İman küFÜr siniri tekfir meselesi


III DÜNYA AHKÂMI BAKİMİNDAN TEKFİR EDİLENİN DURUMU



Yüklə 1,23 Mb.
səhifə14/21
tarix19.10.2018
ölçüsü1,23 Mb.
#74978
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   21

III




DÜNYA AHKÂMI BAKİMİNDAN TEKFİR EDİLENİN DURUMU




Giriş :

Herhangi bir inancı sözü veya fiili sebebiyle kâ­fir olduğunu söylediğimiz şahsa dünyada bir takım hükümlerin uygulanması gerekmektedir. İslâm hu­kukçuları böyle bir şahsa hangi hükümlerin uygula­nacağını ortaya koymuşlardır. Şimdi bu hükümleri incelemeye başlayabiliriz. 707



A- Tekfir Edilenin Cezalandırılması




1. Îrtidat Suçunun Tesbitî

Bir kişinin kâfir olduğuna; ya kendisinin ikrarı veya küfür olduğu bilinen bir inanç, söz veya fiilin kendisinde meydana geldiğine dair şahitlerin şeha-deti ile hüküm verilebilir. Eğer mürted, iman sınırın­dan çıktığını söylerse, yani suçunu itiraf ederse küf­rüne hükmedilir. Fakat dinden çıktığına^ dair mürte-din bir itirafı söz konusu olmazsa, onun kâfir oldu­ğuna adaletli ve doğru iki kimsenin şahitliği ile hü­küm verilir. İmam Mâlik (v.179/795), el-Evzâ'i (v. 157/774) eş-Şâfi'î (v. 204/819) ve Ashâb-ı Re'yin de bulunduğu fukahamn çoğunluğu bu görüştedir.

îmam el-Hasan el-Basri (v. 110/728) ise irtidadı zinaya kıyas ederek, irtidadın tesbitinde de dört şa­hidin gerekli olduğunu söylemiş, cumhura muhalefet etmiştir. Ona göre evli iken zina ve irtidat suçlarının cezası ölümdür. Ceza açısından birbirine benzerler'. 708

Küfür suçunun tesbitinde şahitliklerine başvuru­lan kimselerin dinden çıktığı söylenen kimse için «kâ­fir oldu, dinden döndü. Ben buna şahitlik ederim.» demeleri yeterli değildir. Çünkü irtidat suçundaki şahitlik müslüman birinin kanının dökülmesi, doku-nulmazhğmm kaldırılması, malının helâl olması, ce­naze namazının kılınmaması... gibi ağır sonuçlar do­ğuracaktır. Bu sebeple kâfir olduğu zannedilen şah­sın hangi inanç, söz veya fiilinden dolayı küfre düş­tüğü bütün incelikleri ile araştırılmalı, şahitlerin bu konudaki açıklamalarının hükme müessiriyeti tesbit edilmelidir. Çünkü küfre girdiği zannedilen şeylerin bazen te'vili mümkün olabilmektedir. Şahitlik yapan kimse de te'vilden habersiz ise, küfür sayılmayan bir hususta onu küfürle itham e:rniş olabilir. Bu sebeple dinden çıkma olayında şahitlerin tafsilâtlı bir biçim­de şahitlik etmeleri şarttır.

Mürted bir kişinin iman dairesinden çıktığı id­dia edilirse, mürted de bu iddiayı kabullenmeyip in­kar ederse, yeminsiz olarak yaptığı inkârı geçerlidir. Dinden çıktığını inkâr edip, müslümanlıkta devam ettiğini söylemesi yeterlidir. Fakat dinden çıktığı ke­sin delil ile sabit ise, şehadet kelimesini söylemedik­çe mücerred inkâr ile müslüman olamaz 709. Bir kısım hanefîler irtidat ettiği söylenen kimsenin dinden çıkma suçunu inkârının yeterli olduğunu söylemişler­dir 710

2. Mürteddîn Tevbeye Davet Edilmesi

İslâm dairesinden çıkan bir kimsenin küfrü sa­bit olunca, hemen öldürülür mü, yoksa şüpheye dü­şerek kâfir olduğu konuda kendisine aydınlatıcı bil­gi verilip, münakaşa edildikten sonra tevbe etmesi is­tenir mi? konusunda fıkıhçılar ihtilaf etmişlerdir. 711



A) Mürted Tevbeye Davet Edilmez Diyenler:

İmam eş-Şâfi'î'den bir rivayete,' 712Ubeyd b. 'Umeyr (v. 68/687) ve Tâvüs b. Keysân'a (v._ 106/724) göre713mürteddin tevbe etmesi istenmez, hemen öldürülür. el-Hasan el-BasrTden de tevbeye çağrılmayıp hemen öldürülmesine dair bir rivayet vardır. 'Atâ' (v. 115/ 733) irtidat eden şahıs küçüklüğünden beri müslü-manken dinden dönmüşse tevbeye davet edilmeyece­ği, buna karşılık kâfirken müslüman olmuş, sonra da imanını kaybetmişse tevbeye davet edileceği kanaa-tındadır 714.

Mürteddin tevbeye davet edilmeyeceğini söyleyen­ler, Resul*} Ekrem'in, «Kim dinini değiştirirse onu öldürünüz» 715hadisinde, mürteddin tevbeye çağrümasınin zikredilmedigini deîü getirmişlerdir 716. Ayrıca «Allah'tan başka ilâh olmadığına, benim Allah'ın Resulü olduğuna şehadet eden bir müslümanın öldürülmesi ancak şu üç sebeple helâldir: Evlilikten sonra zina yapması, kasten bir mü'miirf Öldürmesi, dinini terke-derek cemaattan ayrılması.» 717 ' hadisini de delil getiren bu grup zikredilen hadîste Peygamber Efendimizin dinden ayrılanın tevbeye davet edilmesini emretme­diğini söylemiştir. Onlara göre müşrikler tevbeye da­vet edilmeden öldürüldükleri gibi, mürted de tevbeye çağrılmadan öldürülür. Çünkü dinden dönen kimse­nin suçu, eskiden beri kâfir olarak yaşayan kimse­nin suçundan daha ağırdır. Bu durumda harbî olan düşman esirinin tevbeye çağrılmadan öldürülmesi ca­iz olunca, mürteddin de hemen öldürülmesi evleviyyet-le caiz olur 718.

İmam Mâlik Cv. 179/795) 719 ve Ahmed b. Hanbel'e (v. 241/855) 720 göre Peygamber Efendimize söven kim­senin durumu normal bir mürtedden farklıdır. Çünkü alelade bir mürted tevbeye çağrılır. Tevbe etmezse öldürülür. Hz. Peygambere söven mürted ise tevbeye çağrılmadan öldürülür. 721



B) Mürteddin Tevbe Etmesi İstenir Diyenler:

Hz. 'Ömer (v. 23/644), 'Ali (v. 40/661), el-Evzâ'İ (v. 157/774), İmam Mâlik, İshâk b. Râhûye (v. 238/852) ile eş-Şafi'î'den (v. 241/855) bir rivayete 722 ve ha-nefüere göre"723 tekfirine hükmedilerek iman dairesi­nin dışında bırakılan bir kimse tevbeye davet edilir. Süfyân es-Sevri (v. 161/777) ile İmam en-Naha'i (v. 96/715) de bu görüştedirler 724.

Mürteddin tevbeye çağrılması görüşünde olan fu-kaha.Hz. 'Ömer ve Hz. 'Alî'nin iki ayrı olaydaki ic­raatını delil olarak kullanırlar. Bu olayların ilkinde müslüman askerlerden biri Hz. 'Ömer'in huzuruna gelir, Hz. 'Ömer kendisine :

— Mağribe'den (irtidat eden bir şahıstır) habe­riniz var mı? der. Bunun üzerine huzura gelen kişi:

— Evet. Müslümanlığından sonra Allah'ı inkâr eden bir adamdır, cevabını verdi.

Halîfe 'Ömer:

— Ona ne yaptınız? sorusuna karşılık,

— Yakaladık ve öldürdük, cevabını alır.

Bu cevabtan üzülen Hz. 'Ömer :

— Keski üç gün hapsetseydiniz. Her gün de bi­rer kuru ekmek verseydiniz. Belki tevbe eder, tekrar hakka dönerdi, dedi. Bu sözlerini takiben ellerini kal­dırarak şu niyazda bulundu: «AHahım ben bu ola­ya şahit olmadım. Böyle yapmalarını emretmedim. Öl­dürme olayına razı olmadım.»1*

İkinci olay da Hz. 'Ali devrinde geçmiştir. Hz. 'Ali Müstevridul - Iclî isimli mürteddi üç gün tevbeye da­vet etmiş, tevbe etmediği için öldürmüştür725

Mürteddin tevbeye çağrılmasını söyleyen fıkıhçı-lar, böyle birinin tevbesinin kabul olacağını söyler­ler 726. Çünkü Kur'ân-ı Kerim'de mü'min olduktan son­ra küfre sapan kimseler için «Onlar ebedi olarak bu lanet ve azabın içindedirler. Kendilerinden ne azap hafifletilir. Ne de onlara merhamet gözü ile bakılır. Ancak onun arkasından tevbe edip hallerini düzel­tenler başka. Çünkü Allah hakikaten günahları ba­ğışlayan, çok esirgeyendir.» 727 buyurulmaktadır.

Mürteddin tevbeye çağrılmamasını kabul eden fı-kıhçılarm delil olarak kullandıkları «Dinini değiştire­ni öldürünüz.» hadisinde kastolunan mânâ, eskisiyle değiştirmiş olduğu yeni dininde devamlı olduğu, İs-lâmiyete dönmediği müddetçe demektir 728. Bu sebep­le mürteddin tevbe etmesi istenir. Tevbe edince de öldürülmez.

1- Mürteddin tevbeye davet edilmesini savu­nanlar tevbeye davet hareketinin vacib veya müste­hap olmasında ihtilâf etmişlerdir. Ahmed b. Hanbel 729

ve eş-ŞâfiTden 730birer rivayet, tevbeye davetin vacip olduğu şeklindedir. Hanefîlerin çoğunluğunu teşkil et-tiği fıkıhçüar da tevbeye davetin müstehap olduğu gö­rüşündedir 731. İmam Mâlik'ten her iki rivayet de nakledilmiştir732.

îatitâbenin (tevbeye davetin) vacip olduğunu söy­leyenler; «Ey Resulüm) o küfredenlere de de ki: "Eğer peygambere düşmanlıktan vaz geçerlerse, geç-miştek igünahlar bağışlanır.» 733 âyetini delil getire­rek, mürteddin, küfredenler grubundan sayıldığını, «de» emrinin vücûb ifade etmesi sebebiyle, mürted­din tevbeye davetinin vacip olduğunu söylemişler­dir 734.

Tevbeye davetin müstehap olduğunu savunanlar ise, mürted kişiye İslâm davetinin daha önceden ulaş­tığını, yukarıda zikredilen Hz. 'Ömer'in (v. 23/644) icraatının da bu işin müstehap olduğunu destekledi­ğini söylemişlerdir 735.



2- Tevbeye davetin müddeti ve sayısı: Mür­teddin tevbeye çağrılması görüşündeki fıkıhçüar bu, iş için en az üç gün müddet tanırlar. Fıkıhçılann ço­ğunluğu tevbeye davet müddetini üç gün kabul eder­ler 736. es-Serahsî (v.490/1097) hanefîlerin görüşünü şöyle özetler: «Mürted tevbeye çağrılınca düşünmek için mühlet isterse üç gün süre tanınır. Anlatılan kal­bine şüphe girdiği için İslâmı terketmiştir. Bu sebep­le kalbindeki şüphesini gidermemiz gerekir. Veya doğruyu anlayabilmek için düşünmeye ihtiyacı .var. dır. Bu da ancak mühlet vermekle mümkün olabilir. Onun için mühlet istediğinde hâkimin üç gün süre tanıması gerekir. Sürenin üç gün olmasının sebebi, İslâm hukukunda muhayyerlik süresinin de üç gün ol­masıdır. İmam Ebû Hanife (v. 150/767) ve Ebû Yûsuf (v. 182/798)'a göre, mühlet isteğinde bulunsun bulun­masın üç gün beklenilir.» 737 Bekleme süresinin üç gün olduğunu söyleyenler, Hz. 'Ömer ve 'Alî'nin (v. 40/ 661) zikrettiğimiz olaylardaki tutumunu göz önünde bulundururlar. Hatta Hz. 'Ömer'in, Mağribe isimli mürtedin öldürülmesi üzerine şöyle dediği de rivayet edilir: «Eğer sizin yerinizde olsaydım, onu üç gün tevbeye çağırırdım. Tevbe etmezse öldürürdüm.»: 738

Süfyân es-Sevri'ye (v. 161/777) göre ise, mürted tevbe etmesi umulduğu müddetçe öldürülmez"'. 739 Hz. 'Alî'ninde küfre düşen bir kimseyi bir ay müddetle tevbeye çağırdığı rivayet edilir 740Ebû Mûsâ el-Eş'ari (v.44/665) ninde bir mürteddi iki ay müddetle, bir başka rivayette de yirmi gece tevbeye çağırdığı zik­redilir" 741.

Görüldüğü gibi irtidat eden şahsı tevbeye davet etmek, hemen tevbe etmezse kendisine en az üç gün mühlet tanımak gerekir. Bu süre zarfında her gün ;küfre düştüğü konuda aydınlatılmalıdır. îman sını­rından çıkarak küfre düşenler münferit olmayıp, bir topluluk teşkil ederlerse hemen öldürülmezler. Din­den çıkış sebepleri araştırılır, şüpheleri giderilmeye -çalışılır. Girdikleri yanlış yoldan dönmeleri istenir 742. Eğer düşünmek için süre talebinde bulunurlarsa ve bu istekte samimî iseler, müslümanlar kendileriyle savaşacak güce de sahip değillerse, üç gün süre ta­nınmasında bir sakınca yoktur. Eğer müslümanîarın mürîedlerle savaşacak güçleri varsa harp etmeleri da­ha hayırlıdır. Çünkü onları öldürmek farzdır 743".

3- Mürteddin tevbesi ne ile gerçekleşir? : Küf­rüne hüküm verilen bir kimsenin tevbesi, şehadet ke­limesini söylemesi ve küfre düştüğü noktadan teberrî etmesi ile gerçekleşir" 744. Meselâ bir farzın farzıyyetini inkâr ettiği için tekfir edilen şahıs şehadet kelimesi ile beraber inkârından dönerek farzı tasdik etmesi gerekmektedir. Çeşitli sebeplerle kelime-i şehadet ile beraber, küfre düştüğü inanç, söz veya fiilden dön­düğünü yani tevbe ettiğini diliyle söyleyemeyen bir şahsm durumuna bakılır. Mürted olduğu sanılan ki­şi cemaatla namaz kılıyorsa, haccediyorsa, camiler­de ezan okuyorsa, mü'min olduğuna, küfürden dön­düğüne hükmedilir 745. İbn Kudâme'ye (v. 620/1223) gö­re kâfir olan bir kişi ister düşman ülkesinde, isterse nıüslüman bir ülkede olsun, ister yalnız başına ister cemaatla olsun, namaz kılıyorsa mü'min olduğuna hüküm verilir 746. eş-Şâfi'i (v. 204/819) ise; -Böyle bir kişi düşman ülkesinde namaz kılarsa mü'min olduğu "ka­bul edilir. İslâm yurdunda namaz kılması mü'min ol­duğuna delâlet etmez. Çünkü riya ve takıyye (inancı­nı gizleme) ihtimali vardır.» der. İbn Kudâme'ye gö­re kâfir İslâm ülkesinde bile olsa namaz kılarsa, na­maz sadece müslümana has bir özellik olduğundan mü'min sayılır. Namaz dışındaki zekât, hac ve oruç gibi ibadetleri yerine getiren kâfir (şehadet kelimesi­ni söylemedikçe) müslüman kabul edilmez. Çünkü müşrikler Resûl-i Ekrem zamanında, haccediyorlardı. Peygamberimiz onları hacdan menetti. Hıristiyanlar-dan Benû Tağleb kabilesi de zekât vermekteydi. Ay­rıca oruç da her dinde mevcuttu.» 747.

4- Birden fazla irtidat edenin tevbesi: Fıkıh-çılar arasında birden fazla irtidat edenin tevbesinin

kabul edilip edilmemesinde de fikir ayrılığı vardır. İmam Mâlik (v. 179/795), eş-Şâfi'i ve Ahmed b. Han-bel'e (v. 241/855) göre, 748 " irtidat hareketi bir kaç de­fa sabit olan bir mürteddin tevbesi kabul olunmaz. Onlar, «Yahudilerden o kimseler ki, Musa'ya iman et­tiler. Sonra (buzağıya taparak) kâfir oldular, sonra (tevbe ederek) iman ettiler, sonra inkâr ettiler de kü­fürde ileri gittiler. AUah onları mağfiret edecek de değil. Doğru yola iletecek de değil.» mealindeki âye­te 749 dayanarak birden çok irtidat edenin tevbesinin kabul olmayacağını söylemişlerdir. Hanefilere göre bir kaç defa irtidat edenin tevbesi geçerlidir. İkinci irtidadında da birincide olduğu gibi tevbeye çağrılır.

Kendine üç gün mühlet verilir. Münakaşa yapılır, şüp­hesi giderilir. Üçüncü irtidadında da durum aynıdır. Dördüncü sefer dinden dönerse, kendine üç gün müh­let tanınmaz. Tevbeye çağrılır, tevbe etmezse öldürü­lür. Ederse hâkim dayakla cezalandırır, sonra serbest bırakır 750Ebû Hanîfe'den (v. 150/767) rivayet edildi­ğine göre, üçüncü irtidadında imam kendisini hapse­der. Tevbesinde ihlâs ve huşu belirtileri sezerse ser­best bırakır 751.

Birden çok irtidat edenin tevbesinin kabul edile­ceğini söyleyen hanefîler de kabul edilmez diyenle­rin deîüi olan âyet-i kerimeye dayanırlar. Çünkü Al­lah Teâlâ irtidattan sonra imanın varlığını bu âyetle ortaya koymuştur. Ayrıca her seferinde de böyle bir mürted imanını ikrar etmiştir 752.



5- İslâm hukukçuları tevbe ettikleri halde tev-beleri kabul edilmeyen bazı kimselerin öldürülmesi gerektiğini söylerler. el-Leys b. Sa'd (v. 175/791), İmam Mâlik (v. 179/795), Ahmed b. Hanbel (v. 241/ 855) ve selefin cumhuru söverek küfre düşen kişinin tevbesinin kabul edilmeyerek öldürüleceğini söyler­ler753 Hanefüerin mütekaddiminine göre, söverek küf­re düşen alelade bir mürted gibidir. Tevbe etmesi is­tenir. Müteahhirinine göre tevbesi kabul edilmez, had­den öldürülür 754. Şâfiîler'de ise her İki görüşü benim­seyen fıkıhçılar vardır 755.

Zındıkm tevbesi hakkında da ihtilaf vardır, el -Leys b. Sa'd, İmam Mâlik, İshâk b. Râhüye (v. 238/852) ve Ahmed b. Hanbel'e göre zindıkın tevbesi ka­bul edilmez, öldürülür. eş-Şâfifye göre kabul edilir. İmam Ebû Hanife'nin görüşünde ise ihtilâf vardır 756. Ebü Yûsuf'a göre zındikın tevbesi kabul edilir" 757.

Kanaatımızca tevbesi kabul edilmez diye nitele­nen kişilerin öldürülmeleri, tövbelerinin âhirette de geçersiz olacağından değil, dünyada bunların fesadı­nı önleyerek toplumun menfaatini sağlamak içindir. Yani tevbeleri kabul edilmeyen kişiler olarak belirti­len zındık ve sebbedenin öldürülmeleri siyasetendir. Yoksa tevbe ettikleri halde kâfir sayıldıkları için de­ğildir" 758

3. Mürteddîn Öldürülmesi




a) Erkeğin durumu:



1- İrtidat ederek küfre düşen erkeğin öldürü­leceği hususunda Hanefüer,759 'Şâfiüer' 760, Mâlik i-ler""' 761 ve Hanbeli ler 762 ittifak halindedirler. Çünkü Pey­gamber Efendimiz, «Dinini değiştireni öldürünüz- ve «Müslüman kişi ancak şu üç sebeple öldürülür: Üze­rinden nikâh geçtikten sonra zina yapmak, haksız yere adam öldürmek, dinini terkederek cemaatten ayrıl­mak» buyurmuş, Efendimizin vefatını takiben irtidat eden Arap kabilelerinin öldürülmesinde de sahabe ic-mâ etmişlerdir.

2- Mürted tevbeden kaçınırsa, kendisine gerek­li olan ölüm cezasını devlet başkanı infaz eder. Halk­tan önüne gelen herkes bu görevi yerine getiremez"' 763

Yani şahsi ihkâk-ı hak demlen, herkesin hakkını biz­zat kendisinin alması mümkün değildir. Hakim dev­let başkam adına karar verir. Devlet başkam veya gö­revlendirdiği bir kişi cezayı infaz eder. Modern hu­kukta da durum böyledir. Mürteddi öldürdüğü için devlet başkanının veya bu işle görevlendirdiği kişinin tazminat (diyet) ödemesi gerekmez 764.

Devlet başkanının izni olmadan bir mürteddi öl­dürmek uygun görülmemiştir. Böyle bir işe yeltenen kimsenin, tazminat ödemesi gerekmese de, devlet baş­kanının görevine müdahalede bulunduğu için ta'zir cezasına çarptırılır, te'dib edilir" 765.

İmam eş-Şâfiî'den (v. 204/819) bir rivayete göre, irtidat eden köleyi efendisi de öldürebilir". 766 Diğerleri­ne göre bu yetki de devlet başkanının elindedir.



3- Dinden dönen ve tevbe etmeyen mürteddi öl­dürmek için fukahanm çoğunluğu, fazla acı çekme­den ölümü çabuklaştıran bir âlet kullanılması görüşündedir 767.Eskiden kılıç olan bu âlet günün icaplarına göre değişiklik arzedebilir. Önemli olan can çekişme­nin asgarî derecede olmasını, fazla acı çekmemesini sağlamaktır. Bu sebepledir ki, mürted ateşte yakılmak suretiyle öldürülemez. Peygamberimizin şu hadisleri de buna işaret etmektedir: «Allah'ın azabı ile cezalan­dırmayınız 768, «Allah her şey üzerine güzelliği (ihsanı) yazdı. Birini öldürdüğünüz zaman bile öldürmeyi (acı çekmeyecek şekilde) güzel yapınız»" 769.

Şafiî fıkıhçzlarından İbn Süreye e (v. 306/918) gö­re, mürted ölünceye kadar odunla dövülür. Çünkü bu durumda mürted hemen ölmez. Belki dövme sırasın­da geçen zaman zarfında tevbe edebilir. 770



4- Öldürülen mürted ise yıkanmaz, cenaze na­mazı kılınmaz, müslüman kabristanına gömülmez.

Daha önceki müslumanlığına hürmeten müşriklerin kabristanına da gömülmez. Fakat cesedi bir çukura alılır, üstü örtülür. 771



b) Kadının durumu:

Mürted erkeğin öldürülmesinde hemfikir olan fı-kıhçılar dinden çıkan kadının öldürülmesinde ihtilâf

etmişlerdir.

1- Şâfiiler 772, Hanbelîler" 773 ve Mâlikîler 774 irtidat eden kadının da erkek gibi öldürülmesi fikrindedirler.

Kadın mürteddin öldürüleceğini söyleyenler; «Kim di­nini değiştirirse onu öldürün», «Müslüman kişi ancak şu üç sebeple öldürülür: ...dinini değiştirerek cema­attan ayrılan» hadîslerini umumî ve mutlak mânâda ele almışlardır'".775 Onlara göre bu hadîs hem erkekleri hem de kadınları şümulüne alır. Buradaki hitap ay­nen «Sizden kim ramazan ayında hazır bulunursa oruç tutsun 776 " âyetinde olduğu gibi umumîdir. İrtidat suçunda ölümü gerektiren şey din değiştirmektir. Ka­dın için de bu illet mevcuttur. Peygamber Efendimiz Ümmü Mervân isimli bir kadını irtidat ettiği için öl­dürtmüştür 777. Ayrıca Hz. Ebû Bekr (v. 13/634) de Üm­mü Firka isimli kadını ölümle cezalandırmıştır. Zina, hırsızlık, içkinin cezalarında olduğu gibi irtidat su­çunun cezasında da kadın ve erkek eşittirler 778.

