ÇAĞDAŞ TÜRK VE DÜNYA TARİHİ 1
20
Arap Yarımadası’nda Osmanlı Devleti’ne en çok bağlılık
gösteren bölge Yemen
olmuştur. I. Dünya Savaşı’nda İngiltere Yemen’i de işgal etti. Yemenliler, İngiltere’ye
karşı mücadele ettiler. Bu mücadelede İtalya, Yemenlilere yardım etti. İngiltere 1934
yılında Yemen’in bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı.
Irak:
Osmanlı Devleti için I. Dünya Savaşı’nı sona erdiren Mondros Ateşkes An-
laşması imzalandığında Irak toprakları Musul bölgesi hariç İngiltere’nin işgali altına
girmiş bulunuyordu. San Remo Konferansı’nda Musul dâhil Irak’ın manda idaresi
İngiltere’ye verildi. İngiltere 1921’de Hicaz Kralı Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’ı Irak
krallığına getirdi. İngiltere Irak’ta Faysal’ı krallığa getirerek onun vasıtasıyla zengin
petrol kaynaklarını kontrol altında tutmayı amaçlıyordu. Ancak kısa bir süre son-
ra ülkenin pek çok yerinde İngiliz yönetimine karşı ayaklanmalar başladı.İngiltere,
Irak’ta çıkarlarının tamamen kaybolmaması için 1930 yılında Irak’a bağımsızlık verdi.
Bundan sonra Irak 1932’de Milletler Cemiyeti’ne üye oldu. Kral Faysal 1933 yılında
öldü ve yerine oğlu Gazi geçti. Gazi zamanında Irak’ın iç politikası karışıklıklar için-
de geçti. Türkiye’deki reformlar ve Atatürk’ten esinlenen Irak Millîyetçileri
muhalif
bir grup olarak teşkilatlandılar. Bunlar 1936 yılında General Bekir Sıtkı komutasında
bir hükûmet darbesi yaparak iktidarı ele geçirdiler. Türkiye ile yakın ilişkiler kuran
bu hükûmet 1937’de Sadabat Paktı’na katıldı. General Bekir Sıtkı, Türkiye’de yapılan
manevralara davetli olarak giderken Musul’da öldürüldü. 1938’den itibaren Irak’ın
yönetimi İngiliz taraftarı olan Başbakan Nuri Sait’in eline geçti. Böylece İngiltere, II.
Dünya Savaşı öncesinde Irak üzerindeki egemenliğini sürdürmüş oldu.
Ürdün:
Sınırları ve yönetim biçimi İngiltere’nin isteğine göre Milletler Cemiyeti
kararıyla belirlenen Ürdün, 1922 yılında İngiltere’nin mandası olarak kuruldu. Başına
Hicaz Kralı Şerif Hüseyin’in oğlu Abdullah’ın getirildiği Ürdün’ün
yönetimi doğrudan
Filistin’deki İngiliz komiserine bağlıydı. Ürdün bağımsızlığına 1946’da kavuştu.
Filistin:
Filistin I. Dünya Savaşı’na kadar Osmanlı toprakları içinde bulunur-
ken San Remo Konferansı’nda İngiliz mandasına bırakılmıştı. Bölge Ürdün nehri ta-
rafından ikiye ayrılır. Akarsuyun batısı Filistin, doğusu ise Ürdün’dür. 1919 yılında
Filistin’in nüfusunun tamamı Arap’tı. İngiltere’nin Filistin’de ‘’Yahudi yurdu’’ kurma
çalışmaları ABD tarafından da desteklendi. İngilizlerin koruması altında Filistin’e yer-
leşen Yahudi sayısı 1934’te 900.000’i buldu. Bu durum Arapların tepkisini çekti. Gü-
nümüze kadar karışıklıkların devam ettiği Filistin’deki sorunlar İngiltere ve ABD’nin
bu tutumları sonucunda ortaya çıktı.
Mısır:
İngiltere 1882’de işgal ettiği Mısır’ı Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na
girmesi üzerine topraklarına kattığını duyurdu. Bu durum Mısır Millîyetçilerinin tep-
kisine neden oldu. I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere’nin Mısır’ı üs olarak kullanma-
sı ve çok sayıda İngiliz, Avustralya ve Yeni Zelanda askerinin buradaki varlığı Mısır
halkını rahatsız etti. Halkın tepkisi ve çıkan ayaklanmalar üzerine İngiltere1922’de
Mısır’ın bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı. Ancak Süveyş Kanalı’nın
güvenliği ve
azınlıkların haklarının savunmasını üzerine alarak Mısır’daki etkinliğini devam ettirdi.
1936 yılında İtalya’nın Habeşiştan’ı işgal ederek Nil Nehri’nin kaynaklarına egemen
ÇAĞDAŞ TÜRK VE DÜNYA TARİHİ 1
21
olması ve Almanya ile birlikte Orta Doğu’da bağımsızlık için mücadele eden Arap
topluluklarına yardım etmesi üzerine 1936’da Mısır ile bir ittifak antlaşması yaptı.
Bu antlaşmayla İngiltere, Mısır’dan çekilirken, Süveyş Kanalı’nda
sürekli asker bulun-
durma hakkını elde etti. Ayrıca Mısır bir saldırıya uğrarsa İngiltere Mısır’ı koruyacaktı.
b.Fransa ve Orta Doğu
Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla Orta Doğu’da söz sahibi olmak isteyen dev-
letlerden birisi de Fransa’ydı. San Remo Konferansı’nda Fransa’nın payına Suriye ve
Lübnan düşmüştü. Ayrıca Sevr Antlaşması ile Güney Doğu Anadolu’yu, diğer İtilaf
Devletleriyle
birlikte, Boğazları ve İstanbul’u işgal etmişti. Fransa’nın amacı, aldığı
yerleri korumak hatta daha da genişletmekti.
San Remo Konferansı’ndan bir ay önce (1920 Martında) Suriye Millî Kongresi
toplanmış ve Filistin ve Lübnan’ı da içine alan Suriye Krallığını ilan ederek, krallığı-
na Hicaz Kralı Hüseyin’in oğlu Faysal’ı getirmişti. Ancak San Remo Konferansı bunu
tanımadı ve Filistin’i Suriye’den ayırarak İngiliz mandasına verdi. Suriye ve Lübnan’ı
ise Fransa mandasına verdi. 1920 yılında Suriye’yi işgal eden Fransızlar, Faysal’ı taht-
tan indirerek bölgeyi sıkı bir askerî yönetim altına aldılar. Fransızlar Arap muhalefe-
tini zayıflatmak için Suriye’yi parçalama yoluna gittiler, Lübnan topraklarını
iki kat
artırarak Suriye’den ayırdılar. Bu ise Arapların kızgınlığını büsbütün artırdı. Fransa
kuvvet yoluyla buralarda egemenliğini sürdüremeyeceğini anlayınca 1926 yılında
Lübnan’a, 1930’da da Suriye’ye görünüşte bağımsızlık verdi. Çünkü her iki ülkenin
de anayasasında Fransız mandasını sürdüren geniş yetkiler vardı. II. Dünya Savaşı
öncesinde İtalya ve Almanya’nın Orta Doğu ülkelerinde, İngiltere
ve Fransa aleyhin-
deki yoğun propaganda faaliyetleri üzerine Fransa, Lübnan ve Suriye ile olan ilişki-
lerini daha yumuşattı ve ittifak antlaşmaları yaptı. Fransa’nın Suriye ve Lübnan’daki
hâkimiyeti II. Dünya Savaşı sonuna kadar devam etti. Amerika ve İngiltere bu böl-
gede Fransa nüfuzunun sürmesini istemiyordu.
Sonunda Fransa, ekonomik ve stra-
tejik imtiyazlarını garanti altına alarak, özel antlaşmalar yaparak 1946’da Suriye ve
Lübnan’dan tamamen çekildi.
D. UZAK DOĞU’DA YENİ BİR GÜÇ: JAPONYA
Japonya Orta Çağ’dan beri dış dünyaya kapalı bir şekilde yaşıyordu. Ülke yarı
feodal askerî bir sınıf tarafından yönetiliyordu. Feodal beylerin (derebey) en güçlü-
sünden şogun adı verilen ordu komutanı seçiliyordu. Japon imparatorunun sembo-
lik bir anlamı vardı. Bütün yetki ve güç şogunun elindeydi. Japonya’yı Batı’ya açılma-
ya zorlayan ülke ABD olmuştur. 1853 yılında savaş gemileriyle Japon sularına gelen
Amerikalılar, Japon limanlarının ticarete açılmasını istediler. Şogunlar bu baskı karşı-
sında ABD ile baş edemeyeceğini anlayarak limanlarını Amerikan gemilerine açtılar.
Bu gelişme şogun yönetiminin ülke üzerindeki etkisini kaybetmesine yol açtı.
1867’de tahta geçen İmparator Meiji ( Mutsuhito) Japonya’da Meiji Restoras-
yonu denilen reform sürecini başlattı. İlk olarak 1868 yılında Japonya’yı bin yıldır