl bir iş birliği 
içine girdiğine bakmakta yarar vardır. Özelik-
le o dönem başsavcılık yapan Rauf Denktaş’ın 
kimliğine iyi bakmak gerekir…
Devam edersek: Ortadoğu sınırları ade-
ta cetvelle çizildi, sayısız çadır devlet kurulup 
İngilizlerin hegemonik yapısı altına girdi. O 
günden bu yana Ortadoğu’da sorunlar bir türlü 
bitmek bilmedi, çatışmalar ve isyanlar bir tür-
lü dinmedi. En önemlisi Türk ulus-devletiyle 
Sovyet Devrimi’nin Ortadoğu’ya yönelik geliş-
mesinin önü alındı. Cumhuriyet tarihi boyunca 
Türkiye devletinin iç ve dış politikası bu temel 
üzerinde biçimlendi.
Rusya’da devrim: 
Sovyet tipi örgütlenme
Rusya’da Bolşevik Devrimi olduktan sonra 
Rus ordusu tek taraflı olarak Kürdistan top-
raklarından çekildi. Bolşeviklerin iktidara 
gelmesiyle birlikte o güne dek görülmemiş bir 
iktidar yapısı ve devlet biçimi oluştu. Bu yazı-
nın amacı Sovyet deneyimini ve oluşturduğu 
devlet yapısını tahlil etmek değil. Ancak reel 
sosyalizmin iktidarda kaldığı zaman zarfında 
geçirdiği evreler ve oluşturduğu devlet biçimi-
nin reel sosyalizmin yıkılışında gösterdiği kimi 
zaaflara değinmek zorundayız. Bolşevikler gelir 
gelmez savaştan çekilme kararını aldılar ve iti-
laf devletlerinden ayrıldılar. Almanlarla 3 Mart 
1918’de Brest Litovsk barış antlaşmasını imzala-
dılar. Troçki bu anlaşmaya karşı çıkıyordu. Le-
nin bu antlaşmaya imza atarken “zaman kazan-
mak için… Mekandan ödün vermek istedim… 
Onlar düşmandır. Gelecekte onları yenmek için 
bugün barış antlaşması yapmak zorundayız” di-
yerek ilerlemeyi, gelişmeyi ve zaferi coğrafi ge-
nişlik ve yayılma olarak görmediğini anlatmak 
istediği anlaşmadır. Bolşevikler kendilerini anti 
demokratik olan ulus-devlete karşı tarihsel-top-
lumsal bir şekilde örgütlemek istemesine rağ-
men, pratikte çeşitli nedenlerden dolayı bunu 
başaramadı ve reel sosyalizmin yıkılışına kadar 
gidildi. Bolşevikler iktidara geldiklerinde hal-
kın oluşturduğu demokratik Sovyet tipi örgüt-
lenmeyi örnek aldılar. Sovyet Sosyalist Cumhu-
riyetler Birliği’nde “Sovyet” sözcüğünü, halkın 
oluşturduğu yapılanma anlamında aldılar. Ama 
ne iktidar demokratik toplum iktidarı olabildi 
ne de “Cumhuriyetler”  “Demokratik Cumhuri-
yetin” temelini oluşturan demokratik ulus oluş-
turabildiler.  Onlarda sosyalizmi demokratik 
halk yapılanması şeklinde değil de devlet eliyle 
(Sovyet Devleti) inşa etmeye çalıştılar. Bu yeni 
bir ulus-devlet olmaktan öteye gidemedi. Halk 
ikinci plana itildi, devlet kutsal bir kurum ola-
rak anıldı ve ondan korkulan bir aygıt oluştu. 
Stalin’in “insan sosyalizmin vidasıdır” sözü bu 
anlayışı yeterince açıklamaya yetmiştir. Oysa 
sosyalizm insan içindir. Devlet kutsal bir var-
lıktı ve her şey devlet çıkarı temelinde ele alındı. 
Devleti yöneten parti adeta bürokratik bir sınıfa 
dönüştü. Halk soyutlandı.  Brejnev döneminde 
“Halk Devletinden” söz edildiyse de bu göz bo-
yamadan başka bir şeye yaramadı.  Sovyet dev-
leti her şeyi bir tarafa bırakıp “devletin” çıkarı-
na uygun politikalarla ve emperyalist devletlerle 
“devletsel”  rekabete girdi. İlk uzaya giden onlar 
oldu. Füzeleri göğü fethederken halkın evindeki 
buzdolapları çalışmaya başladığında gürültü-
den o mekânlarda durabilmek imkânsızdı…
Söz konusu “devletin” çıkarları olunca 
komşu devletlerle bu temelde ilişkiler gelişti-
rilmek istendi. Afganistan, İran ve genç Türk 
devletiyle ilişkileri bu temelde oldu. Bu devlet-
lere “Emperyalizmle ilişki kurmamaları” için 
gereğinden fazla duyarlı davranıldı. Mustafa 
Suphi ve arkadaşları Türk devleti tarafından 
Karadeniz’de öldürülmelerine rağmen Sovyet 
Devletinin Türkiye’ye bir protesto notası bile 
vermediği bilinmektedir. Türk devletini “ür-
kütüp emperyalizmin kucağına itmeyelim” 
diye böyle davranılmıştır. Bu davranış Sovyet 
devletinin temelini oluşturdu ve sürekli yürür-
lükte kaldı.  Dersim isyanı sırasında Komintern 
Türkiye temsilcisi ve TKP MK üyesi R. Davos 
imzasıyla 29 Temmuz 1937’de Komintern’e 
yazdığı yazılan raporda “Kemalizm, Kürt Bey-
lerini ve feodaliteyi tasfiye ediyor” demesi bu 
politikanın ürünü olsa gerek. “Yükselen Hitler 
faşizminin Türkiye üzerindeki etkisini kırmak, 


83
Türkiye devletini kızdırmamak için” böyle dav-
ranmak zorunda kalındı diye hep savunma 
yapıldı.  Türk Sovyet ilişkileri Aralık 1921’de 
Sovyet heyetine başkanlık yapan Kızıl Ordu ge-
nerali Mihail Vasilyeviç Frunze’ nin  (Taksim 
meydanında bulunan anıtta heykeli olan Sovyet 
generalidir) Ankara’da M. Kemal’in de içinde 
olduğu Türk heyetiyle yaptığı görüşmeden son-
ra daha da gelişmiştir.  Frunze, 1.100.000 altın 
rubleyi Ankara’ya hibe etmiştir. Bu olay Muta-
fa Suphilerin katledilmesinin üzerinden ancak 
bir yıl geçmişken olmuştur. Bu olaylar Sovyet 
devletinin yapısını ve dış politikasını anlatma-
ya yeterlidir.  Kimileri bu politika gerekliydi 
diyebilir. Amacım bu politikanın doğruluğu-
nu-yanlışlığının burada tartışmaktan çok resmi 
olduğu gibi çekmektir.
Sovyet Devleti’nin merkezi bir karakter ta-
şıması, onun merkezden ekonomik politikalar 
yürütmesine de neden oluyordu. “Beş yıllık 
kalkınma planları” adı altında hangi Sovyet 
Cumhuriyeti’nde ve onun hangi bölgesinde 
neler yetiştirmek gerektiği kararı bile merkez-
den veriliyordu. Bir nevi “devlet kapitalizmi” 
oluşmuştu. Bütün bu uygulamalar demokratik 
toplum yaratma ve demokratik ulus oluşturma 
önünde engel teşkil etmekteydi…  Sovyet dev-
leti toplumu farklı ve yeni bir modernite haline 
getirmediği için çöktü demek abartı olmaya-
caktır. Başka bir ifadeyle toplum kendini mo-
dernite temelinde örgütleyip, demokratik ulus 
yaratamadığı için Sovyetler dağıldı.
Komintern: (Komünist Enternasyonal Bir-
liği-Üçüncü Komintern) Üçüncü Enternasyo-
nal’in birinci kongresi Mart 1919’da Kremlin 
Sarayında toplandı.  Lenin başkanlığında top-
lanan Kongreye çok sayıda komünist parti ka-
tıldı. Türk Komünistleri adına Mustafa Suphi 
katılır. Kominterin ikinci kongresi 19 Temmuz 
1920’de Petrograd’ da açılmış Moskova’da ça-
lışmalarını tamamlamış. Kongreye 67 Komü-
nist Partisi (Mustafa Suphi ve İsmail Hakkı da 
katılanlar arasındadır) temsilcileri katılmış. Le-
nin tarafından kaleme alınan “21 şart” olarak 
bilinen kararlar alınmış. “Dünya Komünist Ha-
reketinin” tüzüğü olarak bilinen 17 maddelik 
ilkeler kararlaştırılmış. Sonraki yıllarda Bulgar 
Komünist Partisi Genel Sekreteri Dimitrov’ da 
başkanlık etmiştir. Komintern, Sovyet politika-
sının dışına çıkmamıştır. Komintern’ e üye olan 
komünist partilerde onun birer şubesiydiler.  Bu 
kısa açıklama o dönem komünist partilerin po-
litikalarının nasıl biçimlendiğine dair bizlere 
yeterli bilgi verdiği kanısındayım… TKP bu po-
litikanın dışında değildi. Komintern’in Türki-
ye temsilcisi olarak çalışıyordu. Zaten güçlü bir 
parti olamamıştı. Daha kurulduğunda tüm yö-
neticilerinin Karadeniz’de boğulması onu baş-
sız bırakmış ve içine çok sayıda provokatörün 
sızması kolaylaşmıştı. Demokratik bir toplum 
yaratmak, işçi ve emekçilerin çıkarlarını birin-
cil politika olarak yürütmek yerine, Sovyet Dev-
let çıkarına olan politikaları benimsedi. Zaten 
bütün dünya komünist patilerinin de yürüttüğü 
politikalar bundan farklı değildi. Sovyet Dev-
let çıkarını yansıtan Komintern kararıyla TKP, 
“Separat Kararı” olarak tarihe geçen kararla 
Türkiye’de faaliyetlerini durdurduğu kararını 
almıştır. Amaç Türk devletini “ürkütüp emper-
yalizmin kucağına itmemek” ti. Oysa bu devlet 
İngilizlerin, emperyalizmin kucağında doğdu-
ğunu çok geçmeden “İzmir İktisat Kongresiy-
le” göstermiştir. TKP, Kürt gruplarıyla ilişkide, 
Kürt toplumuyla diyalog kurmada yönlendirici 
fonksiyonu yerine getirmemiştir. 1973 yılında 
TKP’ nin politikasında değişiklik oldu ise de o 
konumuzun dışında kalmaktadır.
 
