Dr. Recep Albayrak Türklerin İranı



Yüklə 9,25 Mb.
səhifə71/88
tarix15.03.2018
ölçüsü9,25 Mb.
#31630
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   ...   88

AfşaRi: (T+ “î” mensubiyet eki; Müzik) 1.Tanınmış Türk il/ ulusu. 2.İran klâsik Türk müziğinde Şor/ Şûr destgâhına mensup vurgulu makam/ şubelerden biri. Terkibinde; Camederân, Bayat-ı Râce, Maye, Şikeste-nehîb, Geray, Mesnevî ve Şah Hétay şubeleri dâhildir.

ag/ ağ: Ak, beyaz.

aga: Büyük erkek kardeş, ailenin tüm erkek büyükleri.

aqabânu: (T+F) İnce çiçekli, kadınların çargat dedikleri bir kumaş cinsi.

agçe/ ağçe/ ahçe/ akçe: Akçe.

ag-hazek: Ispanakgillerden bir bitki tütü. (Hazek: Yosun)

ag-kereng: Bir tür söğüt.

ağa/ aga: 1. İsimlerden önce ve sonra gelen “bay” ve “sayın” karşılığı saygı ifadesi. 2. Büyük kardeş. 3. Emir, reis, bey, Hace, efendi. 3.Hanım, hatun. Çoğulu→ Aqayân, aqavân

ağabacı: Büyük kız kardeş.

ağacî: Samani hükümdarları nezdinde sarayda görevli mansab sahibi kişi, tarhan.

ağaç: Ağaç.

ağaSi: (T+ “î” mensubiyet eki) 1.Padişah ile emir ve kumandanlar arasında aracılık yapan, haber getirip götüren hâcib. PerdeDar da denir. 2.Büyük reis, lider. 3.Köy ağası, mahkeme muhafızı.

âğı/ ağı-I: 1.Mersiye, novha, ağıt. 2.Ağıt okuma.

âğı/ ağı-II: Zehir.

ağıl: Ağıl.

ağız/ ağuz: Evcil yeni doğurmuş büyükbaş hayvanların.“Ağız” denilen ilk sütü.

ağrıg/ ağrug: Yük, yolcu eşyası.

ağuş/ aguş: (ag-guş) Köle, oğlan.

ahçe/ axçe/ aqçe: Akçe.

ahşam/ agşam: 1.Akşam. 2.Türk hakanlarının kapısındaki akşam çağı nöbetçisi. 3. Kacar döneminde askerî teşrifatçı.

ahta/ axta İnenmiş, iğdiş edilmiş koç.

ahta begî/ aĥta begî/ axta begî: Tavla başı, Mir-âhur/ imrahor. (Âhur-sâLar)

ahtacı/ aĥtacı/ axtaçı: Ahtacı, miRahur/ imrahor.

aĥtahane/ axtahane: (T-F) Çayır, otlak.

ak-per/ aqper/ ağper: (T+F) 1.Bembeyaz, beyazımsı. (Per: Küçük yaprak). 2.Aydınlık, ferah yer.

aksaggal/ ağsaggal: Aksakal, reis, saygın ulu kişi. Farsça’ya anlamı değişmeden “Riş-i Sefid” şeklinde çevrilmiştir. Türklerde “Aksakallar Kurultayı/ Meclisi” hep olagelmiştir. Türkmenistan, bu meclisi günümüze kadar korumuştur. Yılda bir defa toplanarak, memleketin problemlerini tartışıp, karara bağlamaktadırlar. Yönetim bu kararları dikkate almaktadır. Yakın zamana kadar Afganistan’da da “Loya Jirga” denen benzeri bir kurultay geleneği vardı.

aksungur/ aq-sungur: 1.Şahin türü avcı bir kuş, aksungur, baz. 2.Gündüz. 3.Güneş. 4.Kadim Türk emirlerinin unvanlarından. Bu babtan olmak üzere “Karasungur”

akşam/ aqşam: Gurub, gurub anı.

al: Kırmızı.

ala: Açık kırmızı; ala renk.

alacık/ alaçık/ alaçuq/ elcuq: Bir çadır türü, alacık.

alahur: Darbeler.

alamançı/ almançı: Çapulcu, şaki, soyguncu.

ala-peleng: Ala kaplan.

albalu/ alubalu/ alıbalu: Vişne.

aliş/ alış: Alış, alma; alışveriş, bedel; taviz; tebdil.

alov/ alav: Alev.

altamğa: 1.Kırmızı mühür, fermanların kırmızı mühürle damgalanması. 2.Moğol hanlarının buyrultularına vurdukları mühür.

altun: Altın.

altun tamğa: (altun+tamğa) Şah, padişah ve hükümdarların mektup, ferman ve diğer buyruklarına bastıkları mühür. (İlhanlı dönemi)

âlu/ alı: Erik familyasından bir ağaç türü.

aluce/ elce/ alça: Erik.

âmac: 1.Hedef, gaye. 2.Yaklaşık 400 m mesafeli hedef, nişangâh.

âmedçî: Saray idaresinde çalışan görevli memur.

and: Yemin.

arabe: Araba.→arabeçi: Arabacı

arabeçi: Arabacı.

ardal/ ardil: İcra memuru, rütbesi düşük küçük memur.

ardıl-başı: (Rusça-T) Evde bir bölüm.

arĥalıq/ Arxalıg: Bir tür hırka, arkalık.

armağan: Hediye, bahşiş.

arslan/ arselan: Aslan.

arslanlı: Eski Türklerde aslan damgalı sikke.

aster: Astar.

aş: Aş, çorba, yemek..

Aşäqa Baş: Gürgân nehrinin solunda oturan Kacar ilinin bir tayfası. Kacar ilinin “Yokarı Baş” isimli bir tayfası daha vardır. Aşäkı Baş

aşgar: Karışık, saf olmayan.

âş-ı şulle-qelemkâr: (T-F, mecaz/ deyim) “Karışık yemek”ten; karışıklık, kargaşa.

aş-pez-başı/ aşpezbaşı: (T-F-T mürekkep) Aşçıbaşı.

aşurme: (Binek hayvanı için) Aşırma, aşırtma.

ata: 1.Baba. 2.Dedelerden ve büyük babalardan her biri, ata.

atabay: 1.İl/ ulus reisi. 2.Varlıklı ve makam sahibi şahsiyet. 3.Türkmen tayfalarından biri.

atabeg/ atabek: 1.Büyükbaba. 2.Lala, başvezir, şehzade terbiyecisi; Selçuklu sultanları, şehzadeleri eğiten atabeg/ atabek denen bu şahsiyetlere büyük değer vermiştir.

atabegî/ atabekî:Atabeklik makamı.

atalıq: 1.Ananın kocası, üvey baba. 2.Mürebbi, lala, muhafız. “Atalık”a, “Lele” de denir.

atalıgâne/ atalıg-âne: Pederâne.

atalığî: Üvey baba.

atalıg Mirza: (Safevi dönemi) Atabeg.

atlığ/ atlıg: Cesur atlı.

ay: Ay.

ayağ/ ayag: 1.Ayak. 2.Şarap kedehi, bardak, kâse.

ayaz/ eyaz: Ayaz.

aybek: Ay, dolunay, bedir.

aynalı/ ayneli: Camı olan, pencereli, aynalı.

ayvaz: Eski dönemde âyân ve beylere hizmet eden kişilere verilen isim. Bu kelime Osmanlı sarayında; mutfak erzakını pazardan satın alan saray görevlilerine verilen isimdir. Bunların özel giyim kuşam tarzları vardı.

azug/ azuğa: Yiyecek, azık.
B

bâc: Bac, vergi.

baca/ bâce: Küçük pencere, hava deliği, baca.

bacanağ/ bacanag/ bacenağ/ bacinaq: Bacanak.

bacı/ abacı: (ağabacı) Büyük kız kardeş.

bacuglu/ bacuğlu: Bir tür altın sikke.

baha: (bağa) Kaplumbağa.

bahadur/ bahadır: Cesur, dilaver, pehlivan, bahadır, batur.

balestek: Küçük yastık, balıştık. Bâleşt / balışt, bâleş Küçük, bâleşk, bâleşçe/ balışça

balıg: Şehir, kasaba, yerleşim birimi.

balış/ baleş :Yastık, balış.

bâlışt/ bâlış: 1.Altın veya gümüş ölçü birimi. 2.Yaklaşık sekiz miskal altın. 3.Moğol hâkimiyeti döneminde tedavülde bulunan ikibin dinarlık para birimi.

bang: Banlama, feryâd. Farsça sözlüklerde bu kelimenin Pehlevice olduğu kayıtlıdır. Ancak doğru olan, bu kelimenin “banlamak” fiilinden türediğidir.

barut/ barıt: Barut.

basgaq İlhanlılar dönemi maliye memuru.

basluq/ basdug: Nişasta ve şekerle yapılan bir tür tatlı, basdık. Merağa basluğu meşhurdur.

basma: Basma, tabetme.

basmaçı: Basmacı, matbaacı.

basmahane/ basma-hane: (T-F) Basımevi.

başama/ başam/ başume/ vaşama: Başörtüsü, çadra.

baş: Baş.

baş/ başı-I: Serdar, komutan.

-baş/ -başı-II: Hekîm-başı; münşî-başı/ serkâtip; ferraş-başı/ yatakçı, yorgancı-başı; abDar-başı/ saka; deh-başı/ köybaşı, kedHuda/ muhtar.



başgûn/ bajgûn: (T-F) Baş aşağı. (Vajegûn)

başlıq: 1.Külah. 2.Yağmur başlığı. 3.(Gelin için) Başlık, ağırlık.

başmaq: Ayakkabı, pabuç. →başmaq-Dar/ başmaqçı: (T-F)Ayakkabıcı

batık: Keskin.

batır: Turna.

batıre: Def.

batlaq/ batlak: 1.Balçık, batak, bataklık, sazlık. 2.Çöküntü yer.

batus: Siyah tohumlu bir dağ bitkisi.

bay: Servet sahibi, varlıklı, zengin, bey.

Bayat-ı Türk: Klâsik makamlardan olup, “Bayat-ı Zend” de denir.

bayguş/ beyguş: Baykuş.

bayraq/ baydaq: Bayrak.

bayram: Bayram.

bed-uğur: Uğursuz, ahmak.

baktaş/ bek-taş: 1.Bey veya emire hizmet eden bir veya birkaç kişi. 2.İl/ ulus reisi. 3.Şahıs adı. Heyltaş/ Aynı topluluktan, grup arkadaşı; Hacetaş/ Haceye, efendiye hizmet eden

Bayat-ı Isfahan: İran Türk ve Fars müziğinde Humayun destgâhına mensup şubelerden biri.

Bayat-ı Türk: Buna Bayat-ı Zend de denir. İran Türk ve Fars müziğinde Şor destgâhına mensup şubelerden biri. Terkibine Ruhül-Ervâh, Şikeste, Mehdi ZarrABi, Mesnevî ve Gatar/ GéTar şubeleri dâhildir.

bedoğur/ bed-uğur: (F-T) Uğursuz.

beg/ bek/ beyg: Emir, sergerde, bey. Eskiden şehzadelere, emirlere, askerî kumandanlara ve aşiret/ tayfa reislerine verilen unvan. →begzade: (T+F) Beyzade

begler: Beyler.

begavul/ bekavul: 1.Mutfaktan sorumlu aksakal, hansâlar/ sofracıbaşı. 2.Nazır. 3.Şarap satıcısı. Diğer bir formu→Bekavulî

begler: Şehir veya aşiretin büyükleri.

beglerbeg/ beglerbegi: Şehrin yöneticisi. Safevi döneminde merkezden atanan şehir emniyet reisi, askerî yönetici. Kacar döneminde, makam ve mansap sahibi, hanlar hanı.

begim/ begüm: 1.Sultanın anası, valide sultan, melike-Mader, begüm. Bu unvan Hindistan Türk-Moğol sarayında da aynı anlamda kullanılmıştır. 2.Hanım, bânu, hatun, bayan. “Beg”in sonundaki “m” birinci şahıs zamiri olan “men/ ben”dir.

bektaş: Beyin arkadaşı, yoldaşı.

Bektaşiyye: Sufî tarikatı, Bektaşilik.

bekter/ bagter: Savaş zırhı. Bekterpûşî (T+F)→Zırh kuşanmış; Zırih-pûşende

bektoğdu: (bek-doğdu) Beyzade, Emirzade, Beyoğlu.

bencag/ benceg: Boncuk.

bencik/ bençik: Haberci veya ulağın yolda atını bağladığı yer.

bencikyam: Haberci veya ulağın ata binmesi.

begmaz/ bekmaz/ bekmez: 1.Sıkıntı, gam, keder. 2.Ziyafet.

beş: Beş rakamı. Tavla oyununda kullanılır. “Şeş u beş/ Altı ve beş”

beylek: Padişah fermanı, ev ve bağ-bahçe tapusu.

beyüg/ veyüq/ peyüg/ beyük: Gelin.

bezek: Süs.

bibi: 1.Hanım, ev hanımı. 2.Anneanne, büyükanne, babaanne. 3.Hala.

bigmaz/ pigmez: 1.Şarap, kadeh. 2.Piyâle, şarap piyalesi. Bâde-guSari

bildirçin: Bıldırcın.

bilga/ bilge/ bilici: Düşünür, müdrik, anlayan.

bitikçi/ bitekçî: (bitik: mektup)1.Maliye memuru. (İlhanlılar dönemi) 2.Huzurda mektupçu, yazıcı.

bohu/ bahovu: Bukağı.

bohulug/ buhovlug: Bukağılamak için atın ayağına takılan halka, bukağı halkası.

bohurtikan: Ahududu.

boğça: Bohça.

boğma: Boğmaca hastalığı.

boran: Boran.

bostan/ bustan: kavun, karpuz, domates, salatalık gibi sebzelerin yetiştirildiği bahçe.

bostançı: Sebze ve meyve üretimiyle uğraşan kişi.

boşqab: Porselen, cam veya madeni yemek kabı.

bozbaş: Bozbaş, piti yemeği. Farslar bu yemeğe “Abguşt” demektedir.

böyük: Önemli kişi, büyük.

budağ: 1.Budak. 2.Bir mantar türü. Gül-dunbe

bug: Avcılıkta haberleşmede kullanılan boru, borazan, düdük.

buğra: 1.Erişte, erişte yemeği. 2.Güçlü erkek, er kişi.

buğaz/ boğaz: Vadi, boğaz. “İstanbul boğazı” gibi. Arapça’ya da geçmiştir.

buĥuluq/ buxunlug: At koşumu aksamı.

bulag/ bulağ: Çeşme.

bulag otu/ bulağ otu: Su teresi.

bulamaç: Unla yapılan bir yemek türü.

bunçag/ buncağ/ bunca: Senet, belge, vesika, tapu senedi.

burçak: Burçak.

bütün: Bütün.
C

Car: Bağırma, feryat.

Carçîbaşı: (Carçî+başı) Baş tellâl, tellâlbaşı.

ceyran: Ceylân; sarı renkli ceylân.
Ç

çag: Semiz, şişman, sağlam, sıhhatli.

çapar: Ulak, postacı. Çapar çaparhane: Ulak merkezi, günümüzdeki postahane karşılığı

çapavul: Yağma, talan, çapul. →çapavul-ger: (T-F)Yağmacı, çapulcu.

çarhçıbaşı: Topçu kumandanı.

çarhı dolabı: Gökyüzünden kiNaye.

çarug: Çarık.

çatlanguş/ çatlanguç: Yabani fıstık ağacı. Meyvesinden turşu yapılır. Farsça karşılığı “bene” veya “bungûlek”

çatma: 1.Kılıç, tüfek gibi silahların birkaç tanesini birbirlerine çaprazlama dayayarak düzenli şekilde durdurma, çatma. 2.Bekçi ve muhafızların bir yerde durması.

çeĥmaq/ çexmaq: Çakmak.

çekme: Çizme.

çeküş: Çekiç.

çelEbi: ÇelEbi.

çepev: Soygun, yağma, talan. Bkz.→çapavul

-çı, çi: İsimden isim ve sıfat türeten ek.. TeMaŞaçî; çayçî; çerağçî; duruşkeçî/ faytoncu; sûrçî/ sürücü; başmagçî, gapuçî

çiçek: 1.Çiçek, gül. 2.Ben. 3.Çiçek hastalığı.

çolaq: Çolak.

çomaq: Uzun ve kalın sopa, gürz.

çöl: İnsanın yaşamadığı susuz ve bitkisiz düzlük, biyAbân, çöl.

çubukçubaşi: (çubukçu+başi) Şah, padişah, han, vali ve beyler ile bunların hanımlarına tütün çubuğu hazırlayan kişi.
D

dağ-I: Dağ.

dağ-II: Mühür, Âlâmet.

dalan: Büyük bahçe girişi.

daruğa: Eski dönemde her sınıf ve grubun büyüğü bu sıfatla anılırdı. Daha sonraları başkenti yöneten kişi için kullanılmaya başladı.

degnek: Değnek.

dilmac: Tercüman, çevirmen.

direk: Direk.

dişleme: Çay içme usulü, kırtlama.

duruşkaçî: (R+T) Faytoncu.

dügme: Düğme.

düşek: Döşek.
E

efendi: (Aslı Yunanca) Efendi, ağa, bey.

él/ il: İl, ulus.

élçi/ ilçi: Elçi.

elek: Elek.

elcamişi/ olcamışı: 1.Savaş ganimeti. 2.Soygun.

emzik: Emzik.

enaka/ aneke/ anaka: Sütanne.

erg/ erk: 1.Müstahkem kale. 2.Erk, yönetim gücü, yönetim merkezi.

eşek/ eşşek/ éşek: Merkep, eşek.

eşik ağası/ éşik ağası: Safevi ve Kacar dönemleri saray unvanlarından, hâcib; vali, vezir; teşrifat/ protokolu düzenleyen vezir.

eşik-hana/ éşik-hane: (T-F) Kacar dönemi Saltanat Teşrifât İdaresi.

Etrak: “Türk”ün çoğulu. Türk→ Etrak

evoğlu: (Safevi dönemi) İçoğlan.

eyağ: Bkz.→ayağ/ ayag

éynaq: Ara bozucu, lâf taşıyıcı, dedikoducu.

ezgil: Muşmula.
F

ferraşbaşı: (A+T) Yüzbaşı.
G

gab/ qab: Kenarlı büyük tabak.

qabaq/ qapuq: Kabak.

gablama/ qablama: Sini, tepsi.

gaç/ qaç: 1.Karpuz veya kavun dilimi. 2.Türkiye Türkçesi’nde tike, parça veya herhangi bir şeyden bikaç adet parça.

gaçag/ qaçaq: 1.El çabukluğu ile yapılan iş. 2.Yasal gümrük vergileri ödenmeden getirilmiş mal, kaçak.

gaçakçi: Kaçakçılık yapan, kaçakçı.

gahveçî/ qahveçî: Kahveci.

Kale begi: Kale muhafızı.

galaçu/ qalaçu: Su veya şarap içilen deri kap.

gamlaş: Boş lâf.

galpag/ qalpaq: Kalpak.

galtag: Kuskunsuz eyer, kaltak.

gamçı/ qamçı: Kırbaç, kamçı.

gapu/ qapu/ kapu: Büyük kapı, kapı.

gapuçı: Derbân, kapıcı.

gapug/ qapuq: 1.Dar ağacı. 2.Atlı okçuların hedef olarak kullandığı, ucuna halka takılıp yere sabitlenmış sırığımsı uzun direk.

gara/ qara: 1.Kara, siyah. 2.İri, büyük.

garaca: Tanelerin kararması şeklinde görülen bir buğday hastalığı.

garaçor/ garaçolu/ garaçoRi: Kılıç, uzun kılıç.

garagîle/ qaragil: Salkımlı siyah veya kırmızı ekşi meyvesi olan bir bitki.

gara keher/ qara keher: Tüyleri koyu kahveye çalan at.

garaney: Neye benzer bir müzik aleti.

garatikan: Kara diken.

gargavul/ qaravul-I: Sülün.

garavul/ qaravul-II: Gözcü, korucu, muhafız.

garavulhane/ qaravulhane: Karakol, muhafız birliği.

gaş: At eyeri kaşı.

gaşav/ qaşav: Kaşağı.

gaşug: Kaşık.

gatıg: 1.Yoğurt 2.Katık.

gatır: Katır.

gatma/ qatme: Kalın yün ip.

gazan guflı: (T+A) Çengelli iğne, kopça.

gazğan: Kazan.

geçen: Geçmiş.

gelengiden/ gelen-giden: Otomatik tüfek mekanizması.

geygaç/ giygaç: 1.Eğri, meyilli, bükümlü. 2.Kaygan.

géyme/ gıyme: Kıyma.

gılıç/ qılıç: Kılıç.

gırgı/ qırqı: Küçük yapılı bir şahin türü.

gışlag/ qışlaq: Kışlak.

gışlamış/ qışlamış: Sonbahar ayında kışlağa hareket.

gışlamışî: Bkz. → gışlamış/ qışlamış

gız: Gız, ğız, guz… gibi çeşitli formları vardır. Bu kelime “Uz, Oğuz” kökenlidir. →Gızar Bibi; Gız Gala (“Oğuz kale” şeklinde yorumlanır)

gızıl: 1.Altın. 2.Kızıl renk.

gızılağac: Ormanda veya dere kenarlarında yetişen iri yapraklı, kırmızımsı bir ağaç, kızılağaç (alnus).

gızıl-ala: Alabalık, kızılala.

gızılbaş: 1.Kızılbaş inancına sahip olan. 2. I.Şah İsmail’in Safevi tahtını korumak için Erdebil dergâhına bağlı Türkmenlerden oluşturduğu kızıl başlık giyen ordu.

gizlik: Küçük kama.

golçag/ qolçaq: Savaşlarda kollara takılan çelik kolluk.

golçomag: Eli sopalı zorba, kabadayı.

gor: Zırh, cebe, silah.

gorçi: Korucu, silah deposu sorumlusu.

gorçibaşı: Korucubaşı.

gor-hane: silahhane, silah deposu..

gorugçî/ qoruqçî: Korucu, muhafız, bekçi.→qoruq-konende: (T+F) Koruyan, muhafaza eden.

göz: Göz.

guldur: Zorba.

gullac: Kuvvetle çekilen yay.

gullug: Rüşvet.

gundag/ qundaq: 1.Tüfek namlusunun altında bulunan ağaç veya metal bölüm, kundak, 2.Yeni doğmuş çocuğun sıkıca sarıp sarmalamaya yarayan geniş bez.

gurnag/ qurnaq/ qırnaq: Hizmetçi.

gurug: Alıkoyma, tutuklama.

gurumsag/ qurumsaq: Pezevenk, deyus.

guş/ quş: Kuş. →quşçî: Kuşçu.

guşgun/ quşqun: Paldım.

ğaz-ayaqı: Ispanakgillerden, yaprakları kaz ayağına benzeyen sofralık bir bitki, kaz ayağı.
H

Hacetaş: (A+T) İl ve tayfa reisi.

ĥan/ xan: 1.Reis, emir, ilhan. 2.Eski Türk devlet reisleri.

ĥan-ı ĥaNan/ xan-ı xaNan: (Farsça isim tamlaması, ĥan+ân çoğul eki) Hanlar hanı.

ĥanĥanî/ xanxanî: Memleketin her bölgesinde bir hanın hükümran olması.

