Dr. Recep Albayrak Türklerin İranı



Yüklə 9,25 Mb.
səhifə3/88
tarix15.03.2018
ölçüsü9,25 Mb.
#31630
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   88

*


Keyan hanedanı

سلسله كيان




Keykubâd




KeyKavus


Siyavuş, KeyKavus’un oğludur. Babası ile arası açılınca Turan/ Türk Hakanı Afrayab’a sığındı. Turan kahramanlarından Piran’ın kızıyla evlendi. Keyhüsrev isimli oğlu oldu. Keyhüsrev, daha sonra İran’a şah oldu.

Keyhüsrov/ Keyhüsrev


-SöhrAb -Lehrâsb لهراسب


GeşTasb گششتا سب


Zerdüşt peygamberin zuhuru.


İsfendiyâr




Behmen




*


Hehâmeneşî hanedanı

سلسله هخا منشيا ن

M. Ö. 650-331


Hehâmeneş

650

ÇîşPiş چيش پيش




I.Kûrûş




I.KamBuciye كمبوجيه




ÂryâmaNa/ ÂrmaNak آرمناك




ArŞam/ ErŞam ارشام / Vîştasb




Kûrûş-u Bozog/ Kûrûş-u KEbir

550-529

II.KamBuciye

529-523

ÂryâmaNa/ ÂrmaNak آرمناك




ArŞam/ ErŞam ارشام / Vîştasb




II.Kûrûş




II.KamBuciye




İşgalciler




I.Daryûş

521-486

HoŞayârŞa

486-465

I.Erdeşir DıRaz dest (Sıfattır. “Uzun el”)

465-425

II.Daryûş

425-404

II.Erdeşir

404-361

III.Erdeşir

361-338

Erşek/ Arşak ارشك

338-336

III.Daryûş/ Darâ

336-331

“Medleri Hind-Avrupaî dilli, Arya kökenli göstermek için onların soyunu ve medeniyetlerinin temelini oluşturan Mannalar konusunda susmak, onları antik İran tarihinden silmek gerekiyordu. Mannalarla birlikte onların cedleri olan Gutti ve Lullubileri de tarih sayfalarından silmek zaruriydi.

Zerdüşt dininin Parslar, Hind-Avrupaî dilli tayfalar ve halklar tarafından yaratıldığını kesinleştirmek ve bu konuda şüphenin önünü almak ve onun Manna toprakları dâhilinde Azerbaycan’ın Urumiye gölü ve Savalan dağı çevresinde ortaya çıktığı fikrini ortadan kaldırmak ve defetmek için Manna halkını, tarih ve medeniyetini İran tarihinden çıkarmak gerekiyordu elzemdi. Zerdüştlerin dini kitabı olan ‘Avesta’, Zerdüşt tarafından Manna dilinde söylenmiş ve yazılmıştır. ParSi diline daha sonra çevrilmişdir. Bu tarihi gerçeği tahrif etmek, ‘Avesta’nın ilk varyantının eski Pars dilinde olduğu fikri üzerinde şüphe uyandırmamak için Manna halkını, tarih ve medeniyetini İran tarihinden silmek gerekiyordu Farslar için olmazsa olmaz kuraldı. (Tekrarlar olduğu için kırmızı olanları ilave ettim, bakarsınız!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!)

Biz, ısrarla Hehâmeneşî medeniyetinin Gutti, Lullubi, Hurri, Urartu ve Manna medeniyetlerinden iktibas edilerek yaratıldığını göstermeye çalıştık. Bu gerçekleri inkar etmek, tersine çevirmek, medeni Nailiyetleri Parsların imiş gibi göstermek, Hind-Avrupaî halkların yaratıcı, liyakatli, becerikli oldukları ve tarih yaratmaya layık olduklarını ispat etmek; bitişken (iltisakî) dilli halkların ise hiçbir güzelliğe şayan olmadığını vurgulamak için Manna halkını, tarih ve medeniyetini İran tarihinden çıkarmak gerekiyordu. Bu nedenle Hehâmeneşî medeniyeti şişirilmiş, Kurûş ve Daryûşlara yapay ‘Büyük/ KEbir/ Bozorg’ sıfatı verilmiştir.

Hehâmeneşîler iş başına geldikten sonra, Azerbaycan’ın onlar tarafından rahatlıkla Parslaştırılmış gösterilEbilmesi için bütün Azerbaycan o zamana kadar her türlü hükümet, devlet, medeniyet, millet, halk ve il/ uluslardan boş/ hAli olarak gösterilmeliydi.

Manna halkı ve medeniyetini tarih sahnesinden silmekle onun hüner, sanat ve medeni mirasını benimsemek ve Hehâmeneşî medeniyetine bağlamak için zemin hazırlamışlardır”. (Prof: Dr. Muhammed Taki ZehtABi/ Kirişçi, İran Türklerinin Eski Tarihi, 2.cilt, s.402)

Perslerin soyundan gelen diğer birçok krallık gibi Medlere tabi olarak varlıklarını sürdüren Hehâmeneşî/ Ahamenîler, II. Kurûş/ Kurûş-u KEbir/ Büyük Kurûş (Kyros) döneminde güçlü bir imparatorluk haline geldiler. Arya kabilelerini birleştiren ve kendisine yeni bir başşehir kuran Kurûş, Medlere karşı ayaklanma başlattı. Milattan önce 550’de Medlerin başşehri Ekbatana’yı (Azerbaycan’ın Hemedan kenti) işgal etti ve Med ülkesini bir eyalet haline dönüştürdü. Daha sonra Lidya Kralı Kroisos’u yenilgiye uğratarak (M. Ö. 547), başşehir Sart/ Sardes’i ve Anadolu’nun diğer bölgelerini, m Ö. 539’da ise BAbil’i ele geçirdi. Yurtlarından sürülmüş olan İbrânîlerin Kudüs’e geri dönmelerine izin verdi. Ardından Suriye ve Filistin’i aldı. Ölümünden sonra oğlu KamBuciye (Kambyses/ Kambiz/ Kambis) de genişleme siyasetini sürdürdü. m Ö. 525’de Mısır’ı fethetti. KamBuciye/ Kambiz Mısır’da iken, Gaumata adında bir rahip Hehâmeneşî tahtını ele geçirdi ve dini kimliğini kullanarak saltanatını meşrulaştırmaya çalıştı. Ölümünden sonra taht kavgaları başladı. Milattan önce V. yüzyılın sonlarında Hehâmeneşî hanedanına mensup olmayan Daryûş/ Darius/ Darâ tahtı ele geçirdi. Daryûş, devletin yapısında reformlar gerçekleştirdi. İmparatorluğu yirmi eyalete ayırdı. eyaletlerin başında bulunan ve doğrudan şaha karşı sorumlu olan valilerin başlıca görevi vergi toplamaktı. askerî işler, gene doğrudan şaha bağlı bir kumandanın sorumluluğuna verildi. m Ö. 521-485 yılları arasında hüküm süren I. Daryûş, antik İran krallarının en büyüğü olarak kabul edilmiştir.

Kurûş ve I. Daryuş dönemlerinde, Pers İmparatorluğu o zamana kadar insanlık tarihindeki en büyük imparatorluk haline geldi. Pers İmparatorluğu’nun sınırları; doğuda İndus ve Ceyhun nehirlerinden, batıda Akdeniz’e kadar uzanıyor ve Mısır’ı da içine alıyordu. Atina, m Ö. 499 yılında Sardes’in yağmalanması ile sonuçlanan Milet’teki bir isyana destek vermişdir. Bu, m Ö. V. yüzyıl boyunca süren, “Yunan-Pers Savaşları” olarak tarihe geçen Yunanlılara yönelik bir Hehâmeşî harekâtına neden olacaktır. Yunan-Pers savaşları sırasında Persler büyük üstünlükler kazanmış, m Ö. 480’de Atina’yı yıkıp yerle bir etmişlerdir. Yunanlıların bir dizi zafer kazanmasından sonra Persler geri çekilmek durumunda kaldı. Savaş, m Ö. 449’da Callias Barışı ile sona erdi.

Zerdüşt’ün öğretilerinden kaynaklanan ahlak, insan hakları, eşitlik ve köleliğin yasaklanmasına dayanan kurallar Hehâmeneşîler tarafından geliştirilmiş, uygulaması sıkı bir şekilde takip edilmiştir. Hehâmeneşî Şahı Kurûş tarafından Babil’de sürgün hayatı yaşayan İbranîler serbest bırakılmıştır. Zerdüşt inancı, hürriyetlerine kavuşan İbranîler tarafından temasta bulundukları topluluklara tanıtılmış ve Tek Tanrılı dinleri etkilemiştir. Aristo, Eflâtun ve Sokrat tarafından belirlenen “Atina’nın Altın Çağı” döneminde doğuda Hehâmeşîler hüküm sürüyordu. Bu dönemde sağlanan barış ve asayiş, ticaretin gelişmesine ve insanların yaşam seviyesinin yükselmesini sağlamıştır. (Esko Naskalı, İA, “İran” maddesi ‘Tarih’, s.394; Servân/ Yüzbaşı Ahmed KEyvanpur, Tarih-i Umumî Azerbaycan, s16-17; Gulam-Reza Tabatabâyî Mecd,: dairetül-Maârif-i Musavver Zerrin, s.356; J.H.Kramers, İslam Ansiklopedisi, MEB, “İran” maddesi, Tarihî ve Etnografik Bakış, , s.1013-1030)

*

Makedonyalı İskender



M. Ö. 331-325
Daryûş/ Darius, imparatorluğunu doğuda İndüs vadisine kadar genişlettikten sonra batıya yönelerek, Ege sahillerindeki şehirleri ele geçirdi. Ancak Milattan önce 490’da Yunanlılarla yapılan Marathon Savaşı’nda yenilgiye uğradı. On yıl sonra Yunanlılar üzerine büyük oğlu I. Erdeşir/ I. Xerhés kumandasında büyük bir ordu gönderdi. Erdeşir kara savaşını kazandıysa da Sala’de yapılan deniz savaşını kaybetti (M. Ö. 480). Hehâmeneşî İmparatorluğu’nun batıya açılması böylece sona erdi. Son Hehâmeneşî hükümdarı III. Daryûş tahta çıktığında, Makedonyalılar yeni bir güç olarak Orta Doğu sahnesinde belirdi. Büyük İskender, m Ö. 334’te Anadolu, Suriye ve Mısır’ı aldıktan sonra İran’a yöneldi. m Ö. 331’de Ninova/ Ninevâ yakınlarında Gaugamela’da yapılan savaşta Daryûş savaş alanından kaçtı, daha sonra Media’da öldürüldü. İskender, doğuda İndüs vadisine kadar ilerledi, oradan Mezopotamya’ya geri döndü. Hehâmeneşî İmparatorluğu böylece tarihe karışmış oldu.

Hehâmeneşîlerin Zerdüştî olup olmadıkları hakkında farklı görüşler bulunmaktadır. Daryûş’un yazıtlarında en büyük Tanrı’nın Ahura Mazda olduğu kayıtlıdır. Bu kitAbelerde iyilikle kötülükten oluşan ikilik, aydınlıkla karanlık arasındaki çatışma yine Zerdüşt dini esaslarında belirtildiği gibi anlatılır. Ancak yabancı Tanrılara hoşgörülü yaklaşımları ve ölülerini gömme âdetleri Hehâmeneşîlerin Zerdüştî olmadıkları görüşünü desteklemektedir.

*

Selevkos İmparatorluğu



M. Ö. 323-63
İskender’in kurduğu büyük imparatorluk, m Ö. 323’te ölümünden sonra kumandanları arasında paylaşıldı. Mezopotamya, İran ve Suriye’yi Selevkos, Mısır’ı Potolemaios aldı. Selevkos, önce Dicle kenarında kurduğu Selevkiya’yı başşehir yaptı, ardından başşehri Antiochus/ Antakya’ya taşıdı. Selevkos, yönetimi oğlu I. Antiochus ile paylaştı. Selevkosların bütün güçlerini batı sınırlarına harcamaları ve doğuyu ihmal etmeleri, doğu eyaletlerinin merkezden bağımsız hareket etmesine zemin hazırladı. Parthia eyaletinde Parni kabilesinin reisi Arsakes (I.Eşk), Selevkoslara karşı ayaklandı ve diğer kabileleri kendi önderliğinde birleştirdikten sonra Part İmparatorluğu’nu kurdu (M. Ö. 250). Part Hükümdarı Méhrdâd/ Mitradates (VI.Eşk-I.Méhrdâd), doğuyu ele geçirdikten sonra m Ö. 141’de Selevkos Krallığı’na tamamen hâkim oldu ve böylece Partlar Orta Doğu’daki en güçlü imparatorluk haline geldi. (Esko Naskalı, İA, “İran” maddesi ‘Tarih’, s.394-395; J.H.Kramers, İslam Ansiklopedisi, MEB, “İran” maddesi, Tarihî ve Etnografik Bakış, , s.1013-1030)

*


Eşkani/ Part hanedanı

سلسله اشكا نيا ن



M. Ö. 256-M.S. 226


Milattan Önceki medeni evreler

I.Eşk

256-247

II.Eşk-I.Tîrdâd

247-214

III.Eşk-I.Ardavân اردوان

214-196

IV.Eşk-FeRiyâpt فرى يا پت

196-181

V.Eşk-I.Ferhat

181-174

VI.Eşk-I.Méhrdâd

174-138

VII.Eşk-II.Ferhat

138-125

VIII.Eşk-II.Ardavân

125-123

IX.Eşk-II.Méhrdâd

123-92

X.Eşk-SâNatrûk سا نا تروك , سندروك

92-77

XI.Eşk-III.Ferhat

69-60

XII.Eşk-III.Méhrdâd

60-55

XIII.Eşk-I.Ard ارد

55-37

XIV.Eşk -IV.Ferhat

37-2

Milattan Sonraki medeni evreler

XV.Eşk-V.Ferhat

2-6

XVI.Eşk-II.Ard

6-16

XVII.Eşk-VâNan وانان

16-18

XVIII.Eşk-III.Ardavân

17-40

XIX.Eşk-Vârdân واردان

-

XX.Eşk-Gûderz

51

XXI.Eşk-II.VâNan

7 ay

XXII.Eşk-I.BÂlâş بلاش

51-77

Pâkur-IV.Ardavân

77-107

XXIII.Eşk-Hüsrov/ Hüsrev

107-130

XXIV.Eşk-II.BÂlâş

130-149

XXV.Eşk-III.BÂlâş

149-192

XXVI.Eşk-IV.BÂlâş

192-209

XXVII.Eşk-V.BÂlâş

209-216

XXVIII.Eşk-V.Ardavân

216-226

Eşkani/ Part İmparatorluğu, m Ö. III. yüzyılın başlarında Selevkosluları yendi. Eşkani hanedanı, İran Yaylası’nda yaşayan toplulukları tekrar birleştirip yönetimi altına aldı. m Ö. 150-M. S. 226 yılları arasında Mezopotamya’ya egemen oldular.

Eşkani/ Partlar, antik İran’da beşyüz yıl hüküm sürdüler. Med, Asur, Babil ve Elâm topraklarının ele geçirilmesinden sonra Eşkaniler imparatorluklarını düzene sokmak zorunda kaldılar. Bu ülkelerin eski elit tabakasından olanların tamamı Yunanlıydı ve yeni egemenler eğer hükümranlıklarını sürdürmek istiyorsa kendi geleneklerini bunlara uydurmak zorundaydı. Sonuç olarak, şehirlerin eski antik halkları korundu ve sivil yönetimler ancak belli oranda rahatsız edildiler.

Eşkaniler/ Partlar, Roma’nın doğuya doğru genişlemesini Kapadokya’da sınırlandırdıkları için Roma İmparatorluğu’nun baş düşmanlarıydı. Eşkaniler, topraklarını yaklaşık 300 yıla yakın savundular. Roma’nın sevilen generali Marcus Antonius, m Ö. 36 yılında Eşkanilere karşı, sonucunda 32 bin asker kaybedeceği büyük bir sefer düzenledi. Roma İmparatoru Augustus zamanında Roma ve Eşkani İmparatorluğu, aralarındaki problemlerin diplomasi yolu ile çözüme kavuşturulması yolunu seçtiler. Eşkaniler, ordularını Marcus Antonius ve m Ö. 53 yılında Harran’da bozguna uğrattıkları Marcus Licinius Crassus’dan elde ettikleri deneyimlerle yeniden düzenleme yoluna gittiler.

Romalılar, Partların kontrolünde bulunan İpek Yolu’nu ele geçirmek için hazırlığa başladılar. m Ö. 53 yılından itibaren Romalılarla Eşkaniler arasında sürekli sınır savaşları oldu. Romalılar, Mezopotamya’ya girmeyi ve Selevkosların başkentini ele geçirmeyi başardılar. Romalılara karşı sonu gelmeyen savaşlar ve taht kavgaları Eşkanileri zayıflattı. Fars eyaleti hükümdarı Erdeşir, Eşkani hanedanının son şahı Ardavân’a karşı gelince Eşkani hanedanı m S. 226 yılında sona erdi. Başlangıçta Helen kültürünün ekisi altında kalan Partlar, m S. 77 yılına kadar paralarında Yunan harflerini kullandılar. Ancak daha sonra Mezopotamya kültürü hâkim duruma geçti.

İmparatorluk düzeninin gevşemesi ve son şahın, imparatorluğun vasallarından biri olan I. Erdeşir tarafından yenilmesi üzerine, Eşkani/ Part İmparatorluğu m S. 226 yılında sona erdi. Eşkani/ Partların ParSi olup olmadıkları belirsizdir. Turani olduklarına dair eMareler vardır. Arkeolojik veriler zaman içerisinde konuyu netleştirecektir. (Esko Naskalı, İA, “İran” maddesi ‘Tarih’, s.395; Servân/ Yüzbaşı Ahmed KEyvanpur, Tarih-i Umumî Azerbaycan, s.17-18; Gulam-Reza Tabatabâyî Mecd,: dairetül-Maârif-i Musavver Zerrin, s356; Hasan Amîd, s.1228; J.H.Kramers, İslam Ansiklopedisi, MEB, “İran” maddesi, Tarihî ve Etnografik Bakış, , s.1013-1030)


*


Sasani/ Pars hanedanı

سلسله سا سا نيا ن

M.S.223-642


I.Erdeşir Babekan

223-241

I.Şahpur/ Şapur

241-271

I.Hürmüz

271-272

I.Behram

272-275

II.Behram

275-282

III.Behram

Bir kaç ay

NarSi نرسي

282-301

II.Hürmüz

301-309

Âzer NarSi

Bir yıl

II.Şahpur Bozorg/ Büyük Şahpur/ Şapur

309-379

II.Erdeşir

379-382

III.Şahpur/ Şapur

382-388

IV.Behram

388-399

I.Yezdigerd

399-420

V.Behram Gor/ Gûr

420-440

II.Yezdigerd

440-457

III.Hürmüz

457-459

I.Firuz

459-483

BÂlâş-Velgâs بلاش - ولگاس

483-487

I.Kubâd

487-531

I.Hüsrev/ EnûŞirvân-ı adil/ NûŞirvân-ı adil Doğruluğu ve adaletiyle şöhret bulmuş Sasani hükümdarı. Muhtelif kitaplarda; Nuşirvan/ NuŞirevân/ Enuşekrevân şeklinde de kullanılmıştır. (Hasan Amîd, s.1231)

531-579

Ünlü veziri Buzercumehr بوزرجمهر (MuarrEbi →Bozorg-Mehr)



IV.Hürmüz

579-590

İstemi Han’ın kızının oğlu olduğu için “Türkzade” adıyla anılmıştır.



II.Hüsrev/ Hürov Pervîz/ Hüsrev Perviz

590-629

II.Kubâd-Şirûye قبادـ شيرويه

629

III.Erdeşir




Karışıklık dönemi

Bu dönemde; 1.Şehr-i BuRaz 2.III.Hüsrev/ Hüsrov 3.CevânŞir 4.Purândoht 5.Geştasb 6.Âzermîdoht, ayrıca oniki kişi daha saltanat sürdü.

III.Yezdigerd; Hüsrev Perviz’in torunu. Sasanilerin son şahı.

636-Kâdisiyye savaşı, Sasani başkenti Tisfûn’un Arapların eline geçmesi

642-Nihavend savaşı (Feth’ul-Fütûh)


632-642 (HicRi 21)

Araplar, onun zamanında İran’a saldırdı. Yezdigerd, M.651’de Merv yakınında bir değirmenci tarafından öldürüldü. Oğlu Firuz, Çin’e iltica etti.


Hehâmeneşî geleneğinin yaşadığı Fars eyaletinde, eskiden beri mahallî hükümdarlar iktidar oldu. Bunlardan biri olan ateşgede muhafızı Sâsân, 223 yılında kendi adıyla anılan Sasani İmparatorluğu’nu kurmuştur. Sasanilerden Erdeşir Babekan, 241 yılında öldüğünde imparatorluk toprakları Suriye, Mısır ve Anadolu dışında eski Hehâmeneşî İmparatorluğu’nun sınırlarına ulaşmıştı. Erdeşir’in oğlu Şahpur/ Şapur, Roma topraklarına hücum edip ordusunu yenerek İmparator Valerian’ı esir aldı. Suriye ve Kapadokya’yı yağma etti.

I. Şapur döneminde Mani, peygamber olarak ortaya çıkdı. Maniheizm’e sempatiyle yaklaşan I. Şapur, bu yeni dinin imparatorluk sınırlarında yayılmasına izin verdi. I. Şapur’un ölümünden sonra yerine geçen I. Hürmüz de Mani’ye yakınlık gösterdi. Ancak Mani, I. Behram’ın hükümdarlığı döneminde uzun işkencelerden sonra öldürüldü.

IV. yüzyılın sonlarına doğru batıda gelişen bazı olaylar Sasani İmparatorluğu’na da yansıdı. Bu tarihlerde Bizans İmparatoru Konstantinos’un Hıristiyanlığı kabul etmesi üzerine Sasani İmparatorluğu sınırları içerisinde yaşayan Hıristiyanlar Bizans’ın dostu, devletin düşmanı sayıldı. Ermenistan Hıristiyanlığı kabul edince eski ihtilaflar canlandı. Sasaniler döneminde Zerdüştlük devlet dini haline geldi. Hıristiyan ve Yahudi gibi dinî azınlıklar vergi ödemek şartıyla serbestçe hareket edebiliyordu. Devletin geliri toprak vergisine dayanıyordu. Bundan başka kişi başına ödenen “gêzit” adı verilen vergiyle, bir de gümrük vergisi bulunmaktaydı. Merkezden yönetilen devletin başında Sasani hanedanına mensup bir şehinşah bulunuyordu. Şehinşahın ölümünden sonra yüksek aristokrasinin ve önde gelen rahiplerin desteğini kazanabilen hanedan üyesi hükümdar oluyordu.

Kubâd devrinde Sasani devleti oldukça zayıfladı. Kubâd, asillere ve rahiplere karşı dengeleri yeniden kurabilmek için her alanda ortak mülkiyeti esas alan Mezdek’in fikirlerini uygulamaya koydu. Ancak şartlar daha da kötüleşdi. 528 yılarında son derece kanlı bir müdahale ile bu uygulamadan vaz geçildi. Mezdek hareketine son veren Veliaht I. Hüsrev, 538’de devleti güçlendirmek için bir vergi reformu uygulamaya koydu. Orduda da bazı reformlar yaptı ve ordu kumandanlığını kendisi üstlendi. Devlet bir süre sonra istikrara kavuştu. Daha sonra Bizans’a karşı savaş açan I. Hüsrev, 556’da bir barış antlaşması yaptı. Batıda barışı sağlayınca doğuya yönelerek Eftalit/ Ak-Hunları yenilgiye uğrattı. Ardından Çin ve Hindistan’dan batıya uzanan ticaret yolunu kontrol altına alabilmek için Arabistan’ın güneyini ele geçirdi. Yemen, 570 yılında Sasanilerin bir eyaleti oldu. Dönemi “Altın Çağ” olarak anılan I. Hüsrev, örnek bir şehinşah olarak gösterilmiş, kendisine Enuşirvan-ı adil adı verilmiştir.

Eşkani/ Part ve Sasani/ Pars dönemlerinde doğu-batı ticaretinin can damarı olan “İpek Yolu” üzerindeki ticaret Çin, Mısır, Mezopotamya, İran, Hindistan ve Roma medeniyetlerinin gelişmesinde önemli rol oynamıştır.

I. Hüsrev’in yerine oğlu IV. Hürmüz geçti. Annesi bir Türk prensesi (İstemi Han’ın kızı) olduğundan kaynaklarda “Türkzade” lakabıyla anılan Hürmüz döneminde, Sasaniler ile Bizans arasında şiddetli savaşlar meydana geldi. Hürmüz’ün gözlerine 590 yılında mil çekilerek, tahta oğlu II. Hüsrev Perviz çıkarıldı. Ancak iç savaş ve taht kavgası başladı. Ülkede birliği sağlayan Hüsrev, 601’de Bizans’a yöneldi ve Bizans kuvvetleriyle yapılan savaşı kazandı. 611 yılında Antakya ve Dımaşk’ı (Şam) ele geçirdikden sonra Mısır’ı işgal etti. Öte yandan Sasanilerin kuzey ordusunu Anadolu’ya gönderdi. Bu ordu 613’te Kadıköy’e kadar ulaşdı. 622’de karşı saldırıya geçen Bizans İmparatoru Herakleios, ordusunu gemilerle Doğu Karadeniz’e taşıdı ve Azerbaycan’a ayak bastı. Hüsrev ise 626’da Avarlarla işbirliği yaparak Bizans’ın başkenti Konstantinopolis’i kuşattı, fakat şehri ele geçiremedi. Bu sırada doğuda bulunan Herakleios, Konstantinopolis’e dönmeyip Avarlar ile yaptığı antlaşmadan sonra Mezopotamya’ya yürüdü. Hüsrev Perviz, 629’da İran başşehrinde meydana gelen ayaklanmada öldürüldü.

Hz. Muhammed, Abdullah bin HuZafe’yi II. Hüsrev’e elçi olarak gönderip kendisini İslam’a davet etmiş, fakat Hüsrev gönderilen mektubun okunmasına tahammül edemeden yırtıp atmış, onun bu tavrı peygambere haber verilince, “Allah da onun mülkünü parça parça etsin!” demiştir. İslam orduları, Halife Ömer devrinde Sasani ordularını Hicri 15/ m 636 yılında Kâdisiyye’de, Hicri 16/ 637’de CeLulâ’da, Hicri 21/ 642’de Nihavend’te yenilgiye uğrattı. Son Sasani hükümdarı III. Yezdigerd, bu tarihten Hicri 31/ 651 yılına kadar resmen hükümdar olarak kaldıysa da peyderpey topraklarını Müslümanlara teslim ettikten sonra doğuya sığınmak zorunda kaldı. Bir süre sonra Merv’de öldürüldü. Sasani İmparatorluğu böylece tarihe karışmış oldu.

Sasaniler döneminde Çin ile olan ilişkiler geliştirildi. Sanat, musıkî ve mİmaRi sahasında büyük ilerlemeler kaydedildi. Nizip Okulu ve Cündî Şapur gibi araştırma merkezleri kuruldu. (Esko Naskalı, İA, “İran” maddesi ‘Tarih’, s.395; Servân/ Yüzbaşı Ahmed KEyvanpur, Tarih-i Umumî Azerbaycan, s.19-20; Gulam-Reza Tabatabâyî Mecd,: dairetül-Maârif-i Musavver Zerrin, s.356-357; J.H.Kramers, İslam Ansiklopedisi, MEB, “İran” maddesi, Tarihî ve Etnografik Bakış, , s.1013-1030)
*

Sasaniler Döneminde Azerbaycan’da Dil ve Yazı


Sasaniler döneminde ve öncesinde, Turan il/ uluslarının Azerbaycan’da yerleşik hayat sürmesi dikkate alındığında, Atropataneli/ Azerbaycanlıların dilinin bu dönemde iltisakî Türk dili olduğunu kesin olarak söyleyebiliriz. Gerek Azerbaycan, Horasan ve Maveraünnehr’de, gerekse İran Yaylası’nın çeşitli yerlerinde yaşayan Türklerin, Sasaniler döneminden önce buraları vatan edindikleri şüphesizdir. Sasaniler zamanında Atropatane’de konuşulan iltisakî dil, günümüz Azerbaycan Türkçesi’nin temelini oluşturmuştur.

-Bahsettiğimiz bu dönemden günümüze kadar Azerbaycan’da konuşulan Türkçe hangi merhalelerden geçmiş ve hangi alfabe ile yazılmıştır?

Burada üç meseleyi aydınlatmak gerekmektedir: 1. Alban dili, 2. Türk alfabesi, 3. Azerbaycan’da konuşulan Türkçe ve bu dilin formalaşması biçimlenmesi.

Tarihen de maLumdur ki, Kuzey Azerbaycan’da yaşamış olan Alban devletinin kendine mahsus “Alban Alfabesi” adıyla tanınan bir alfabesi vadı. Bazı tarih uzmanlarının tespitine göre Ablan dili, 26 ulustan oluşan “Gargar” illerinin dili temelinde tertip edilmişdir. Alban Alfabesi 52 harflidir. Bugün elimizde Alban dilinde yazılmış metin miktarı az sayıda olsa da, bazı mutaassıp, ırkçı İran tarihçileri eski dönemde Azerbaycan (Kuzey ve Güney) halkının dilinin Aryaî olduğunu iddia etseler de, Albanya ve Aran ahalisinin dili en eski devirlerden beri iltisakî bitişken, yani çağdaş Türkçe, bu çerçevede Azerbaycan Türkçesi’nin atası olmuştur.

Alban dilinin kökünü araştırmadan önce, “Alban” kelimesinin aslı, kökü ve manasını tetkik ettiğimizde ayan beyan görürüz ki, Albanlar Türk idiler. G. Voroşil’in dediği gibi, “Alban” kelimesi iki bölümden ibarettir. Bu kelimenin kökü olan “Alb/ Alp” sözü, Turan ve İran destanlarında adı geçen Turan kahramanı ve devlet adamı AfrAsyab’ın adının [Alp-Er-Tunga] bir bölümüdür. “Alp” kelimesi, birkaç bin yıl önceden beri bilinmekte, “kahraman, yiğit, er” anlamına gelmektedir. “-an” ise, eski Türk dillerinde kullanılan çoğul eklerindendir. Türk adları “-lar, -ler”, “-an, -en” ve… ekleri ile çoğul yapılırdı. Kaşkarlı Mahmut’un “Divan-ı Lügat’üt-Türk” adlı eserinde gösterdiği gibi, bu çoğul eklerinin bazı kalıntıları günümüz Türk dillerinde bulunmaktadır. “Aran ve oğlan”da olduğu gibi, “Alban” kelimesi de bunun örneklerinden biridir. Sonuç olarak “Alban” sözünün anlamı “Yiğitler, erler, cömertler, kahramanlar, bahadırlar, koçaklar” demekdir. Merv kentinin, Turan kahramanı ve devlet adamı AfrAsyab tarafından kurulduğu rivayet edilir. Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan Kırgızistan ve Doğu Türkistan’da “Alp” sözünden türeme onlarca coğrafi isim vardır.

Albanların yaşadığı yerler Kür, Aras ve Hazar denizi arasındaki topraklar, yani Kuzey Azerbaycan arazisidir. Bu ülkede, bazılarının iddia ettiği gibi Aryaî dilli halklar yaşamış ise, yer adları niçin Aryaî değil de Türk asıllıdır? Ve başka bir dil temelinde ortaya çıkmış yer adları bulunmamaktadır?



Bazı dilci ve tarihçiler, bu çerçevede Ahmed Kesrevi, Moğol ilerleyişine kadar; bazıları ise, bundan iki yüzyıl önce Selçukluların, yani Oğuzların gelmesine kadar Azerbaycan (Kuzey-Güney) ahalisinin dilini Pars/ Fars kökenli göstermektedir. “Türkler Azerbaycan’a musallat olduktan sonra, yerli Fars-Tat dilli halk Türklerin arasında asimile oldu ve dilleri de Türk dili içerisinde eriyip yok oldu” demektedirler.

Çağdaş Azerbaycan Türkçesi içerisinde, eriyip yok olmuş bir dilin kalıntıları kesinlikle yoktur. Fars ve Türk dillerinin karşılıklı olarak birbirine söz verip söz alması tamamiyle farklı bir dilcilik hâdisesidir. Ve temsille, yani asimilasyonla bir ilgisi bulunmamaktadır. Selçuklulardan beri Azerbaycan’da böyle bir dönem ne bir yerde kayıtlıdır, ne de işitilmiştir. Bugün Azerbaycan’da konuşulan Türkçe ile Hinduşah Nahçıvanî’nin dili arasında zaman farkı dışında, ne esaslı söz bilimi farkı vardır, ne fonetik, ne de kelime şekilleri ve oluşumu/ morfolojik fark vardır. Azerbaycan’da Tomris Hanım döneminden Selçukluların gelişine kadar geçen uzun yıllar boyunca Azerbaycan’da bitişken dilli il/ uluslar yaşamışdır. Zaman zaman Türkistan’dan gelen Turani halklarla karışıp bugünkü Türkçe’nin formalaşmasına biçimlenip gelişmesine etki etmiştir. Bu uzun sürede bitişken dilli çeşitli ulus ve tayfalar, Alban halkını oluşturmuş ve bu devleti yaratmışlardır. Gerek bu dönemden önce veya bu devirde Azerbaycan arazisinde farklı dilli halklar hükümran olsaydı, mutlaka hem yer, hem coğrafya, hem de Azerbaycan Türkçesi’ne tesirlerini ve izlerini bırakmalıydılar bırakırlardı. Lakin hiçbir iz ve tesir bulunmamaktadır. Kuzey Azerbaycan ahalisinin dili kadim tarihten Selçuklular zamanına kadar bitişken iltisakî Türk dilinin temeli olmuştur. Bu dönemlerde zaman zaman muhtelif Türk il/ uluslarının Azerbaycan’a yerleşmesi ve dillerinin birbirine yakınlaşıp gelişmesi idğam olması????????????????????????? sonucu sözlü şifahî ve yazılı edebi Azerbaycan Türkçesi yaratılmıştır.

Sasani şahları, kendilerinden önce hüküm süren Eşkanilerin bıraktığı bütün eserleri ve onların bağımsızlık hakkı verdiği bütün İran milletlerinin eserlerini resmen ortadan kaldırdılar. O milletlerin eser ve abideleri şimdilik ortada yoktur. Sasani Şahlarının bu kültür katliamına rağmen kültürleri yok edilmiş halkların nesilleri yaşadıkları diyarın yer, dağ, dere vb.’ra verdiği adları kendilerinden sonraki nesillere miras bıraktılar. Bugün Azerbaycan’da Bakı/ Bakü, Gence, Kuba, Şuşa, Abşeron, Lenkeran, Salyan, Ordubad, Nahçıvan, Bilesuvar, Erdebil, Savalan, Tebriz, Sehend, Zencan, Mişo(v), Geydar قيدر Çuster چؤستر Peruster پروستر Kazvin, Hiyâv (Xiyav), Urmu, Salmas, Mak/ Maku, Merağa, Merend, Halhal (Xalxal), Kızıl Özen, Acı Çay, Serab, Astara, Negade, Tesi, Üskü, Tufargan, Yam, Evoğlu, Kara Ziyeddin ve binlerce bu gibi şehir, kasaba, köy, dere, çay, dağ, tepe, yamaç, çayırlık vb. adları, Fars şovenizminin millî dilleri ezmesine rağmen tamamen yok edilememiş, bu toprakların geçmiş sakinlerinin dillerinin bakiyesi ve hatırası olarak günümüze ulaşmıştır. Bu diller, bitişken Turani dillerdir. Kesinlikle Fars dili değildir.

Azerbaycan’da (Kuzey-Güney) bulunan Kıpçak, Bilesuvar ve Geydar… gibi yer ve coğrafya adları Türk il/ uluslarının adıdır. Evoğlu, Çergerzi چٔرگرزى Dustahyan (Dustaxyan) دوستاخيان vb. Türkçe kelimelerdir. Tebriz, Merağa, Sehend, Mişov, Zencan, Çuster (Şebüster), Hiyov (Xiyov), Halhal (Xalxal) ve benzeri yer adları mana yönünden henüz çözülememiştir. Görüldüğü üzere bu isimler ve kelimeler ARi kökenli de değildir. Şüphesiz bu adlar, Aryaların bu mıntıkalara gelmesinden çok önce Azerbaycan topraklarının bitişken dilli kadim sakinlerinden olan Manna, Gutti ve Lullubi dönemlerinden kalan yadigârlardır. Bu isimler, yakın dönemlerde fonetik kuruluş bakımından değiştirilmiştir. Bu kelimelerin gerçek anlamları Gutti, Lullubi ve Manna dönemi bitişken dillere ait kaynakların elde edilip okunmasıyla aydınlığa kavuşacakdır. Bahsekonu Bahsi geçen dönemlerden beri zaman zaman muhtelif Türk il/ ulusları kuzey, Selçuklular ve Oğuzlar ise güney istikametinden gelerek, Azerbaycan’da konuşulan Türk dilini zenginleştirmiş, Türkistan Türkçesi’ne yakınlaştırmıştır. İran Türk coğrafyasında bulunan, şimdilik çözülemese de, bazı toponim tahlillerine kitapta yer verilmişdir. Bu tahlillerin bir kısmını şimdilik bilimsel veri olarak kabul etmek doğru değildir. Hatta bazıları ideolojik yorum ve yaklaşımlardır. Muğlak olan bazı yer adlarının tahlilleri, Türkçe kökene ulaşmasın da, nereye uzanırsa uzansın kabilinden yapıldığı zehAbı düşüncesini uyandırmaktadır. Bildiğimiz gibi ParSiler ve Araplar, tarihin çeşitli evrelerinde Azerbaycan arazisine musallat olsalar da; ParSiler, batıda ulaştıkları en uç sınır olan Tahran-Isfahan ve Şiraz hattını geçememiştir. Araplar ise, Irak’ın kuzeyine ulaşamamışdır. ParSilerin, bu çerçevede Aryaistlerin Azerbaycan’ın dili ve kültürü üzerinde hâkimiyet amacıyla ortaya attıkları tezler, tarihi gerçeklerle örtüşmemektedir. Bu tezler, açıkça dile getirilemeyen emperyalist arzuların bilimsel kılıf giydirilmiş temelsiz iddiaları olarak kalmıştır. Kesrevicılerin gizli gaye ve arzuları artık su yüzüne çıkmıştır. Bu bilim dışı tezlerin bir adım daha ileri götürülme şansı günümüzde ortadan kalkmıştır.

Ne Kesrevi’nin iddia ettiği gibi, Miladî XIV. yüzyıla kadar, ne de onun devamcılarının şakirtlerinin ifade ettiği gibi XVII. yüzyıla kadar Azerbaycan halkının dili Aryaî kökenli olmamıştır. Aksine hem Türk dilli olmuş, hem de Sasani döneminde Aryaîleştirilmeye çalışılan il/ ulusları tekrar kendi kökenlerine, yani Türklüğe geri döndürmüşdür. Bu gerçeği Azerbaycan’ın yer ve coğrafi adlarında Aryaî kökenli sözlerin olmaması da teyit etmektedir. Savadkûhi/ Pehlevi iktidarı döneminde, İran genelinde Türklere ait ve Türk olan çok sayıda köy, kasaba, şehir ve şehirlerin bazı mahalleleri ile Türk aşiret ve cemaatleri Farslaştırılmaya çalışılmış ve bunda başarı sağlandığı zannedilmişdir. Bu insanlar Türk olduklarını bilmektedir. Dillerini unutmuş bu insanlardan bazıları, özellikle genç nesil son dönemde Türkçe öğrenme gayreti içine girmişdir. Bu husus eski dönemlerdeki Türkçe’ye dönüşe örnektir.

Yukarıda bahsedilen hususları şöyle özetleyEbiliriz:

Aryalar, Azerbaycan’ı etki sahasına almadan önce, Tarihen de bilinen Gutti, Lullubi ve Manna halkları Azerbaycan topraklarında hüküm sürmüştür. Bunların dilleri bitişken idi. Bu milletler, hiçbir zaman Aryaî dil konuşmadılar. Sami dilli halklar ise, Irak’ın kuzeyine çıkamadılar.

Tarihi veriler, Aryaların Azerbaycan topraklarını etki sahasına almasına rağmen, bu topraklarda çoğunluğu oluşturamadıklarını göstermektedir. Eğer Aryalar, Azerbaycan’da çoğunluğu ele geçirmiş olsalardı şu soruları sormak gerekirdi:

-Kendilerinden önceki yerli ahaliye ne oldu?

-Azerbaycan’a yerleştiğini farzettiğimiz ARilerden geriye kalan yer ve coğrafi adların bakiyeleri nerede?

-Azerbaycan’da, hangi dönemde iki dillilik geçerli olmuştur?

Sasanilerin kudretli olduğu dönemde EnuŞirvan, kuzeyden gelen Türk akınlarının önünü alabilmek ve Azerbaycan’ı Farslaştırıp, Fars hâkimiyetini kurmak maksadıyla İran’ın Fars dilli mıntıkalardan bir bölüm halkı Azerbaycan’a göçürerek, stratejik noktalara yerleştirmiştir. Göçürülen bu gruplara “Tat” adı verilmişdir. Azerbaycan’da bugün bile mevzii olarak küçük Tat adacıklarına rastlanmaktadır. Zaten büyük bölümü yerli Türkler arasında erimiştir. Bugüne kadar Azerbaycanlı bilim adamları, bu Tat adacıklarının bulunduğunu inkâr etmiş de değildir. Bunlar Azerbaycan’da etnik cemaat oluşturabilecek nüfusa hiçbir zaman sahip olamadılar. Aryaistlerin iddialarının tersine, günümüzde büyük bölümü kendilerinin Azerbaycan Türkü olduklarını ifade etmektedir.



Emevilere ait belgeler, Azerbaycan’da Türkçe konuşulduğunu göstermektedir. Bu belgeler, Sasani döneminde Azerbaycan halkının dilinin Türkçe olduğunu ispata kâfidir. Sasanilerin yıkılışı ile Emevilerin bölgeyi kontrol altına almak için sürdürdüğü mücadele yaklaşık 30 yıl sürmüştür. Takdir edileceği üzere, bir halkın dilinin bu süre içerisinde değişmesi söz konusu bile edilemez. Azerbaycan’daki yer ve coğrafi adlar, bu ülkede daha önce yaşayanların hatıralarıdır.

Savadkûhi/ Pehlevi despotlarına yol gösteren kılavuzlar, bu tarihi gerçekleri bildikleri için Erdeşir Babekan’ın devamı olan Sasani şahlarının Fars şovenizmi bakımından yarım bıraktığı işleri tamamlamak amacıyla Azerbaycan’da yer adlarının değiştirilmesi için kültürel asimile politikası izlemiştir. En büyük yardımcıları Mahmut Afşar, Kesrevive avânesiydi. Hatta Kesrevi’nin yer adlarına dair bir de çalışması vardır. Türkçe olduğu gerekçesiyle isimleri değiştirilen bazı toponimlere örnekler:

Çenvan چنوان →Şenvan; Meşin مٔشين →Meşneg; Tesi تسى →Tasuc; Tufargan→Azerşehr; Yam يام → Peyâm; Peruster→FiruzsâLar; Gölova→Gülabad; Nogadey نوقه دى (Negade)→Novcede; Nedirli نه ديرلى→Nazarlu; Kızıl Özen→Sefid-rûd; Sarıkaya →Sargıyye; Gerger→Hadişehr; Salmas→Şahpur; Urumu (Urumiye)→Rızaiye; Acıçay→ Telhrûd; Gızkörpüsü→ Pol-i Duhter.

Yer adlarının Farslaştırılması sırasında, fırsat bulunduğu takdirde aşağılama ve hakaret unsurlarından da yararlanılmıştır. Tebriz’in bitişiğindeki Kara-Melik köy mekezine bağlı Ahmagaya/ آخماقيا Axmaqaya köyünün adı Ahmakiye yapılmışdır. Bilimsel bir dayanağı yoksa, Ahmagaya/ آخماقيا adının “Ahmakiye” yapılmasının tasvip edilecek bir hâli yoktur. Azerbaycan Türkleri’ne saygı ifadesi olarak “Ahmagaya” adına geri dönülmesinde yarar vardır. Çünkü bu isim değişikliği, hem onur kırıcı, hem de istismara açık bir konudur. Basıret sahibi yöneticiler, bu hatayı herhalde telâfi edecektir.

İsim değiştirme operasyonu günümüzde de devam etmektedir. En son 2011 yılında Doğu Azerbaycan’da Haraclu kasabasının adı Hodacu/ Xodacu, Dilbilmez köyü→Dilaverân, Kısrak/ Qısraq köyü→Kayseriyye, Ogüz-künbedi/ Oğuz-künbedi köyü→Ekiz-künbedi’ne çevrilmiştir. (http://www.gunaz.tv, 7 Nisan 2011) Bkz.→Prof.Dr.Muhammed Taki ZehtABi/ Kirişçi, İran Türklerinin Eski Tarihi, 1.cilt, s.627-633

*


Hulefâ-i Râşidin

خلفاى راشدين




Hz.Ebu Bekir’in hilâfeti

H.11-13/M.632-635

Hz.Ömer ibn-i Hattab’ın hilâfeti

H.13-23/M.635-644

Hz.Osman bin Affân’ın hilâfeti

H.23-35/M.644-656

Hz.Ali bin Ebi Talib’i n hilâfeti

H.35-40/M.656-661

Hz.İmam Hasan bin Ali’nin hilâfeti

H.40-41/M.661-662

Müslümanların İran’a karşı ilk askerî harekâtı Halife Ebu Bekir döneminde başladı. Ömer’in hilâfetinin ilk yıllarındaki Köprü Vak’ası’nın ardından kısa bir duraklama geçirdi. Ancak son Sasani hükümdarı III. Yezdigerd, Kâdisiye (H.15/ 636) mağlubiyetlerinden sonra imparatorluğun siyasi-iktisadî merkezi olan Irak’ı Müslümanlara bırakmak zorunda kaldığı zaman Sasanilerin Araplara karşı mücadelesinin de sonunu tayin etmiş oluyordu. Arap orduları, kendi kaderine terkedilmiş olan Sasani başşehri Medâin’i hiçbir direnişle karşılaşmadan ele geçirdi. Ardından dağılan kuvvetlerini yeniden toplamaya çalışan III. Yezdigerd’i, Sevâd ile İran arasında CeLulâ’da bir defa daha yenilgiye uğrattılar. III. Yezdigerd, büyük güçlüklerle topladığı son Sasani kuvvetleri ile Nihavend’te mağlup oldu (H.21/ 642). Arapların “Fethül-Fütûh” dediği bu zaferden sonra İran ordusu tamamen dağıldı. Müslümanların Kûfe ordugâhından kuzey, Basra ordugâhından güney istikametinde yürüttüğü askerî harekât, Irak-ı Acem ve Azerbaycan şehirlerinin kısa bir sürede fethedilmesiyle sonuçlandı. Otoritesi tamamen sarsılan III. Yezdigerd, bir süre daha direnen Fars bölgesinin düşmesinden önce Kirman’a gitti, oradan da Sistan’a geçdi. Osman’ın halifeliği döneminde Ahnef bin Kays kumandasındaki bir ordu, Hicri 23/ 644 ve Hicri 30/ 650 yıllarında Kûhistan’ı geçerek Kum, Kaşan ve Isfahan’ı, Hicri 30/ 650 yılından sonra da Herat, Merv, Mervrûd مرورود / Merv er-Rûd مروالرود, Nişabur ve Tus gibi önemli Horasan şehirlerini fethetmeye başladı. III. Yezdigerd’in direnişi bir netice vermedi ve onun Merv’de öldürülmesiyle Sasani İmparatorluğu tarihe karıştı (H.31/ 651). Maveraünnehir ve Tahâristan/ Tahhâristan طخارستان /تخارستان VII. yüzyıl başlarında, Tabaristan aynı yüzyılın ikinci yarısında Müslümanların hâkimiyetine girdi. Ancak Gilan, Deylem ve Elburz dağlarındaki bazı bölgeler uzun süre ele geçirilemedi.

Bu arada askerî ve idari zümrelerden pek çok İranlı Arapların hizmetine girdi. İran şehirleri zaman zaman isyana teşebbüs ettiyse de başarılı olamadı. İslam, fetihleri takip eden yaklaşık iki asır içerisinde Orta İran ve Horasan’da önemli ölçüde yayıldı. Fars ve Kirman gibi ana yollardan uzak eyaletlerde Zerdüştler kendi inançlarını korumaya devam ettiler. Deylem sınırlarındaki Kazvin, Azerbaycan’daki Erdebil ve Horasan’ın uç bölgelerindeki Merv başta olmak üzere, şehirlerin çoğunda Arap garnizonları kuruldu ve buralara Arap kabileleri yerleştirildi. Önce Hemedan, Isfahan ve Fars gibi Basra ve Kûfe ordugâhlarına yakın şehirler, ardından Kum, Kaşan, Kazvin, Rey vb. Orta İran şehirlerinde Arap muhacirler iskân edildi. Bu iskânlar Horasan ve Sistan gibi doğu eyaletlerine kadar yayıldı. Kabileler halinde gelen Arapların yanı sıra, gaZa ve cihad için sınır boylarına giden gazilerle Irak’ta tutunamayan Hâricî ve Şii Araplar da İran’a geldiler. Ancak yeni gelenlerle yerlilerin kaynaşması kolay olmadı. İranlılar, Arapları şeytanın (Ehrimen) müritleri olarak görmekde, hatta Kum’da olduğu gibi bazen onları taşlama yoluna dahi gitmekdeydiler. Fakat bu olaylar Arapları İran’a muhaceretten alıkoymadı. Evlilikler yoluyla kurulan akrabalıklar zamanla bu iki kitlenin kaynaşmasını sağladı, ancak günümüze kadar ulaşan Araplara duyulan antipatinin önünü alamadı. Bir yanda İran’da İslamiyet ve Arapça hızla yayılırken, öte yandan yeni gelenler eski İran kültür ve geleneklerinden etkilendiler. (Osman Gazi Özgüdenli, İA, “İran” maddesi ‘Fetihten Safevilere Kadar’, s.395-396; Servân/ Yüzbaşı Ahmed KEyvanpur, Tarih-i Umumî Azerbaycan, s.20; J.H.Kramers, İslam Ansiklopedisi, MEB, “İran” maddesi, Tarihî ve Etnografik Bakış, , s.1013-1030)

*

Benî Ümeyye/ Emevi Halifeleri



خلفاى بنى اميه

H. 41-132/ m 662-750


İran, Müslümanlar tarafından fethedildikten sonra Emevilerin yönetimine girdi. Fakat İran tam anlamıyla İslamlaşmadı. Ancak İran’ın İslamlaşması İran toplumunun kültürel, bilimsel ve siyasi yapısı içinde derin dönüşümlere neden oldu: Olgunlaşmış İran edebiyatı, felsefesi, bilimi ve sanatı yeni oluşan İslam Medeniyeti’nin ana öğeleri haline geldi. 91 yıllık süre zarfında Emevi hanedanından 14 kişi halifelik yapmıştır.

İran, Emeviler zamanında itisadi, sosyal ve dinî şartların tesiriyle bu hanedana karşı muhalefet merkezlerinden biri haline geldi. Kûfe ve Basra ordugâhlarına yerleşen İranlı mevalinin (!!!!!!!!!!!!!!Mevali, bilim adamı, alim anlamında mı, Meval adlı şahsın taraftarları mı? Bunu aydınlatırsanız iyi olur)önemli bir kısmı, Ali-Muaviye mücadelesinde Ali’nin yanında yer aldı. MevAli, Muhtar es-Sakafî’nin Kûfe’deki isyanında ona destek verdi. İsyan hareketi kısa sürede Arap aleyhtarı bir mahiyet kazandı. Muhtar’ın katlinden sonra Irak Umumî Valisi HacCac’a isyan eden İbnül-Eş’as’ın doğal destekçileri de yine mevAli idi. Emeviler, İran ve doğu eyaletlerini, merkezi Kûfe olan Irak’ta kurdukları genel valilik ve Ziyad bin Ebih ile HacCac gibi nüfuzlu valilerle yönettiler. Emevilerin son zamanlarında İranlı, BerbeRi ve Türk asıllı askerlerin sayısı artmaya başladı. Ancak bunlar Nadir olarak kumandanlık mevkiine gelebiliyordu. Irak, Cibal ve Horasan, sık sık Şii ve Haricî isyanlarına sahne oldu. Özellikle Horasan’da çok iyi örgütlenen Abbasiler, bütün gayrı memnun kitleleri kendi etraflarında birleştirmeyi başardılar. Muhaliflerin lideri Ebu Müslim, Horasan’ın çeşitli şehirlerini dolaşarak, isyancıları teşkilatlandırdı. Gittikçe büyüyen kuvvetlerin çoğunluğunu İranlı köylüler meydana getiriyordu (dehgân). İranlı köylülerin yanı sıra, Emevilerden hoşnut olmayan Arap kabileleri de isyana aktif olarak katıldı. Horasanlıların gayretiyle Hicri 131/ 749 yılında Kûfe’de AbbâSilerden Ebül-Abbas es-Saffâh adına hutbe okundu. Kaçan son Emevi halifesi II. Mervân’ın Hicri 132/ 750’de Mısır’da öldürülmesiyle Emevi hilâfeti sona ermiş oldu. Emeviler, saltanatta kalma uğruna İslam’a ve onun dayandığı vahye onulmaz zararlar verdiler. Yüzbinlerle ifade edilen hadis uydurdular. Yaklaşık 500 civarındaki hadis sayısını birbuçuk milyona çıkardılar. Hadisleri içinden çıkılmaz hale getirdiler. Onların yarattığı ve dayattığı İslam anlayışına “Emevi İslamı” dendi. Bu zarar ve nifak tohumları günümüze kadar ulaştı. (Osman Gazi Özgüdenli, İA, “İran” maddesi ‘Fetihten Safevilere Kadar’, s.396; Servân/ Yüzbaşı Ahmed KEyvanpur, Tarih-i Umumî Azerbaycan, s.20; J.H.Kramers, İslam Ansiklopedisi, MEB, “İran” maddesi, Tarihî ve Etnografik Bakış, , s.1013-1030)

*

Abbasi Halifeleri



خلفاى بنى عباس

H. 132-656/ m 750-1258


AbbâSiler, kendilerini iş başına getiren İranlılara borçlarını başta Ebu Müslim olmak üzere, onları önemli mevkilere getirerek ve mevAli ile Araplar arasında iktisadi ve sosyal eşitsizliği ortadan kaldırarak ödediler. Kısa bir süre sonra devlet merkezi Bizans kültürü etkisindeki Dımaşk/ Şam’dan İran kültürü etkisindeki Bağdat’a taşındı. İhtilale destek veren grupların başında gelen başını çeken mevAli artık Araplarla eşit duruma geldi. Yeni kurulan devlet eski Sasani siyasi-idari kurumlarından yoğun bir şekilde etkilendi. Vezirlik makamı, Bermekîler ve Fazl bin Sehl gibi nüfuzlu İranlılara teslim edildi.

Ebu Müslim Horasanî’nin, Abbasi/ Arap desisesi oyunu sonucu öldürülmesi (H.137/ 755) İran’da büyük rahatsızlık yarattı. Onun intikamını bahane eden dinî-siyasi isyan hareketlerine zemin hazırladı. Yerli halkın da desteğini alarak Cibal’de (Merkezî İran) Sinbâd; Herat, Sistan ve Badğıs’ta ÜsTad Sis; Maveraünnehr’de İshak et-Türkî; Horasan’da ise Mukanna’ isyan etti. Horasan’daki isyanların en tehlikelisi olan Mukanna’ın isyanı güçlükle bastırılabildi. Halife Mehdi-BilLah zamanında eski İran dinlerini ihya etmek amacıyla birçok ayaklanma meydana geldi. Bunların yanı sıra Haricîlerin isyanı Horasan ve Sistan şehirlerine yayıldı. Yaklaşık otuz yıl boyunca Abbasi devletinin doğu bölgelerini sarstı. Zenc adıyla bilinen siyahi kölelerin 869-883 yılları arasındaki isyanları da büyük bir tehlike oluşturdu. Zencîler, Güney Irak ve Güneybatı İran’ın büyük bir kısmını hâkimiyetleri altına aldılar. AbbâSileri sarsan isyanların en tehlikelisi, Azerbaycan’da başlayan ve kısa sürede Cibal’e yayılan Babek hareketidir. Dinî-siyasi bir nitelik taşıyan Hürremiyye hareketinin lideri olan Babek, Hicri 3 Safer 223/ 4 Ocak 838’de Halife Mutasım-BilLah’ın huzurunda idam edildi.

Öte yandan Halife Emin’in, Horasan valisi olan kardeşi Memun’u veliahtlıktan azletmesi, gayrı memnun kitleyi İran asıllı anneden doğan Memun’un yanında yer alarak Araplara karşı baş kaldırma fırsatı verdi. İranlı Tahir bin Hüseyin’in yönettiği, büyük çoğunluğunu Horasanlıların teşkil ettiği isyancılar, uzun mücadelelerden sonra Emin’i katlederek, Memun’u hilâfet makamına geçirmeyi başardılar (H.198/ 813). Yeni halife de selefleri gibi önemli görevlere İran asıllı kumandan ve bürokratları tayin etti. Hatta hilâfete geçişinin ilk yıllarında devleti Merv şehrinden yönetti. Mutasım BilLah’ın devlet içerisindeki İran nüfuzuna karşı bir denge kurabilmek için askerî görevleri Türk asıllı gulamlarına kölelerine vermesi, bu tarihten sonra İranlıların Abbasi devlet yapısı içerisindeki rollerinin giderek azalmasına sebep oldu.

Emevi zulmüne muhalefet eden ve iktidar mücadelesinde Abbasileri destekleyen Ehl-i Sünnet’in önde gelen ismi Horasan kökenli İmam-ı ÂZam Ebu-Hanife (699-767), malıyla-canıyla desteklediği Abbasi halifesi Mansur tarafından şehit edildi. (Osman Gazi Özgüdenli, İA, “İran” maddesi ‘Fetihten Safevilere Kadar’, s.396-397; Servân/ Yüzbaşı Ahmed KEyvanpur, Tarih-i Umumî Azerbaycan, s.20; J.H.Kramers, İslam Ansiklopedisi, MEB, “İran” maddesi, Tarihî ve Etnografik Bakış, , s.1013-1030; J.H.Kramers, İslam Ansiklopedisi, MEB, “İran” maddesi, Tarihî ve Etnografik Bakış, , s.1013-1030)

*

Babek-i Hürremdin


Hürremiye, bir mezheb adıdır. Ahmed es-Sâmani’ye göre, “Hurrem خرم” Farsça olup, “Hoş, sevinçli, güler yüzlü, gönül açan, taze”den türemiştir. Hürremîler, her güzel ve hoş olan şeyi doğru kabul etmişlerdir. “Hurrem/ Hürrem” sözcüğü, Erdebil kentine bağlı “Hurrem” nahiyesinden kaynaklanmıştır.

El-Mesudî’ye göre Hürremîler, Ebu Müslim Horasanî’nin 754 yılında Halife Ebu Cafer El-Mansur tarafından öldürülmesinden sonra ortaya çıkmışdır. Kısa sürede Araplara muhalif kesimler arasında şöhretleri yayılmıştır. Ebu Müslim’in öldürülmesi hakkında çeşitli rivayetler vardır. Bir kesim Ebu Müslim’in ölümünü reddederek, dünyada adaleti sağlamak üzere tekrar geleceğine inanmıştır. Diğer bir kesim ise, onun ölümüne inanarak, kızı Fatıma’nın imametini kabul etmiştir. Bu gruplardan birincisi Müslimiyye, diğeri Fatmiyye adını almıştır. Sanaz adında bir kişi, Ebu Müslim’in intikamını almak amacıyla Horasan’da bir isyan hareketi başlatmış, ancak isyan 70 gün devam ettikten sonra bastırılmıştır. Bunun ardından Azerbaycan’daki Bezz kalesi merkez olmak üzere, Arap Abbasilere karşı Babek liderliğinde bir başka isyan başlamıştır.

İbn-i Nedîm’in Fihrist’inde, Vahid bin Amr’ı kaynak göstererek verdiği bilgiyi Mutahhar bin Tahir el-MakdiSi de tekrar etmektedir. Babek’in babası Abd-Allah, Medâinli bir yağ tüccarıdır. Azerbaycan’ın Mémed/ Mîmed mıntıkasındaki bilalabad köyüne yerleşmiş, Babek’in annesi ile evlenmiştir. TabeRi’nin kaydettiği rivayete göre, Babek’in anası Matar adında dilenci bir kadındır. İbn-i Nedîm’de, Babek’in babasının Nebâtî dilinde şarkı söylediğine dair rivayet vardır. Nebâtîler, Ürdün, Kenan ve Kuzey Arabistan bölgesinde yaşamış Aramİce konuşan Semitik kadim bir halktır. İbn-i Nedîm ve MakdiSi’nin yazdıklarını dikkate aldığımızda, Babek’in Azerbaycan’da doğup büyüdüğü kesin bir tarihi bilgidir. Babek, aynı kaynaklara göre, babasının ölümünden sonra, sütannelik ile geçimini temin eden anasının yanında 10 yaşına kadar kalmıştır. On yaşında ayrılmış, Tebriz civarında çobanlık yapmış, 18 yaşında geri dönmüştür. Arap tarihçisi Ahmed bin Davud ed-DineveRi’ye göre Babek, Hürremî inancının bir kolu olan Fatımiyye’nin kurucusu Ebu Müslim’in kızı Fatıma’nın oğlu Mutahhar’dır. Yani Ebu Müslim Horasanî’nin torunudur.

Hürremîlerin lideri Cavidân, Bezz’e giderken, Babek’in sahip olduğu ruh derinliğini hissetmiş, meziyet sahibi olduğunu görünce, annesinden alarak beraberinde götürmüştür.

Cavidân öldükten sonra karısı, Cavidân’ın ruhunun Babek’e geçtiğine ve ona tabi olunması gerektiğine dair kocasından naklettiği sözler ile Hürremîlerin Babek’e itaat etmelerini sağlamıştır. Babek lider olunca, Hürremîler düzenledikleri törende sığır kurban edip, şarap içmişler, Babek’in elini öperek biat etmişlerdir. SiyasetName’de kaydedildiğine göre, benzeri törenler Ebu Müslim Horasanî’nin ölümünden sonra Fatıma’nın oğulları Mehdi ve Firuz’a da yapılmıştır.



Azerbaycanlı olan Babek’in Araplara karşı tutumu, hürriyete olan düşkünlüğü, Hürremîlerin Mazdekîler ile olan ilişkileri, onun hareketine Azerbaycan Türk milliyetçiliği açısından bakılmasını mümkün kılmaktadır.

İbn-i Nedîm, Hürremîleri Muhammina ve Babekiyye olmak üzere ikiye ayırır. Sibt bin Cevzî, Babek’in dualist olan Mani ve Mazdek mezhebinden olduğunu yazar. Abdül-Kahir bin Tahir bin Muhammed El-Bağdadî, Muhamminaların (Sorh-Camadân); Babekî ve MazyâRilerden oluştuğunu belirtir. İbn-i Hazm, Babek’e tabi olan Hürremîleri, Mazdekîlerin bir kolu olarak göstermektedir. Kazvinî’ye göre Babek, Mazdek dinini canlandırmak amacıyla ortaya çıkmıştır. Ancak yazarların Cavidâniyye ve Babekiyye adları ile Hürremîler içerisinde bir mezhep ayrılığını kastettiklerini düşünmek zordur.

Bununla birlikte din anlayışları bakımından bazı bilgiler vermek gerekir. Babek’in inanç yapısı hakkındaki rivâyetler, Hürremîlerin tenasüh/ ruh göçümü inancını kabul ettiklerini göstermektedir. Taraftarlarınca bir nevi peygamber olarak algılandığı yolunda MakdiSi’nin kaydı vardır. MakdiSi’nin, “Hürremîlerin, yeryüzünde her zaman bir peygamber bulunacağına ve peygamberliğin kalıtım veya huLul/ reenkarnasyon yolu ile intikal ettiğine” dair verdiği bilgiler, Babek’in bu mezhep içerisindeki konumunu daha iyi anlatmaktadır.

Hürremî inancı hakkında en doğru bilgileri MakdiSi’nin çalışmalarında bulmak mümkündür. Bu topluluğun mensupları ile memleketleri olan Nasabazab ve Mihrican-Kazak’ta karşılaşmıştır. “Onlar, çeşitli mezhep ve düşünce yapısına ayrılmışlardır. Ancak hepsinin tenasühe inanma konusunda müttefik oldukları anlaşılmaktadır. İnançları ve kitapları ne olursa olsun, bütün peygamberlerin tek ruhtan ilham aldıklarını, vahyin hiçbir zaman kesilmeyeceğini kabul etmektedirler. Düşüncelerine göre; herhangi bir din mensubu, sevap/ ödül ümit edip cezalandırılmaktan korktuğu müddetçe hakikat yolundadır”.

Başlangıçta efsanevî bir mahiyet arz eden Babek’in hayatı, 816 yılından sonra bütün teferruatı ile bellidir. Babek, bu tarihte ortaya çıkan fırsattan ve taraftarlarının temayüllerinden yararlanarak, civardaki bölgelerde bulunan Arap hükümdarlarına saldırdı, bol miktarda ganimet elde etti. Babek’in bu şekilde başlayan şöhreti yavaş yavaş çevreye yayıldı. Arapların zulmünden bıkan insanlar onun etrafında toplanmaya başladı. Hürremîlerin sayısı artınca, bu civarda bulunan Araplar Merağa’ya çekildi. İbn-i Nedim’in, Hüremîlerde Arap karşıtı hareketlerin Babek tarafından başlatıldığı iddiası doğru değildir. Çünkü Hürremîlerin Arap istilasına karşı daima kin ve nefret besledikleri, hâkimiyeti ele almak için her fırsatı değerlendirdikleri tarihi bir gerçektir. Bu nedenle Hürremîler, Babek isyanına en içten ve derin duygularla katılmışlardır. Sasaniler döneminde, selefleri olan Mazdekîlerin devlete ve asil sınıflara karşı aynı duyguyla hareket ettikleri de bilinmektedir. Buna dayanarak Babekîlerin yirmi sene içinde öldürdükleri Arap askerlerinin sayısının yüzbine çıktığı hakkında rivayetler çok abartılıdır.

Abbasi halifesi MeMun, Hürremî ayaklanması nedeniyle Yahya bin Muaz’ı Ermeniyye valiliğine getirerek, ayaklanmanın bastırılmasını talep etti. Yahya’nın başarısızlığı üzerine 820’de İsa bin Muhammed bu göreve getirildi. İsa, mahallî komutanlarla birlikte Bezz’e yaptığı saldırılarda yenildi. Bu başarılar Babek’in gücünün artmasına ve daha cüretkâr davranmasına zemin hazırladı. 824’de Zurayk bin Ali’nin acizliği, onun da görevden alınmasına ve yerine Hamid et-TuSi’nin tayin edilmesine sebep oldu. Hamid el-TuSi, Babek’in ani saldırısı sırasında hayatını kaybetmiş, ordusu da bozguna uğramıştır. Babek’in bu başarıları, mahallî bazı beyleri, özellikle Sehl bin Sunbat’ı cesaretlendirdi. Araplara karşı Babek’in tarafını tutmalarına ve desteklemelerine neden oldu.



Azerbaycan valiliğine getirilen, daha sonra da Horasan’a gönderilen Abdullah bin Tahir’in ardından Ucayf bin Anbasa ve Ali bin Hişam gibi kişilerin Babek karşısındaki yenilgileri ve yerli halkın yardımı sonucu 832 yılında Babek’in gücü en yüksek seviyeye ulaştı.

Diğer taraftan, ateşkes döneminden sonra Bizans ile Abbasiler arasında başlayan savaş, MeMun’un önemli bir kuvvetle Rum seferine çıkmasına neden oldu. Bu gelişmeden yararlanan Babek, Fars ve Isfahan bölgelerine kadar genişlemeyi kararlaştırdı. MeMun, bu sefer sırasında 833’de Tarsus’ta ölürken, yerine geçen Mutasım’a Babek hakkında önemli vasiyetlerde bulundu. Mutasım, MeMun’un baba bir üvey kardeşi, Harun Reşid’in Türkmen eşinden olan oğludur.

Yeni halifenin İshak bin İbrahim komutasında 833 tarihinde göndermiş olduğu ordu, Hürremîlerin Azerbaycan dışındaki güçlerini büyük bozguna uğrattı. Ancak Azerbaycan’da hiçbir başarı elde edemedi. İshak’ın Bağdat’a dönmesi ile yerine geçen Ebu Said Muhammed, Babek’in kumandanı olan Muaviye’yi yendi. Tebriz hâkimi El-Ravvâd’ın kölelerinden İbn-i Buays, Hürremî olmamakla beraber Babek ile işbirliği yapmış ve sonunda Merend hâkimi İsmet’i esir etmiştir.

Halife Mutasım, yirmi yılı aşkın süredir devam etmekte olan ve devleti tehdit eden Babek gailesini ortadan kaldırmaya karar verdi. Mısır valiliği zamanından beri sarayında bulundurduğu Türk komutanlardan Afşin’i, 835 yılında Cibal ve Azerbaycan bölgelerine vali olarak gönderip, isyanı bastırmaya memur etti. Karargâhını Berzend’de kuran Afşin, sadece askerî hazırlıklarla yetinmeyip, bizzat Babek’in casuslarını da elde etmek gibi çeşitli tedbirlere başvurdu. Bu arada halifenin oluşturduğu Büyük Boğa komutasındaki ordu baskına uğradı. Ancak bu tertip önceden öğrenildiği için Hürremîler pusuya düşürülüp, Arşak’ta bozguna uğratıldı. Babek, Bezz’e döndü. Sardarasb’a kadar ilerleyen Afşin, kışın şiddetinden ötürü Berzend’e çekilmeye mecbur kaldı.

Afşin ile Boğa, 836 yılında Bezz’e doğru yola çıktılar. Afşin Dervaz, Boğa ise, HeşTadser mıntıkasına ulaştı. Boğa’nın kayıplarını takviye amacıyla Afşin’in kardeşi Fazl, birliği ile ona katıldı. Ağır kış şartları nedeniyle geri dönen boğa, Afşin’in harekâta devam ettiğini öğrenince tekrar harekete geçti. Babek’in etkili hücumları nedeniyle Afşin’in geri çekildiğini haber alıp, bölgeden ayrılmaya karar verdi. Yolda Babek’in düzenlediği bir gece baskınında ordusunun önemli bir kısmını kaybetti. Cereyan eden çatışmalar sırasında Afşin hayatını güçlükle kurtarabildi. Bu kış döneminde Babek’in ünlü kumandanı Tarhan’ın HeşTadser’de bir Türk tarafından öldürülmesi, Babek için büyük bir darbe oldu. Afşin, 836 yılı kışını Berzend’deki karargâhında geçirdi. Babek’i ortadan kaldırmak amacıyla halifeden takviye kuvvet istedi. Halife ilkbaharda Cafer bin Dinar ve İnak et-Türkî komutasında yeni takviye birlikler gönderdi.

Babek ile iki yıl savaşan Afşin, 837 yılı başlarında ağır kış şartlarına rağmen Bezz önünde ordugâh kurdu ve şehri kuşattı. Beşir et-Türkî, birliği ile şehrin karşı tarafında mevzilenmiş olan Azîn’in üzerine gönderildi. Babek’in kumandanı Azîn, mağlup olarak Bezz’e döndü.

Arap kaynaklarına göre, bu süre içerisinde Babek, üzerindeki baskıyı hafifletmek amacıyla Bizans İmparatoru Theophilos ile mektuplaştı. Babek, bütün ordunun kendi üzerinde yoğunlaşmış olduğunu bildirerek, Arapların üzerine saldırmak için uygun olan bu fırsatın kaçırılmamasını istedi. İmaparator’un, Tarsus’a kadar ilerleyerek, 837’de Zibatra kalesini aldığı kaynaklarda kayıtlıdır.

Bizans saldırılarının Babek’in yenilgisinden sonra başlaması ve Bizans kaynaklarının bu konudaki sessizliği nedeniyle, Arap kaynaklarında yer alan rivayetler güvenilmezdir. Ancak Hürremîler ile Bizans ilişkilerinin Babek olayıyla aynı zamana rastlaması, siyasi bakımdan Babek’in bundan yararlanmış olabileceğini mümkün kılmaktadır.

Araya giren bekleme devresi, askerler arasında Afşin’in gizlice Babek ile anlaşma yaparak ittifak kurduğuna dair söylentilerin yayılmasına neden oldu. Hazırlıklarını tamamladıktan sonra Bezz istikametinde ilerleyen kuvvetler kente girdi. Kanlı çatışmalar sonucu Hürremîlerin önemli bir kısmı kılıçtan geçirildi. Şehir yerle bir edildi. Kadın ve çocuklar esir alındı. Esirler arasında Babek’in ailesi de vardı. Babek kaçmak zorunda kaldı. Yanındaki birkaç kişi ile birlikte Aras nehrini geçerek, Kuzey Azerbaycan/ Albanya’ya sığındı.

Bezz’in ele geçirilmesi, kaynaklarda gün farkı ile verilmiştir. TabeRi, Hicri 20 Ramazan 222/ Pazar 26 Ağustos 837 tarihini kaydederken, YakuBi genel saldırının Hicri 09 Ramazan/ 15 Ağustos’ta başladığını yazmıştır. Mesûdî ise, gün belirtmeden Bezz’in Ramazan/ Ağustos ayında ele geçirildiğini belirtmiştir.

Babek’i takip eden birlikler, onu kıstırdılar ise de kıstırsalar da // kıstırdı iseler de ellerinden kaçırdılar. Nihayet Şeki’de Babekî hareketine meyli bulunan Sehl bin Sumbat adlı bir Ermeni’nin yanına sığınan Babek, bu şahsın ihaneti nedeniyle Afşin’e gönderilen haber sonucu bir av partisi sırasında ele geçirildi.

Afşin, durumu halifeye bildirip, ondan aldığı ferman üzerine Samarra’ya hareket etti. Babek, Hicri 3 Safer 223/ 4 Ocak 838 Cuma günü halife ve halkın önünde kol ve bacakları kesilmek suretiyle vahşice öldürüldü. Araplar, Babek’in vücudunun parçalanmasını şeytanî bir haz duyarak, zevkle izlediler.



Dirayet, metanet, azim ve iradesi ile seçkin bir şahsiyet olan Babek, aç gözlü Arap istilacılarına karşı 23 sene yılmadan mücadele etti. Son arzusunun, “Mehtaplı bir gecede Bezz’i görmek olduğunu” ifade etmiştir. Bu onun, Bezz/ Medinetül-Babek/ Babek kentine karşı duyduğu sevginin duygulu bir ifadesidir. Babek kalesinin harabelerini görmeden, onun ne demek istediğini anlamak imkânsızdır.

Düşmanları, özellikle Araplar, Azerbaycanlı olan ailesi hakkında çeşitli iftiralar atmışdır. Büyük bir servet biriktirdiğini, Bezz’de harem kurarak, bir hükümdar gibi ihtişam ve debdebe içerisinde yaşadığını, sazlı sözlü yemeklerinde içkinin seller sular gibi akıtıldığını yazmışlardır. Sadece bir yer adı olan Hurrem’e “îyş u işret ve şehvet” anlamı yükleyerek sunmuşlardır.



Babekiyye hareketi, daha sonra da devam etmiş, XI. yüzyıla kadar sürmüşdür. Babekiyye adı verilen bu mezheb, Hürremiyye kadrosunu tamamen içine almaktadır. Babekîler de, selefleri Hürremîler gibi inançları konusunda bir eser ortaya koyamamıştır. Babek hakkında Arap kaynaklarında var olan bilgiler taraflı ve güvenilmezdir. Doğru bir kanaata varabilmek için konu tarafsız ve karşılaştırmalı olarak ele alınmalıdır.

Azerbaycan Türkleri’nin, Babek-i Hürremdin’i Azerbaycan kahramanı olarak kabul etmesini Aryaistler bir türlü içlerine sindirememiştir. Mazdek dinine bağlı olduğu gerekçesiyle Babek’i küfürle itham edip, her yıl Temmuz ayının ilk haftasında gerçekleştirilen Babek Kalesi Yürüşü’ne katılan Azerbaycanlıların günahkârlıkla suçlandığı iddia edilmektedir.

Buna mukabil konuya farklı yorum getirenler de vardır: Bir rivayet olarak Sasanilerin son Şahı III. Yezigerd’in kızı Prenses Şehribânu, Üçüncü İmam Hüseyin’in eşi ve İmam Zeynelabidin’in anasıdır. Bu Hüseyni seyyidlerinin sulbünün baba tarafından Hz. Muhammed’e, ana tarafından ise Sasani kisralarına dayandığının ifadesidir. Demek ki, Hüseyni seyyidlerinin kökeni Prenses Şehribânu vasıtasıyla Sasani hanedanına dayanmaktadır. Hüseyni seyidi olan bir Ayetullah, “Ateşperest olan III. Yezigerd benim dedemdir” dese, günahkâr mı olmaktadır?

Bu tür karşılıklı töhmetler, toplumlar arasındaki kardeşlik duygularını olumsuz etkilemektedir.

Karadağ sıradağlarının koynunda kurulmuş olan “Cavidan Kalesi, Cumhur Kalesi ve Bez Kalesi” adlarıyla tanınan Babek Kalesi, Tebriz iline bağlı Keleyber/ Keléber ilçesinin 5 km güneybatısında yer alır. Yüksekliği 2.300 ilâ 2.600 m arasında değişen uçurumlarla çevrili olan bu kaleye iki kişinin yan yan yürüyEbileceği dar bir yolla ulaşılabilmektedir.



“Babek Kalesi Yürüyüşleri”nin, Azerbaycan Türkleri’nce; Ermeni katliamları, Karikatür Krizi, Anayasa’nın 15. maddesine göre Türkçe’nin sebest bırakılması gibi hususların dile getirmesine vesile olduğu belirtilmektedir. (http://azer-baycan.blogspot.com, 1 Şubat 2010, Babek’in Yaşamı ve Hareketi, Oğuz Afşarlı, Günaztac; http://www. gunaskam.com; http://is-is.facebooc.com; http://azadtribun.net/338.pdf)
*


TahiRiler/ TahiRiyân

طاهريان



Tahir

H.206-207/ M.822-823

Talha bin Tahir

H.207-213/ M.823-829

Abdullah bin Tahir

H.213-230/ M.829-845

Tahir bin Abdullah

H.230-248/ M.845-862

Muhammed bin Tahir

H.248-259/ M.862-873

*


SaffâRiler/ SaffâRiyân

صفاريان



Yakub Leys SaffâRi

H.259-265/ M.873-879

Ömer Leys SaffâRi

H.265-288/ M.879-901

.*


Deylemiler Ziyaroğulları/ Deyâlime Âli Ziyar

ديالمه آل زار

H.316-462/ M.928-1070


Merdâvİc bin Ziyar مردآويج بن زيار

H.316-323/ M.928-935

Voşmgir bin Ziyar

H.323-357/ M.935-968

Bistûn bin Voşmgir بيستون

H.357-366/ M.968-977

KAbus bin Voşmgir

H.366-403/ M.977-1013

Menuçehr bin KAbus

H.403-420/ M.1013-1029

EnûŞirevân bin Menuçehr

H.420/ M.1029

Darâ bin KAbus

H.420-424/ M.1029-1033

EnûŞirvân انوشيروان

H.424-426/ M.1033-1035

KeyKavus bin İskender

H.426-434/ M.1035-1043

KeyKavus

H.434-441/ M.1043-1050

Cihanşah

H.441-462/ M.1050-1070

*


Samani Emirleri

امراى سامانى




Emirler

Yıl(H/K)

Yıl(Miladî)


I.Nasr bin Ahmed

261-279

874-892

İsmail bin Ahmed

279-295

893-908

Ahmed bin İsmail

295-301

908-914

II.Nasr bin Ahmed

301-331

914-943

I.Nuh bin Nasr

331-343

943-955

I.Abdülmelik bin Nuh

343-350

955-961

I.Mansur bin Nuh

350-366

961-977

II.Nuh bin Mansur

366-387

977-997

II.Mansur bin Nuh

387-389

997-999

II.Abdülmelik

389-389

999-999


Yüklə 9,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   88




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə