Erdem ve mutluluk



Yüklə 32 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə19/77
tarix14.05.2018
ölçüsü32 Kb.
#43822
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   77

insan davranışının nicel görünüşlerini ölçen bir psikoloji, ancak 
köklü bir davranış psikolojisi olurdu. Psikoloji ve antropoloji, 
sosyal kurumların ve kültürel kalıpların insanı yoğurmak için 
başvurdukları çeşitli yolları bir bir anlatmaktan başka bir şey ya-
pamazdı; bu durumda insanın özel görünüşleri sosyal kalıpların 
insan üzerindeki damgasından başka bir şey olamayacağı için 
de yalnızca bir tek insan bilimi, karşılaştırmalı sosyoloji mümkün 
olabilirdi. Şu var ki, psikoloji ve antropolojinin insan davranışını 
yöneten yasalar hakkında geçerli birtakım önermeler ortaya koy-
maları zorunlu ise, şöyle bir öncülden hareket etmeleri gerekir: X 
diyebileceğimiz bir şey, kendi özelliklerinden kaynaklanan ve 
anlaşılması mümkün olan birtakım yollarla çevrenin etkilerine 
tepki göstermektedir. İnsan tabiatı değişmez değildir, böylece 
kültür de değişmeyen insanî içgüdülerin sonucunda ortaya çı-
kıyor olarak açıklanamaz; kültür, insan tabiatının tam olarak ve 
pasif bir şekilde kendini uydurduğu değişmez bir etken de değil-
dir. İnsanın yetersiz ve elverişsiz şartlara bile ayak uydurabildiği 
doğrudur, ama bu uyma sürecinde kendi tabiatının belirgin özel-
liklerinden ileri gelen birtakım ruhsal ve duygusal tepkiler de 
göstermektedir. 
İnsan köleliğe ayak uydurabilir, ama buna karşı, düşünce 
ve ahlâkla ilgili niteliklerinin zayıflaması ile tepki gösterir; kar-
şılıklı bir güvensizlik ve düşmanlıkla belirlenmiş bir kültüre uya-
bilir, ama böyle bir uyma onun zayıflaması ve verimliliğini yitir-
mesi ile sonuçlanır. Cinsel çabalarının baskı altına alınmasını 
isteyen kültürel şartlara uyabilir, ama bu uyma sonucunda, 
Freud'un göstermiş olduğu gibi, nevrotik belirtiler gösterir. He-
men her kültür kalıbına ayak uydurabilir, ama bu kültür kalıpları 
kendi tabiatı ile çelişkili olduğu ölçüde, düşünce ve duygu bo-
zuklukları gösterir ve bu da önünde sonunda onu bu şartları de-
ğiştirmeye zorlar, çünkü kendi tabiatını değiştirememektedir. 
34 
Kültürün, üzerine kendi damgasını vurabileceği, dilediği 
metni yazabileceği boş bir kağıt parçası değildir insan; enerji ile 
yüklü bir varlıktır ve kendine özgü bir yapısı vardır; dış şartlara 
ayak uydururken, onlara karşı belirli ve anlaşılabilir tepkiler 
gösterir. Eğer insan dış şartlara kendine bölli bir şekil vererek, 
kendi tabiatını değiştirerek, tıpkı bir hayvan gibi uymuş olsaydı 
ve yalnızca özel bir uyuma ulaşabildiği birtakım şartlar içerisinde 
yaşamaya^ elverişli olsaydı, her hayvan türünün kaderi olan 
özel-uyum gibi bir çıkmaz sokağa saplanıp kalmış olurdu; 
böylece, tarih dediğimiz şey de söz konusu olamazdı. Öbür yan-
dan, eğer insan kendi tabiatına aykırı olan şartlarla savaşmak-
sızın her türlü şarta ayak uydurabilseydi, yine bir tarihe sahip 
olamazdı. İnsanî gelişme, insanın uyma yeteneğinden ve onu 
tabiî ihtiyaçlarına daha uygun gelen şartları aramaktan hiçbir 
zaman vazgeçmemeye zorlayan -ve yok edilmesi imkânsız 
olan- bazı insanî niteliklerinden kaynaklanır. 
insan biliminin konusu insan tabiatıdır. Ama bu bilim, insan 
tabiatının ne olduğunu ortaya koyan tam ve yeterli bir tanımlama 
ile işe başlamaz; konusu olan şeyin yeterli bir tanımı onun 
öncülü değil, amacıdır. Yöntemi, insanın çeşitli bireysel ve 
sosyal şartlar karşısında gösterdiği tepkileri gözlemek ve bu 
gözlemlerden insan tabiatı hakkında çıkarsamalarda bulunmak-
tır. Tarih ve antropoloji, insanın bizimkinden farklı olan kültürel 
ve sosyal durumlara göstermiş olduğu tepkileri inceler; sosyal 
psikoloji, insanın, kendi kültürümüz içerisindeki çeşitli sosyal 
ortamlara gösterdiği tepkileri inceler. Çocuk psikolojisi, büyü-
mekte olan çocuğun çeşitli durumlar karşısındaki tepkilerini in-
celer; psikopatoloji, insan tabiatının hastalığa yol açan şartlar 
altındaki bozukluklarını inceleyerek insan tabiatı ile ilgili sonuç-
* Bu deyimi, evrim süreci boyunca canlıların belli bir yaşama yerine ya da 
yaşama biçimine özel bir uyum sağlama yeteneğinin gelişmesi anlamına gelen 
biyolojik specialization kelimesinin karşılığı olarak kullandım (Çevirenin notu.) 
23 


lara varmaya çalışır. İnsan tabiatını, hiçoir şekilde, tek başına 
gözlemek mümkün değildir; ancak belli durumlar içerisindeki 
belirli görünüşleriyle incelemek mümkündür. İnsan tabiatı, insan 
davranışının gözlem ve deneyimlere dayanılarak incelenmesi 
sonucunda ulaşılabilecek kuramsal bir kavramdır. Bu bakımdan, 
insan bilimi bir "insan tabiatı örneği" yaratmakla, doğrudan 
doğruya gözlenmesi mümkün olmayan, ama gözlem sonucunda 
elde edilen verilerden yapılan çıkarsamalara dayanan ya da bu 
çıkarsamalarla denetlenen varlık kavramları üzerinde çalışan 
öteki bilimlerden farklı bir yol izlemiş değildir. 
Antropoloji ve psikoloji bilimlerinin sağlamış olduğu verilerin 
zenginliğine rağmen, insan tabiatı hakkında ancak deneme 
kabilinden bir tanıma ulaşmış bulunuyoruz. "İnsan tabiatı"nı 
oluşturan şeyin ne olduğu konusunda gözlem ve deneyimlere 
dayanan objektif bir ifadeye ulaşabilmek için, hâlâ Shylock'tan 
bir şeyler öğrenebiliriz -onun Yahudiler ve Hıristiyanlar için 
söylemiş olduğu şeyleri bütün insanlık için geçer olabilecek 
geniş bir anlamda anlarsak eğer... 
"Ben bir Yahudiyim! Bir Yahudinin gözleri yok mû? Bir 
Yohudinin elleri yok mu, organla, ı, boyu-bosu, duyuları, 
duyguları/tutkuları yok mu? Tıpkı bir Hıristiyan gibi aynı 
yiyeceklerle beslenmez mi, aynı silâhlarla yaralanmaz 
mı, aynı hastalıklara yakalanmaz mı, aynı araçlar ve 
gereçlerle iyileşmez mi, aynı kış onu üşütmez mi, aynı 
yaz ısıtmaz mı? Etimize bir iğne batırsanız kanımız 
akmaz mı? Gıdıklarsanız gülmez miyiz? Bizi 
zehirlerseniz ölmez miyiz? Bize haksızlık ederseniz 
öcümüzü almayacak mıyız? Bütün öteki şeylerde size 
benziyorsak eğer, bunda da size benzeyeceğiz 
demektir" 
4. Hümanist Ahlâk Anlayışının 
Geleneği 
Hümanist ahlâk anlayışının geleneğinde, davranış kural-
larının ve değerlerin temelinde insan bilgisinin bulunduğu görüşü 
yaygındır. Bu bakımdan, Aristoteles'in, Spinoza'nın ve Devvey'-
nin ahlâk konusundaki incelemeleri aynı zamanda psikolojik 
incelemelerdir; bu bölümde, bu düşünürlerin görüşlerini özetle-
meye çalışacağız. Burada amacım hümanist ahlâk anlayışının 
tarihçesini gözden geçirmek değil, yalnızca böyle bir anlayışın 
en büyük temsilcilerinden bazılarının belirtmiş olduğu hümanist 
ahlâk ilkesi hakkında bir fikir vermektir. 
Aristoteles'e göre ahlâk, insan bilimi üzerine kurulmuştur. 
Psikoloji insan tabiatını inceler, dolayısıyla ahlâk da uygulamalı 
psikolojidir. "Gözleri ya da bütün bedeni iyileştirmek zorunda 
olan bir insan nasıl gözleri ve bedeni tanımak, bilmek 
zorundaysa, aynı şekilde, politik bilimler öğrencisi gibi ahlâk 
öğrencisi de insan ruhu ile ilgili bazı gerçekleri bilmek 
zorundadır Doktorlar içerisinde en iyi eğitim görmüş olanı 
bile bedenle ilgili bilgiler edinmek için pek çok çaba 
harcamaktadır."
5
 Aristoteles, insan tabiatından hareket ederek 
şöyle bir sonuca ulaşmıştır: "Erdem" (kusursuzluk) "etkinli! "tir 
ve "etkinlik" de insana özgü olan fonksiyonların ve yeteneklerin 
kullanılmış ve işlenmiş olmasıdır. İnsanın amacı olan mutluluk, 
"etkinlik" ve "kullanımin sonucudur; hiçbir şey yapmadan bir 
şeylere sahip olmak mutluluk değildir; mutluluk, bir ruh hali de 
değildir. Aristoteles, "etkinlik" kavramını açıklamak için Olimpiyat 
oyunları ile ilgili bir benzetme yapmaktadır. "Olimpiyat 
oyunlarında -diyor- en güzel ve en güçlü olanlar taç kazananlar 
5
 Ethica Nicomachea, W.D. Ross'un çevirisi (London, New York: Oxford 
University Press, 1925), 1102 a, ss. 17-24. 
37 


Yüklə 32 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə