TEKFÎR EDİLENİN ÂHİRETTEKİ DURUMU
Küfre düştüğünü söylediğimiz kişi âhirette de kâfirler gibi ebedî cehennemde kalacaktır. Çünkü Allah Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm'de: «Sizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse, bu gibilerin yapmış oldukları (iyi şeyler) dünyada da âhirette de boşa gitmiştir. Onlar cehennem ehli olup orada ebedi kalıcıdırlar.» 914 buyurmakta, iman ettikten sonra kvfre düşen yani irtidat eden kimsenin yaptıklarının dünyada boşa gittiği gibi âhirette de kendine bir fayda getirmeyeceğini, onların cehennemde ebedi olarak ceza göreceklerini bildirmektedir. Kur'ân-ı Kerîm'de bundan başka pek çok âyet - Önceden müslüman olsun olmasın- mutlak olarak kâfirlerin cehennemde kalacağını, küfrün bağışlanamayacak bir günah olduğunu ortaya koymaktadır. Bu âyetlerden birinde, «Doğrusu Allah kendine eş koşulmasını bağışlamaz. Ondan başkasını dilediği kimse için bağışlar. Kim de Allah'a eş koşarsa gerçekten pek büyük bir günah uydurmuş olur.» 915 buyurulmaktadır. Görüldüğü gibi Allah Teâlâ'-nın bağışlayamayacağı tek günah şirktir. Ehl-i sünnet kelâmcılan ve müfessirler bu âyetteki şirk ile aynı zamanda Allah'ı inkarın da kastedildiği, küfür ve şirk mesabesindeki günahların bu âyetin şümulüne alınarak bağışlanmayacağı görüşündedirler 916.
Kâfirlerin ebedî cehennemlik olduğuna dair bir kısım âyetleri şu şekilde sıralayabiliriz:
«Şüphesiz ki, âyetlerimizi inkâr etmiş ve kâfir olarak can vermiş olanlar. İşte Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onların üstünedir. Onlar o lanet ve ateş içinde devamlı olarak kalıcıdırlar. Onlardan ne azap hafifletilir. Ne de kendilerine göz açtırılır.» 917
«Şüphesiz ki âyetlerimizi inkâr eden kâfirleri yarın ateşe atacağız. Derileri piştikçe azabı duysunlar diye kendilerine değiştirerek deriler vereceğiz 918
«Şüphe yok ki, cehennem kâfirleri kuşatıcıdır.»' 919
«(Cehennemin) azabından bir kısmı onlardan kaldırılıp hafifletilmez.» 920
EBu azap) onlardan hafifletilmeyecek. Onlar bunun içinde umutsuz susacaklar.» 921
«Onlara (kâfirlere) şefaatçiların şefaati da fayda vermez.» 922
Bu âyetlerde görüldüğü gibi küfre düşen kimse, cehenneme girecek, orada ebediyen kalacaktır. Tabiidir ki, vermiş olduğumuz bu hüküm, kalbiyle Peygamber Efendimizin getirmiş olduğu şeyleri inkârdip, aynı zamanda sözüyle veya yaptığı hareketlerle kalbteki inkârım açığa vuran kâfirler içindir. Zaten böyle biri dünyada mürted kabul edilerek gerekli ceza kendisine uygulanır. Âhirette de kalbte iman olmadığı için ebedî cehenneme girer.
Fakat kalbinde imanı bulunduğu halde, çeşitli sebeplerle imanını ortaya koymadığı, meselâ mü'min olduğunu diliyle ikrar etmediği için veya küfre düşürecek bir sözü, kalben inanmadığı halde, diliyle söylediği için, dünyada kâfir saydığımız ve erkekse ölümüne, kadınsa hapsedilmesine karar verdiğimiz kişi için âhirette de ebedî cehennemliktir dememiz mümkün olmamaktadır. İmanın muhtevasına dair ileri sürülen görüşleri incelerken, ifade ettiğimiz gibi, âhiret için geçerli olan şey kalbin tasdik etmesidir. Bu durumda hanefi fıkıhçılarının tercih ettiği ve kavl-i meşhur diye bilinen, imanın, kalbin tasdiki ve dilin ikrarı olduğu, ikrarın kasten terkedümesi halinde ki-, sinin dünyada kâfir sayıldığı gibi âhirette de kâfir sayüacağı şeklindeki görüş, Ehl-i Sünnet kelâmcıları-nın imana dair ileri sürdükleri fikirlerle bağdaşmamaktadır. Kelâmcılann bu konudaki fikirleri Kur'ân âyetlerinin ve hadis-i şeriflerin ruhuna daha çok uymaktadır.
Bu açıklamalardan sonra şunu diyebiliriz ki, kalbinde imanı olduğu halde söylediği bir söz veya yaptığı bir fiilden dolayı dünyada iken kâfir sayılan bir kişi, âhirette ikran sebepsiz yere terkettiği için günahkâr olması hasebiyle-ceza görecek, fakat kalbindeki imanı sebebiyle de neticede cehennemden çıkıp cennete girecektir. Buna mukabil dünyada inkârını gizleyerek müslüman gözüken kâfir yani münafık ebediyen cehennemde kalacaktır. O halde dünyada iken mürted olduğuna hükmedilen şahıslardan tamamı ebedi cehennemlik değildirler. Onlardan kalb-lerinde iman bulunanlar «eticede cennete girecek,. kaibleri küfürle kararmış olanlar ise cehennemden çıkarılmayacaklardır. 923
Netice
-İman - Küfür Sınır!, ismini verdiğimiz zuı birinci bölümünde imanın muhtevasma dair \'u-vı sürülen farklı görüşleri ve delUlenrü -•raiarken varmış olduğumuz netice; Eş'ari ve Mâ-îurkiî kelâmcıiarmm söyledikleri dogruiıusundadır. Onlar imani; -P?. y^öinber tıVridimizin. Allah Teâlâ'-daiı i/e^rmiş olduğu şt-yk-ri. kaîbin tasdik etmesidir.» sökünde tarif etmişlerdir Kur'ân-ı Kerîm'in pek çok îiyoti ve bir .kısım hadis-i şerifler bu tarifi destekler mahiyettedir. Bu arada Hanefi Çıkıncı]arının tercih ettiği v 1-îâvi-cilorin tercih ettiği, dman. kalbin tasdiki. dPın ikrarı ve rükünleri işlemektir.^ şekiindek' tarifler Mı-de tabî tutulmuştu!". indig-> Kİbi kavi i meşhur ta-raftarları, ikrarı ınınnın a s i i bir cü/.ü saymışlar, bu sebeple de sebepsiz yere ikran terkedenin dünyada kâfir sayıldığı gibi âhirdile de ebedî cehennemlik '.ılıcağını söylemişlerdir. Bu cöruş ahireUe kalbt'-k.i tasdikin bulunup bulunranyışin-i goro hu krv edileceği .şeklindeki görüş ile bağdaşmamaktadir.
hareketini ilk başhıtaa ^rupinr. Onlar bn? levasına daîi ileri sürdükleri görüşlerinim 5-rak, büyük d^un küçük olsun, günah is:-y yi -kalbinde t-a,sdıki bulunsa dahi- teklidir.
Mu'tezile ise, büyük günah işleyenin tevbe etmeden ölürse ebedi cehennemde kalacağım söylemiştir.
Selef de her ne kadar ifnanı tarif ederken Hariciler ve Mu'tezile ile aynı fikre sahipse de, onlar gibi büyük günah işleyeni tekfir etmemiş, öldükten sonra cenaze namazlarının kılınacağını, müslüman kabristanına gömüleceğini, mirasının dağıtılacağım söylemiştir.
Kendi inanç, düşünüş ve anlayışına muhalif olanı tekfir etmek, hakikate ve kurtuluşa ermenin ancak kendi yollarına uymakla mümkün olduğunu söylemek ehl-i bid'atın belli başlı Özelliğidir. Onların bu özelliğini kelâmcı ve mezhepler tarihçisi 'Abdulkâhir el-Bağdâdî (v. 429/1037) şu şekilde dile getirmektedir: «Ehl-i sünnetin muhalifleri (ehl-i bid'at) tekfir belâsına giriftar olmuşlar, birbirlerini tekfir etmişlerdir. Bu sebeple onlar birbirlerini tekfir eden hıris-Uyan ve yahûdüere benzerler.» 924 İmam Ebû Hanîfe'-nin (v. 150/767) el-Fıkhı'l - Ekber isimli akâid risaie-sı şerheden 'Ali el-Kârî (v. 1014/1606) de ehl-i sünnet ve ehl-i bidatin tekfir hakkında görüşünü şu veciz ifade ile özetler: «Birbirlerine kâfir demek ehl-i bid'atın ayıpiarmdandır. Ehl-i sünnetin güzel taraflarından biri de birbirlerini tekfir etmeyip, olsa olsa hataya nisbet etmeleridir 925Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi muhatabın inanış, söz veya fiilleri hakkında derinlemesine araştırma yapmadan, delillerini incelemeden, sırf kendinden değişik düşünüyor diye tekfir edilmesi ehl-i bid'atta sık rastlanan bir davranıştır.
Küfür ile iman arasındaki sınırı tesbit etmek kolay bir şey değildir. Bu zorluk sebebiyledir ki, bir kısım insanlar muhalifini hemen tekfir yolunu tutarken; bir kısım insaflı, mutedil ve akl-ı selini sahibi şahıslar da hemen tekfir yolunu tutmamışlardır. Hemen tekfire yönelen" mutaassıp ve taklidçi kişilerin bu işe yeltenmelerinin sebeplerinden biri, başta kelâm ve fıkıh olmak üzere İslâmî İlimlerden haberdar olmamaları yani bilgisizlikleridir. Bir başka sebep de bilgisizliğin doğurduğu taassuptur. Taassup ve taklid zincirini kıramayan şahıslar müsamahadan uzaklaşmış ve tekfir yolunu tutmuşlardır. Ayrıca hased ve menfaat gibi İsîâmın kötü gördüğü ve yasakladığı iki husus da kişileri tekfire yönelten sebeplerdendir. Zira maddî servet, manevî nüfuz ve şöhret peşinde koşan, fakat yükselmek için kendini yeter görmeyen kişiler, muarızlarını tekfir etmektedirler. Böyle şahıslar meşru yoldan muarızından üstün olmaya çalışacağı yerde, yükselmek için onu basamak yapmaktadırlar. 926
Tavsiyeler
"İman - Küfür Sınırı" ismini verdiğimiz kitabımızın sonunda müslümanlara şunları tavsiye ederiz:
1-İslâm Tarihi boyunca çeşitli grupların elinde, karşı grupları mahkûm etmek için kullanılan tekfir işlemi oldukça ehemmiyetli, neticesinde kişilerin öldürülmesi, cenaze namazının kınamaması, müslüman kabristanına gomülmemesi, âhirette ebedî cehennemde kalacağına hükmedilmesi gibi ağır sonuçlar doğuran bir işlemdir. Bu sebeple tekfire karar verecek kişi, iman ve küfrün sınırlarının, muhtevasının neler olduğunu, yerinde yapılan tekfirin müsîümanlara getireceği faydalan, buna karşılık lüzumsuz ve yersiz tekfirin müslümanlara ne gibi zararlar vereceğini bilmek zorundadır. Bu mecburiyeti vicdanında duymayan mutaassıp kişiler belki farkında olmadan haksız yere bir müslümamn küfrüne karar verecekler, Hz. Peygamberin "kitleleri îslâmlaştırma" siyasetinden ve müsamaha anlayışından uzaklaşacaklardır.
2 -Tekfir: ucuz, hafif, arzu edildi mi hemen kullanılabilecek bir nesne sanılmamalıdır. Tekfirin tehlike ve zararları gözden uzak tutulmamalıdır.
3- Bilgili, geniş görüşlü, insaf sahibi müslüman; âlimlerin "kelime-i şehadet getirip ben müslümanım diyen" insanı tekfir etmezlerken, kendilerine örnek aldıkları Kâinatın Efendisinin, tekfirin tehlikelerine ve zararlarına dair tavsiyelerine uyduklarının, gerçek kurtuluşunun Kesûl-i Ekrem'in bu tavsiyelerine göre hareket etmekle mümkün olabileceğinin şuurunda olmalıdır. Bu şuurda olan müslümanla-rın meydana getireceği bir toplumda fitneden bahsedilemeye-ceği gibi, kargaşa ve huzursuzluk, yerini t si â mî kardeşlik ve hoşgörüye, rahat ve huzur içinde düzenli bir hayata terkede-cektir. 927
Dostları ilə paylaş: |