42
ğinde görüldüğü gibi sınırların anlamsızlaştığı
bir öneridir. Burada halkların
entegrasyonu ve
ortak ilişkileri esastır. Nitekim kırk yıldır sür-
dürülen mücadelenin bir sonucu olarak Kürt
coğrafyası üzerinden çizilen bu sınırların anla-
mını yitirdiği bir gerçektir.
Misak-ı Milli Komisyonunu
Kurmanın Aciliyeti
Bu temelde 1999 yılından bu yana çok sınırlı
bir şekilde avukatlar ve heyetlerle yaptığı görüş-
melerde önemli açıklamalarda bulunan, savun-
malarında Kürt-Türk birliğinin önemine işaret
eden Öcalan’ın açıklamaları ve çabası tarihidir.
Öcalan’ın en çok şaşırtan önerilerinden biri
olan Misak-ı Milli Komisyonu önerisinin henüz
tam anlaşılamadığı bir gerçektir. Bunun nede-
ninin tarihe ve toplumsal gerçekliğimize eksik
ve yanılgılı yaklaşımdan kaynaklı olduğunu
belirtmiştik. Ancak bu yönlerimizi hızla aşma-
mız gerekmektedir. Özellikle Kürt-Türk birli-
ğinin demokratik ulus temelinde inşa edilmesi
için devleti müzakere sürecine çekmekte ısrar
eden Öcalan’ın engin çabası biliniyor. Kürtlerin
yüzyıldır yaşadığı
büyük trajediyi sona erdir-
mek için önerdiği Misak-ı Milli Komisyonu’nun
oluşturulması için bu süreç tam da zamanıdır.
Kurtuluş Savaşı’ndan bu yana ilk kez Kürtler
ile Türklerin masaya oturma koşullarının or-
taya çıktığı böylesi bir dönemde oluşturulacak
olan bir Misak-ı Milli Komisyonu halkların ta-
rihsel birlikteliğine de güç verecektir. Kürt Halk
Önderinin, Misak-ı Milli Komisyonu önerisi
için, “Aslında bu bir Kürt-Türk misakıdır ve bir-
likte kurtuluştur” demesi de bunun ifadesidir.
Kürtlerin Türkiye ile stratejik bir ittifak kurma-
sını tartışacak olan bu komisyonda Anadolu ve
Mezopotamya kültürleri açısından Hititlerden
bugüne uzanan Kürt-Türk ilişkileri açısından
da Türkmen boylarından bugüne var olan iliş-
kilerin ele alınması tarihi önemdedir. Uluslara-
rası komplo ile yine
rollerini oynayan emperya-
list güçlerin oyununu boşa çıkaran Öcalan’ın
Kürt-Türk birliğini stratejik olarak ele alması
hayatidir. Anayasanın demokratikleşmesinden
ekonomik birliğe, 90 yılı aşan cumhuriyetin
temel hatalarını tartışmaktan bugün onları aş-
maya kadar bir çok konunun Misak-ı Milli Ko-
misyonu bünyesinde yer alması Ortadoğu’nun
da kaderini belirleyecektir. Mağdur edilmiş
halkları, sınıfları ve kültürleri çatısı altında bir-
leştiren bir modeli tartışmaktan demokratik
eşitlikçi özgür bir anayasaya kadar her şeyin ele
alınacağı böylesi bir komisyon halkların tarih-
sel birliğine saygının da bir gereğidir.
Yıllardır bir bölünme paranoyası ile sürekli
Kürtler aleyhine gündemleştirilen Misak-ı Mil-
li’ye en çok Kürtlerin bağlı olduğunu ve bunu
demokratik temellerde güncelleştirmekden
yana olduğunu anlatmaya çalıştık. Bugün Kürt
Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın
öncülüğünde
Kürt Hareketi’nin Kürt-Türk halklarının bir-
likteliği noktasındaki samimiyetlerinin bir ifa-
desi olarak bu konuyu güncellemesi anlamlıdır.
Zaten verilen fiili mücadele ile anlamsızlaşan
sınırları ortadan kaldırıp kaldırmama gibi tar-
tışmalar yerine Ortadoğu Konfederasyonu’nun
oluşturulması yönündeki önerilerin de Misak-ı
Milli Komisyonu’nda üzerinde durulmayı ge-
rektiren konulardandır. O dönemin ruhu ve
coşkusunun yeniden halkların ittifakı temelin-
de canlandırılması acil görevlerden bir diğeri-
dir.
Başta da belirttiğimiz gibi resmi tarih ta-
rafından gerçeklerin nasıl tersyüz edildiği ve
yalanın nasıl üretildiği Misak-ı Milli ile ilgili
gerçeklerde de anlaşılmaktadır. Türk-Kürt hal-
kının tarihsel ittifaklarının bir yansıması olan
bu yemine Kürtler sadık kalıp bu noktada di-
renirken özellikle dış devletlerin müdahalesi
ile halkların birbirine düşman edilmeye çalışıl-
dığını anlatmaya çalıştık.
Ama tüm bu politi-
kalara rağmen halkların güçlü ittifakı, birlikte
yaşam kültürünün yarattığı kardeşlik hukuku
önemlidir. Ve bu güç vermektedir. Bu anlamda
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin, anayasasının,
kültürel ortaklıklarının yeniden ele alınması-
nın adı olan Misak-ı Milli Komisyonu tıpkı Sevr
Anlaşması ile toprakları parçalanan halkların
meşru savunma yemini olan Misak-ı Milli gibi
bir rol oynayacaktır. Öcalan’ın belirttiği Mi-
sak-ı Demokrasi yani Demokrasi Yemini de bu
yönüyle Cumhuriyet tarihinin eksik bırakılan
demokratik özünü tamamlayacaktır.
43
TBMM’ nin Açılışı
ve 1921 Anayasasında Kürtler
Hidayet Eren
Cumhuriyet tarihinde Kürt ve Türk iliş-
kilerini belirleyen esasları cumhuriyetin ilan
edildiği dönemi incelemeden anlamak pek de
mümkün değildir. Nasıl bir ortamda bu geliş-
melerin açığa çıktığını
ve bunlarla birlikte seyri
üzerine tartışmak da son derece önemli olmak-
tadır. Günümüzden bakarak Kürt ve Türk iliş-
kilerini tanımlamaya çalışmak elbette yetersiz
ve çok dar kalacaktır. Özellikle Osmanlı im-
paratorluğunun son yüz yılları ile birlikte batı
dünyasında yaşanan paradigmal değişimler de
bu bağlamda önümüzde duran diğer inceleme
konuları olmaktadır.
Osmanlı imparatorluğunun son dönemle-
rinde yaşadığı zorlanmalar ve sıkıntılı durum-
lar tanımlandığında sürekli dile getirilen “hasta
adam” belirlemesi belki de bölge halkları açı-
sından da ilişkilerin ne durumda olduğuna dair
bize bir ipucu verebilir. Hastalıklı bir ilişkinin
olduğunu görüyoruz bu dönemde; hem bölge
halkları arasında böylesi bir durum söz konusu-
dur, hem de merkezi
yönetimin durumu bundan
ibaret olmaktadır. Batı ise gelişmeleriyle birlikte
kendi arasındaki uzun savaşları sona erdirmiş,
kapitalist dünya sistemi dur durak demeden
tahakküm alanlarını oluşturmaya başlamıştı.
Hatta bölgedeki hastalığın temel nedenlerinden
bir tanesi batının bölgeye göz dikmesi ve mev-
cut zenginlikleri kendi çıkarları için kullanma
çabasını da görmezden gelemeyiz.
Bunların sonucunda ortaya çıkan 1. Dünya
savaşı ise batının, bölgeyi işgal hareketinden
başka bir şey değildi. Bunu formülasyonu ola-
rak bölgeye dayatılan ulus-devlet yapılanmala-
rı; mevcut çatışmaların ve siyasi anaforların on
yıllar boyunca sürmesine sebep olmuştur. Bu
anlamıyla bölgede geliştirilen hareketlilik ve or-
taya çıkan ulus-devletlerin nihai amaçlarını da
net bir şekilde görebilmekteyiz. TBMM açılışı
ve toplumsal sözleşme babında atfedilen anaya-
sa ise mevcut politikaların ve kurtuluş mantığı-
nın neler olduğunu daha aleni bir şekilde orta-
ya koymaktadır. Her ne kadar halklar arasında
birliktelik ve tarihsel toplumun uzun süreli iliş-
kilerinde, karşıtını yok eden ve tahakküm altına
alan yaklaşımlar olmasa da, ulus-devletin ka-
rakteri gereği kaçınılmaz olarak çatışmalar ve
anlaşmazlıklar ortaya çıkmıştır.
Burada önemli
olan ilk başlarda bu ilişki nasıldı, günümüze de-
ğin nasıl bir ivme içerisinde bulundu sorularına
doğru cevap vermek ve bunlarla yüzleşmektir…
BMM’nin Oluşumu
Anadolu topraklarında birinci dünya sava-
şının ardından ortaya çıkan kurtuluş hareketi,
mevcut yönetimi tanımadığı gibi bölge halkla-
rı arasında yaşanan ittifaklarla mevcudiyetini
koruma ve emellerini gerçekleştirme eğilimi
içindeydi. Dönem kaçınılmaz olarak bunları
dayatıyor ve bu hareketin öncülüğünü yapan
M. Kemal’de hareketlerini-hamlelerini buna
göre gerçekleştirmeye çalışıyordu. 1918 yılında
savaş sona ermiş, dünya genelinde yeni dengeler
ortaya çıkmış ve 1920’li yıllarda
birçok cephede
savaşan M. Kemal aynı zamanda hazırlıklarını
da geliştirerek, ulus devletleşmeyi gerektiren
adımları atmaya başlamıştır. Bundan sonra her
şey son derece hızlı bir şekilde gelişmiş ve zaten
böyle bir sürece hazırlıklı olan Heyet-i Temsi-
liye Ankara’nın yolunu açan adımları atmak-
ta gecikmemişti. Hızla harekete geçen Heyet-i
Temsiliye, 17 Mart 1920 de M. Kemal imzasıy-
la, bütün komutanlara, vali ve mutasarrıflara
ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ile Belediye
Başkanları’na bir bildiri göndermişti. Bildiri de
gelişmeler anlatıldıktan sonra “Nihayet bugün
İstanbul’u cebren işgal etmek suretiyle Osman-
lı devletinin 700 senelik hayat ve hakimiyetine
son verildi.
Yani bugün, Osmanlı milleti, me-
deni kabiliyetinin, hayat ve istiklal hakkının
ve bütün geleceğinin müdafaasına davet edildi.
İnsanlık cihanının takdirkar bakışları ve İslam
aleminin kurtuluş emelleri, hilafet makamının
ecnebi tesirlerden kurtulmasına ve milli istikla-