28
mıştı. Osmanlı devlete
doğru evrilirken bu yeni
nizamın Türkleştirilmesi ondan önem taşıyor-
du ve onun çözümünü de Türk-İslam sentezci-
liğinde aradılar. Bu sentezleştirmeyi ağırlıkta
jön Türkler yaptılar. Jön Türkler kavramı, 1889
yılında kurulan ve Osmanlı İttihat ve Terakki
komitesinin (İttihad-i Osmani Cemiyeti) bir
uzantısı olarak ortaya çıkan İttihat ve Terraki
Fırkasının 1908 darbesiyle kısmen, 1913 yılında
ise tek parti diktatörlüğü olarak iktidarı tama-
men ele geçiren ittihatçılar için kullanılsa da,
bu yapı öncesinde yeni Osmanlılar içinde ortaya
çıkmıştır.
“Yeni Osmanlılar” içinden çıkan ittihatçı-
ların temel özelliği devlet içinde devlet kurarak
kendi müesses nizamlarını oluşturma çabasına
girişmesiydi. Bunun için her yolu mübah say-
mışlardır. Ve Abdulhamit’ in despotik yöneti-
minin yerine adım adım kendi diktatörlükle-
rini inşa etmişlerdir. Siyasal İslamcılığın derin
devlet geleneğinin bir ürünü olarak anlam ka-
zanmaktadır. Çünkü cumhuriyet sonrası orta-
ya çıkan Osmanlıcılık arayışlarının, paradoks
gibi görünse de büyük bölümünün bu ittihatçı
gelenekle organik bir bağı vardır. Yöntemde
farklılıklar olsa da hepsinde ana amaç aynıdır
denilebilir. Günümüze kadar da bu tablo de-
ğişmemiştir. CHP ve türevlerinde somutlaşan
siyasal ve ideolojik anlayış ile siyasal İslam’da
somutlaşan farklılıkların inkarı
her iki anla-
yışında özünü oluşturur. Biri Kürt inkârı ve
katliamı-Ermeni soykırımına kadar da götü-
rülebilir- üzerinden devletçilik, Türkçülük yo-
luyla müesses nizamını oluşturmaya çalışırken,
diğeri de fırsat buldukça aynı yöntemleri kul-
lanmaktan geri kalmayıp “dindar ve kindar ne-
sil yaratma” hedefiyle kendi müesses nizamını
oluşturmaya çalışmaktadır.
Özal Dönemi ve Neo-Osmanlıcılık
Osmanlıcılık fikri cumhuriyet sonrası dö-
nemde de çeşitli eğilimler biçiminde sürse de
1980’li yılların ortasından ve 1990’dan itiba-
ren yeniden ivme kazanmıştır. 1990’lı yıllarla
birlikte devletin bekasıyla ilgili ‘tehditleri’ or-
tadan kaldırmak için Neo-Osmanlıcılık kavra-
mı gündeme getirilmişti. Bu Neo-Osmanlıcılık
özellikle Kürt ulusal ve devrimci hareketinin
ivme kazanması, Kemalist cumhuriyetçiliğin
tektipleştirici, milliyetçi, militarist politikaları-
nın yürütülmesinin zorlaşması nedeniyle farklı
dini ve etnik yapıları yeniden devletin egemen-
liği altında bir araya getirmek amacıyla tedavüle
sürülmüştür. Bu dönemde de önceki dönemler-
de olduğu gibi iki Neo-Osmanlıcı eğilim vardır.
Birincisi Turgut Özal
ve onun desteklediği bir
grup aydın tarafından formüle edilen ve gele-
neksel “Osmanlı çoğulculuğu” ile liberalizmin
birleştirilmesi biçiminde kurgulanan Neo-Os-
manlıcılıktır. Zaten Neo-Osmanlıcılığın kav-
ram olarak siyasi literatüre girmesi de bu dö-
nemde olmuştur. Bununla amaçlanan şey, etnik
ve dinsel farklılıkların ama özellikle de etnik
farklılıkların Türklük “üst kimliği” altında bir
araya getirilmesiydi. Özal bu sebeple sıklıkla
Türkiye’de bir kültürel kimlik vurgusu yapıyor-
du. Yanı sıra Osmanlının mirası olarak gördüğü
ülkeleri (Buna Musul-Kerkük KÜRDİSTAN da
dahildi) pragmatik ve kültürel temelde bir araya
getirme politikasını yürütmeyi esas aldı.
Gerçekten de 80’li yılların ortalarından iti-
baren PKK öncülüğünde yürütülen Kürt öz-
gürlük mücadelesi, devletin geleneksel politika-
larını sürdüremez hale getirmesi ve statükoyu
sarsması durumunu ortaya çıkardı.
Bu geliş-
meyle birlikte Türkiye’deki etnik ve mezhepsel
kimlikler (Kürtler-Aleviler vb.) daha görünür
hale gelmeye başladı ve Kemalist modernleş-
me projesinin bir parçası olarak 12 Eylül faşist
cuntasının yaratmaya çalıştığı tek tipleştirme
politikaları büyük bir iflasla yüz yüze kaldı.
Yeni kimlik oluşumları, yükselen kültürel ço-
ğulculuk eğilimleri büyük bir sosyolojik dönü-
şümü beraberinde getirdi. Bu yeni toplumsal
networkların, yeni örgütlenme biçimlerinin ve
toplumsal fay hatlarının ortaya çıkması ile be-
lirginleşen bir sosyolojik dönüşümdü. Fay hat-
larındaki bu hareketlenmeler milliyetçi-muha-
fazakar çevrelerin Osmanlı geçmişini günümüz
Türkiye’sinin kimlik
ve siyasal birlik sorunu
için bir model olarak yeniden gündeme taşıma-
larına yol açtı. Bunun adına da “Neo- Osmanlı-
cılık” denildi. Özal bu modeli esas olarak poli-
tika geliştirmeye çalıştı ve bu nedenle dört ana
siyasal eğilimi temsil etmeye soyundu. Bu yolla
hem devletin 80 yıllık inkar politikasını yerle
yeksan eden Kürt Özgürlük Hareketini; hem de
diğer toplumsal muhalefet dinamiklerini sistem
içileştirmeye çalıştı. Özal “Neo- Osmanlıcılık”
olarak kurgulanan ve yeni bir kolektif hafızaya
dayanan bir politikayı esas aldı. Onun gözün-
de bu politikanın iki ana amacı vardı. Birincisi,
29
yeni bir dış politika belirleme. İkincisi de dev-
letin çözülüşünü engellemek için farklı siyasal
ve kültürel taleplerini asgari ölçekte de olsa kar-
şılayarak yeni bir
toplumsal mutabakat zemini
oluşturmaktı. Aslında Özal milliyetçi-muhafa-
zakar bir siyasetçi olarak baştan beri Osmanlı
geçmişine bir aidiyet hissediyordu. Ama bu
modele ilgisinin konjonktürel nedenleri daha
fazlaydı. İktidarda bulunduğu dönemde 12
Eylül faşist cuntasının yarattığı kriz, kapitalist
sistemin küresel düzeyde yaşadığı krizler, Sov-
yetlerin dağılması ve soğuk savaşın bitişi, Yu-
goslavya’nın dağılması, dünya genelinde yeni
toplumsal ve politik kriz alanlarının öne çık-
masına yol açmıştı. En sarsılmaz gibi görünen
sistemlerin bile çözüldüğü çözülmeyenlerin ise
ciddi sarsıntılar geçirdiği, hemen her cephe-
de politik travmaların hüküm sürdüğü ve en
önemlisi bütün bu tablolar içinde Kürdistan’da
PKK öncülüğünde Kürt Özgürlük Hareketinin
zirve yaptığı bir konjonktür hakim durumday-
dı. Buna dinsel fay hatlarını tetikleyen Afganis-
tan merkezli yeşil kuşak projesinin yarattığı bir
sonuç olan yeni tehditler ve İran devriminin yol
açtığı dinci fanatizmin
yükselişini de eklemek
gerekiyor. Tüm bu gelişmeler Özal’ın siyaseten
Neo-Osmanlıcılık’ la ilgilenmesini onu bir çö-
züm modeli olarak öne çıkarmasını tetikleyen
gelişmelerdi. Özal’a göre “toplumsal uzlaşının
etnik sorunlar nedeniyle tehlikeye düştüğü bir
ortamda Neo-Osmanlıcılık hem mevcut aidiyet
formunu (Türklük üst kimliği) meşrulaştırmak,
hem de yeni aidiyet biçimlerini oluşturmak
için bir tarihi referans noktasıydı” Bu açıdan
Özal için çok külltürlü, çok dinli, çok milletli
bir yapıya sahip olan Osmanlı perspektifi Kürt
sorunu içinde bir model olarak görünüyordu.
Ancak Özal’ın başlattığı bu Neo-Osmanlıcılık,
her ne kadar ekonomik ve siyasal küreselleş-
me(liberalizm ve serbest piyasa ekonomisinin
hakimiyeti)ve genel-yerel kimlik vurgusuyla
geleneksel ve modern olanın
sentezlenmesi id-
diası taşıdıysa da, aslında bu modelle Osman-
lı’nın İslami perspektifi baş köşeyi kaplıyordu.
Bu anlamıyla Türklük üst kimliğini Osmanlı-
nın etnik ve dini kimlik bütünlüğü perspekti-
fiyle yeniden inşa etmeyi amaçlıyordu. Özal, bu
modelin Türkiye’yi tekrar bölgesel bir süper güç
yapacağına inanıyordu. Bu yüzden de periferide
Kürtleri bir ileri hat gibi ele almaktaydı. Şüphe-
siz Özal’ın Neo-Osmanlıcılığı ile 19.yüzyıldaki
yeni Osmanlılar hareketi arasında kimi farlı-
lıklar vardır. Fakat ortak noktaları da çoktur.
Örneğin ikisinde de etnik hareketleri önlemek
ve devleti korumak için yeni bir siyasal kimlik
ve kültür oluşturmak ve bu kültür arayışında
geleneksel değerler ile batılı formları montajla-
yarak sistemi ve iktidarı güvenceye almak temel
bir politikadır. Yine ikisinde de yayılmacılık ve
imparatorluk vizyonunu yeniden kazanmak asıl
amaçtır.
Siyasal İslamcılar ve
Neo-Osmanlıcılık
90’lı yıllarla birlikte Özal’ın Neo-Osman-
lıcığından da feyz alıp onu geleneksel Osman-
lıcılıkla birleştiren siyasal İslamcılarında yeni
Osmanlıcılık fikri etrafında motive oldukları
bilinen bir geçektir. Bu ikinci eğilimin Özal’dan
belirgin farklılıkları vardır. Bunlar Neo-Os-
manlıcılığı Türk tarihini İslamlaştırma poli-
tikalarına uygun olarak daha çok din temelli
açıklıyorlardı. 1960’lı yıllarda DP ile başlayıp
milli selamet partisine(1971-1980) oradan Refah
Partisine (1983-1998)
uzanan bu eğilim daha
sonra AKP tarafından da geçiştirilerek somut-
laştırıldı. Bu eğilim Neo-Osmanlıcılığı Sünni
İslam perspektifi temelinde ele alır. Politik ve
ideolojik programları esas olarak Sünni İslam-
cılık, milliyetçilik, Osmanlıcılık ve kısmen de
modern unsurlar içeren bir niteliğe sahiptir.
Dini Osmanlıcılık perspektifiyle kendi müesses
nizamlarını oluşturmayı hedeflemektedirler. Bu
cenahtaki Neo-Osmanlıcığın İslamcı formulas-
yonu her ne kadar ümmetçilik söylemini kullan-
sa da esasta çoğulculuğu dışlayan, tek tipleştirici
bir formülasyon olduğunu belirtmek gerekiyor.
Demokrasiyi bir amaç değil, araç olarak görme
anlayışı baskın haldedir. Böyle ele alındığı için
de söz konusu eğilimin iktidarlaşmış hali kolay-
cılıkla totalitarizme dönüşebilmektedir.
İslamileştirilen Neo-Osmanlıcılık özellikle
Refah Partisi örneğinde toplumsal farklılıkları
ve kimlikleri dini referanslarla yeniden kurgu-
lama politikası biçiminde hayat buldu ve aynı
gelenek AKP somutunda
da olduğu gibi devam
etmektedir. 1970’lerin Milli Selamet Partisi
zaten kendisini Osmanlı devleti olarak tanım-
lamıştır. Refah Partisi de bu temel üzerinden
yeni bir kimlik inşasına girişerek toplum mü-
hendisliği yaptı. Dikkatli incelendiğinde yoğun
bir biçimde Türk-İslam sentezciliğinin hakim