|
A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3çırmıkta-, sık sık hastalanmak (çocuklar
|
səhifə | 28/90 | tarix | 29.08.2018 | ölçüsü | 5,98 Mb. | | #65401 |
| çırmıkta-, sık sık hastalanmak (çocuklar hakkında).
çırmook, yabani keten, cuscuta europaea; yabani kara buğday; öksüz urganı; convolvulus (ot) pyrola rotinofolia ; sarı çırmook : convolvulus arvensis.
çırp, çırp et- = çırım et- (bk. çırım ı).
çırpı-, ince tabakaya ilişmek ve onu çıkarmak; bir nesneyi ince tabaka şeklinde kesip almak; çetinen çırpıp ketti : ince tabakayı ayırdı (diyelim, keskin bir bıçakla öyle kesti , ki ince bir parça kopuverdi).
çırpık, ufak dallar, çrpı; çubuklar, kuru dal; çırpık özün tal oyloyt ats. : kurumuş dal kendini söğüt zanneder.
çırpılda-, cıvıldamak.
çırpıma, mat. kesit, makta, kesen, katı; teğet, mümas; köldölönğ çırpıma : mustaraz makta (kesit); perpendikulyar çırpıması : dikey kesit, amudi makta; çırpıma prizma : kesik prizma (biçme) nakış menşur; çırpıma çalpaktık : teğet yüzey, sathı mümas.
çırt, çatırdamayı taklit etmeyi gösteren onomatope (taklitlik söz); çırt edip carıldı : çatırdayıp yarıldı, patladı; çırt tükür- : dişler arasından ince sızdıraraktükürmek; çırt tükürgön : dişler arasında tüküren; çırt etme bk. etme.
çırtılda-, 1. çatırdamak; suuk çırtıldayt : soğuk çatırdıyor : taş çatlıyor ; 2. cıvıldamak.
çırtınğda-, hareketlerinde ciddi görünmek.
çırtıy-, ciddi ve müstakil gözükmek, ciddi tavır takınmak, kurulmak.
çıştırnay, r. kon. yünlü kumaş.
çıştay; r. ı, nakit para; akçanı çıştay ele sanap bendim : parayı nakden sayıp verdim ; 2. tertemiz sona kadar.
çıt ı, basma (kumaş).
çıt ıı, çıt-çıt bol- : param parça olmak; bıt-çıt bk. bıt.
çıtı-, kaş çatmak, surat asmak : kabagın çatıdı : kaşlarını çattı (harfiyen : göz kapağını) ; kün çıtıdı : hava kapandı.
çıtıkı, bıtıkı sözünün tekidir.
çıtınğkıra-, bir parça, hafifçe kaşlarını çatmak, hafifçe surat asmak; kabagın çıtınğkıradı : hafifçe kaşlarını çattı.
çıtıra-, hışırdatmak, kıtırdatmak.
çıtırman, çalılık, sık fundalık.
çıtıy-, surat asmak; kün çıtıyıp turat : hava kararıyor.
çıtır ı, 1. “deve otu” : trigonella foenum graecum (ot); 2. koyun hastalığının adıdır; 3. sinekli, ispatı (iskambil kağıtlarında).
çıtır ıı, tıtır kelimesinin tekidir.
çıy, pıy yahut mıy ile bir arada : balanın çıy-mıy ünü çıktı : çocuk çığlık koparıyor (ağlıyor); it- kuştan çıy-pıyı çıgıp : yırtıcı hayvanlardan ödü koparak.
çıkçıy = çıyırçık.
çıyılda-, çığlıl koparmak, feryadetmek, acı acı bağırmak; gayet şiddetli gıcırdamak.
çıyıldak, ciyak ciyak bağıran (bu gibi bir ses çıkarmaya yarayan herhangi bir vasıta).
çıyır, çığır, yol : iz; çıyır sal : çığır açmak (taze kar üzerinden); uydun çıyırı : ineğin izi.
çıyırçık, sığırcık : ala çıyırçık : pembe sığırcık.
çıyırık ı, kıvırma, bükme; çıyırıgı katuu cip : muhkem bükülmüş iplik; çıyırıgı boş cip : gevşek bükülmüş iplik ; çiptin çayırıgı candı : iplik çözülüp dağıldı.
çıyrık-, ıı donmak, üşümek, soğuktan büzülmek;çıyırıgıp üşüp kalıp tırmın : pek üşüdüm; çayırıgıp turam : üşüyorum.
çıykan, çıban; çıykandan caman ooru cok, anı suraar kişi çok ats. : çıbandan daha kötü hastalık yokken, kimse hal sormaya gelmiyor; al menin çekeme çıykan boldu : o bana baş ağrısı oldu (harfiyen : o bana şakaktaki çıban oldu).
çıykılda- = çıyılda; menden suraybı dep, canım çıykıldap turdum : bana soracak diye ödüm koptu.
çıykıldak, ciyak ciyak bağıran (küçük yabani hayvan).
çıymıl = çıymıt.
çıymıt, teke aşığı : küçük hacimli aşık (karş. çükö).
çıypılda-, cıvıldamak (serçe hakkında), ciyak ciyak bağırmak.
çıypıldak, 1. ciyak ciyak bağıran; 2. sarı asma kuşu, emberiza.
çıypıldat-, et. çıypılda-dan; çöçölördü çıypıldatıp aydap saldı (sürüldüklerinde) ciyak ciyak bağıran piliçleri sürdü.
çıyrak, sağlam, dayanıklı, cesur çevik, mahir (başlıca, ata binerek, cesurca ve ustalıkla koşturan çocuklar hakkında); atka çıyrak bala : iyi süvari çocuk; çıyrap çıp : sağlam iplik.
çıyral-, 1. kıvrılmak, bükülmek (ince iplik hakkında); 2. pişmek, kuvvetlenmek katılaşmak; taramıştarı taştan katuu bolup çıyralat : veterleri gerginleşerek, taştan daha sert oluyor; 3. kendini beyenmek, kurulmak; sen köp çıyrılba ! : pek o kadar kurulma !
çıyralt-, et. çıyral-dan.
çıyrat-, 1. bükmek, kıvırmak (ince ipliği); murut çıyrat- : bıyık kıvırmak; 2. pişirmek, kuvvetlendirmek.
çıyratıl-, mut. çıyrat-tan.
çıyratma, bükülmüş, kıvrılmış (iplik hakkında).
çıyrıgınğkı, soğuktan bir parça büzülmüş, kısılmış, biraz üşümüş; çıyrıgınğkı tart- : hafifçe üşümek.
çıyrık = çıyırık ı.
çi, bk. çı
çider atı kösteklemek için kullanılan kayış köstek.
çige ı = çay ıı (ancak bu keçi sürüsü hakkındadır).
çige ıı, aşığın batık yanı.
çigrini r. “şagren” : kumlu sahtıyan.
çikçigiy, kısa boylu ve kurumuş.
çikçinğde-, hareketlerinde kısa boylu ve kurumuş adama benzemek.
çikçiy-, mini mini, temiz ve çık kıyafette bulunmak.
çikert hastalıklı, hasta; emine çikertinğ bar ? : hastalığın nedir? ; neresi ağrıyor?
çikertte-, hafif hastalanmak.
çikilde-, küçücük ve arık olmak.
çikir, kakır sözünün tekidir( bk. kakır ı).
çikit, çelik çomak, bir çocuk oyunudur, ki bunda iki tane değnek kullanılıyor : biri bala yahut bala çikit-tir, ki uzunluğu çeyret,k arşın kadar olur; ötekiside ene yahut çigittir. ki uzunluğu bir arşın kadar oluyor.
çil, boz keklik : çildey tara - : her yana dağılmak, kaçmak, çil yavrusu gibi dağılmak; çildey tarat- : her tarafa dağıtmak, çil yavrusu gibi dağıtmak; çıçkaçtagan çil közdöngön (hastalık yüzünden aşırı zayıflamış adam hakkında) : gözleri çapaklanmış, gözlerinin feri kaçmış.
çilbarça f. çilbarçası çıkan : yıkılmış; ufak parçalar şeklinde doğranmış.
çilde f. : kışkı çilde : kışın en soğuk çağı, zemheri; caykı çilde : yazın en sıcak zamanı.
çildigiy, çelimsiz adam, sünepe.
çilen, r. kon. : aza, üye ; çilen partiya kon. (komünist) partisi üyesi; soyuzga çilen (meslektaşlar) birliği üyei.
çilgir, f. = çaykı çilde (bk. çilde)
çilgirin, (rad.) bir kumaş adıdır.
çilmerden, f. 1. = çitlen; 2. dümbelek, küçük trampete; kerkke koş artılıp, çimlerden çalınıp, çırak otu cağılıp folk. : gergedana yük yükletildi, dümbelek çalındı, çıra yakıldı.
çilmigiy, kurumuş adam.
çilminğde-, hareketlerinde kurumuş kimseye benzemek.
çilmiy-, kurumuş gözükmek.
çitlen, f. yahut kırk çitlen mit. : güya göze görünmeden insanlar arasında yaşayan ve tabiat üstü kuvvete malik olan kırk varlık, kırklar.
çimçile-, = şimşile
çimir-, (topacı) koyuvermek.
çimirik topaç (çocuk oyuncağı).
çimirikte-, dönmek.
çimiriktet-, döndürmek.
çimiril-, 1. şiddetlice dönmek; iyiktey çimirildi : iğ gibi döndü; 2. alabildiğine koşmak; talanı közdöy çimirildi : sahraya alabildiğine koştu.
çimirilt-, et. çimiril-den.
çimirüü, işs. çimir-den.
çimkir-, sümkürmek.
çimkirik, sümük.
çimkiriktüü, sümüklü.
çimkirt-, et. çimkir-den.
çinöönük, çinöbnük, r. “çinovnik” işyar, memur.
çirçe = it konok (bk. konok ıı)
çirele-, 1. ayaklarını uzatarak, yatmak (hayvan hakkında) yahut kollarını, bacaklarını uzatarak yatmak; tuugan koy catıp alıp çireleyt : kuzulayan koyun yatıyor ve bacaklarını uzatıyor; 2. mec. gururlanmak, caka satmak.
çiren ı, kuu çiren : haylaz.
çiren- ıı, 1. gerinmek, gerginleşmek ; üzöngünü çirene tep : üzengiye, dizleri bükmeden gergin bacaklarla dayanmak; aşıgıç cumuştar çirengende gana : yalnız bun amüstacel işler zorladığı taktirde; 2. mec. kurulmak, övünmek.
çiri-, çürümek, bozulmaya başlamak.
çirik, çürük, bozulmaya yüz tutmuş; çirik liberalizm : çürük libarelleşme.
çirit-, et. çiri-den.
çirke-, takmak : birini ötekisine bağlamak; töö çirke- : devreleri katar şeklinde dizmek( birinin başını ötekinin gerisine bağlamak); töögö; çirke- : deveye yük yükletmek.
çirkeş-, katar halinde uzamak.
çirkey, sivrisinek.
çirkin, 1. menfur, murdar; 2. bu kelime sık sık teessüf, pişmanlik ifadesi için hizmet eder.
çirkindik, menfurluk, murdarlık.
çirköö, r. kilise.
çirlit, çirlit-çirlit : civciv (ufak kuşların ötmesi).
çirtiy-, çok arık olmak.
çitçik, r. (tabaat terimlerinden ).
çiy ı, 1. çiğ ( yüksek,sert bir ottur ki saplarından hasır yapılır); çiydey bolup katıp ketti : yonga gibi kurudu; çiy but 1) ince bacaklar; 2) ince bacaklı 2. bu ottan yapılan hasır; 3. keçe evi kafesinin etrafındaki bu kabil hasır; kız—çiyden tışkarı ats. : kız-kesip atılan parçadır.
çiy- ıı çiy köbük bk. köbük : çiy temir.
çiy- ııı, 1. çizgi, hat çekmek; tersim eylemek; 2. kaydetmek (listeye geçirmek).
çiyçe, iskoçya bezi.
çiydan, çobanların üst giyimi ( ki yüzü yünlü kumaştan, astarı keçeden olur)
çiydir-, çizdirmek.
çiye, ı, vişne(yabani); kızıl çiyedey caş baldar : küçük çocuklar /başlıca öksüzler hakkında) : kızıl çiye muştaş : kan akıtıncaya kadar dövüşmek.
çiye ıı, zor çözülen düğüm.
çiye ııı = çiyele-
çiyele-, yahut çiyelep bayla- : adı (kadınca) düğüm yaparak bağlamak.
çiyelen-, mut. çiyele-den; masele çiyelendi : mesele çatallaştı; çeçüüsü çiyelengen masele : zor halledilir mesele.
çiyeleniş, zorlaşmak, zor halledilir duruma girmek.
çiyelent-, et. çiyelen-den.
çiyil-, 1. (çizgi) çizilmek; 2. yazılmak, kaydolunmak.
çiyilüü, işs. çiyil-den.
çiyim, 1. tersim; oyum-çiyim bk. oyum, 2. =çiyin.
çiyin, hat; çizilen yazılan nesne.
çiyir = çıyır.
çiyirdüü, patikalarla alacalanmış; çiyirdüü col : (kar üzerinde) birkaç tane patikalardan meydana gelen yol ; çiyindüü-iyindüü : patikalarla ve inlerle alacalanmış.
çiyki, çiğ, ğişmemiş;gereği gibi pişmemiş; henüz olmamış, çiyki buyum yahut çiyki mal : ham maddeler.
çiykil, kırmızımtrak renkli (diyelim, yarı çiğ etin rengi); çiykil çükö : çiğ etten koparılan aşık; sarı çiğit : yanağı kırmızı olan delikanlı; kızıl çiğkil caş bala : yüzünden kan damlayan parlak çocuk.
çiyleş-, cün çiyleş- bk. cün.
çiymay, karşılıklıca kesişen hatlar.
çiymayla-, karşılıklıca kesişen hatlar çizmek.
çiyme-, 1. tersim edilmiş; oymo-çiyme bk. oymo, 2. kon. resim sanatı.
çiymek, çizgi, hat.
çiymekey, iymekey sözünün tekidir.
çiymele-, çizmek, çabuk çabuk yazmak.
çiype, iki tane müvazi sırıktan ve bunların arasına enine konulan değneklerden teşekkül eden gayet basit ve iptidai kızak.
çobur, adi, cins olmayan( hayvan).
çoçko, 1. domuz; 2. domuz eti.
çoçmor = çokmor.
çoçogoy, çıkık duran.
çoçonğdo-, hareketleriyle bir çıkık, yüksek ve ince nesneyi hatırlatmak.
çoçonğdot-, et. çoçonğdo-dan
çoçoy-, çıkı duran şekilde bulunmak; topusu töönün örköçündöy bolup çoçoyup turat : tepesindeki takası devenin hörgöcü gibi duruyor; çoçoyup otur : çömelmek (insan hakkında) ; kıç ile oturmak (diyelim, köpek hakkında)
çoçoyt-, çıkık duran bir şeyin şeklini vermek; üymöktün töbösün çoçoytup çıgar- : ot yığınının tepesini sivrilterek çıkarmak.
çoçu-, 1. ürkmek; korkmak; 2. şişmek (şiş hakkında); bez çoçudu : bez kabardı, şiş belirdi.
çoçula-, kuşkulanmak.
çoçun-, (manaca) = çoçu ı; çoçunbay cortup, tün katkın folk. : korkmadan geceleri dahi yürü.
çoçunçaak, ürkek, korkak.
çoçunğkura-, kuşkulanmak.
çoçut-, korkutmak.
çoçutuu, korkutma.
çoçuu, korku; ürkeklik; bez çoçuu şişme; bezin kabarması.
çoduray- = çuduray-
çogol = çogool.
çogoyno çogono, deve dikeni (bitki).
çogul-, toplanmak, yığılmak.
çogult-, toplanmak, yığmak; altı sözdün baş ayagın çogulta albayt : iki kelimeyi bir araya bağlamasını bilmiyor (harfiyen : altı sözün başını ve sonunu bir araya toplayamıyor).
çogultul-, toplanmak, yığılmak.
çogultuş-, müş. çogult-tan.
çoguluş-, yığılma, toplanma.
çoguu, beraber, toptan; çoguu barabız : hepimiz beraber gideceğiz.
çok ı, 1. tayların yelesi kırkılırken bırakılan perçem, püskül; çok koy- : (yeleyi kırkarken) püskül, perçem bırakmak ; 2. püskül saçak; çok belboo es. : saçaklı kuşak (eskiden kırgızların hatırı sayılırları bu gibi kuşak kuşanırlardı) kızıl çok 1) mec. çin memuru; 2) es. mec. büro, kalem yanındaki atlı kavas.
çok ıı, yanan kömür : kor; çokko baylap öz canın folk. : canına acımayıp.
çok ııı, çok-çok et- : hakkını istemek; itaatsizlenmek.
çokço, tümsek : tümselen her hangi bir nesne : çokço sakal : sivri sakal.
çokçogoy, tümselip duran; çıkık kalkık duran.
çokçonğdo-, birisinin üzerine yumruklerını saldırır gibi dövmek isteyerek vucuduyla zıplar gibi hareketler yapmak.
çokçoy- = çoçoy-
çokmor, topuz, ucunda top bulunan değnek, sopa; ura albagan çokmor öz başınğa tiyet ats. : vurmasını bilmeyenin topuz kendi kafasına iner.
çokmorokto-, yığın halinde yoplanmak, kalabalık teşkil etmek; bulut çokmorotkop, uyup turat : bulutlar toplanıyor.
çokmoroktoş-, müş. çokmorokto; el çokmoroktoşop çogulup turat : halk yığın yığın toplanıyor.
çoko = çoçogoy.
çokon, ordo oyununda kaybedene verilen mütemmim vuruş hakkı (bk. ordo 3).
çokondo-, çokondop kal (ordo oyununda kaybeden kimse hakkında) : az vuruş mikdarına malik olmak yahut başka oyuncudan ilave vuruşlar hakkını elde etmek.
çokonğdo- = çoçonğdo-.
çokoy ı, tek parça deriden dikilen bir çeşit ayakkabı, ayak sarmaya yarayan işlenmiş deri parçası.
çokoy-, ıı = çoçoy-.
çokoyluu, 1. çokoy taşıyan adam bk. çokoy ı) : 2. mec. fıkara.
çokto-, ı, saçakla süslemek.
çokto-, ıı, kızdırmak (diyelim, fitilli tüfeği).
çoktolun ı = çoktu ı.
çoktoluun ıı, (karş. çok ıı) bir parça yıkılmış; mıltıktarı oktoluu, milteleri çoktoluu folk. : tüfekleri kurulmuş, fitilleri kızdırılmış.
çoktuk = çok ı 2.
çoktuu ı, kalkık; tümseldi.
çoktuu ıı, korlu.
çoku ı, 1. kafatepesi kemiği; tepe; dağ tepesi; enğ çokusunda : tam tepesinde; burç çokusu mat. : açının (zaviyenin) tepesi; kök çoku mec. : koca serçe : görmüş geçirmiş (harfiyen : gök tepe); çokum barda mal cokpu ? ats. : baş sağ olursa, ekmek bulunur (harfiyen : bende tepe bulundukça mal bulunmaz mı hiç ? ); 2. dağ sırtı.
çoku-, ıı, çöplenmek; gagalamak; karga karganın közün çokubayt ats. : karga karganın gözünü çıkarmaz.
çokul-, mut. çoku- ıı den.
çokun- 1. ıstavroz çıkarmak (haç işareti yapmak); 2. vaftiz olmak, hıristiyanlığı kabul etmek.
çokuş-, gagalaşmak; hep beraber çöplenmek.
çokut-, et. çoku- ııden.
çol-, yolmak, koparmak, kazımak; közün çolup alam : gözünü çıkaracağım; çolup söylöyt : kesik kesik konuşuyor (uzun bir sözden rastgele çıkarılmış kesik, saçık cümleler söylüyor).
çolçonğdo-, sarhoş ağzı gibi dolaşmak (dil, dudaklar hakkında).
çolçonğdot-, et. çolçonğdo-dan; masbolup, oozun çolçonğdotup, birdemelerdi kıykırıp : sarhoş olarak rabıtasızca dilini döndürerek, bir şeyler bağırıyordu; oozunğdu çelçonğdotpoy otur : saçmalamadan otur!
çolo, 1. firsat; boş vakit, serbest zaman; ara çoloda cazat: arada, işten boş kaldiği zamanlarda yaziyor; çolo tiybeyt: vakit yok; boş vakit yok; çolo tiyse: vakit olursa, boş vakit bulunursa; bekerdin çolosu cok ats. : işsizin boş vakti yoktur; 2. aralikli olan; çolosu cok aydalgan cer: baştan başa sürülmüş olan, araliği bulunmiyan toprak; bulut ala-cer çolo ats. : bulut aralikli olursa (seyrek olursa) toprak da alaca olur (baştan başa otla örtünmez); tulu boyuman çolo kaltirbay karap aldi: o beni tepeden tirnağa kadar süzdü.
çolok 1. tek kollu, çolak, tek bacakli; 2. kuyruksuz; kisa kuyruklu; çolok kiyim: kisa (avrupa biçimi) giyim; çolok ton bk. ton i; çolok caş bk. çaş 5: 3. kötü ve gayet arik at.
çoloo= çolo.
çoloolo- : çoloolop barip bir cibitka baş katti: bir parça uzaklaşarak (bir yana çekilerek) bir çukurda saklandi; ara- çoloolop arada bir; firsat buldukça.
çoloosuz baştan başa: çeçek çoloosuz çıktı: çiçek (bütün vucudu kaplayacak surette) çıktı.
çolpon zühre yıldızı: colpon ata bk.ata ı.
çoltoğoy= çoltonğ
çoltonğ sarkık duran (her hangi bir kısa nesne hakkında); kısa giyim: kesik uzuv: coltonğ at: kuyruğu kesik at; çoltonğ teminip: ayakları ile kesik kesik tepinerek (diyelim,süvarinin atın böğürüne tepmesi gibi).
çoltonğdo- hareketlerinde kütüğe benzemek; kütük gibi sallanmak (diyelim, atın kesik kuyruğu, dirseğe kadar kesilen kol gibi).
çoltonğdot- et. çoltonğdo-dan.
çoltoy- kısa kuyruksuz (güdük) gözükmek, çoltoyğon beşmant: kısa etekli (avrupa biçimi) palto
çolu ı= çulu
çolu- ıı: çolup öt: temas etmek, arada bir fikir söylemek, tenkit etmek: çolup ötmö: fıkra (gazetede); söz arasında söylenen rasgele fikir; kılğan işterinen azıraak çolup ötölü: yaptığı işlere bir parça temas edelim; çolup kir- çullanmak. hiddetle üzerine atılmak.
çomul= çömül-
çomun r. kon. körü-körüne (kağıda bakmadan) oynamak (iskambil oyunuda).
çonğ 1. büyük ulu: çonğ kuban- pek fazla sevinmek, kıvanmak: közün çonğ açtı: gözlerini faltaşı gibi açtı; 2. büyük (yaşça) 3. amir.
çonğbut uyuz develeri tedavi ederken kullanılan zehirli bir bitkinin adıdır.
çonğduk ı. büyüklük, cesamet; bulmağa çonğdup kılat: bu bana büyük geliyor (diyelim, elbise ayakkabı hakkında): çonğduk kılba! çalım satma!; 2. mat. kemiyet çektüü çonğduk: mahdut kemiyet; çeksiz çonduk: gayri mahdut kemiyet; turaksız çonğduk: değişik kemiyet; turaktuu çonğduk: daimi kemiyet; ölçönbös çonğduk: ölçülmez kemiyet; ölçönör çonğduk: ölçülür kemiyet; çektelgen çonğduk: mütenahi kemiyet; nukra çonğduk: mutlak kemiyet.
çonğko onğko sözünün tekidir.
çonğoy- büyümek, artmak
çonğoyt- büyütmek; arttırmak
çonğoytul-mut. çonğoyt’tan
çonğoytuu büyütme, arttırma
çonğoyuu büyüme, artma
çonğsun- kibirlenmek, kurulmak; çalım satmak, burun şişirmek, kendini büyüksemek (insan hakkında)
çontoy: ok çonto= okçontoy.
çoo tabanın çatlamasından ibaret olan deve hastalığı. çoo baskan (hayvan, insan hakkında): ihtiyar, yaşlı
çooçu= çoçu
çooçula- = çoçula
çooçun 1. yabancı, yat; çooçun kişi: yabancı adam: çoaçun ayıl: yabancı avul, köy: 2. mutat olmıyan, garip, tuhaf.
çooçura- yabancı gibi hareket etmek, tevahhuş etmek, ürkmek
çoonuk- tecrübe edinmek; pişmek; çoonukkan tecrübeli, mazbut (adam)
çoor kaval: çoor tart-: kaval çalmak: çoor tarttır-: kaval çaldırmak. çoor kuuray: melek otu. angelica
çoorçu kaval çalan
çoorlo-(rad.) kaval çalmak.
çop öpüşme sesini taklit :şap: çop et- : dil ve dudaklarla şap sesi çıkarmak; çop ettirip öp-: şap diye öpmek
çopdor (destandan) bir çeşit ayakkabı
çopkut zırh gömleği
çopo ı balçık, toprak; kızıl çopo: kızıl balçık : kara çopo: kara toprak
çopo ıı «ço» ile başlıyan sözlerin önüne takviye için katılır: çopo çogu: toptan, hep birden, tamamiyle
çopulda- şaplamak (öperken dudağın ses çıkarması hakkında).
çopuldaş- müş. çopulda-dan
çopuldat-et. çopulda-dan; çopuldatıp öp-: şaplatmak (ses çıkararak öpmek): çopuldatıp em-: şap şap etmek.
çor ı. kul ,köle
çor ıı. 1. katılaşan şiş, ur; kemik üzerindeki lahmi zait; kırılan kemiğin bitişen yerindeki tümsek; nasır; çor taman: nasırlı taban; 2. koşumda yarım küre şeklinde madeni süs; 3. iki şeyin birleşmesinden hasıl olan kalınlık (diyelim, kayışların uçları birleştirilerek dikildiğinde) kuyuşkandığ çoru kuskun kısımlarının birleştiği yerdeki tümsek
çorbo atın dudaklarına vurulan kıskaç
çorbolu- atın dudaklarına kıskaç vurmak.
çorbolot-, atın dudaklarına kıskaç vurdurmak
çorbu= çorbo.
çorçoy-, bir parça kabararak, fiyango şeklinde bükülmek (dudaklar hakkında).
çorçoyt-, et. çorçoy’dan
çordon, suyun yerden çıktığı mahal, kaynak.
çordot-, kabartma nakışlarla kaplamak.
çorduu urlarla, nasırlarla, lahmi zaidlerle kaplanmış; çorduu kol : nasırlı el.
çorğo, emzik (çaydanlıkta) ; musluk; kapka çorğo: basit iptidai imbik
çorğolo-, çorğolup kuy-: (çaydanlığın) emziğinden, musluktan dökmek.
çorkok, maharetsiz, beceriksiz; işke çorkok: işe beceriksiz; sözgö çorkok: söze beceriksiz; çorkok kişi töönü caza muştayt ats. : beceriksiz kimse deveye bile yumruğunu isabet ettiremez
Dostları ilə paylaş: |
|
|