Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
434
(fotonlarını), katrilyonlarca sıfır yazılabilen defterler olarak
kullanmamız gerekirdi ki ancak evrenin başlangıç entropisi-
nin hassas ayarını ifade eden, bahsedilen sayıyı üssüz olarak
yazmayı başarabilelim.
Görüldüğü gibi, bırakın başlangıç entropisindeki hassas
ayarın tesadüfen gerçekleşmesini, bu ayardaki hassasiyeti
ifade eden sayının 1’in arkasına sıfırlar konularak yazılması
bile mümkün değildir. Evrenin başındaki bu muhteşem has-
sas ayarın bir Düzenleyicisi olmaksızın açıklanması müm-
kün değildir. Evreni bilinçli-kudretli bir Tasarımcı’nın eseri
olmayan bir varlık olarak görenlerin beklentisi, bir düzenin
bulunmadığı kaotik bir evren olmalıdır. Oysa var olan olgu-
lar, sıradan bir düzene bile değil; olağanüstü düzenlemelere
işaret etmektedir.
CANLILAR DÜNYASINDAKİ TASARIM
Buraya kadar canlılığın ortaya çıkması için her biri ön-
şart olan (1) evrenin varlığı, (2) doğa yasalarının ve sabitlerin
belli bir şekilde varlığı, (3) fizikî dünyadaki gerekli oluşum-
ların gerçekleşmesi aşamaları ele alındı. Bu aşamaları açık-
lamada ‘sadece doğa içinde kalma’ ilkesini benimseyen na-
türalizmin başarısız olduğu; buna karşılık kozmolojik delilin
ve tasarım delilinin daha iyi bir açıklamayı sunduğu göste-
rildi. Fakat natüralizm, sadece doğa içinde kalarak bu üç aşa-
mayı başarılı bir şekilde yapabiliyor olsaydı bile; bu, canlılığın
açıklaması için yetersiz olurdu. Çünkü evrendeki milyonlarca
canlı türünün nasıl oluştuğunun açıklamasının ayrıca yapıl-
ması gerekir. Önümüzdeki satırlarda bu konu ele alınacaktır.
İlk önce canlıların yapı taşları olan amino asitlerin oluşumu
meselesine değinmekte fayda görüyorum.
Tasarım Delili
435
Kitabın ilk bölümünde anlattığım gibi mikroskobun bulun-
ması ile önce çok hücreli canlıların kendiliğinden türeme yo-
luyla oluşmasının mümkün olmadığı, mikroskobun gelişmesiyle
ise en basit tek hücrelilerin bile kendiliğinden türeme yoluyla
oluşamayacağı anlaşıldı. Böylece canlılar ile cansızlar arasın-
daki uçurum iyice açıldı ve her canlının ancak başka bir can-
lıdan türeyebileceği öğrenildi. Bu gelişme, Evrim Teorisi’nin
neden ortaya konduğunu ve benimsendiğini anlamak açısından
da çok önemlidir. Kendiliğinden türemenin imkânsızlığının
anlaşılması, sadece doğanın içinde kalmayı arzu edenlere
Evrim Teorisi’nin dışında bir şık bırakmıyordu. Fakat bütün
canlıların birbirinden türediğini savunsa bile, Evrim Teorisi
de, en az bir defa, kendiliğinden türeme yoluyla ilk canlının
oluştuğunu, böylece abiyogenezin (abiogenesis) gerçekleşti-
ğini kabul etmek zorundadır.
730
Pastör (Pasteur) yaptığı dik-
katli deneylerden sonra zaferini şöyle ilan etti: “Bundan sonra
kendiliğinden türeme düşüncesi bir daha canlanmasına olanak
olmayacak şekilde ölmüştür.” Pastör’ün düşüncesi, tarih bo-
yunca kendiliğinden türemeyi mümkün görenlere olduğu ka-
dar, bunu bir kereliğine mümkün gören evrimcilere de zıttır.
“Hayat yalnız hayattan gelir” diyen Pastör’ün düşüncesi, bir
kereliğine bile olsun ihlal edilmeden, ‘natüralist bir Evrim Te-
orisi’ savunulamaz.
731
Darwin Türlerin Kökeni’ni şu cümleyle bitirmiştir: “Yaratıcı’nın
meydana getirdiği bir veya birkaç basit canlı formundan di-
ğerlerinin evrimleşmiş olduğunu öngören bir hayat görüşünde
yücelik vardır.”
732
Darwin, bu ünlü cümlesinde, ilk canlı-
nın, Tanrı’nın doğrudan müdahalesi ile yaratıldığını söylemiş
730 Kozmoloji evren-bilimini ifade ediyorken, kozmogoninin evrenin kökenini ifade
etmesi gibi; biyolojinin başlangıcı olan ilk canlılığın ortaya çıkışına biyogoni de-
nebilir.
731 Paul Davies, The Origin of Life, Penguin Books, London (2003), s. 60-61.
732 Charles Darwin, The Origin of Species, Penguin Classics, London (1985), s. 459-
460.
Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
436
olmaktadır. Diğer yandan 1871 yılında yazdığı bir mektubunda,
sıcak su birikintilerinde güneş ışığının etkisiyle ilk canlıların
oluşmuş olabileceğini söyleyerek, ilk canlının oluşumu için
mekanik bir süreç öngörür.
733
Darwin’in döneminde canlı ile cansız arasındaki uçurum
açılmış olmasına rağmen, yine de protein, DNA, RNA, mi-
tokondri gibi hücre içi yapıların kompleksliği keşfedilmediği
için tek hücreli yapıların olduğundan çok daha basit olduğu
zannediliyordu. Haeckel, hücrenin, basit kimyasal bileşikler-
den oluşan bir yapı olduğunu düşünüyor ve hücreyi, ‘homo-
jen bir plazmadan oluşan damlacık’ (homogenous globule of
plasm) olarak niteliyordu. Darwin’in en yakın arkadaşların-
dan ve destekçilerinden olan Huxley ise ilk canlılığın, kim-
yasal bileşimlerin bir araya gelmesi ve kendiliğinden reaksi-
yona girmeleri gibi iki aşama ile oluşmuş olması gerektiğini
söylüyordu.
PROTEİNLER VE OLASILIK HESAPLARI
Dünya’nın ilk dönemlerinde proteinlerin yapı taşları amino
asitlerin ve DNA’lar ile RNA’ların yapıtaşları nükleotidle-
rin oluşumunu izah etmekte çeşitli zorluklar mevcuttur. Fa-
kat daha önceden gördüğümüz evrenin başlangıç entropisi ve
daha sonra göreceğimiz proteinlerin oluşumu gibi natüraliz-
min açıklaması imkânsız sorunların yanında, oldukça tartış-
malı bu sorun, o kadar da önemli değildir. Salt mekanik sü-
reçlerle amino asitler ile nükleotidlerin rahatlıkla ortaya çıktığı
kabul edildiğinde bile, en basit tek hücrelilerde yüzlercesi olan
proteinlerin salt doğal süreçlerle izah edilmesi mümkün ola-
mamaktadır. Bunu önümüzdeki sayfalarda olasılık hesapla-
rıyla göstereceğim.
733 Francis Darwin, Charles Darwin, Yaşamı ve Mektupları, çev. Hüsen Portakal,
Düşün Yayıncılık, İstanbul (1996), s. 202.
Dostları ilə paylaş: |