Tasarım Delili
419
Bach’ın bir parçasından herhangi bir şarkıya, notaların
kendilerinden müzik aletlerine, bilgisayarlardan cep telefon-
larına, Türk lahmacunundan İtalyan pizzasına, zambaklardan
karıncalara kadar her şey başlangıçta potansiyel olarak mev-
cuttu. Başlangıç potansiyeli, evrende var olan her şeyi kapsa-
maktadır. Evrenin üstün bir sanatla ve kudretle tasarımlandı-
ğını anlamanın bir yolu da evrenin; bir başlangıç anını, bir de
şu anda gördüğümüz durumunu hayalimizde karşılaştırmaya
çalışmaktır. Bu bakış açısı sağduyulu bir yaklaşımı ve bir sa-
natseverin sezgisini içerir. Bu yaklaşım için olasılık hesapla-
rına ve evrendeki hassas ayarların gözlemlenmesine de gerek
yoktur. Örneğin evrenin başlangıç tekilliğini ve evrenin baş-
langıcındaki kaynayan çorbayı hayal eden, sonra bu başlan-
gıç durumunun taşıdığı potansiyeli anlamak için Bach dinle-
yerek güzel bir manzaraya bakan ve çayını yudumlayan kişi;
dinlediği parçanın, seyrettiği manzaranın ve içtiği çayın, ev-
renin başlangıç potansiyelinde mevcut ve hazırlanmış oldu-
ğunu düşününce, evrende var olan bu potansiyelin tesadüfen
olmadığını sezecektir.
Bazı kişiler, insan zihninin işin içine karışması yüzünden,
insani keşiflerdeki İlahi yönü görememektedirler. Oysa insan
zihninin hiçbir üretimi evrenin başlangıcında var olan potan-
siyelin dışına çıkamaz. Bach bestesini yapmadan önce, yap-
tığı beste; notaların varlığı ve bu notaların belli şekilde arka
arkaya gelebilecek olmasıyla, evrende potansiyel olarak mev-
cuttu. Sanatçı ve bilim insanı evrende potansiyel olarak mevcut
olanı keşfeder. Bir anlamda Tanrı’nın potansiyel olarak yarat-
tığı ve önceden insanlıktan gizli olan sanatları ve doğa yasa-
larını keşfeden kişilerdir sanatçılar ve bilim insanları.
Bir parça sanatçının, bilgisayar bilim insanının keşfi olmakla
beraber, bu evrenin potansiyelinde mevcut olan tüm şarkılar
ve tüm bilgisayarlar; Tanrı’nın daha baştan, potansiyel olarak
Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
420
yarattığı tasarımlardır. Bu yüzden insanlığın tüm tasarımları
da Tanrı’nın tasarımının delilleridir. Tanrı tüm bu tasarımla-
rın ezelî sahibidir, Tanrı yaratıcı tasarımcıdır; bilim insanları
ve sanatçılar ise keşfedici tasarımcılardır. Demek ki müzisye-
nin bestesi kuşun ötüşleri kadar İlahi’dir, ayakkabı insan ayağı
kadar İlahi’dir, cep telefonu insan kulağı kadar İlahi’dir. Bun-
lar doğa yasalarıyla beraber baştan potansiyel olarak yaratıl-
masalardı; biz bugün bunları gözlemleyemiyor, tatlarına va-
ramıyor ve kullanamıyor olurduk.
Bu tarzda bir tasarım delili açısından, canlıların, birbirle-
rinden bağımsız olarak mı, Evrim Teorisi’nin öngördüğü gibi
birbirlerinden evrimleştirilerek mi yaratıldıklarının bir önemi
yoktur. Hangi yolla olursa olsun, eğer evrende milyonlarla ifade
edilen canlı türünün ve diğer her şeyin varlığı baştan potan-
siyel olarak mevcut olmasaydı; bunların hiçbiri var olamazdı.
Maddenin var edilmesi ve maddeye içkin doğa yasalarının
mevcut şekilde tasarımlanması sayesinde, maddî evren bu po-
tansiyele sahip olmuştur. Teizm, evrenin, bahsedilen tüm çe-
şitliliği ortaya çıkaracak bu potansiyele sahip olması için ras-
yonel bir açıklama sunmaktayken, natüralist-ateist yaklaşımla
bu konuda rasyonel bir açıklama getiilmesi mümkün değildir.
DOĞA YASALARI VE İNSANCI İLKE
Canlıların var olması için gerekli olan şartlar sıradan şart-
lar değildir. Ancak çok çok hassas değerlerin var olması so-
nucunda bütün canlıların ve biz insanların varlığı mümkün
olmuştur. 20. yüzyıldaki bilimsel gelişmeler sayesinde bah-
sedilen birçok hassas değer açığa çıktı. Canlıların ve insanın
var olmasını mümkün kılan bu hassas ayarların varlığı, bilim
insanlarının da dikkatini çekti ve bu durum İnsancı İlke (Ant-
hropic Principle
) olarak isimlendirildi. İnsancı İlke yaklaşımı,
Tasarım Delili
421
ilk olarak Brandon Carter tarafından 1974’te kullanıldı ve o
günden beri bilim, felsefe ve teoloji alanında birçok tartışmaya
konu olmaktadır.
721
İnsancı İlke ile hem doğadaki yasaların hem de fizikî dün-
yadaki oluşumların, insanlığın varlığını mümkün kılacak şe-
kilde kritik değerlere sahip olduğu söylenir. Bu bölümde, doğa
yasaları ile sabitlerin tasarımı ve fizikî dünyadaki oluşumla-
rın tasarımı iki ayrı aşama olarak ele alındı. Doğa yasaları ile
sabitlerin tasarımı ile kastım, maddeye içkin olan ve evrenin
her yerinde geçerli olan yasaların ve sabitlerin tasarımıdır. Ör-
neğin çekim gücünün mevcut özellikleriyle varlığı veya pro-
tonun kütlesinin elektronun kütlesine oranı böyledir. Söz ko-
nusu hassas ayarların bir kısmı şu on örnekle gösterilebilir:
1- Evrende canlılığın oluşabilmesi için proton ve elektro-
nun kütleleri mevcut şekilde olmalıdır. Eğer protonun
kütlesinin elektronun kütlesine oranı 1836/1 oranında
olmasaydı, canlılığı mümkün kılan uzun moleküller
oluşamazdı.
2- Protonlar ve elektronlar çok farklı kütlelerine karşın
elektrik yükleriyle birbirlerini dengeler. Eğer bu denge
sağlanmasaydı canlılık için gerekli atomlar oluşamaya-
caktı. Elektronun elektrik yükü biraz farklı olsaydı yıl-
dızlar oluşamazdı ki bu da bizim var olmamamız de-
mektir.
3- Güçlü nükleer kuvvet çekirdekteki proton ve nötron-
ları bir arada tutar. Bu kuvvet biraz daha zayıf olsaydı,
hidrojen dışında hiçbir atom, dolayısıyla canlılık oluşa-
mazdı.
721 Brandon Carter, Large Number Coincidences and the Anthropic Principle in
Cosmology, (ed. John Leslie, Physical Cosmology and Philosophy içinde) Mac-
millan Publishing, New York (1990).
Dostları ilə paylaş: |