Tasarım Delili
497
yeteneğiyle, dil yeteneğiyle, duyu algıları ve hafızayla ilişki-
lidir. Fakat bilinç, maddî süreçlere indirgenemediği gibi bah-
sedilen bu özelliklere de indirgenemez. O zaman bilinç, tüm
bu özelliklerden farklı bir zihin özelliğidir ve şüphesiz zihin
özellikleri içinde tartışılması en zor olan da odur. Bilinç, sa-
dece karmaşık zihinsel süreçlerde gözükmez, aslında en basit
zihinsel deneyim bile bilinçle ilgilidir. Ayağımızın altından gı-
dıklandığımızı düşünelim; ayağımızın altına dokunulması, si-
nirlerin bu olayı beyne iletmesi gibi fiziksel olayların dışında
bir de ‘bilincinde olduğumuz’ bir gıdıklanma deneyimi vardır
ki, artık bunu hiçbir maddî süreçle açıklayamayız. Çok rahat-
lıkla bir robot yapıp, ayağının altına dokunulduğunda kendi-
sine kayıtlı gülme sesini dışarı yayınlamasını ve ayağını çek-
mesini programlayabiliriz; fakat gıdıklanmanın “bilincinde”
olmayla ilgili süreci maddî hiçbir forma sokamadığımız için
bilgisayara ‘gıdıklanma’yı yaşatamayız. Böylesi basit bir dene-
yimimizde bile var olan bilinç, evreni anlayabilmemizi sağla-
yan en temel zihinsel faktördür. Evrenin ve zihnin bahsedilen
tüm özellikleri, ancak zihnin ‘bilinç’ özelliğiyle buluştuğunda;
evreni anlamamız, o farkındalığa sahip olmamız gerçekleşir.
Natüralist-ateist bir yaklaşımla zihnin tüm bu özelliklerini
açıklamak mümkün değildir. Bu özelliklerin matematik yete-
neği ve dil kullanma yeteneği gibi olanlarında, insanla diğer
canlılar arasında büyük bir uçurum vardır. Doğal seleksiyona
dayalı Evrim Teorisi’ni ilk olarak ortaya koyan iki kişiden biri
olan Wallace’ın vurguladığı gibi; doğal seleksiyonla insan zih-
nini açıklamak mümkün değildir.
794
Zihinde, gerekli özelliklerin hepsinin birden olmasının
yanı sıra, evrenin de anlaşılır olması gerekmektedir ki zihin
dış dünyayı anlayabilsin. Zihnin evreni anlaması; evrende ve
794 Stephen Jay Gould, Darwin ve Sonrası, çev. Ceyhan Temürcü, TÜBİTAK, Anka-
ra (2000), s. 38.
Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
498
zihinde bahsedilen özelliklerin olması ve evren ile zihin ara-
sında uyumun sağlanması sayesinde mümkün olmuştur. Bu-
nun en mantıklı açıklaması; hem evreni hem zihni hem de ikisi
arasında uyumu sağlayan bilinçli, kudretli bir Gücün varlığı
sayesinde bunun gerçekleştiğini söylemektir. Zihnin varlığı
ve evreni anlayabilmesi için gerekli şartların oluşturulmuş ol-
ması; tasarım delilini destekleyen, çok önemli, önceki başlık-
larda dikkat çekilenlere ilave edilmesi gerekli bir fenomendir.
Sonuçta, insan zihninin, ontolojik statüsü insan zihninin
altında olan maddeden tesadüfen oluştuğunu iddia eden natü-
ralist-ateist açıklamaya karşılık; ontolojik statüsü insanın üs-
tünde bilinçli bir Yaratıcı tarafından yaratıldığını ileri süren
teist açıklama daha başarılıdır.
TASARIM DELİLİ İLE İLGİLİ İTİRAZLAR VE
DEĞERLENDİRMELER
Buraya kadar evreni ve canlıları sadece doğanın içinde ka-
larak açıklamaya çalışan natüralist-ateist anlayış ile bunların
üstün bir kudret ve bilinçle Tanrı tarafından tasarlandığını söy-
leyen tasarım delili karşılaştırıldı. Bu karşılaştırma beş konuya
odaklanarak yapıldı: (1) Maddenin yaratılışı, (2) doğa yasala-
rının tasarımı, (3) fizikî dünyadaki tasarımlar, (4) canlıların
tasarımı, (5) zihnin tasarımı. Bahsedilen konuları irdeleyerek
neden tasarım delilinin başarılı olduğunu, natüralist-ateist an-
layışın ise başarısız olduğunu göstermeye çalıştım.
Natüralist-ateist anlayışı savunanlar, modern bilimin verile-
riyle tasarım lehine çıkan sonuçtan kaçınmak için, İnsancı İlke’yi
tasarım delilinden farklı yorumlamaya gayret etmişlerdir. İn-
sancı İlke’nin bu tarzdaki yorumu, Zayıf İnsancı İlke’ye (Weak
Anthropic Principle
) dayandırılarak savunulmaya çalışılmıştır.
Zayıf İnsancı İlke şöyle ifade edilebilir: Evrendeki yerimizin
Tasarım Delili
499
zorunlu olarak ayrıcalıklı olduğunu, gözlemciler olarak varlı-
ğımızla uyumlu olacak şekilde hesaba katmak zorundayız.
795
Tasarım deliline karşı bu ilke yorumlanmak istendiğinde; biz-
leri var eden koşullar dışında bir şeyi gözlemleyemeyeceğimiz,
bu yüzden bizleri var eden bu koşullara şaşırmamız ve tasarım
gibi anlamlar yüklememiz gerektiği söylenir.
İnsancı İlke’yi bu şekilde yorumlayanlara karşı John
Leslie’nin kullandığı hoş bir örneği aktarayım:
796
Düşünün ki
kurşuna dizilmenize karar veriyorlar ve sizi götürüyorlar ve
çok keskin 100 nişancı çok yakın mesafeden birçok defa size
ateş ediyor, fakat ölmüyorsunuz. Bunun sonucunda “Ben ha-
yatta olduğuma göre şaşılacak bir şey yok, eğer hayatta ol-
masaydım şu anda bu durumu gözlemlememiş olurdum” mu
dersiniz, yoksa “100 keskin nişancı, bu kadar çok ateş edip,
beni bu kadar yakın mesafeden vuramadıklarına göre, bu du-
rumun, silahlarında gerçek mermi olmaması gibi bir açıkla-
ması olmalı” mı dersiniz? Hiç şüphesiz bizim varlığımız için
gereken kritik değerlerin tesadüfen oluşmasının olasılık olarak
imkânsızlığı, 100 keskin nişancının çok yakın mesafeden isa-
bet ettirememelerinin çok çok üzerindedir. Kendi hayatta olu-
şumuza dayanarak, 100 keskin nişancının çok yakın mesafe-
den isabet ettirememe nedeninin ‘tesadüfî isabet ettirememe’
olduğunu iddia etmenin saçma olduğunu anlayabiliyorsanız
İnsancı İlke’nin sunduğu varlığımıza sebep olmuş olağanüstü
kritik değerleri tesadüfe bağlamanın çok daha saçma oldu-
ğunu rahatça anlayabilirsiniz.
İnsancı İlke’nin sunduğu verileri, ‘insanın gözlemci ola-
rak seçici özelliği’ ile açıklamakla yetinip, bunların tasarım
795 Brandon Carter, Large Number Coincidences and the Anthropic Principle in
Cosmology.
796 John Leslie, Anthropic Principle, World Ensemble, Design, American Philosop-
hical Quarterly, 19 (1982), s. 141-151.
Dostları ilə paylaş: |