Tasarım Delili
503
vardır. Örneğin olasılık hesapları açısından incelediğimiz pro-
teinlerin hücre içinde yerine getireceği vazife, canlının ihti-
yaçlarını karşılamaktadır; bu ihtiyaçlar ise proteinlerden ‘ba-
ğımsız’ olarak vardır ve bu proteinler kompleks bir şifrenin
bir kasaya uyması gibi vazifelerine uyarak bu ihtiyaca hizmet
ederler. Örneğin canlının enerji kullanma, çoğalma, çevreye
tepki verme, hareket etme gibi temel ihtiyaçlarının hepsi pro-
teinler sayesinde olur.
İnsancı İlke’nin verileri tasarım delilinin gücüne güç katar,
yeter ki bu ilkenin bahsedilen yanlış yorumu düzeltilsin. Ev-
rende uygun koşulların çok hassas ayarlarla ayarlanması saye-
sinde ‘biz’ varız, ‘bizim’ varlığımız bu sebeplerin bir sonucu-
dur; yoksa ‘bizim’ varlığımızı sebep, evrende bizden önce var
olan hassas ayarları sonuç gibi alıp, onları ‘biz’ ile açıklamaya
kalkarsak, büyük bir hata yapmış oluruz. Bizim konumumuz
ve var oluş şartlarımızdan dolayı gözlemlerimiz etkilenir; fa-
kat bizim gözlemlerimiz, gözlediklerimizin varlığının açıkla-
ması olamaz. Gözlediğimiz olgulardaki komplekslik, olasılık
olarak bu kompleksliğin tesadüfen oluşamayacak olması ve bu
kompleksliğin fonksiyonel yapısı (bağımsız olarak belirli olay-
larla eşleştirilebilmesi), tasarım delilinin gücünün, hiçbir itirazla
karşı konulamayacak kadar yüksek olduğunu göstermektedir.
SONSUZ EVREN SENARYOLARI
Dünyada insanların varlığı için gerekli olandan çok daha
fazla düzen vardır. Evrende canlılığın var olabilmesi için ge-
reklilikler, hep çok küçük olasılıkların seçilmesi sayesinde
oluşmuştur; eğer böyle olmasaydı, bu olgulardan çıkarsanan
tasarıma dair sonuç da bu kadar güçlü olmayacaktı.
800
Ev-
rende gözlenen, canlılık için basit gereklilikler değildir, söz
800 Michael J. Denton, Nature’s Destiny, s. 15.
Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
504
konusu olan çok düşük olasılıklı hassas ayarlar ve oluşum-
lardır ki bunların bir tekini bile açıklamaya bütün evrendeki
hammadde ve zaman yeterli gelmemektedir. Bu sonuç, teiz-
min öngörüleriyle tamamen örtüşmesine karşın; ateizmin ve
natüralizmin, canlıların açıklamasının uzun zaman dilimine
yayılmak suretiyle kolayca yapılabileceğini bekleyen öngörü-
süyle uyuşmamaktadır.
Ateist anlayışı benimseyenler, İnsancı İlke’nin, gözlemci-
nin seçici etkisiyle yorumlanmasıyla tasarım delilinden ka-
çılamayacağını anlayınca; bu yaklaşımlarını ‘sonsuz evren-
ler senaryoları’ ile birleştirme yoluna gitmişlerdir. Buradaki
amaç, olasılıklarla ilgili ortaya çıkan sorunu, düşük olasılık-
ları sonsuza kıyaslamak suretiyle önemsiz göstererek aşmak-
tır: Sonsuz evrenler varsa, bu evrenlerden biri olan bu evren-
deki hassas ayarlara şaşırmamamız gerektiği, çünkü sonsuz
evrenlerden birinde bu olasılığın gerçekleşmesinin muhtemel
olduğu söylenmeye çalışılmıştır. Her şeyden önce, bu yakla-
şım, ateizmin müttefiki natüralist anlayıştan boşanması veya
natüralizmin kendisini inkâr pahasına tasarım delilinin götü-
receği sonuçlardan kaçınması anlamlarını taşır. Çünkü natü-
ralist felsefenin ve metodun amacı, doğayı (doğa derken içinde
bulunduğumuz evren kastedilir), sadece doğa içinde kalarak
açıklamak, metafizik varlıklara ve hipotezlere başvurmamak-
tır. Oysa bu evren dışında sonsuz veya trilyonlarca evren ol-
duğu görüşü ne gözleme, ne deneye, ne de sağlıklı bir akıl
yürütmeye dayanır.
Aslında söylenmek istenen şudur: “Bu evreni yaratan, ta-
sarlayan bir Tanrı’nın varlığını kabul etmek istemiyorsanız,
sonsuz evrenlerin varlığını kabul etmek zorundasınız; çünkü
bu evrendeki hassas ayarlar ve canlılar dünyasındaki tasarım-
lar ancak sonsuzla kıyaslanırsa önemsizleştirilebilir ve böylece
tasarım delilinin götürdüğü sonuçlardan kaçılabilir.” Aslında
Tasarım Delili
505
ateizmin düştüğü bu durum çok ironiktir; Tanrı’nın merke-
zinde olduğu bir ontolojiden kaçınmak istenirken, ‘sonsuz ev-
renler senaryolarına dayanan metafizik ontolojilere sığınmak’
tek alternatif olarak karşılarına çıkmıştır. Swinburne -haklı
şekilde- bu hususta şöyle demektedir: “Evrenimizin düzenli-
liğini açıklamak için bir Tanrı yerine sonsuzca başka evren
varsaymak, mantıksızlığın en üst düzeyi gibi görünüyor.”
801
Her şeyden önce, sonsuz evrenlerle ilgili senaryo, kita-
bın başlarında bahsettiğim ‘sonsuz’ ile ilgili paradokslardan
kurtulamaz. (Arka arkaya eklemeyle ‘gerçek sonsuz’ olama-
yacağına dair Hilbert’in hotelinden verilen örnekleri hatırla-
yın.) Ayrıca sonsuz evrenlerle ilgili önerilen birçok model fi-
zik bilimi açısından engellere sahiptir. Örneğin bu evrenin
oluşumunu sonsuzca tekrarlayarak sonsuz evren senaryola-
rını savunmak isteyenlerin benimsediği Açılıp Kapanan Ev-
ren (Oscillating Universe) modeli; entropi yasasının bir sonu
gerektirmesi, bir noktada evrendeki madde bir daha evrenin
kapanmasını imkânsız kılacak şekilde dağılacak olması, ev-
renin açılmasındaki kritik hız kaybedilince bir daha evrenin
açılmasının mümkün olmaması ve çekim gücü gibi evrenin
bilinen en temel yasasına aykırı olması gibi sebeplerden do-
layı savunulamaz.
802
Edward Tyron’un 1973 yılında ortaya attığı Vakum Dalga-
lanmaları ( Vacuum Fluctuation) modeli ise bizim evrenimizin
ve diğer birçok evrenin kuantum dalgalanmaları sonucunda
oluştuğunu söylemiştir.
803
Bu modele göre tüm evrenleri do-
ğuran süper-uzay adeta bir sabun okyanusudur ve her evren
bu süper-uzaydan çıkan bir baloncuktur. Bizim evrenimiz de
bu sonsuz sayıdaki baloncuklardan biridir. Christopher Isham
801 Richard Swinburne, Tanrı Var mı?, s. 60.
802 Bu konu ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için bakınız: Caner Taslaman, Big Bang ve
Tanrı, s. 93-100.
803 Edward Tyron, Is The Universe a Vacuum Fluctation, Nature, 246, (1973).
Dostları ilə paylaş: |