GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
314
Hak'tan bize ihsân imiş
Allah'ın fazlu tevfiki de bu. Zaten öyle;
Bir kimseye kim yâr ola tevfîk-i hidâyet
İrfân ile deryâ oluben kalbi coşar da
Ne coşar kalbinde?
Allah sevgisi, deryalar gibi coşar.
Bir kimseye kim yâr ola tevfîk-i hidâyet
Allah'ın fazlu tevkifi ulaşırsa bir insana ne olur?
Onun kalbinde irfan ilmi doğar. İrfan ilmi satırdan alınan bir ilim
değil, hocadan öğrenilen bir ilim değil.
İrfân ile deryâ oluben kalbi coşar da
Gönlünde tulû' eyler... burası mühim
Gönlünde tulû' eyler anın aşk u muhabbet
Görün nice mahbûb-ı Hudâ var bu beşerde
Sevdim seni seydâ-yı cihân hayır ve şerde
Ama biz hayırda, şerde sevemiyoruz ki. ”Ve bil kaderi hayrihi ve
şerrihi”nin sözündeyiz, özüne geçemiyoruz. Onun özüne geçeceğiz
ki o zaman hayırda, şerde sevmiş olalım.
Âşık olanın ciğeri yanar da pişer de
Bu hayırda, şerde sevmek; bir defa zahirde de hayrı, şerri her şeyi
Allah'tan bilmek. Hayır gelirse şükretmek, şer gelirse sabretmek.
Şerri işlemezsin de şer sana gelirse şerre karşı sabretmek. Hayırla
karşılaşırsa ona da şükretmek. Bu bütün herkesin görevidir.
Ama tasavvuf ehlinde böyle değildir. Tasavvuf ehlinde o hayrı,
şerri mürşidinden bilecek. Şeyhinden bilecek.
Sevdim seni seydâ-yı cihân hayır ve şerde
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
315
Cihanın seydası, cihanın seyyidi, bütün meşayihler cihanda
seydadırlar. Seydanın bir anlamı da seyitlerdir, seyittendirler.
Bunlar seyit; evladı Resüldür, zaten Evliyaullah’ın ekserisi, çoğu
evladı resuldür. Gizli, bilinmez, şecereleri kaybolmuştur, batmıştır,
bilinmez.
Mesela Allah'a sığınırım varlığından, mübarek Paşam öyle
buyurdu: Dedemin şeceresi varmış elinde seyit olduğuna dair çok
sağlam bir şecere varmış. Tarikata girince o şecereyi kaybetmiş.
Niye kaybetmiş?
Çünkü insanların kalbinde asalet varlığı da olur. İnsanlar
varlığından kurtulması için sade ilim varlığı değil, amel varlığı
değil, zenginlik değil mahareti var, makam mevki bunlar değil,
insan asaletinden de ben hacının oğluyum, ben hocanın oğluyum
ben seyitlerdenim bunlardan da kurtulacak.
Sen öyleyse seyitlerden ol. Peygamber efendimiz ne buyurmuş?
“Benim evladım peşimden gelen, sulbümden gelen değil
6
”. Bu
hususta kitabî olan bir şey var. Sadettin Kaşgari Hazretleri o
mübarek otuz iki tane halife irşat etmiş. Nakşî halifelerindendir,
Nakşibendî Efendimizin halifesinin halifesi. Onun zamanında bir
de halveti tarikatında Nüreddin Ket Hüda isminde bir meşayih
varmış. Onun muhitinde onun zamanında cehri zikirler
yaparlarmış. Mübarek Sadettin Kaşgari Hazretleri hastalanmış. O
şeyh de duymuş;
—Gidelim hasta ziyaretine, demiş.
Gelmiş ziyaretine geçmiş olsun demiş, görüşmüşler. Orada bu
gelen şeyh demiş ki;
—Efendim müsaade eder misiniz biz kendi usulümüzce burada bir
zikir yapalım.
6 İmam-ı Şarani El-Envaru’l Kutsiye I.99
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
316
Onlar cehri yapıyorlar, cehri zikirlerde hem ses var, hem hareket
var. Bu demiş “yapın yapın”. Onun da hizmet gören çok âlim
Mevlana Alaaddin diye bir müridi var. Halifeleri otuz iki tane ama
ilk mamur olan, halife makamına ilk çıkarttığı halife.
O meşayih de bir müridiyle gelmiş. Müsaade almışlar zikre
başlamışlar. Zikre onlar irade ile başladıkları için zikir yapmışlar,
oturarak yapmışlar, ayakta yapmışlar neyse güçleri, kuvvetleri
bitene kadar yapmışlar, iyice takatten düştükten sonra bitirmişler.
Zamandan sonra ayılmışlar, daha sonra;
—Efendim siz evladı resuldenmişsiniz, bu nesebinizi izhar
edeceğinize niye hafi tutuyorsunuz?
Sadettin Kaşgari hazretlerine diyor. Yani izhar aşikâr edeceksiniz
ki herkes size evladı resuldendir diye hürmet etsinler de sevap
kazansınlar, niye gizliyorsunuz, demiş.
İmam-ı Azam mübarek talebe okuturmuş. Sokakta çocuklar
pencerenin önünden o yana bu yana geçiyorlarmış. O da çocuklar
bu yana geçtikçe kalkıyormuş, o yana geçtikçe kalkıyormuş. Hoca
ders veriyormuş, ama ders yapamıyormuş. Sormuşlar;
—Hocam niye bu kadar sen dersin önünden kalkıyorsunuz,
demişler.
Demiş ki;
—Oğlum bu çocukların içinde evladı resul var. O bu yana o yana
geçiyor, ona sebep kalkıyorum, demiş.
İşte Sadettin Kaşgari hazretlerine demiş ki
—Siz bu nesebinizi izhar edecekken evladı resulden olduğunuzu
niye gizli tutuyorsunuz?
O da ne demiş?
—Babamdan bana bir şecere kaldı. Fakat ben tarikata girdikten
sonra o benim gönlüme geliyordu. Bana varlık oluyordu, ben de
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
317
onu bir duvarın deliğine soktum, çamurla kapattım kaybettim. Sen
sordun ben de söyledim, sorana söylüyorum, demiş.
O da ona sormuş;
—Sen bizim evladı resulden olduğumuzu nerden biliyorsun?
O da karşılıklı soruyor. Demiş ki;
—Bu zikirden sonra bir manâ âlemine geçtik, o zaman Hazreti
Resulullah ile görüştüm. O bana dedi ki Sadettin bizim
evladımızdır, iki tane de bize ulaştırmıştır.
Fakat Resulullah otuz iki tane demiş, şeyh iki anlamış, kulakları da
ağır işitiyor. İki tane de bize ulaştırdı deyince, mübarek demiş;
—“La”, hayır hazret fazla söyleyecekti.
Yanındaki mürit demiş ki;
—Efendim Risaletpenah efendimiz otuz iki dedi ben de işittim ama
bizim şeyh efendimizin kulakları ağır işitiyordu o iki anladı, demiş.
—Saddakna sen doğru söylüyorsun otuz iki tane.
Şimdi o otuz iki tane halifenin en önde olanı, en ileride irşat olanı
Mevlana Alaaddin’in bundan haberi yok. Gönlüne geliyor, diyor
ki;
—Acaba bu otuz ikinin içinde ben var mıyım?
Mübarek şeyh efendisine yüzüne bakmış, tebessüm ederek buna
mübarek;
—Varsın, diyor.
Şimdi bundan da eğer bir şey anlayacak olursak, o şeyh bir
beyhutluk (kendinden geçmişlik) alemi, iştirah âleminde
Resulullah efendimizi görmüş. Nurunu görmüş, kendisini görmüş,
sıfatını görmüş ama Resulullah Efendimizin sıfatına geçememiş.
Görmek başka, geçmek başka. Görmek olur, sevgi ile olur. Ama bu
sevgi o kadar büyüyecek ki çoğalacak ki kendi o sevgi karşısında
yok olacak.
Dostları ilə paylaş: |