KİNDÎ’DE NEFS, BEDEN VE
KÖTÜLÜK
121
zeydeki nefs’in bunu tek başına yerine getirmesi mümkün görünmemekte-
dir. O zaman burada başka bir keyfiyet önem kazanmaktadır. O da, nefs’in,
küllileri bilen aklı sürekli fiil halinde olan “ilk akıl”dan almış olması ve
müstefad akıl seviyesine ulaşmasıdır. Bu da aklın üçüncü aşaması olan
kuvve halinden fiil haline geçmesiyle mümkün olmaktadır.
23
Dolayısıyla
nefs’in müstefad akıl seviyesine ulaşmadan küllileri kavraması, buna uy-
gun tutum ve davranış sergilemesi, dolayısıyla onun kötülüklerden arındı-
rılması mümkün görünmemektedir. Nefs’in, kuvve halinde bulunan potan-
siyelini tek başına harekete geçirmeye gücü yetmediğine göre, o kuvveyi
harekete geçiren ve fiil haline getiren bir varlık vardır; o da faal olan “ilk
akıl”dır.
24
Zira nefs’in varlık olması itibariyle
kuvve halinde bulunan po-
tansiyelini fiil haline geçirmesi, kendi zatı ile olan bir şey değildir. Nefs
burada bir başka varlığa ihtiyaç duymaktadır. Dolayısıyla “ilk akıl” verici;
nefs ise alıcı konumunda bulunmaktadır. Alıcı olan nefsin akletmesi veya
bilfiil olması “ilk akıl” sayesinde gerçekleşmektedir.
25
O halde, insanın
“akli nefs” düzeyinde öfke ve arzu güçleri gibi olumsuz güçlerin üstesin-
den gelebilmesi ve dolayısıyla nefs’ini arındırabilmesi için aklın kuvve
aşaması olan ikinci akıl aşamasından üçüncü ve dördüncü aşamalar olan
müstefad ve beyani (zahir) akıl alanlarına geçmesi, dolayısıyla “ilk akıl”la
ilişkili olması gerekmektedir. Zira bu akıllar seviyesine ulaşmadan bedenin
etkisinde gerçeklik bulan olumsuzlukların nefs
düzeyinde üstesinden gel-
mek mümkün değildir.
Ancak vurgulamak gerekir ki burada, küllileri bilen aklı “ilk akıl”dan
alan nefs’in keyfiyeti ile ilgili husus kapalıdır. Başka bir deyişle, burada,
“ilk akıl” ile iletişim halinde olan nefs, külli boyutta olan nefs midir yoksa
cüz’i boyutta olan nefs mi Pasajın geneline bakıldığında, vurgulanan
nefs’in cüz’i boyutta nefs olduğu, söz konusu nefs’in
kuvve halinde olma-
sından anlaşılmaktadır. Zira ilk pasaja geri dönersek, Kindî tarafından açık
olarak vurgulanmasa da nefs’in beden üzerinde tezahür eden öfke ve inti-
kam gibi olumsuz güçlere engel olması, söz konusu nefs’in keyfiyetinin
basit ve cevheri itibariyle ilahi ve ruhani olmasından, dolayısıyla bu nefs’in
23
Kindî, Akıl-Nefs ilişkisi üzerinde Aklı dört kategoride ele almaktadır. Birincisi, sü-
rekli fiil halinde olan akıldır. İkincisi, nefs’te güç (kuvve) halinde olan akıldır. Üçün-
cüsü, nefste güç halinden fiil alanına çıkan müstefad-kazanılmış akıldır. Dördüncü-
sü ise, beyani veya zahir denilen akıldır (Kindî,
Felsefi Risâleler, 259).
24
Kindî bu durumu, İlk Felsefe’ye ait risâlesinin birinci bölümün dördüncü kısmında,
“Her şey bir başka
şey için kuvve halindedir; onu fiil alanına çıkaran bir başka şeydir.
Nefs kuvveden fiile çıkarıp fiil halinde olan akıl durumuna getiren yani şeylerin (var-
lığın) tür ve cinsleriye birleştiren küllilerdir. Külliler nefs ile birleşince nefs akleden
olur. Varlığın küllileri nefste kuvveden fiile çıktıklarında ise nefs müstefad akıl olur.”
şeklinde açıklamaktadır. Kindî,
Felsefi Risâleler, 177.
25
Kindî,
Felsefi Risâleler, 260.
DİYANET İLMÎ DERGİ
·
CİLT: 54
·
SAYI: 2
·
NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2018
122
akli âleme dönük külli boyutta nefs olmasından kaynaklanmaktadır. Dola-
yısıyla Kindî’nin burada kastettiği nefs, -kanaatimizce- Platon üzerinden
açıklanan ve insani düzeyde “akli güç” olarak ifade edilen ve cüz’i boyu-
tuyla müstefad ve beyani akıl aşamasına yükselen nefs’tir. Bu nefs, “ilk
akıl”la ilişkili olduğu müddetçe aklilik özelliğini güçlü bir şekilde devam
ettirmektedir. Böylece, nefs, kuvveden fiil haline geçerek hem Platon üze-
rinden yapılan açıklamalardaki öfke ve şehevi güçlerine galebe çalmakta
hem de Pisagor üzerinden yapılan açıklamalardaki
kir ve paslardan temiz-
lenmektedir.
V. Kindî ye G re Akli ve uyusal stekler
Kindî’nin Akıl, nefs, olumsuz güçler ve kötülüğe vurgu yaptığı risaleler-
den bir diğeri de “
züntüyü enmenin areleri”dir. Kindî, bu risalesinde,
üzüntüyü yenme üzerinden bazı değerlendirmelerde bulunmuş; özellikle
duyusal ve akli istekler konusunda akli isteklerin önemine vurgu yapan
detaylı açıklamalar yapmıştır. Kindî’ye göre,
Hiçbir kimsenin bütün isteklerini
elde etmesi mümkün olma-
dığı gibi sevdiği her şeyi sonuna kadar elde tutması da müm-
kün değildir. Zira içinde yaşadığımız oluş ve bozuluş dünya-
sında değişmezlik ve süreklilik yoktur. Ancak bizim için
zorunlu olarak akıl âleminde bulunan değişmezlik ve sürekli-
lik olabilir. Öyleyse sevdiklerimizi yitirmemek ve istekleri-
mize ulaşmak istiyorsak akıl âlemini gözetmeli; seveceğimi-
zi, elde edeceğimizi ve isteklerimizi oradan beklemeliyiz.
26
Bu pasaj ekseninde görülmektedir ki Kindî, değişmezlik ve sürekliliğin
olmadığı “oluş ve bozuluş dünyası” ile değişmezlik
ve sürekliliğin olduğu
“akli âlem” şeklinde ikili âlem anlayışına sahiptir. Bu manada, akli âlem,
hakiki âlem olarak içinde taşıdığı öğeler itibariyle kalıcılığın ve bekanın
sembolü iken, oluş ve bozuluşa tabi duyulur âlem, geçiciliğin ve yok olu-
şun sembolüdür.
27
O halde, “ilk akıl” ile ilişkili olan müstefad ve beyani
akıl düzeyine erişmiş insanın tutumu, geçici olana değil, kalıcı olana yöne-
lik olmalıdır. Ki kalıcı olan, “akli kavramlar”dan; geçici olan ise, “duyusal
istek ve arzular”dan ibarettir.
Bu kapsamda, değişime tabi olmayan “akli
kavramlar” ile değişime tabi olan “duyusal istekler” arasında insanın terci-
hini akli kavramlardan yana kullanması, onun tabiatına en uygun olanıdır.
Zira duyulur isteklerden kaynaklı olan sorunlar, arzu edilen veya istek du-
26
Kindî,
Felsefi Risâleler, 287, 288.
27
Kindî’ye göre oluş ve bozuluş ay feleği altında gerçekleşir. Zira bu varlık alanı; sı-
caklık, soğukluk, yaşlık ve kuruluktan oluşan zıt ilkelerin bulunduğu varlık alanıdır.
Cisimsel felek alanlarında ise, bu dört unsura ait bir zıtlık alanı olmadığından oluş ve
bozuluş duyulur dünya ile sınırlıdır (Kindî,
Felse Risâleler, 216).