X. BÖLÜM
İSLAM EZOTERİZMİ
“Kah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi
Kah inerim yer yüzüne seyreder alem beni…”
ANADOLU İSLAMI
Tükler’in eski dinsel inançlarını en belirgin bir şekilde gördüğümüz
kaynakların başında Eski Türk Mitolojisi gelir. Kitabımızın Ergenekon
bölümünde buna kısaca değinmeye çalışmıştık.
Türkler Orta Asya’da yaşarken kendi geleneksel inançlarının yanısıra
şamanizm’le de çok sıkı bir temas halindeydiler. şamanizm Eski Türkler’de
son derece önemli bir yere sahipti. Uzun bir süre sosyal ve dinsel yaşamlarını
organize eden bu inanç sistemi, Türkler’de daha sonraki asırlarda da önemli
bir yer tutmuştur. Hatta denilebilir ki, İslamiyet’i kabul etmelerine rağmen, eski
gelenkelerini uzun bir süre muhafaza etmişler ve onları asla terk etmemişlerdir.
Bu durum günümüzde de hala devam eden, önemli etnolojik bir araştırma
konusudur. Anadolu’da, günümüzde yaşamakta olan halk masallarının, gelenek,
görenek ve uygulanmakta olan çeşitli ritüellerin kökeninde hala bu izler
rahatlıkla görülmektedir. Ne var ki bütün bunlar, İslami bir çerçeve içinde
adeta eritilmiş ve aradan geçen yıllar, bunların sanki İslami ritüellerin bir
parçasıymış gibi değerlendirilmesini sağlamıştır. Oysaki Anadolu’da
uygulanmakta olan çeşitli ritüellerin, gelenek ve göreneklerin hatta çocuklara
anlatılan masalların birçoğunun temeli şamanik ögelere dayanır.
Dilek dilemek için ağaçlara bez bağlamak, yaşaması şüpheli olan yeni
doğmuş çocuklara kırk ayrı evden toplanan bezlerden elbise dikmek, yatırlara
mum dikmek, makasa tükürerek bir başkasının elinden almak, kara kedinin
uğursuz sayılması vs… Örnekler çoğaltılabilir…
Binlerce yıldır, çeşitli toplumlara vatan olan Anadolu’da farklı kültürler
buluşmuş ve bu potada eriyerek bir bütünlük oluşturmuşlarıdır. Anadolu farklı
kültürlerin buluştuğu büyük bir ortak alan olmuş ve kendisine has bir
görüntünün ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir.
Anadolu kültürünün ortaya çıkmasında Hitit, Lidya Urartu gibi ulusların rolü
büyüktür. Ancak hepsi bunlarla da sınırlı değildir.
Hunlar, Göktürkler, Uygurlar, Selçuklular, Osmanlılar ve nihayet Türkiye
Cumhuriyeti… Ve bunlara çevre ulusların etkileri… Örneğin: Mısır, Yunan,
İran ve Arap toplumları…
Tabii bunlara Avrupa’daki gelişmeleri de dahil etmek gerekir. Örneğin,
Rönesans ve Reform hareketleri Anadolu üzerinde önemli etkilerde
bulunmuştur. Bu panoramaya bakacak olursak, dünya üzerindeki hemen hemen
hiç bir yerde oluşması mümkün olmayan büyük bir ortak alanın meydana
geldiğini görürüz. Bu aynı zamanda Doğu ile Batı arasındaki köprünün de bir
diğer adıdır…
Bu yerin adı Anadolu’dur…
Yapılan etnolojik ve folklorik araştırmalar, Dünya üzerinde Anadolu gibi bir
başka yer daha bulunmadığını göstermiştir. İşte bu yüzden Anadolu binlerce
yıldır Doğu ile Batı arasında bir köprü olma özelliğiyle, dikkatleri üzerine
çekmiş olan bir mekandır… Anadolu tek bir kültürün değil, birçok kültürün bir
araya gelerek, kaos değil bir ahenk ve bütünlük sergileyebildiği büyük bir
mozayiktir…
Bu büyük mozayikde, bütün bu kültürler kendisini hissettirir. Orada şaminik
ögeler de vardır, İslami ögeler de. Elözis sırlarının izleri de vardır, Mısır’ın
gizemi de… Kısacası orada büyük bir sentez vardır. Ama aradan geçen
yıllarla unutulan bir sentez… Ama yine de vardır… Ve varolmaya devam
edecektir…
Hatta denebilir ki, İslam Felsefesi ve Ezoterizmi’nin en güzel örnekleri de
yine burada görülmüştür. Bunların başında Sufi Çalışmaları gelir. İslam
Ezoterzmi’nin de temelini oluşturur.
Şimdi işte bunu ele almak istiyorum… Görün bakalım. Bir zamanlar neymiş?
şimdi ne olmuş…
HARRANLI SAABİLER
İslamiyet’in yayılma yıllarında Mezopotamya’da olduğu gibi Anadolu’da da
Ezoterik Batıni Öğreti’den kaynaklanan Saabilik inancı hüküm sürmekteydi.
Anadolu’nun Bizans yönetimindeki topraklarında Hristiyanlık ön plandaysa da,
özellikle Doğu Anadolu’da, Fırat çevrelerinde Saabiler çoğunluktaydı.
Neydi Saabilik?
Bilinen kısmıyla, çok eskilere, kadim Uygur İmparatorluğu’na kadar dayanan
Babil Okulu Öğretisi’nin halka malolmuş şekliydi. Bilinmeyen kısmı ise, Mu
kültürünün izlerine kadar uzanan engin Ezoterik geçmişe dayanmaktaydı. Eski
gizli bilgileri yaşatmayı becerebilen bir gruptu Saabiler. Ve özellikle de
Harran’da etkili bir konumları vardı. Fisagorcu filozoflarla da tanışmış olan
Saabiler, öğretilerini bu etkiyle daha da güçlendirmişlerdi.
Mısır’ın Osiris sırlarından kaynaklanan Fisegoryen Öğreti, Saabiler arasında
zaten var olan Batıni inançlarının daha da kuvvetlenmesine yol açmıştı.
Mu kültüründe olduğu gibi Saabiler’de de Güneş çok önemli bir sembol
olarak kullanılıyordu. Bu nedenle tarih sayfalarında Saabiler’in inanç
sistemleri anlatılırken “Güneş Kültü”nün inançlarında çok önemli bir
fonksiyon gördüğünden sözedilir. Sırlarla dolu ve dışarıdan bakıldığında hiç
bir şey anlaşılmayan çok ilginç ayinler yapan Saabiler; Hermes, Orfe, Eflatun
gibi inisiyeleri de yakından tanıyorlardı…
Bu gizemli topluluktan ve onların inanç sistemlerinden Kur’an-ı Kerim’de
bahseder… Kur’an-ı Kerim, tek tanrılı dinler arasında, Saabiliği de
saymaktadır.
İşin bir başka üzerinde durulması gereken ilginç yanı da, İslamiyet’ten çok
daha önceleri kendilerinin uyguladıkları ritüel ve kuralların büyük bir
bölümünün, Kur’an-ı Kerim’de de yer almasıydı. Namaz kılma, oruç tutma,
kurban kesme, kutsal yerleri ziyaret ve hac gibi ibadet ve ritüeller, Saabiler’in
inançlarında yer almaktaydı. Kur’an-ı Kerim’de beş kez kılınması emredilen
namaz, Saabiler’de yedi kez kılınmaktaydı. Gök yüzünde Ay’ın görünmesiyle
oruca başlanması ve izleyen ayın başında bitmesi geleneği Saabiler’de aynen
uygulanmaktaydı.
Müslümanlar, Harran’da Saabiler’le karşılaşınca aradaki benzerlikler
karşısında bir hayli şaşırmışlardı. Ancak çok eski Ezoterik bir sembol olan
Dostları ilə paylaş: |