Kürtlerin durumu neydi?
Dünyada yeni çalkantıların yaşandığı bir 
dönemde Kürtlerde de ufak tefek ulusal bilinç-
lenmenin başladığına tanık olunuyor. Kürtler 
Osmanlı imparatorluğunda görece bağımsız, 
kendi kendini birçok konuda yöneten eyalete 
bölünmüş şekilde yaşıyordu. Osmanlı İmpa-
ratorluğun dağılmaya başlaması ve Türkiye’de 
Jön Türkler eliyle ulus-devlet kurma çalışmaları 
hızlandıkça ve balkan uluslarının Osmanlı’dan 
kopmaları artınca, Kürtlerde de ciddi kıpırdan-
malar olduğu gözleniliyor.
İlk Kürt örgütü 2 Ekim 1908 yılında İstan-
bul’da Kurulan Kürt Teavün ve Terakki Ce-
miyeti’dir. Kurucuları arasında Ali Bedirhan, 
Muhammed Şerif Paşa, Seyyid Abdulkadir 
 
(Şeyh Ubeydullah’ın oğludur.)  vardı.  Ondan 
sonra “Kürt Talebe Hêvî Cemiyeti (Hêvî)  27 
Temmuz 1912’de kurulur. Kurucuların büyük 
çoğunluğu Halkalı Ziraat Okulunda okuyan 
öğrencilerden oluşuyor. Örgütün ilk sekrete-
ri Ömer Cemil’dir. Örgütün Diyarbakır Bölge 
temsilcisi Kadri Cemilpaşa’ dır. Çağdaş bir Parti 
niteliğini taşıyan Kürdistan Teali Cemiyeti ise 


Yüklə 26,73 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   89




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə