Tasarım Delili
443
parçacıklarını yine ele alalım. Bu sefer, ancak özel mikros-
koplarla gözükebilen 10
90
parçacığın her birinin, bizimkiyle
aynı büyüklükte, aynı parçacık sayısında evrenlere dönüştü-
ğünü, hayal gücümüzü zorlayarak farz edelim. Karşınıza 10
90
evrende ‘10
90
x 10
90
= 10
180
’
parçacık çıkar. Sonra evrenimi-
zin her bir saniyesinin, 15’er milyar yıl uzunlukta yaşanacağı
bir zaman dilimini hayal edin. Bunun süresi 10
18
x 10
18
= 10
36
saniyedir. Sonuçta bu kadar çok evrende, bu kadar çok par-
çacığın, bu kadar uzun bir sürede; her saniye bir kez hareket
yapsalar hareket sayıları 10
180
x 10
36
= 10
216
’dır. Her saniye
‘katrilyon (10
15
) x katrilyon x katrilyon’ hareket yapsalar, sa-
niyede hareket sayısı 10
45
eder. Bu kadar çok evrende, bu ka-
dar çok parçacığın, bu kadar çok saniyede, bu kadar çok ha-
reket yaptıklarındaki hareket sayıları 10
216
x 10
45
= 10
261
’dir.
Oysa bu kadar çok zaman ve bu kadar çok alanda bu kadar
çok teşebbüs bile, amino asitlerin bir araya gelip belirli bir va-
zifesi olan bir protein oluşturmaları için gerekli olasılık kay-
naklarının çok gerisindedir (her bir parçacığın amino asitlere
dönüştüğünü varsaydığımızda bile).
Sonuçta bu hayalî evrenlerin bile olasılık kaynakları, be-
lirli vazifesi olan bir proteinin tesadüfen ortaya çıkmasına ola-
nak vermemektedir. Çok daha fazla evrenler, çok daha uzun
zaman, bir saniyede çok daha hızlı hareketler hayal ettiğimiz
son örnekte yaptığımız olasılık hesapları; bu hayalî durumun
bile bir tek proteinin ortaya tesadüfen çıkmasına yetmeyece-
ğini göstermektedir. Eğer bu tablo, nefesinizi kesmiyor veya
sizi büyülemiyorsa; lütfen üzerinde bir kez daha düşünün.
DOĞAL SELEKSİYON
VE PROTEİNLERİN OLUŞUMU
Doğal seleksiyon, canlıların yaşam mücadelesi sonucunda
oluşur ve ancak çoğalan canlılar için geçerli olabilir. Daha canlı
Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
444
vasfına sahip olmayan, oluşmamış bir molekül için doğal se-
leksiyon mekanizması geçerli olamaz. İlk canlının ortaya çık-
masıyla ilgili kimyasal evrim sürecine, biyolojik evrimle ana-
loji kurularak doğal seleksiyon mekanizması uygulanamaz; bu
mekanizma sadece üreyen canlılar içindir. Ludwig von Berta-
lanffy bu konuda şöyle der: “Doğal seleksiyon daha iyi olanın
yaşayacağını söyler, bu yüzden kendine yeten, kompleks, re-
kabet edebilen sistemleri öngörür ve bu yüzden seleksiyon, bu
sistemlerin orijininin açıklamasını veremez.”
740
Richard Daw-
kins, doğal seleksiyonun, aşılması imkânsız görülen dağların
bayırlarının aşılmasını gerçekleştiren baskı unsuru olduğunu
söylemiştir.
741
Oysa canlılık oluşmadan önce böylesi bir me-
kanizmanın varlığını savunmak olanaksızdır. Yani, natüralist
Evrim Teorisi anlayışının, önceki sayfalarda gösterilen olasılık
sorununu (canlılığın ortaya çıkmasıyla ilgili olarak), aşmaya
yarayabilecek bir mekanizması yoktur. Bu anlayışın tek alter-
natifi, tasarıma karşı tesadüftür; bahsedilen olasılıklar açısın-
dan ise tesadüfün alternatif olması imkânsızdır.
Doğal seleksiyon ile neden işe yarayan bir proteine sahip
bir canlının yaşam mücadelesinde avantaj sağladığı ve doğal
seleksiyona uğramadığı açıklanabilir. Fakat bu proteinin, na-
sıl oluştuğu doğal seleksiyonla açıklanamaz. Protein tam ola-
rak oluşmadan işe yaramaz ve avantaj sağlayamaz; bu yüzden
Dawkins’in olasılık hesaplarında, şimdi bahsedeceğim aldat-
macada iddia ettiği gibi, proteinlerin oluşumuna doğal selek-
siyonun müdahalesi mümkün değildir: Her harfin bir amino
aside karşılık geldiğini düşünerek, bir proteinin bir kısmının
kodunun şöyle olduğunu düşünün: “METHINKS IT IS LIKE
740 Charles B. Thaxton-Walter L. Bradley, Information and The Origin of Life,
(ed. J.P. Moreland, The Creation Hypothesis içinde) Inter Varsity Press, Illinois
(1993). s. 177.
741 Richard Dawkins, Climbing Mount Improbable, W. W. Norton, New York
(1997), s. 198.
Tasarım Delili
445
A WEASEL.”
742
Bu cümle aslında Dawkins’in kullandığı örnek
cümledir ve o da bunu Shakespeare’in bir oyunundan alıntı-
lamıştır, anlamı ise “BENCE BİR GELİNCİĞE BENZİYOR”
şeklindedir. Dawkins, maymunun tuşlara rastgele bastığında
bu cümleyi yazma olasılığını sorgulamaktadır. Tuşlara rast-
gele basıldığında bir harfin doğru yerde olma olasılığının 1/30
olup, 28 harfli bir dizi için bunun 1/30
28
olduğunu ve bunun
gelişigüzel bir şekilde oluşmasının imkânsızlığını kabul et-
mektedir. Daha sonra ise maymunun rastgele tuşlara basarak
bir tümce oluşturduğunu ve bu tümcenin yavruladığını (can-
lıların çoğalmasına benzetme yaparak) düşünmemizi ve bil-
gisayarın yavrulardan hedefe en çok benzeyenini sürekli seç-
mesini ister.
743
Böyle bir düzenekle hedefe 40 küsur denemede
ulaşacağımızı söyler.
Dawkins haklıdır, böyle bir düzenekle hedefe 40 küsur de-
fada ulaşırız, ama proteinlerin oluşumu için bu benzetmeyi
kullanması yanlıştır. Verdiği örnekte bilgisayar hedef diziyi
bilir ve her sırada hedef harf gelince, o harfi yerinde durdu-
rur. Oysa hedefi bilmek ve doğru bulununca durdurmak; he-
defi bilerek yapılan bir eylemdir. Proteinlerin rastgele oluşum-
lar olduğunu söyleyen birinin, hedefin bilinmesini işin içine
karıştırmaması gerekir.
Dawkins’in örneğindeki aldatmacayı şöyle bir benzetmeyle
anlatabilirim: Biri size 50 basamaklı bir sayıdan oluşan kasa-
daki şifreyi, hiçbir hile yapmadan, rastgele denemelerle, günlerce
uğraşsanız da açamayacağınızı söylüyor. Dawkins diye biri ise
rastgele denemelerle kasayı açabileceğinizi; her bir basamakla
ilgili doğru sayıyı girdiğinizde bir kırmızı ışık yanarsa, 200-
300 denemede kasayı açacağınızı söylüyor. Oysa her basamak
742 Richard Dawkins, Kör Saatçi, çev. Feryal Halatçı, TÜBITAK, Ankara (2002), ss.
59-64.
743 Richard Dawkins, Kör Saatçi, s. 61.
Dostları ilə paylaş: |