Sosial fəlsəfə
95
dana gelen değişimler, Rus askerlerinin çamurlar içinde bata çıka, şanlı
zaferler ve devrim uğruna, uçsuz bucaksız sapsarı arazilerde anlamsızca
yürüdüğü sahne filmde yaratılan belgesel havasının çarpıcı bir örneğidir.
Filmde Rusya ile ilgili Puşkin’den uzun alıntılar yapar yönetmen. Bu
alıntılar Tarkovsky’nin, ülkenin kaderiyle ilgili olarak yaşadığı te-
dirginliklerin de birer göstergesidir: “Kiliselerin bölünmesi bizi Avrupa’dan
ayırdı. Bu yüzden hiçbir önemli olayın içinde yer alamadık. Ancak kendi
kaderimizi belirledik. Böylece Hıristiyan uygarlığı kurtulmuş oldu. Bu öyle
bir değişimdi ki bir yandan Hıristiyanlığımızı koruduk öte yandan Hıristiyan
dünyasına yabancılaştık. Tarihsel açıdan önemsiz oluşumuza gelince size
katılamayacağım. Rusya’nın bugünkü durumuna bakıp, ileride tarihçileri şa-
şırtacak bir öneme sahip olduğumuzu görmüyor musunuz? Çara gönülden
bağlı olmama rağmen gördüklerim beni rahatsız ediyor. Bir yazar olarak
kızıyorum, aşağılanmış hissediyorum. Ancak yine de ne ülkemi değiştiririm
ne de atalarımın tarihinden başka bir tarihi seçerim…”
Bu noktada, Tarkovsky filmlerindeki politik içerik, yönetmenin politik
tercihleri ve devletle yaşadığı sorunlar tartışma konusu yapılabilir. Tar-
kovsky, her ne kadar tamamen karmaşık politik içerikleri olan filmler yap-
mayı hedeflememişse de çektiği filmlerde ülkesini, ülkesinin sosyal ve ta-
rihsel geçmişini, yaşanan politik dönüşümleri ve ayrıca modern dünyanın
sorunlarını, bilimi, teknolojiyi, dini inançları ve insanlığın gidişatını sık sık
sorgulayan bir tavır sergilemektedir. Tarkovsky’nin, insanlığa dair sorunlara
bir toplumbilimci, bir filozof gibi yaklaştığı ve “büyük politik gerçekler uğ-
runa heba edilen” insanlığımızın anlamlı resimlerini çekerek şaşırtıcı bir
kurguyla seyirciyi düşünmeye sevk ettiği rahatlıkla söylenebilir. “Yüksek
sanat, salt kutsal ahlak ve öğretiyi kuşanmış birey olgusunu didakte etmesi”
anlamında Tarkovsky ve filmleri elbette eleştiriye açıktır. Ama bir sanatçı
olarak ortaya koyduğu duyarlılığın gözden kaçırılmaması gerekmektedir. Bu
çerçevede, politik şartlanmışlıklardan bağımsız olarak, Tarkovsky’nin bakış
açısının temelde insanın ruhsal dünyasını ve gelişimini önceleyen bir
Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2015, № 1
96
özelliğe sahip olduğu, ahlakın kutsallığına ve insanın değersizleştirilmesiyle
birlikte gelen çöküşe işaret etmeye ehemmiyet verdiği vurgulanmalıdır. Bu-
radan hareketle Tarkovsky, seyirciyi değersizlikten ve anlamsızlıktan kur-
tulmak ve ruh mükemmelliğine ulaşmak için Ayna’ya bakmaya ve orada gö-
rülen tabii derinliğe sahip çıkmaya davet etmektedir. Ayna seyirciye sırların
kapısını açacak ve ona gerçek yüzünü gösterecektir.
Şiirsel Sinema ve Ayna’daki Şiirsellik
Ayna, şiirsel bir söyleyişe sahip bir filmi olarak, yaşamın hem tüm in-
sanlık için süre giden olağan akışını hem de sadece bir birey olarak sanat-
çının bakışını sıra dışı bir biçimde buluşturmaktadır. Ayna’da kurulan ör-
günün kişiselliği ve filmin bir şiir olarak okunabilme hususiyetini içermesi,
seyirci açısından çok yönlü zorlukları doğuruyor görünmektedir. “Görün-
tülerin şairi” olarak anılan Tarkovsky kendisini, şiirsel mantık aracılığıyla
düşüncelerin oluşturulmasını ve geliştirilmesini önemseyen bir yönetmen
olarak öne çıkarır. Tarkovsky’ye göre sinema, diğer bütün sanatlar içinde en
gerçekçisi ve en şiirselidir. Sinemanın olanaklarını gerçekleştirmeye en uy-
gun mantık ise şiirsel mantıktır. Yönetmen için şiirsel mantık, “psikolojik
bir hakikati yaratmak” için kullanılan etkili bir kompozisyon metodu olarak
işlev görmektedir. Şiirsel mantığı, “hem düşünce geliştirmenin yasalarına
hem de genel olarak yaşamın yasalarına klasik dramatürjinin mantığından
çok daha yakın”
1
bulan ve klasik dramın uzun yıllar dramatik çatışmaları
ifade etmenin yegâne yolu olarak gösterilmesini eleştiren Tarkovsky, Ay-
na’da şiirsel mantığın imkanlarından alabildiğine yararlanır. Ona göre
sanatçı, ancak varoluşun şiirsel yapısının özelliklerini algılayabilirse, düz
mantığın sınırlarını aşarak kırılgan ilişkilerdeki farklı özü ve karmaşıklığı,
1
Andrey Tarkovski, Mühürlenmiş Zaman, s. 6.
Sosial fəlsəfə
97
tüm gerçekliği içinde hayatın en gizemli tezahürlerini olduğu gibi yansıt-
mayı başarabilir.
1
Tarkovsky’nin Ayna’da ortaya koyduğu çaba, “değerli olan anların
şiirsel renklerle süslenmesi”dir. “Anılara bu derinlemesine dalış” bir taraftan
filme, genel anlamda bir şiir kıvamı verirken diğer yandan “anıların somut
kaynağıyla yeniden karşılaşma bu anıların şiirsel niteliğinin zedelenmesi”
sonucunu da doğurur.
2
Bu karmaşık yapı Ayna’nın “en orjinal ilke”sidir bir
bakıma. Bu ilkeyi şu şekilde ortaya koyar yönetmen:
3
“Olayların mantığı olsun, kahramanın eylem ve davranış tarzının
mantığı olsun dış görünüşte bozulur; sonuçta ortaya kahramanın düşünce-
leri, anıları ve düşleriyle ilgili bir öykü çıkar. Kahramanın hiç, daha doğru-
su, geleneksel dramaturjiden alışıldığı şekliyle ortaya çıkmadığı durumlarda
bile bu, olaya muazzam bir anlam katmamıza, oldukça özgün bir karakter
geliştirmemize, bu kahramanın iç dünyasını gözler önüne sermemize yara-
yabilir... Kahramanın kendisi hiç ortalıkta görünmez. Ancak onun neyi nasıl
düşündüğü konusu, onun hakkında belirgin ve açık bir fikir edinmemizi
sağlar.”
Şiirsel mantığın sözü edilen imkanlarını Ayna’da etkileyici bir bi-
çimde kullanan sanatçı, babası Arseny Tarkovsky’nin şiirlerinin yarattığı
büyü sayesinde öykünün anlatımına özel bir derinlik katmayı başarmıştır.
Böylece şiirsel bağlantılar kurulmuş ve olağanüstü duygusal bir ortam yara-
tılarak seyirci harekete geçirilmiştir. Yönetmen, film aracılığıyla seyircinin
yaşamı tanıma eylemine katılmasını sağlamış ve “Ayna’nın ötesindeki ülke-
ye” gizemli bir yolculuğa çıkarmıştır: “Buluşmalarımızın her anını / Bir mu-
cize gibi coşkuyla kutlardık / Yeryüzünde yalnız biz vardık / Sen bir kuş
kanadından daha hafif ve inceydin / Bir hayal gibi, merdivenleri uçarak /
Yağmurlarla ıslanmış / Leylakların arasından / Geçirip, aynanın ötesindeki /
Ülkene götürürdün beni.”
1
Andrey Tarkovski, Mühürlenmiş Zaman, s. 8.
2
Andrey Tarkovski, Mühürlenmiş Zaman, s. 17.
3
Andrey Tarkovski, Mühürlenmiş Zaman, s. 17-18.
Dostları ilə paylaş: |