ĥanum/ xanum: Banu, hatun.→hanum bozorg: (T+F) Büyük hanım

hekimbaşı: (A+T) Hekimbaşı, baş hekim.

hîltaş: İl ve tayfa reisi.
I

ırgı/ ırğı: Horasan ve Elburz dağlarında yetişen müshil özelliği bulunan bir bitki. Şir-haşt/ Şir-hışk/ Şir-haşak; Haşt: Gülhatmi

ıylaq: Yaylak.
İ

iç ağası: Safevi dönemi saray unvanlarından. Onun izni olmadan saraya girilemezdi.

igri/ egri/ eyri: Doğru olmayan, doğruluğu bozulmuş, eğri.

il/ él: 1.İl/ ulus, aşiret. 2.Dost, yâr, yoldaş. 3.(Mecaz) Ram, Muti. Çoğulu(T+F)→Îlât

îl/ ıl: Yıl.

ilât: (il+“ât” çoğul eki ile) İller, uluslar.

ilbeg/ ilbegi: İl beyi, ilhan.

ilcar/ îlCar: 1.Bir işi bitirmek üzere işçilerin bir araya toplanması. 2.Özel bir emir yerine getiren grup. 3.ReayAdan çok sayıda insanın bir araya gelmesi.

ilçî/ élçi/ yelçi: 1.Sefir, elçi. 2.Aracı; İlhanlı, Safevi ve Kacar döneminde “ilçî”, ilçîgeRi/ elçilik” ve “ilçîhana” formları kullanılmıştır. Bkz.→ élçi/ ilçi

ilğar/ ilgar: 1.Söz verme, ahd-ü peyMan. 3.Sipâhilerin düşman üzerine seri şekilde hücum etmesi, gece baskını. (Terkip) İlger-kuNan/ ilgar-koNan

ilĥan/ il-ĥânî/ él-ĥânî: (‘î’ mensubiyet eki ile) İl/ ulusun reisi. İran Moğol sultanları, “ilhan” unvanını kullanmıştır.→Arapçalaştırılarak, “İlhâniyye”

ilĥı/ ilxı: 1.At sürüsü, yılkı. 2.Dört ayaklı ehli hayvanları otlamak üzere serbest bırakma. →İlhıçi

îlî: (Îl+î) Kulluk.

il-kerden: (F-T) İtaat etmek, başeğmek.

il-şoden: (F-T) İtaat etmek, teslim olmak.

îlyâtî/ îl-yât-î: (“ât/ yât” çoğul eki ile) İller, uluslar.

îlyât: (îl-yât; Arapça “yât/ ât” çoğul eki, Farsça “î” mensubiyet eki ile) İle/ ulusa mensup.

inag: Difteri hastalığı.

inağ/ inay/ iynak: Dost, arkadaş, musâhib, nedim. Çoğulu→ (T+F) İyNagât

incû: İlhanlılar döneminde “Halise” topraklara verilen isim.

iri gamla: Bir bitki türü.

istifadeçi: (A+T) Çıkarcı.

işik âgası: Eşik ağası, Safevi hanedanı dönemi unvanlarından. Divanhane muHafızı, saray hâcibi, saray protokolünden.

itük: Sevinçli haber, müjde.

iyğağ/ iygag: 1.Dedikodu. 2.Haykırış. Şirazlı Hafız’dan:

سوسن بسرزنش چوتيغى كشيده زبان

ايغاغ چومردم شقايق گشوده دهان

Zebân keşîde çû tığî be-ser-i zeneş sûsen



Dehân kuşûde şekayık çû merdum-u iyğağ
Susen çiçeğindeki tığ gibi kendisini ayıran heybet

Ağzını açmış şakayık çiçeği gibi haykırıyor.



iynagçi: Arkadaş, musâhib. Çoğulu→(T+F) İynakçiyân

İz: İz.

K

kab: Kap.

kaba/ qaba/ qeba: Üste giyilen elbise, kaftan.

kaburğa/ qaburğa: Kaburga, kaburga kemikleri.

kaçak: Kaçak. Kaçak →kaçakçî: Kaçakçı.

kaftan/ qaftan: Kaftan.

Yüklə 9,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   ...   88




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə