Demokratik Modernite



Yüklə 26,73 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə18/89
tarix21.06.2018
ölçüsü26,73 Kb.
#50576
növüYazı
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   89

38
İlk olarak birinci dünya savaşında Osmanlı 
imparatorluğunun bir taraf olarak yer alması 
emperyal güçlerin işini kolaylaştırıyor. İkinci-
si bölgenin bu şekilde şekillenmesinde Antant 
devletleri olarak da bilinen ve itilaf devletleri 
içinde savaşa katılan İngiltere ve Fransa’nın im-
zaladıkları Skyes-Picot antlaşması (1916) önem-
lidir. Yani daha savaş sürerken cumhuriyetin 
sınırları başka güçler tarafından belirleniyor. 
1917 Bolşevik Devrimi bu haritanın tekrar göz-
den geçirilmesi gerekliliğini dayatıyor. ABD’nin 
son anda savaşa dahil olması da bu paylaşımda 
bir başka önemli yön olarak belirtilebilir. 
Bu temelde savaştan hemen sonra 30 Ekim 
1918’de Almanya’nın başını çektiği ve Osman-
lı’nın da içinde bulunduğu ittifak devletleri ye-
nilince, Osmanlı İmparatorluğuyla İtilaf dev-
letleri arasında Mondros Ateşkes Anlaşması 
imzalanıyor. Ancak başta İngilizler olmak üze-
re İtilaf Devletleri bu anlaşmaya uymuyor. 1 Ka-
sım 1918’de Musul, İngilizler tarafından işgal 
ediliyor. 23 Kasım’da Fransa itilaf devletleri adı-
na İstanbul’u işgal ediyor. Yunanlılar 15 Mayıs 
1919’da İzmir’e çıkıyor, 25 Temmuz’da da Edir-
ne’yi işgal ediyor. 16 Mart 1920’de de İstanbul 
İtilaf Devletleri tarafından resmen işgal ediliyor 
ve böylesi bir ortamda 10 Ağustos 1920’de “Sevr 
Antlaşması” imzalanıyor. 
Yani I. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın ön-
cülük ettiği kamp yenilgiye uğrayınca Osmanlı 
imparatorluğu dağılıyor ve teslim olmak zorun-
da kalıyor. Bu sonuca dayalı olarak savaşın galibi 
olan İngiltere ve Fransa oturup yeni bir Ortado-
ğu siyasal coğrafyası hazırlıyor. Bir tek Osman-
lı hakimiyetinde olan topraklarda yirmi-yirmi 
beş tane devlet kuruluyor. Adeta harita üzerinde 
cetvelle sınırlar çiziliyor. Buna Sevr Anlaşması 
deniliyor. Yani Sevr Anlaşması I. Dünya savaşı-
nın galipleri olan İngiltere ve Fransa tarafından 
Ortadoğu coğrafyasının cetvelle devlet sınırla-
rına bölünmesi anlaşmasıdır. Ülkeleri, toplum-
ları, aşiretleri, kabileleri hatta köy ve şehirleri 
bölen bir antlaşmadır. Sadece İngiltere ve Fran-
sa’nın çıkarları doğrultusunda çizilmiş sınırlar 
değil; aynı zamanda toplumsal gerçekliğe çok 
ters bir şekilde ailelere kadar bölüp parçalayan 
bir sınır çizme durumu vardır.  Sevr Anlaşma-
sı’na Anadolu’da ve Mezopotamya’da Türkler ve 
Kürtler başta olmak üzere halklar karşı çıkıyor 
ve birlikte isyan ediyorlar. Buna Kuvvay-i Milli-
ye Hareketi denildiği biliniyor. 
Halkların Sevr’e 
Karşı Ortak Misak’ı
12 Ocak 1920’de İstanbul’da çalışmaları-
na başlayacak ve tarihe son Osmanlı Mebusan 
Meclisi olarak geçecek olan parlamentoyu oluş-
turan milletvekillerinin bir kısmına, Ankara’da 
bir eylem planı çerçevesinde çok önemli bir “mi-
sak” tan (yemin) söz ediliyor. Bu misak ileride, 
Kurtuluş Savaşı’nın siyasi programı ve cumhu-
riyet Türkiye’sinin dış politikasının dayandığı 
temel argümanlarından biri oluyor. 
Bu misak, Erzurum ve Sivas Kongreleri te-
mel alınarak saptanan prensip kararlarını içeri-
yor ve 1920 yılının ilk günlerinde hazırlanıyor. 
“Misak-ı Milli” (Ulusal Yemin) olarak bilinen 
ve tanınan bu metin, 28 Ocak 1920 tarihinde 
Osmanlı Mebusan Meclisi’nde yapılan bir gizli 
toplantıda “Ahd-ı Milli Beyannamesi” adı altın-
da kabul ediliyor.  12 Şubat 1920 tarihinde Me-
buslar Meclisi, Edirne Milletvekili Şeref Bey’in 
önerisi üzerine, Misak-ı Milli’nin bütün dünya 
parlamentolarına ve basına açıklanmasını ka-
rarlaştırıyor.
Misak-ı Milli, ‘Ulusal Kurtuluş savaşı’ ile 
ulaşılmak istenen siyasi hedeflere ulaşmada göz 
önünde bulundurulacak ilkeleri içerdiğinden, 
“özgürlük bildirgesi” olarak nitelendirilmiş, za-
man zaman “Magna Carta” ya benzetilmiş, hat-
ta “Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisiyle” 
karşılaştırılmıştır. Ancak Misak-ı Milli üzerin-
de bazı tartışmalar süregelmektedir. Bunların 
en önemli nedeni, metnin, Meclisin açık ya da 
gizli resmi oturumlarında değil de, grup niteli-
ğindeki özel toplantılarda görüşülmesi, duyul-
maması için tutanak tutulmaması ve imzalanan 
özgün metnin de elde bulunmamasıdır. 
Misak-ı Milli’ nin Kabul Edilişi
Misak-ı Milli Beyannamesi, 17 Şubat 1920 
tarihinde, Edirne Milletvekili Mehmet Şeref 
Sevr Anlaşması’na Anadolu’da 
ve Mezopotamya’da Türkler 
ve Kürtler başta olmak üzere 
halklar karşı çıkıyor ve 
birlikte isyan ediyorlar


39
Aykut’un bir önergesinin kabulü ile mecliste 
okunduktan sonra oy birliği ile kabul ediliyor. 
Teklif sahibi Şeref Aykut, önergesini şöyle dile 
getiriyor: “Ahd-i Milli’ nin bütün dünya par-
lamentolarına ve memleket matbuatiyle cihan 
matbuatına tebliğ edilmesini ve tercihan müza-
keresini teklif ederim... İntihap dairelerimizden 
milletimiz bizlere, kendilerini temsil şerefini 
vererek buraya gönderdiği zaman, ilk vazife ola-
rak, yaşama hakkını ve haysiyetini tebellür etti-
ren en masum haklarını ziman (teminat) altına 
alan, mazisinin parlak günlerini istikbal içinde 
düşünmek hakkı olduğunu gösteren ve bunun 
için de icap ederse, bütün millet fertleri olarak 
ölmeyi göze alan şu Ahd-ı Milli’yi ilan etme-
mizi istedi… Biz, maddi, manevi varlığımızın 
bize temin ettiği hakk-ı sarihi, hakk-ı hayatı is-
tiyoruz. Başka bir şey istemiyoruz. Şimdi oku-
yacağım peyman-ı millidir. Milletin yeminidir. 
Türk Milleti ya bu yeminin şartlarını yerine 
getirecek, ya da bu yolda tarihin huzurunda şe-
refle silinip gidecektir. Fakat esir olmayacağız 
efendiler” 
Meclisin bu çıkışının yurtsever bir çıkış 
olduğu açıktır. Bu çıkış hem padişaha hem de 
işgal kuvvetlerine karşı bir çıkıştır. Mustafa Ke-
mal Paşa ise,  Misak-ı Milli’ nin hiçbir zaman 
sınır çizmediğini ve milletin menfaatini esas 
alan bir yemin olduğunu belirterek şöyle de-
mektedir: “Misak-ı Milli’ nin ne olduğunu önce 
anlamalı, ondan[sonra] mütecavizlerin kimler 
olduğunu ortaya koymalı. Misak-ı Milli hiçbir 
zaman şu hat bu hat diye hudut çizmemiştir. O 
hududu çizen şey milletin menfaati ve Heyet-i 
Celile’nin iabet-hazarıdır” demişti. Mustafa Ke-
mal Paşa’nın hep sınırların belirsizliği yönünü 
vurgulaması dikkat çekicidir. Sahiden de Mi-
sak-ı Milli’ de açıkça belirlenmiş sınırlardan söz 
edilmiyordu. 
Misak-ı Milli  Beyannamesi
 Altı maddeden oluşan sözleşmenin madde-
lerinin milletin çıkarlarını esas alarak hazırlan-
dığı görülmekle beraber bu maddelerin bir çok 
açıdan ihlal edildiği de bir gerçektir. Beyanna-
menin maddeleri ve ihlal edilen yönleri şöyledir:
Madde 1:
 “Osmanlı Devleti’nin 30 Ekim 
1918 günü mütarekenin yapıldığı sırada düşman 
ordularının işgali altında kalan ve Arap çoğun-
luğunun oturduğu kısımların kaderi halkları-
nın özgürce verecekleri oylara göre belirlenmek 
gerektiğinden, sözü edilen mütareke hattı da-
hilinde ve haricinde, dinen, ırken ve emelen bir 
olan ve birbirlerine karşılıklı saygı ve fedakâr-
lık duyguları taşıyan, sosyal bakımdan uyum 
içinde bulunan Osmanlı İslam çoğunluğunun 
oturduğu bölgelerin tümü fiilen ve hükmen ve 
hiçbir sebeple ayrılamaz bir bütündür” deniyor. 
Bu maddenin içeriği böyle olmasına rağmen 
bir takım çelişkileri içinde barındırıyor. Her 
şeyden önce ateşkes anında Arabistan için bir 
halk oylaması hiçbir zaman gündeme getiril-
miyor. İkincisi ateşkes anında Osmanlı İmpa-
ratorluğu sınırları dahilinde bulunan ve ateşkes 
ihlâl edilerek işgal edilen Musul Vilayeti Lo-
zan Barış Antlaşmasıyla İngilizlere bırakılıyor. 
Üçüncüsü metinde yer alan mütareke dahilinde 
ve haricinde ifadesi sınır sorununu bütünüyle 
belirsizleştiriyor. Dördüncüsü “dinen, ırken ve 
emelen bir olan ve birbirlerine karşılıklı saygı 
ve fedakârlık duyguları taşıyan, sosyal bakım-
dan uyum içinde bulunan Osmanlı İslam ço-
ğunluğunun oturduğu bölgelerin tümü fiilen ve 
hükmen hiçbir sebeple ayrılamaz” deniyor ama 
insanlar ailelere kadar bölünüyor. Irak ve Suri-
ye sınırlarında Kürtlerin ailelere kadar yaşadığı 
bölünme bunun en somut örneğidir. 
Madde 2:
 “Ahalisi ilk serbest kaldıkları za-
manda aray-ı ammeleriyle [özgür iradeleriyle] 
anavatana ilhak etmiş olan elviye-i selase [Kars, 
Ardahan, Batum] için ledelicap [istenirse] arayı 
ammeye [halk oyuna] müracaat edilmesini ka-
bul ederiz” şeklinde ifade ediliyor.  
Bu madde de ihlâl ediliyor. Halk oylaması 
söz konusu olmuyor ve Batum Gürcistan’a bıra-
kılıyor. 
Madde 3:
 Batı Trakya’nın statüsüyle ilgili. 
Batı Trakya’nın geleceğinin Wilson Prensipleri 
[self-determinasyon] gereği halk oylaması so-
nucu belirleneceği belirtiliyor. Bu konu aynen 
elviye-i selase’ de olduğu gibi halk oylaması ko-
nusu savsaklanıyor ve bu maddeye rağmen Batı 
Trakya denilen bölge Yunanistan’a bırakılıyor. 
Madde4:
 “Hilafet ve Saltanat makamının 
korunmasıyla ilgili: “Makarr-ı Hilafet-i İslami-
ye ve Payitaht-ı Salatan-ı Seniyye ve Merkez-i 
Hükümet-i Osmaniye olan İstanbul şehri ile 
Marmaran-a Denizi’nin emniyeti her türlü ha-
lelden masun olmadır...” şeklinde. Bu madde de 
ihlal ediliyor. 
Madde 5:
 “İtilaf Devletleri ile düşmanları 
ve onların kimi ortakları arasında yapılan ant-


Yüklə 26,73 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   89




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə