|
A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3
|
səhifə | 26/90 | tarix | 29.08.2018 | ölçüsü | 5,98 Mb. | | #65401 |
| çatırça,küçül. çatır i den .
çatırçalan-, saçakla örtülmek.
çatırla- = çatıra-‘dan.
çatırluu, örtülmüş, çatılı (ev).
çatış ı, mudil,karışık,müşkül; çatış masele mat. : mudil mesele
çatış- ıı, çatallaşmak; karışmak (müdahale etmek) ; bir işe karışarak içinden çıkamaz hale gelmek:
çatkayak, atın art ayakların üst kısımlarının arasındaki yarık.[*]
çatıştır-, karmakarışık bağlama (diyelim, bir atın ayağını diğer atın ayağına bağlamak).
çatıştıruu, karıştırma,intizamsız bir duruma koma, zihni teşviş etme, ipin ucunu kaybettirme.
çatkı : çatkı ayak= çatkayak
çay ı, çay: kızıl çay:sert çay;taş çay: tablet biçiminde olan çay;_kök çay : 1) yeşil çay: 2) latince origanum denilen bitki; içine yağda kavrulmuş un ve çay menkuu dökülen sütten ibaret olan içecek; kara kaptal çay (forklorda) : bir çeşit çay
çay ! ıı- kovun sürüsünü durdurmak veya geri çevirmek üzere çıkarılan ses; çay çayla : koyunlara bağırmak.
çayan, 1. akrep; çayan közdüü : sarı : sarı gözlü; 2. yengeç ; 3. çayan tüvdüğme şeklinde düğüm bağlamak.
çavcıl, çay içmeyi seven, çay tiryakisi: mavda-çayda : hurda, ufak tefek ; mevda-çayda cumuştar ufak tefek işler bazı işler.
çaydav bödöv-çayday : oyun esnasında birkaç kişi bir kişi üzerine her yandan saldırdıkları zaman söylenilen sözdür: bövdöy-çaydaykıl- mec: son derece heyecan veya şaşkınlık haline vardırmak.
çaydooz = çaydos.
çavdos, f. su kaynatmak için kullanılan çaydanlık.
çayı-, çalkamak,yıkamak; cuup-çayıba ! : mec. kaçamak gösterme; lakırdıyı başka tarafa çevirme!
çayındı, (destanda) bir nevi üst giyim.
çayır, 1. taze ( henüz yeni akmış) küknar sakızı (karş. : dabıykay) ; ağaç zamkı; kayırga çayır : iyiliğe karşı kötülük ; keme çayır bot. : yüksek dağlarda biten şeytan tersi ağacı : ferula ; reçine,kara sakız.
çayırda-, çam sakızı,reçine sürmek.
çayıt, asman çayıttay açık : gök büsbütün, temiz, açıktır, : uykusu (yahut közü) çay ttay açıldı : büsbütün uyandı; canlandı,: könğülün çayıttay açtı : pek şenlendi, neşelendi.
çeyinğği =çayındı.
çayka-, 1. çalkamak, sallamak ; baş çayka- : baş sallamak ; inkar etmek; muvafakat etmemek ; kımız çalkalamak karıştırmak karıştırmak ; 2. çalkamak ; yıkamak, temiz sudan geçirmek ; çöögün çavka- : çaydalığı çalkamak; kir çayka-: çamaşırı temiz sudan geçirmek yahut yıkamak; kalay çavka-: kalaylamak.
çavkaara =çaykana.
çavkagıla-, it. çayka-dan ; başın çaykagılap : başını sallayarak.
çaykal-, çalkanmak sallanmak.
çaykalt-, it. çaykal-dan.
çaykaluu, çalkanma, sallanma.
çaykan, mut. çayka-dan; suuka çaykan- : suda yıkanmak,
çaykana, f çayhane, çayevi.
çaykaş-, müs. çavka-dan; atat baştarın çaykartı : atlar başlarını salladılar.
çaykat-, 1. deprettirmek; sallatmak; 2. çalkatmak, yıkatmak.
çaykoo, isş. çayka-dan.
çaykor, f . =çayçıl.
çayla-, 1. körleşmek; 2. irinğ çaylapketti : (yarayı) baştan başa irin doldurdu.
çaylaş-, müş. çayla-dan
çaylat-, et. çayla-dan.
çaylık, çay yerine kullanılan herhangi bir nesne; bir şeyin çay içmeye kafi gelecek mikdarı; bir çalık süt : bir defa çay içmeye yetecek kadar süt.
çayna-, çiğnemek, kulundu aygır çaynadı : tayı aygır ısırdı.
çaynal-, mut. çayna-dan.
çaynam, gereği gibi çiğnemiye kafi gelecek (yüyecek) mıkdarı ; bir çaynam sagız : bir defada ağza alınacak mikdara sakız
çaynaş-, 1. müş. çayna-dan; 2. talaşmak (aygır yahut deve aygırları hakkında) .
çaynat-, çiğnemeye icbar veya müsaade eylemek.
çaynek, r. çay demlemek için çaydanlık.
çaynoo, çaynama; tiş barda taş çaynoo kerek, tiş tüşköndö aş çaynalmak emes ats. : diş varken taş çiğnemeli; diş dökülünce aş bile çiğnenmez.
çaypal-, çalkalanmak; sallanmak; dalgalanmak.
çaypalt-, çalkamak, çalkalamak, dalgalandırmak, sallamak.
çaypatuu, işs. çaypalt-dan.
çaypalaa, dalgalanma,sallanma.
çaypoo, sert başlı, sert ağızlı (at)
çaysıraak = çayçıl.
çebelekte-, çebelekten- =çebelen.
çebelen-, çabalamak; aşırı telaş göstermek, : can atmak.
çebenğde- = çepenğde-
çeber, eli uz kadın, iyi elişi yapan kadın.
çeberde-, dikkatlice, ustalıkla hareket etmek.
çeberlik, zanaatlarda uzluk, elişlerinde ustalık ; dikkatlilik ;çeberlik menen : ustaca uzlukla,incelikle.
çebiç, ikinci yaşına basan keçi.
çeç ı, gözdeki misafir,leke, nokta,cataracte ; közünün çeçi bar : gözünde leke var.
çeç ıı, f. 1. harman yerinde çalışırken kullanılan beş parmaklı anadut; 2. es. ayıklanmış olan hububat, çeç. (yığın) baline konduktan sonra harman yerinde verilen ziyafet (ziyafet için oğlak kesilir); çeç soy-: çeç tertip etmek.
çeç ııı, 1. çözmek,düğümü çözmek; ötük çeç- : ayakkabı çıkarmak : ton çeç- : kürk çıkarmak; üy çeç- : keçeevi sökmek; töö çeçken bk. töö; 2. halletmek; mesele çeç-: mesele halletmek; tabışmak çeç- :bilmece halletmek ; kadrlar barlığın çeçet : kadrolar hepsini hallediyor.
çeçe, ana, anne (anlaşılan bu kelime kırgızların kazaklarla komşu olarak yaşadıkları yerlerde ancak kullanılmaktadır).
çeçek, çiçek hastalığı; çiçek aydagır! söv. :çiçekten geberesi !
çeçekçi, çiçek aşılayan.
çeçekey, yahut közdün çeçekeyi :göz bebeği, göz billürü.
çeçen ı, 1. beliğ : söz ustası; 2. hakim (akıllı).
çeçen ıı : kirpi çeken bk. kirpi.
çeçensi-, hatiplik,beliğlik taslamak.
çeçil-, mut. çeç- ııı ten ; çeçilip süylöş- : can ve gönülden konuşmak.
çeçim, karar : siyazdın çeçimderi kongrenin kararları; çeçim çığar-; karar çıkarmak.
çeçin-, soyunmak ; çeçinip işke kiriş- : işe azimle ve ciddiyetle girişmek: karar çıkarmak.
çeçindir-, soymak; soyunmaya icbar eylemek, :bulardı çeçindirbey kim ötkördü? : onlara soyunmadan geçmeyi kim müsaade etti !
çeçindirüü, soyma (esbabını çıkarma)
çeçint- = çeçindir.
çeçinüü, işs. çeçin-den.
çekçin, aşikar, kat’i
çekçindik, azim,katiyet.
çeçkindüü, azimkar, halladici.
çeçkor, f. çeç’e davetli sıfatile iştirak eden ( bk. çeç ıı 2)
çeçtir, et. çeç ııı den .
çeçtirüü, işs. çeçtir-den.
çeçtüü, gözünde leke, göz misarifi olan.
çeçüü, 1. çözme; 2. halletme; masele çeçüü : mesele halletme.
çeçüüçü, halledici, : çeçüüçü rol : kat’ i rol, : çeçüüçü uçur : kati an : çeçüüçü dobuş : bk. dobuş.
çeçüüsüz, halledilemeyen; çeçüüçüsüz tabışmak; halledilmez bilmece, muamma.
çedirekey, karaman karınlı (büyük karınlı zayıf cocuk hakkında).
çedirenğ =çedirekey.
çedirenğde-, hareketlerinde kocaman karınlıya benzemek (çocuklar hakkında).
çedirey-, öne doğru çıkmak (arık çocuğun yahut arık gebe kadının karnı hakkında); çedireygen : büyük karınlı (fakat zayıf).
çedireyt-, et. çedirey-den.
çeen, yabni yırtıcı hayvanın kışın uyuduğu mahal, in ; çenge kim yahut çenge korgolo- : ine girip yatmak,ine çekilerek derin kış uykusuna yatmak.
çege, çivi, çivicik; köz çege : kalpağı kalkık olan çivi.
çegedek, küknar dalı ; kuu çegedek : kuru küknar dalı.
çekedektüü, dallı budaklı; ( küknar hakkında).
çeger ı bk. mık.
çeğer ıı, hesaplamak, hesap yapmak; ala turgan akıma çegerdim : alacağıma saydım.
çegerüü, hesaplama, sayarak çıkarma.
çegin-, gerisin geri gitmek,çekilmek.
çeğindir-, et. çeğin-den; köngül çegindir-: gönül kırmak.
çeğiniş-, müş. çegin-den.
çeginüü, çekilme, ricat.
çegir, çegir bayan yahut çekir bayan mit.: kuşlar (hele alıcı kuşlar) hamisi ; bay çegir: kancıgaluu kara senğsenğ (bk. senğsenğ); kuu çegir: karakuş nevilerinden biri.
çegirtke, 1. çekirge; 2. cırlak (ocak çekirgesi); çeğirtkedey kara: curlak gibi siyah; 3. ekinleri harabeden iri çekirge; cegirtkeden korkkon egin akpes ats.: kurttan korkulursa, ormana gitmemeli (harfiyen: çekirgeden korkan ekin ekmez).
çeğirtkeç, (doğan cinsinden latince falco vespertinus denilen kuş)
çegiş-, müş. çek- ııı ten; er çegişpey bilişpeyt ats. : yiğitler ima kinaye ile bir parça konuşmadan tanışamazlar.
çek ı, hat (sınır), hudut; çek koy- : hat koymak ; tahdit eylemek; çekten aşık : hattan aşırı; çek ara : sınır (iki ülke arası); çek aralık : hudut boyundaki; çek aracı : hudut muhafızı.
çek ıı, r. çek (banka havalesi).
çek- ııı, 1. çekmek; sürüklemek; azap çek- : azap çekmek,ıstıraba katlanmak; sapar çek- : sefere, yola çıkmak; seyahat etmek ; tameki çek- : tütün içmek; 2. ucunu vurarak kırmak; cumurtka çek- : yumurtanın ucunu vurarak kırmak; 3. (soruştururken) yalnız imalarla, kinayelerle konuşmak, ihtiyatlı kareket etmek; çegip suratı kör : ihtiyatlıca (imalarla) soruşturup bak ! ; 4. tegirmen çek- : değirmen taşı yapmak; 5. hayvanı koşmak.
çekçenğde-, mühim ve ca’li tavırlar takınmak.
çetkey-, 1. ehemmiyetli ve müstakil gözükmek; 2. hayretten fırlamak (gözler hakkında) ; dalay közüng çekçeyer : daha birçok nahoş şeylere katlanacaksın, daha birtakım nahoş şaşılacak şeyler göreceksin.
çeke, şakak gözüstü; tebeteyin çekesine kıyşayta kiydi : kalpağını şakağına doğru eğriltti; ak çeke : alnında beyaz yıldızcığı (akıtması) olan; kök çeke : alnındaki beyaz yıldızcığı (akıtması) bembeyaz olmuyan kak çeke : çocuklar aşık oyununda daima kazanan oğlanı imrenerek böyle tesmiye ederler; kızıl çeke bolup uruş- : kan akıtırcasına dövüşmek, amansız bir surette dövüşmek; çeke cılıt mec. : memnun etmek, eğlendirmek.
çekele-, kenardan hareket etmek.
çekeleş-, çekişmek, kavga etmek, dövüşmek.
çeken, geniş yapraklı su kamışı; typha.
çekende, 1. külü enfiye ihzarı için yarıyan bir çalının adıdır. : 2. cerçekende=çelgür.
çekene, f. küçücük; ehemmiyetsiz ; kısmi, : çekene ayıl : küçük köy; çekene iş : küçücük cüzi iş; çekene emes : küçük ehemmiyetsiz olmıyan.
çeker, f. tezgahdar.
çekey- = çekçey-.
çekez, f. = tuur.
çeki, f. yanlış; kötü,fena ; bu kılganınğ çeki : sen bunu beyhude yaptın, fena hareket ettin.
çekildek, susen çiçeği,iris.
çekilik, yanlışlık, namünasip hareket, pot kırma.
çekir, 1. gözdeki misafir, nokta; közü çekir : 1) gözünde misafir,leke var ; 2) çakır gözlü; 2. çekir bayan bk. çegir.
çekit, nokta [*] ; koş çekit : çift nokta ; köp çekit : çok nokta ; çekit ütür : yahut ütürdüü çekit : noktalı virgül.
çekkiç, yahut nam çekkiç, yufkada küçük delikler açmaya yarayan aygıt.
çekmen=çepken.
çeksiz, haydutsuz,sınırsız, : hudutsuzca, sırsızca ;çeksiz monarhiya : tehdit edilmemiş monarşi.
çeksizdik, hudutsuzluk, sınırsızlık.
çekte-, tahdit eylemek.
çektel-, tahdid edilmek; iktifa etmek.
çekteliş-, müş. çekte-den.
çekteş ı, hudut boyundaki ; bitişik; müşterek hududa malik olan ; çekteş el : komşu kavim.
çekteş- ıı, müş. çekte-den.
çektet-, et. çekte-den.
çektir-, et. çek- ııı ten; tameki çektir- : tütün içirmek.
çektöö, tehdit etme ; iktifa ettirme.
çektüü, 1. mahdut : 2. mat. nihai.
çel ı, 1. hüceyrat nesci; hayvan derisinin iç yanındaki zar; çiptin çeli : ipliğin prüzü ; 2. gözdeki misafir ; közün çel bagtı yahut közünü çel çabıldı : gözünde misafir belirdi.
çel ıı, çekmek, boynunuzu takarak bir yana çekmek (başlıca öküz hakkında).
çelde-, 1. deriden yahut bağırsaklardan et ve yağ kazımak ; deri altındaki zarı koparmak; 2. düğümcüklerden ve pürüzlerden temizşeyerek ipliği perdahlamak.
çeldöö, işs. çelde-den.
çelegey, semiz ve şişkin karınlı.
çelek, 1. ağaç kova ; fıçı (karş. çaka ıı) ; başım kızıl çelek kan bolgon : başım kan içindedir; sıya çelek : hokka ; 2. arı kovanı ; 3. poyra (tekerlekte).
çelekçi, yahut bal çelekçi : bal arısı besleyen, arıcı.
çeley-, 1. patlamak ve akmak ( göz hakkında) ; 2. şişman ve şişkin karınlı gözükmek ; kardı çeleygen : büyük karınlı.
çeleyt-, et. çeley-den.
çeliş-, boynuzlarıyla kapışmak; süsümsek, tos vuruşmak, dalaşmak (öküzler hakkında).
çelisüü, işs. çeliş-ten.
çelit-, et. çel- ıı den.
çelkey-, büyük karınlı olmak (şişman kimse hakkında : kars. çedirev-) ; kardı çelkeyip turat : onun (şişman adamın) karnı sarkık duruyor.
çelkeyt-, et. çelkey-den, : kardın çelkeytip : şişkin karnını öne doğru çıkararak.
çelpek, bir nevi kaygana.
çelüü, işs. çel- ıı den.
çemen, hastalık; hasta; emine çemeninğ bar? : hastalığın nedir? ; çemen aktır ! : çemen vurası !
çemende-, hasta olmak, hastalanmak ; çemendep kalıptır : hastalandı, rahatsızlandı.
çemendet-, hastalanmayı, rahatsızlanmayı mucibulmak.
çemirçek, 1. bir bitki adıdır, : 2. kıkırdak (gudruf) ; 3. sidik tutulmasına s,da sebebiyet veren bir at hastalığı.
çen ı, 1. yer (mahal) ; ayrıldın orta çeninde : köyün ortasında, : 2. zaman, an ; tüş çende : öyleyin ; 20 avgust çenderde : ağustosun yırmılerınde ; martın orta çeninde : martın ortalarında ; 3. ölçü ; eni çeki çok bk. en ı.
çen ıı, yan cihet; çenime kelbe yahut çenime colobo ! : bana yaklaşma, semtime uğrama ! ; çenine colotboyt : yanına yaklaştımıyor, yanaştırmıyor.
çen ııı, r. (çin) omuzluk epolet.
çençi 1. bk. kaykool; 2. kon arazi ölçen mühendis, topograf.
çende-, yaklaşmak, yakına gelmek :,
çendeş-, yaklaşmak ; sıraya gelmek ; bölök koyğo çendeşpey kaytar : (koyunları) başka koyunlara yaklaştırmadan otlat, güt !
çendeştir-, et. çendeş-ten.
çendeşüü, işs. çendeş-ten.
çendet-, yaklaşmaya müsaade etme kendisine yaklaştırmak; canına çendetpeyt : yanına yaklaştırmıyor.
çene-, ölçmek, ölçü almak; denkleştirmek ; çenebey : ölçüsüz, hesapsız, çok.
çenegiç, ölçme aleti ; burç çenegiç : gönye (köşe ölçme altei).
çenel-, ölçülmek,denkleştirilmek.
çeneliş, ölçme.
çenem, ölçü, norm; toluk çenemde tam ölçüde, tam hacimde.
çenemdüü, denkleştirilmiş; tahdid edilmiş, mahdut.
çenğgel f. 1. (yırtıcı kuşun ) ayağı, pençe, çengel ; 2. tencerede pişmekte olan eti çevirme (ucunda demir çengelleri olan değnek).
çenğgelde-, kapmak, pençelemek.
çenğgeldeş-, müş. çenğgelde-den.
çenğgeldet-, et. çenğgelde-den
çenönük= çinöönük.
çenöö, ölçme; denkleştirme.
çenööç, 1. ölçücü, takdir edici ; 2. kıstas.
çep 1. barıkad; set ; küçük ve tek başına duran istihkam siperi ; 2. hali ; sığınak.
çepenğde-, yerinde rahat oturmayıp, haşarılık etmek ; yaranmak maksadıyla telaş etmek.
çepilde-, telaş etmek (kısa boylu sıska adam hakkında).
çepken, 1. iğne ardı dikilmiş (sırılmış) bir nevi erkek üst giyimi (kaba sarılmış olan) dir, ki şayak ( cuha ve s. gibi ) kalın kumaşla örtülmüş olur ; 2. çuhadan astarsız kaftan.
çer ı, 1. bir fena şişin adıdır ; kugasında çeri bir : 1) karın nahiyesinde katı şişi vardır; 2) mit. ruhunda ağır bir derdi vardır ; çerkursak : büyük kursaklı ; 2. keder, ıstırap, can sıkıntısı; çer caz- : can sıkıntısını gidermek ; çer bayla- : kederlenmek, gam çekmek.
çer ıı, koyu orman, içinden geçilmez çalılık; kalınğ çer karağay : içinden geçilmez çam ormanı.
çerben=çervon ; beş çerben : beş çervon : elli ruble.
çerdegey=çidiregey.
çerdek, büyükçe karınlı.
çerdenğde- =çedirenğde-
çerdey-, 1. kabarmak (karın hakkında) ; 2. karnını öne doğru çıkararak, kurularak yürümek (büyükçe karınlı kısa boylu adam hakkında).
çerdüü, 1. katılaşmış şişi olan ; çerdüü çara ; katılaşmış şişle beraber yara ; 2. dertli, gam çeken, kederlenen.
çerik, f. (krş. çerüü) : asker (er) (başlıca, çin askeri, muharibi) [*].
çerikçi = çerik.
çert-, fiske vurmak ; komuz çert- : kobuz çalmak.
çertigiy = çertik.
çertik, kabarık, şişkin (karın hakkında).
çertil-, mut. çert-ten ; tereze akırın çertilet- : pencere yavaşça vuruluyor.
çertiş-, hep beraber fiske vurmak.
çertişmek, fiske vurma oyunu oynamak ; çertişmek oynop kalalı folk : fiske vurma oynayalım.
çertkile-, it. çert-ten.
çertmek, ordo (bk. ordo 3) oyununun bir safhasıdır ki bunda oyuncu dairenin içine girer ve aşıkları vurup çıkarır.
çertmekçi, ( ordo oynarken, bk. ordo 3) 1. dairenin içinde bulunarak, aşıkları vurup çıkarmak hakkında malik olan kimse ; 2. ordo oynayan.
çerttir-, et. çert-ten.
çerüü, f. (krş. çerik) asker (nefer) ; ordu ; sefer (harbe gidiş) ; çerüü,gö attan- : sefere (muharebeye gitmeye) hazırlanmak ; caman, çarmanın kızuusu menen, çerüügö attanat ats. : budala, arpa çorbasının teri ile harp seferine hazırlanır ; kara çerüü tar. : seçimler sırasında eskilerin adaylarına (namzetlerine ) muzaheret eden zümre; ak çerüü tar. : yeni namzetler gösteren zümre.
çervon, r. çervonets (10 rublelik rus lirası).
çes, r. çes ber- : askerce selam vermek.
çet, 1. kenar, uç ; çetkerek : bir parça kenara ; bir parça kenara yakın ; çetinen kolhozcu : baştan başa kolektifçidirler ; arı çeti : 1) (onun) öteki kenarı ; 2) çoğay, azami ; maximum ;beri çeti 1) bu kenarı ; 2)azay, asgari, minimum ; çete kal- : bir yanda kalmak; çet element : yabancı unsur ; çetin çıkar- : ima etmek ; 2. hudut ötesi; çet el : ecnebi devlet, sınır ötesi.
çetin, üvez ağacı; çetin kişi : inatçı adam.
çekti, 1. kenarda bulunan, kenardaki, uçtaki; 2. hudut dışındaki.
çette-, bir kenardan gitmek; bir yana çekilmek; sapmak; uzaklaşmak ; kendini yabancı hissetmek; özü ele çettep cüröt : kendisi yabancı gibi davranıyor.
çettet-, bir kenara etmak; uzaklaştırmak, bertaraf etmek; toskooldordu çettet- : engelleri bertaraf eylemek; özün özü çettetti : kendini yabancı yerine koydu.
çettettüü, bir kenara atma; uzaklaştırmak, özün özü çettetüü : kendi kendini uzaklaştırma.
çeyin, (hudut, sınır gösteren ektir) dek, değin, kadar : bul ubakka çeyin : bu vakite kadar ; bügüngö çeyin : bugüne dek, bu vakite dek; saat birge çeyin : saat bire kadar, üygö çeyin : eve kadar.
çeyrek, f. 1. dörtte bir ; çeyrek; es. “funt” ‘un dörtte biri [*] ; 2. hububat ölçüsü vahidi kıyasisi ; 3. ders yılının dörtte biri.
çeyşembi, f. salı.
çı (türleri : çi, çu, çü) : bir ektir. ki şunları ifade eder : 1) sual : mençi? : ben yok mıyım? ; benim hakkımde ne denir; ; atamçı? : fakat babam? ; 2) alçı! : alsana! : ; 3) (conditionnel şekli ile kullandıkta) esef, pişmanlık : barsamçı ! : keşke varsaydım !
çıbar = çaar.
çıbı, bozdoğanın veya atmacanın yavrusu.
çıbık, çubuk, küçük çubuk, kesilmiş dal ; köyöö çıbık ve aça çıbık (ağın bir kısmı) : iki tane çubuktur ki , bunların arasına yem bağlanır; çıbık kırk yahut çıbık karma- es.
: and içerken çubuğu parça parça etmek (andın bozulmazlığının remzi olarak) ; son ve bozulmaz bir (hakim) kararı çıkarmak; çıbıktay kırkılıp kalalı (eğer ahdı bozarsak) çubuk gibi parça parça olalım.
çıbın = çımın.
çıbır, küçük tepe; çıbır taş : ufak taş, çakıltaşı.
çıbıra-, kaynaşmak (ufak tefek nesneler hakkında).
çıbırat-, et. çıbıra-dan; altımış celeming kulun çıbırata bayladı folk : altmış kazığa bin kulun (tay) bağladı.
çıbırçık, bir nevi ördek.
çıbırtkı, ince kırbaç.
çıcılda-, cızıldamak, cızırdamak (diyelim, ateşe düşen yağ hakkında).
çıç-, avm. sıçmak.
çıçıla-, ıı adamakıllı kızmak, kendinden geçmek.
çıçalakta- = çıçala- ıı.
çıçalat-, kızdırmak, kızıştırmak.
çıçalatuu, işs. çıçalat-tan.
çıçanğ, keçinin kuyruğundaki kemik çıkıntısı ; çıçanğ ata bk. ı.
çıçay-, dışarıya doğru sarkmak,dışarıya doğru çıkıp durmak ; çıkaygan kıstalak : şaka olarak serçe parmağa böyle denir.
çıçayt-, dışarıya sarkmak ; murutun çıçaytıp koydu : bıyığını yukarıya doğru kıvırdı; kuyruğun çıçaytıp : kuyruğunu dikerek.
çıçalatun işs. çıçalat-tan.
çıçayuu, dışarıya çıkıp durma.
çıçır-, 1. et. çıç-tan ; 2. mec. korkutmak.
çıçırkanak, latince adı hippohearhanoides olan bir bitki, çırganak otu.
çıçırkay, masarika (bağırsakları yerli yerinde tutan içyağı zarı) (anat.) ; çıçırkay may : masarikadaki yağ.
çıçkak amel, içsürme.
çıçkakta-, amelden müstarip olmak.
çıçkaktat-, içsürmeyi mucibolmak.
çıçkan, 1. fare, sıçan ; sokur çıçkan : “kör sıçan” : spalacidae (kemirice küçük bir hayvan) ; arıs çıçkan ; kakım, as ; sarı çıçkan (latince adı spermophilus olan bu sıçana şimal ve şark türk lehçelerinde “yumran” yahut “şumran” dahi denilmektedir, m.) tıyın çıçkan : sincap ; momoloy çıçkan : köstebek, talpa; 2. hayvan adlarına dayanan on iki senelik cyclique (devri) takvimde birinci yılın adıdır sıçan yılı.
Dostları ilə paylaş: |
|
|