Dinden dönen kadının erkek gibi öldürüleceğini söyleyenler, kadının öldürülmeyip, hapsedileceğini söyleyenlerin delili olan «Kadınları ve çocukları öldür­meyin» 779 mealindeki hadisten'kasdedüen yasaklamanın, gayr-ı müslim (harbi) kadının öldûrülmemesi ol­duğunu ileri sürmüşler, «Zira bir harpte Resûl-i Ek­rem harbi kadını öldürülmüş görünce, kadınları öl­dürmekten menetti» demişlerdir. 780

2- îbn Abbâs (v. 68/687), Ata' (v. 115/733), Ka-tâde (v. 118/736) 781 ve Hanelilerin tamamına göre 782 irtidat eden kadın Öldürülmez. Müslüman olması için zorlanır. Tevbe ederse serbest bırakılır, tevbe etmezse hapsedilir. Hergün hapisten çıkarılarak İslâm kendi­sine tekrar tebliğ edilir. Müslümanlığı kabul etme­mekte direnirse tevbe edinceye ve ölünceye kadar hap­sedilir 783. Ebü Hanife'nin (v. 150/767) el-Hasan b. Zi-yâd (v. 184/800) kanalıyla gelen bir rivayetine göre, süresi hakim tarafından tesbit edilen kısa aralıklar­la, hapisten çıkarılır ve kendisine 39 kamçı vurulur. Sonra tekrar tevbe edinceye veya ölünceye kadar hap­se atılır 784". Bir kısım Hanefilere göre de 75 kamçı vu­rulur 785. es-Serahsi'ye (v. 490/1097) göre, dinden çı­kan kadın, savaşçı, sihirbaz veya orduyu savaşa teş­vik ve sevkeden bir lider durumunda ise öldürülür 786".

Mürted kadının öldurülmeyip hapsedileceğim söyleyen Hanefüer, Peygamber Efendimizin «Kadınlan öldürmeyiniz» hadîsini delil olarak kullanmışlar­dır 787. Ayrıca şu olayda da Rasülüllah kadınları öldür­meyi menetmiştir. Olay bir savaş sırasında geçer. Sa­vaşta insanların bir şey etrafında toplandıklarını gö­ren Peygamberimiz niçin toplanıldığını sorar. Toplu­luğun öldürülen bir kadına baktıklarını öğicnince, ya­nında bulunan bir şahıstan Hâlid b. el-Velid'e (v. 21/ 642) gidip, çoluk-çocuğu ve silâhsızları öldürmeme­sini söylemesini isters 788.

Mürted kadının öldürülenieyeceğlne dair bir baş­ka hâdise de şudur: Hz. Ebû Bekr, (v. 13/634) devrin­de irtidat eden Benû Hanîfe kabilesine harp açılmış, neticede kadınları da esir edilmiştir. Bu esir kadınlar içinden bir cariye de Hz. Alî'nin (v. 40/661) hissesine düşmüş, bilâhare bu cariyeden Hz. Ali'nin Muham-med ibnu'l-Hanefiyye (v. 80/700) isimli oğlu doğmuş­tur 789.

Kadın murteddin öldürüleceğini söyleyenlerin de­lili olan hadis ile; Ümmü Mervân'm Hz. Peygamber za­manında, Ümmü Fırka isimli kadının Hz. Ebû Bekr za­manında öldürülmeleri ile ilgili olarak da Hanefî fı-kıhçıları şu açıklamayı yaparlar: Dinden çıkanın öl­dürüleceğine dair hadîs zahiri mânâda ele alınmaz. Murteddin öldürülmesindeki illet onların bizimle sa­vaşmalarıdır. Bu sebeple dinden dönen erkekler öl­dürülür. Genellikle kadınlar bizimle savaşmazlar. Onun için hadis erkeklere hamlolunur. Hz. Peygamber zamanında öldürülen Ümmü Mervân hem savaşıyor, hem de savaşa teşvik ediyordu. Orduda sözü dinienen bir kadındı. Hz. Ebû Bekr devrinde öldürülen Ümmü Firka'nm da otuz oğlu vardı. Onları müslümanlarla savaşa teşvik ediyordu. Muhtemelen onun öldürülme­siyle oğullarının cesareti kırılır diye Hz. Ebû Bekr müslumanların maslahatı için siyaseten onu öldür­müştür. 790

HanefÜer ayrıca düşman ülkesine kaçan mürted kadının öldürülmeyip, esir alınacağı sonra da cari­ye muamelesi yapılacağı görüşündedirler 791.

Mürted kadın da erkekte olduğu gibi bir başkası tarafından öldürülürse, öldürenin tazminatödemesi?rr*ekmez792. Fakat devlet başkanının görevine müda-r.,de ettiği için te'dib edilir.

Cinsiyeti ayırdedilemeyecek bir şahsın (hünsâ-yı müşkilin) küfrüne hüküm verilirse, o da kadında ol­duğu gibi öldürülmez, hapsedilir, müslüman olması için zorlanır 793

B- Mürteddîn İşlediği Suçlar

İnancı, söylediği bir sözü veya işlediği bir fiilin­den dolayı küfre düşen kimse, henüz yakalanmadan önce bir takım suçlar işleyebilir. Bu suçları ile esas suçu arasında bazı münâsebetler de vardır. Şimdi kı­saca bunlara temas edelim. 794



1. Katl



a) Dinden çıkan kişi kasden bir mü'mini öldü­rürse kısas gereği öldürülür. Zaten irtidadı sebebiy­le de -erkek olursa- öldürülmesi gerekiyor idi. Fıkıh-çılar kul haklarının, Allah hakkına nisbetle daha ön­ce ödenmesinden hareket ederek, kasden bir mü'mi­ni öldüren mürteddin Öncelikle kısasen öldürülmesi görüşündedirler 795;. Böylece irtidat suçunun cezası da yerine getirilmiş olur. Mâîikîlere göre ise, bir mürted kasden bir müslümanı öldürürse bu cinayetinden do­layı gerekli olan kısas, elinden çıkması sebebiyle uy­gulanacak öldürme cezası ile düşer 796.

Mürted her yönden kendine denk olan bir başka mürteddi kasden öldürürse, Ahmed b. Hanbel'e (v. 241/855) göre, öldürene kısas uygulanır.. Fakat öldü­renin velisi, katili öldürmekte veya affetmekte ser­besttir. Kısası tercih eder ise katil öldürülür. Eğer mal karşılığı affederse, mürteddin, malından diyet vermesi gerekir 797.



b) Mürted hataen bir mü'mini öldürürse, diyet vermesi gerekir. Çünkü Kur'ânda «Kim hataen bir mü'mini öldürürse, mümin bir köle azad etmesi ve kısastan vazgeçtikleri takdirde akrabasına diyet ver­mesi gerekir.» 798' buyuruîmuştur. İmam Muhammed'in (v. 189/805) el-Câmiu's - Sağır, adlı eserinde dediği gi­bi, mürted hataen bir şahsı öldürse ve çlüşman ülkesine kaçsa, orada mürtedken ölse veya öldürülse ya­hut da müslümanların yaşadığı bir ülkede hayatını sürdürse, öldürdüğü kimse için malından diyet ver­mesi gerekir. Mürteddin diyet vereceği mal, sadece müslümanken veya yalnız mürtedken kazanmış ol­duğu bir mal ise o zaman diyet bu eldeki maldan ve­rilir. Fakat mürteddin elindeki malı hem müslüman­ken, hem de mürtedken kazandığı bir mal ise o zaman Ebü Yûsuf (v. 182/798) ve İmam Muhammed'e göre diyet bu iki maldan da verilebilir. Ebû Hanife'-ye göre (v. 150/767) diyet, öncelikle müslümanken kazandıklarından verilir. Müslümanken kazandıkları diyet borcunu ödemeye yetmiyorsa, kalan borç ka-. dan irtidadı sırasında kazandıklarından ödenir. Bu hükümler muslüman olmadan önce ölür veya öldürü-lürse uygulanır. Eğer muslüman olur sonra Ölür ve­ya ölmezse, işlediği cinayetin diyeti her üç imama göre her iki kazancından da verilir'" 799

2. Yaralama

Dinden çıkan bir kimse, bir müslümanı yaralar­sa veya bir organım keserse fakihîerin çoğunluğuna göre muslumana verdirdiği zararı tazmin etmesi ge­rekir. Çünkü murted daha önce müsî-üman olmuş, îs-lâmm hükümlerini kabullenmiştir' 800



3. Irza Tecavüz



a) Zina: Bilindiği gibi evli bir muslüman zina yaptığında recmedüerek öldürülür. Halbuki murted evli bile olsa iffetli olmanın şartlan arasında sayılan muslüman olmak şartını taşımadığı için yüz sopa vurulmak suretiyle cezalandırılır. Hanefiler ihsan (if-fetlilik) durumu için yedi şart ileri sürerler: Akıl, bu­lûğ, hür olmak, muslüman olmak, sahih nikâh, karı -kocanın herikisinin bu şartlan taşıması, diğer şartla­rın gerçekleştirilmesinden sonra cinsî münasebetin meydana gelmesi' 801Görüldüğü gibi muslüman olmak muhsan (iffetli) olmanın şartıdır. Bu durumda mür-ted muhsan sayılamaz. İrtidat eden erkek tevbe et­mezse öldürüleceği iç:n ayrıca dövülmez. Kadın ise dövülebilir. Cezanın adedi de âyette yüz olarak be­lirlenmiştir 802'. «Onlardan her birine yüzer sopa vurun.»'803

b) Zina iftirası; Murted, bir mü'minin zina yap­tığım söyleyerek ona iftira ederse, âyet-i kerime gereğince''"804seksen değnek vurulmak suretiyle cezalan­dırılır. Çünkü iftira eden murted, akıllı ve bulûğa er­miş biı- kimsedir. Ayrıca iddiasını doğrulayacak dört şahit de getirememiştir. İftira edilen mü'min ise, akıl­lı, bulûğa ermiş, muslüman ve iffetli bir kimsedir. Bu şartlan haiz müslümana iftira eden murted cezalan-dmhr" 805. Çünkü iftira eden şahısta muslüman olmak şartı aranmaz. Ancak iftira suçunu düşman ülkesin­de işleyen murted cezalandırılmaz. Çünkü burada İs­lâm kanunlan uygulanmamaktadır 806

4. Mala Saldırı

İman dairesinden çıkan kişi, muslüman birinin malını gasbeder veya zarara uğratırsa, gasb veya eşyaya zarar verme olayı da müşahede üe sabit olmuş­sa, müslümanın zaran murteddin malından alınmak suretiyle tazmin edilir. Eğer mürted müslümanın ma­lını gasbettiğüıi veya malına zarar verdiğini söylerse İmam Ebü Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre zarar, murteddin hem müslümanken hem de mürtedken ka­zandıklarından, yani her iki kazancından tazmin edi­lir. İmam Ebû Hanîfe ise zararın, murteddin irtidadı sırasında kazandığı mallarla tazmin edilmesi görü­şündedir 807.

el-Mâverdî (v. 450/1058) ise mürtedlerle yapılan savaşlarda, onların müslümanlara verdirdikleri zara­rın ödetilmesinde ihtilâf bulunduğunu, bir grubun, mürtedler harp sırasında müslümana verdirdiği za­ran tazmin eder derken, diğer bir grubun da tazmin etmez, dediğini kaydeder". 808

5. Düşman Ülkesine Kaçan Murteddin İşlediği Suç



a) Müslüman veya mürted bir şahıs İslâm mem­leketinde cezayı gerektiren bir suç işler, sonra.mür­ted olarak düşman ülkesine kaçarsa, daha sonra tek­rar müslüman olarak İslâm ülkesine dönerse bakılır; Eğer işlediği suç adam öldürme,'gasb, iftira gibi kul hakkıyla ilgili bir suç ise cezalandırılır. Meselâ böy­le birine kısas, diyet, zina iftirası cezası gibi cezalar uygulanabilir. Eğer işlenen suç şarap içme, zina gibi Allah hakkıyla ilgiliyse cezalandırılmaz. Meselâ mur­teddin işlediği suç hırsızlık ise çaldığı malı tazmin eder. Fakat hırsızlığından dolayı had uygulanmaz 809.

b) Dinden çıkan kişi düşman ülkesine kaçar, orada bir suç işlerse, sonra da müslüman olarak İs­lâm beldesine dönerse, düşman yapılmaz. Çünkü bn suçu işlerken bir harbi gibidir, İslâm devletinin hük­mü altında değildir 810

6. Topluca İrtidat Etme

Müslüman bir toplumun veya şehir halkının din­den dönmesine toplu irtidat denir. Hz. Ebû Bekr (v. 13/634) devrinde zekât vermeyi inkâr ederek dinden' çıkanlar, toplu irtidadm İslâm tarihindeki ilk örne­ğidir. Topluluk olarak dinden dönenlere, tekrar müs­lüman olmaları için çağrıda bulunulur. Şüphelerini gidermek için kendileriyle tartışılır. Tevbe etmezler­se harbîlerle yapılan savaşta olduğu gibi onlarla yüz yüze vuruşarak veya arkalarından takip suretiyle sa­vaşılır 811Ele geçirilen erkekler öldürülür. Topluca dinden dönenlerin yurtlarının İslâm veya harp diya­rı sayılabilmesi için çeşitli şartlar ileri sürülmüştür. İmam Ebû Hanîfe'ye (v. 150/767) göre topluca irtidat edenlerin topraklarının düşman ülkesi sayılması için şu üç özelliğe sahip olması gerekir:



a) Mürtedlerin ülkesi küfür diyarına bitişik ol­malı, onlarla başka bir düşman ülkesi arasında müs-lüman toprakları bulunmamalıdır.

b) Orada bir müslüman veya devlet güvenliği altında bir zimml bulunmamalıdır.

c) Orada şirk kanunları uygulanmalıdır 812''. İmam Ebû Yûsuf (v. 182/798), İmam Muhammed (v. 189/805) 813 ve İbn Kudâme'ye (v. 620/1223) gö-reı" 814 şirk kanunları uygulanmaya başladığı andan iti­baren mürtedlerin yurdu dâr-ı harp sayılır. 815

C- Mürtede Karşı İşlenen Suçlar



1- Müslüman bir şahıs dinden çıkan kişiyi öl­dürürse, kanı helâl bitini öldürdüğü için cezalandı-rüamayacağını, fakat devlet başkam veya onun gö­revlendireceği kişinin yetkisine tecavüz ettiği için te'-dib edileceğini dana önce kaydetmiştik.

2- imam Muhammed1 in zikrettiği gibi dinden çıktıktan sonra, mürtede karşı kasden saldırıp, el ve ayak gibi bir organı kesilse, bu kesilme sebebiyle de saldırıya uğrayan şahıs müslüman veya mürted. ola­rak ölse, saldıran müslümamn tazminat ödemesi ge­rekmez. Çünkü müslüman bu fiili, karşısındaki mür-tedken yani kanı helâlken işlemiştir 816.

3- Müslüman bir başka müslümamn uzuvla­rından birini kesse, uzvu kesilen dinden dönse ve mürtedken ölse, öldürülse veya düşman ülkesine kaç-sa, kasden kestiyse, kesenin malından diyet vermesi gerekir. Hataen kestiyse kesenin âkilesi tasabe, er­kek akrabaları)1 diyeti öder 817.

4- Yine bir müslüman bir başka müslümamn uzvunu kesse, uzvu kesilen dinden dönse, sonra düş­man ülkesine kaçmadan yaralanan mürted tekrar müslüman olsa ve bu cinayet sebebiyle ölse İmam Ebû Hanife ve Ebü Yûsuf'a göre istihsanen öldürenin, öle­nin diyetini vermesi gerekir. İmam Muhammed ve İmam Züfer (v.158/775)'e göre kıyasen ancak kesilen elin diyeti verilir 818"'.

5- Mürted kadına zina yaparak tecavüz eden mü'min erkek eğer evli ise recmedilerek öldürülür. Bekâr ise yüz sopa vurulur. Mürteddin iffeti olmadı­ğından, mürted aleyhine yapılacak zina iftirası ise her hangi bîr cezayı gerektirmez 819

D- Mürteddin Evliliği

Evli olan müslüman karı - kocadan biri dinden dönerse talâk-ı bâin (evliliği hemen sona erdiren ta­lâk) ile birbirlerinden ayrılırlar. Yani nikâhlarının hükmü fesholur 820.

İrtidat eden kadın ise ayrılık, talâk sayümaksı-zın meydana gelir. Bu konuda imamların ittifakı var­dır. Fakat irtidat eden erkekse, ayrılığın talâk sayılip sayılmayacağında ihtilâf edilmiştir 821.

Dinden dönen erkeğin karısı ile nikâhının geçer­siz olduğunda ihtilâf yoktur. Mürted kişi müslüman karısı ile daha önceden cinsi münasebette bulunsun veya bulunmasın karısı kendinden ayrılır. Bu durum­da aralarında önceden cinsî münasebet olmuşsa, er­kek karısına mehrini ve iddet içerisindeki nafakasını ödemeye mecburdur. Eğer aralarında karı - koca iliş­kisi bulunmamışsa, o zaman erkeğin, mehrin yarısını ayrıldığı müsîüman karısına ödemesi gerekir. Din­den dönen kadın ise, kocası da müslüman ise, arala­rında da cinsi münasebet bulunmadan irtidat olayı meydana gelmişse kadın nafaka alamayacağı gibi mehir de alamaz. Çünkü kadın, ayrılığa kendi sebep olmuş, mehir gerçekleşmemiş, iddetle de sorumlu ol­mamıştır. Eğer cinsi münasebet vaki olmuşsa, mehrini tam alır, fakat iddet içerisindeki nafakasını ala­maz 822.

Eşlerden biri küfre düştüğü için aralarında meyda­na geîen boşanma, küfre düşenin tevbe ederek tekrar müslüman olmasıyla ortadan kalkmaz 823. Nikâhı ye^ nilemeleri gerekir. İbn Ebî Leylâ Cv. 148/765) ise, zi­faftan önce veya sonra eşlerden birinin İslâmdan dönmesiyle ayrılığın meydana gelmeyeceği, mürted tevbe ederse, karısı ile tekrar evlilik hayatının eskisi gibi devam edeceği görüşündedir" 824.

Küfre düşen kadın tekrar müslüman olması ve kocası ile nikâhım tazelemesi için hâkim tarafından

zorlanır. Onlara böyle bir zorlama yapılmazsa, bir kısım kadınların irtidadı bahane ederek kocaların­dan boşanmayı düşünmeleri ihtimali vardır. Bu ihti­mali göz önünde bulunduran Belh'li hanefî fıkıhçı-İan kadının küfre düşmesinin müslüman kocası ile aralarındaki nikâhı bozmayacağım, fakat kadının küfründen dönmesi için hâkim tarafından - uygun göreceği bir miktarda- cezalandırılması gerektiğini, hâkimin bu hareketiyle onların boşanmak için böyle ağır bir günah ve hileye başvurmalarım önlediğini zikretmişlerdir 825.

Kan - koca birlikte küfre düşerlerse, kryasen hü­küm verenler onların nikâhlarının sona ereceğini söy­lemişlerdir. İmam Züfer (v. 158/775) bu görüştedir 826. İstihsan ile hükmedenler ise birlikte küfre düşen ka­rı-kocanın aralarında ayrılık olmayacağını, irtidat sebebiyle karı - koca arasında ayrılığa hükmetmenin sebebinin tertemiz bir müslümanla pis hükmündeki mürteddin münasebetini engellemek olduğunu, hal­buki eşler birlikte İslâmiyet! terkedince böyle bir hü­küm vermenin sebebinin ortadan kalktığını kaydet­mişlerdir. İmam Züfer dışındaki hanelilerin görüşü ise bu şekildedir. Birlikte küfre düşen eşler arasında ayrılık olmayacağına istihsan ile hükmeden hanefî fıkıhçıları sahabenin böyle bir olayda fikirlerini des­tekler biçimde icmâ ettiklerini, bu sebeplede kıyası bıraktıklarını belirtmişlerdir 827. Bilindiği gibi Benû Hanîfe kabilesi Hz. Ebû Bekr (v. 13/634) zamanında zekât vermemek için îslâmı terketmiş, Hz. Ebû Bekr onları tevbeye çağırmış, onlar tevbe edince nikâhlarmın yenilenmesini emretmemiştir. Sahabe ise onun fikrini kabullenmiştir.

Kan - koca birlikte irtidat edip, fakat eşlerden bi­ri tekrar müslüman olursa aralarındaki nikâh icmâ-en bozulur828.

Mürteddin, müslüman bir kadınla evlenmesi de haramdır. Evlenirse nikâhı geçersizdir. Çünkü o bir dinsizdir. Dinsiz bir kimsenin de, bir müslüman veya bir harbî ile evlenmesi caiz değildir 829. Ayrıca böyle birisi kızını veya bir başka kadım evlendiremez. Çün­kü onun velayeti yoktur 830.

Küfre düşen erkek öldüğünde veya öldürüldüğün­de yahut da düşman ülkesine kaçtığına mahkemece karar verildiğinde onun müslüman karısı iddet müd­deti içerisinde kendisine varis olur. Çünkü mürted hastalıkta olduğu gibi, dinden dönme fiili ile mirası kaçırmış olmaktadır 831.

Dinden dönen kadının düşman ülkesine kaçarsa harbî kabul edilerek esir edilebileceğini daha önce zikretmiştik. Bu sebeple kocası, mürted olan karısı­nın iddeti bitmeden önce baldızı ile evlenebilir. Eski karısı müslüman olarak geri dönse bile onun- bu dö­nüşü kızkardeşi ile eski kocasının evliliğine zarar ver­mez . 832



E- Mürteddin Çocuklarının Durumu



1- Mürted ana - babanın irtidat etmeden önce doğan çocuklarının, müslüman olduğuna hükmedi­lir 833. Çünkü çocuk doğduğu sırada babası ve anası müslümandır. Çocuk onlara tâbi olmuştur. Hanefî fı-kıhçılan bu durumdaki çocuğun yani müslüman ana -babadan doğan fakat ebeveyni sonradan küfre düşen çocuğun müslümanlığma hükmedilebilmesi için onun ebeveyni ile düşman ülkesine kaçmayıp, İslâm belde­sinde kalmasının gerektiğini söylemişlerdir. Ancak böyle bir olayda çocuk, artık ana - babasına değil, va­tanına tâbi olmaktadır. Çocuk ana - babaya tâbi ol­duğu sırada, vatan her ne kadar tebeiyyeti ispat için geçerli değilse de, tebeiyyetin devamı için geçerlidir. Bu suretle bu çocukların tebeiyyeti ana - baba olmak­tan çıkar, vatan haline dönüşür. O zaman da çocuk­ların müslüman olduğuna hükmedilir 834.

Hanbeliler ise İslâmm yüce olduğunu, bu sebep­le bu tip çocukların müslümanhkta babaya tâbi ola­cakları, küfürde ise babalarına tâbi olmayacakları kanaatmdadırlar 835.

Dinden dönen karı - koca müsiümaııken doğan çocukları ile beraber düşman üklesîne kaçıp yerleş-seler, bu ülkede irtidat eden karı - kocanın çocukları büyüyüp evlenseler, onların da çocukları olsa, yani düşman ülkesine kaçan eşlerin torunları olsa, bu to­runlar büyüdükten sonra müslüman ordusu bunların yaşadığı ülkeyi istilâ etse, daha önce de söylediğimiz gibi kaçan erkek öldürülür. Kadın esir alınır, hapse atılır ve İslama zorlanır. Bunların çocukları öldürül­mez fakat müslüman olmaları için zorlanır. Torunla­rı ise İslâmı kabullenmeleri için zorlanmaz. Çünkü ço­cuklar önce ana - babalarına tâbi olarak hükmen müs­lüman idiler. Sonra ebeveyni ile düşman ülkesine kaçmışlar, .orada da mürted olarak bulûğa ermişler­dir. Bu sebeple birinci derece çocuklar hakiki mânâ­da olmasa da hükmi mürted sayılırlar. Onun. için de öldürülmezler. Torunlar ise müslümanlıkta dedeye tâbi olamayacakları için İslama zorlanmazlar 836.

2- Dinden dönen ana - babanın irtidadmdan sonra dünyaya gelen çocukları ebeveynine tâbi ola­rak mürted sayılırlar. Ana - baba çocukları ile bera­ber düşman ülkesine kaçınca, bu çocuklar bulûğa ere­cekler, zamanla onların da çocukları olup büyüye­ceklerdir. Daha sonra müslüman askerler onları ele . geçirdiklerinde, onları esir alabilirler 837. Ana-baba­ları ile kaçan yani birinci derece çocuklar müsîüman olmaları için zorlanır, öldürülmezler. Fakat ikinci de­rece çocukların (torunların) İslama zorlanıp zorla-namayacağında ihtilâf vardır. İmam Muhammed'in (v. 189/805) de tercih ettiği görüşe göre torunlar İs­lama zorlanmaz1-". el-Kâsânfnin (v. 587/1191) tercihi ise onların da İslama zorlanacağı ve öldürülmeyeceği şeklindedir .838

3- Bir mürted müslüman bir kadınla veya cariyeyle evlense dünyaya gelecek çocuğun anasına tâ­bi olarak müslum anlığına hükmedilir. Çünkü çocuk ana-babanın hayırlısına tâbidir .839İbn Kudâme (v. 620/1223) de İmam eş-Şâfi'î (v. 204/819) ile kendi gö­rüşünün bu istikamette olduğunu kaydederek, İslâmm çok yüce bir mefhum olduğunu, bu sebeple ana - ba­badan hangisi müslüman olursa çocuğun ona tâbi ola­cağını zikrederı 840.

4- Müslüman olar; hamile bir kadın küfre dü­şerek düşman beldesine kaçsa, hamile iken de esir edilse, doğuracağı çocuk fey1 olur (hazineye mahsus ganimettir). Çünkü bu çocuk esir alma işlemi sırasın­da anasının bir parçası durumundadır . 841

F- Mürteddin Önceki İbâadetlerinin Durumu



1- İnancı, söylediği bir sözü veya işlediği bir fiili- sebebiyle küfre düşen ve bu hal üzere ölen kim­senin, müsîümanken yaptığı amellerinin boşa gittiğin­de âlimler ittifak halindedir 842. Qünkü Kur'ân'da bu hususa işaret eden âyetler vardır.

«Sizden kim dininden döner de kâfir olarak ölür­se, bu gibilerin yaptığı iyi işler dünyada da âhirette de boşa gitmiştir. Ve onlar cehennem ehli olup orada ebedî kalırlar.» 843

«Kim imanı inkâr ederse bütün yaptıkları boşa gitmiştir. O âhirette de hüsrana uğrayanlardandır.» 844

«Eğer onlar (peygamberler) Allaha ortak koşsa-lardı yaptıkları bütün (hayırlı) ameller elbette boşa

gitmişti.» 845

«Ey Muhammed, gerçekten sana da, senden Önce­ki peygamberlere de şöyle vahyolundu :"Eğer Allaha eş koşarsan muhakkak îti bütün yaptıkların boşa gi­der ve hüsrana uğrayanlardan olursun."» 846

«... Çünkü onlar Allanın indirdiği Kur'anı inkâr etmişlerdir. Allah da onların amellerini boşa çıkar­mıştır.» 847

«Böyledir. Çünkü onlar Allahı gadaplandıracak şeylere tâbi oldular da onun rızasını istemediler. Al­lah da onların bütün amellerini boşa çıkarmıştır.» 848



2- Hanefîlere göre mürtedlerin önceden yapmış oldukları ameller irtidat fiiliyle; Şâfiilere göre mür­tedlerin ölümü iîe sakıt olur 849. Hanbelilerde ise her iki görüşe de rastlanır .850

Mürteci tekrar müslüman olursa amellerinin bo­şa gidip gitmediğinde ihtilâf edilmiştir.

Hanefîlere göre mürted tekrar müslüman olunca boşa giden amellerini iade etmesi gerekmez. Çünkü bu amellerin vakitleri geçmiştir. Ancak hac ibadetinde durum değişiktir. Eğer bir mürted, müslümanken haccetmiş, sonra dinden dönmüş tekrar müslüman ol­muşsa, önceki haccı boşa gittiğinden ve tekrar hac ibadeti için vakit bulabileceğinden haccını iade öt­mesi gerekir 851. Şâfiilere göre ise tekrar hacca git­mesi gerekmez 852. Mâlıkilerde Hanefilerde olduğu gi­bi tekrar haccetmesini savunurlar 853".

3- Hanefî fıkıhçıîarma göre dinden dönen şa­hıslar, irtidatları sırasında ibadetlerle mükellef olma­dıkları için tekrar müslümanlığa dönen şahsın, mür-tedken geçirdiği namaz, oruç, zekât vb. gibi ibadetle­ri kaza etmesi gerekmez 854'. Çünkü Allah Teâlâ Kur'-an-ı Kerim'de * (Ey resulüm) o küfredenlere de ki: "Eğer peygambere düşmanlıktan vazgeçerlerse geç­mişteki günahları bağışlanır".» 855buyurmuştur. Şâ-fiiler ise böyle birinin irtidadı sırasında geçirdiği iba­detlerini kaza etmesi görüşündedirler 856".

4- Mürted şahıs tekrar Islama dönünce, irtidat etmeden önce geçirmiş olduğu dini vazifelerini de ka­za eder 857

G- Mürtede Ait Mâlî Hükümler




1. Tasarrufları

Hanefî fıkıhçüarı dinden çıkan kişinin irtidadı sırasındaki tasarruflarını şu dört gruba ayırarak her biri hakkında bilgi vermişlerdir 858



a) İttifakla geçerli olan tasarrufları:

Bunlar tani velayete bağlı olmayan, kendine ya­pılan hibeyi kabul etmesi, istilad (cariyesinin doğu racağı çocuğun kendinden olduğunu iddia etmesi), şüf a hakkını (bir mal satılırken en yakın komşusuna satma hakkını) teslim ve izinli kölesini bir takım iş-. lerden menetmesi gibi tasarruflarıdır. Bu esasa göre; bir müslüman dinden çıkan birine bir hibede bulun­sa, dinden çıkan kişi hibe edilen malı kabul ederse hibe geçerli olur. Yine küfre düşen şahıs cariyesinin doğuracağı çocuğun kendisinden olduğunu iddia et­se çocuğun nesebi sabit olur. Çocuğu doğuran cariye de ümm-ü veled olarak diğer cariyelerden farklı bir takım özelliklere sahip olur. Ayrıca mürted biri, da­ha önceden ticaret yapması için izin verdiği kölesi­ni, irtidat ettikten sonra ticaretten menedebilir. Mür­ted için bu tip tasarruflar ittifakla geçerlidir. 859



b) İttifakla bâtıl olan tasarrufları:

Bunlar işleyenin bir dine mensup olması ile ge­çerli olan, nikâh şahitlik, kestiklerinin yenmesi, av, veraset gibi tasarruflarıdır ki, mürted belli bir dine bağlı olmadığı, dinsiz sayıldığı için ittifakla bâtıl sa­yılır. Mûrteddin. evliliği ve nikfthı ile ilgili bilgileri da­ha önce açıklamıştık.

Mürted birinin bir başkası lehinde veya aleyhin­de yapacağı şahitlik geçersizdir. Miras konusu ise bir başka başlık altında incelenecektir.

Mûrteddin kestiklerinin yenilmesi ise Mâlikîler, Şafiîler, Hanbeliler 860' ve Hanefîlere 861göre haramdır. İshâkb. Râhûye (v. 238/852) ve eî-Evzâ'iye (v. 157/774) göre mürted kitap ehli bir dine girerse kestikleri

Helâldir 862.

Dinden çıkan birinin köpek, şahin, ok, tüfek ve benzeri silâhlarla avladığı hayvanlar da yenilmez 863'. Kâfir biri sahibinin izni olmaksızın bir hayvan keser­se, hayvanın diri olarak bedelini tazmin eder. İzin Üe keserse tazmin etmez. Çünkü onu telef etmeye izin almıştır 864



C) Sonraki Durumuna Bağlı Olan (Mevkuf) Ta­sarrufları;

Bu eşitlik esasına dayalı olan ortaklığıdır. Mufâ-vada ortaklığı denilen, ortaklar arasında tam bir eşit­lik bulunan yani ortakların koydukları sermaye mik-tarınca mes'ûliyet esasına dayanan bir şirkete ortak bulunan mûrteddin bu tasarrufu tekrar müslüman olursa geçerlidir. İslama dönmez mürted olarak ölürse, tasarrufu Ebû Hanîfe'ye (v. 150/767) göre bâtıl olur. Ebû Yûsuf (v. 182/798) ve tmam Muhammed'e £v. 189/805) göre, ortaklık asıldan 'inan ortaklığı (tam bir eşitlik şartı aranmayan ortaklık) haline döner.



d) Mürteddin îslâma dönüşüne bağlı olup olma­dığında ihtilâf edilen alış - veriş, kiralama, köle azat etme, vasiyyet, kitabet (bedelini ödeyince hür olacak kölenin anlaşmasını yapmak), tedbir (köleyi ölüme bağlı olarak azad etme), alacaklarını toplamak gibi tasarruflardır. Bu tasarruflar İmam Ebû Hanife'ye göre mürteddin sonraki durumuna bağlıdır. Yani müslüman olursa geçerlidir. Mürtedken ölür, öldürü­lür veya düşman ülkesine kaçtığına hükntedilirse bâ­tıl olur. Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre bu ta­sarruflar da geçerlidir.

Dinden dönen erkek için bâtıl olan tasarruflar, kadın için de bâtıldır. Fakat mürteddin sonraki duru­muna bağlı olan tasarrufları, mürted kadın tarafın­dan İslâm memleketinde yapılırsa geçerli olur. Çün­kü o öldürülmez. Can güvenliği olanın mal güvenliği de vardır. Malım dilediği gibi harcama yetkisine sa­hiptir' 865".

Mürtedlerin müslümanken yapmış olduğu vasıy-yetler dinî olsun (meselâ cami yaptırın demesi gibi), olmasın mutlak olarak bâtıldır. Aralarında «şu dînî­dir» veya «değildir» diye fark gözetümezı 866. Yine mür­ted birinin müslümanken yaptığı vakıf dinden çıkma­sı ile bâtıl olur. Çünkü vakıf Allaha yaklaşmadır, bir ibadettir. Ailaha yaklaşma ve ibadet dinden dönme ile bir arada bulunmaz. Hatta tekrar müslüman olun­ca yeniden vakfetmesi için eski vakfettikleri geri dön­mez 867Bu sebeple bir mürted öldürülür, ölür veya düşman ülkesine kaçtığına hükmedilirse müslüman­ken vakfettikleri mürteddin mallarına temas eder­ken göreceğimiz gibi ya fey' olarak hazineye veya müslüman varislerine miras kalır. 868

2. Borçları Ve Alacakları

İslâm hukukçuları ölen, öldürülen ya da düşman ülkesine kaçtığına dair hüküm verilen mürteddin ön­celikle borçlarının ödeneceği, işlediği suçun- diyetinin, eş ve yakınlarına da nafakalarının verileceği görüşün­dedirler. Fakat dinden çıkan kimsenin borçlarının hangi malından ödeneceğinde yani borçları mürted­ken kazandıklarındanmı ödenir?, müslümanken ka­zandığından mı ödenir?, yoksa her ikisinden alınarak mı ödenir? noktasında farklı görüşe sahiptirler, tmam Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre mürteddin borçları hem müslümanken hem de mürtedken ka­zandıklarından verilebilir. Çünkü onlara göre bu mal­lar varislerine miras olarak kalacaktır .869İmam Ebû Hanife'den ise bu konuda üç rivayet vardır:



a) Ebû Yûsuf'un ondan rivayet ettiğine göre; mürteddin borçları yalnız mürtedken kazandığı mal­lardan verilerek ödenir. Eğer mürtedken kazandıkları borcunu ödemeye yetmezse, o zaman müslümanken kazandıklarından ilâve edilerek borç ödenir. Çünkü müslümanken kazandıkları mirasçının hakkıdır. Mirasçılann mürtedken kazandıklarında hiç bir hakla yoktur 870.

b) îmam el-Hasan b. Ziyâd'm Cv. 184/800) riva­yetine göre Ebû Hanife, mürteddin borçları müslü-manken kazandığı mallardan verilmek suretiyle öde­nir, görüşündedir. Eğer müslümanken kazandıkları borcunu ödemeye kâfi gelmezse, mürtedken kazan­dıklarından da ödeme yapılır 871.

c) İmam Züfer'in (v. 158/775) Ebû Hanîfe'den rivayetine göre ise, mürteddin müslümanken yaptığı borçları, müslümanken kazandığı mallardan, mür­tedken yaptığı borçları da mürtedken kazandığı mal­lardan ödenir. îmam Züfer 872 ile İmam el-Hasan b. Zı-yâd'ını 873 görüşleri de bu merkezdedir. Bu görüş ter­cihe daha lâyık görülmüştür.

Düşman ülkesine kaçtığına hakim tarafından ka­rar verilen mürtedlerin alacakları ise helâl olur. Borç­lular mürtede olan borçlarını ödemeyebilirler 874



3. Mallarının Durumu

Mürted ölünce veya öldürülünce tasarruf yetkisi-, ne sahip olduğu mallarının, onun mülkü olmaktan çıktığında fakihler arasında ihtilâf yoktur. Ancak bu malları hangi andan itibaren mürteddin mülkünden

çıkmış olur? Mürteddin mülkünden çıkan mallar fey* midir? Yoksa miras olarak varislerine mi verilir? Mi­ras olacaksa kimler mirasçı olabilir? Bu mallara va­ris olacak kimselerde aranan şartlar (ehliyet) neler­dir? Mirasçılarda aranan şartlar mürteddin irtidadı sırasında mı, ölümü sırasında mı, irtidadından ölümü­ne kadar geçen zaman zarfında mı mevcut bulunma­lıdır? gibi hususlarda fukaha arasında ihtilâf vardır.

İbn Kudâme'nin (v. 620/1223) de dediği gibi İs­lâm hukukçularının çoğunluğu mücerred irtidat ile mürteddin mülkünün zail olmayacağı görüşünde­dir. Bu sebeple mürted ölür veya Öldürüîürse Ölümüy­le mülkü zail olur. Tekrar müslüman olursa malları tekrar kendisinin olur 875. Hanbelî fakihlerinden Ebû Bekr el-Hallâl iv.311/923) ise mücerret irtidat ile mür­teddin malının mülkünden çıkacağı görüşündedir. Ona göre mürted tekrar müslüman olursa yeniden bir mülk olarak malı kendisine verilir .876

İmam Ebû Hanîfe'ye (v. 150/767) göre mürteddin malları, küfre düştüğü andan itibaren, sonraki duru­muna bağlı olarak, mülkünden çıkmış olur. Mürted sonradan tevbe eder müslüman olursa bu mallar tek­rar kendisine aittir. Müslüman olmadan mürtedken ölür, öldürülür veya düşman ülkesine kaçtığına ha­kim tarafından hüknıedüırse bu mallar irtidadı anın­dan itibaren' mülkünden çıkmış olur. Çünkü mülkün zevaline sebep olan şey irtidattır. Ancak mürteddin tekrar müslüman olması ihtimali bulunduğundan, mallarının mülkünden çıktığına derhal karar verilmeyip bir müddet beklenir. Müslüman olursa, irtida­dı mülkünün zevaline sebep olmamıştır. Mürtedlikte devam ederse, irtidat ettiği zamandan itibaren mal­larının mülkünden çıktığına hükmedilir 877.

îmam Ebü Yûsuf (v. 182/798) ve Muhammed'e (v. 189/805) göre mürteddin malları mücerret irtidat üe mülkünden çıkmaz. Ancak mürted, ölür öldürülür veya dar-ı harbe kaçtığına hakim tarafından karar verilirse malları mülkünden çıkar 878.

Görüldüğü gibi hanefîler düşman ülkesine kaçan mürteddi hükümler açısından ölü kabul ederler. An­cak hakim böyle bir karar vermeden mürted hükmen ölmüş sayılamaz. Çünkü tekrar müslünıan olarak İs­lâm ülkesine dönmesi muhtemeldir 879.

Yukarıki ifadelerden anlaşıldığı gibi mürted öl­meden, öldürülmeden - hanefüere göre - düşman ül­kesine kaçtığına karar verilmeden önce İslâm mem­leketine dönerse malı olduğu gibi kendisine geri ve­rilir. Şâfiiler de düşman ülkesine kaçan mürteddin İs­lâm ülkesindeki mallarının sonraki durumuna bağ­lı olarak kendine iade edileceği, müslüman olursa mallarını geri alacağı görüşündedirler 880. Hanbelîler de aynı fikre sahiptir 881. Hatta onlara göre bu mallar müslümanlardan güvenilir birine emânet olarak bı­rakılır 882

Hanefüere göre ise düşman ülkesine kaçan bir mürteddin kaçtığına hakim karar vermeden önce, İs­lâm ülkesine müslüman olarak dönmesi halinde, es-kidenberi müslümanmış gibi malları kendine ait olur. Mirasçılar malından harcamalar onu tazmin ettirebi­lir. Eğer hakim kaçtığına karar verdikten sonra müs­lüman olarak İslâm yurduna dönerse varislerinin elin­de mevcut bulunan mallarım alır. Varislerin harca­dıklarını ise tazmin ettiremez. Çünkü bu durumda va­rislerinin tasarrui . Lisinin veya vekilinin tasarru­fu mesabesindedir 883,

Mürted ölür, öldürülür veya düşman ülkesine kaç­tığına karar verilirse dâr-ı İsîâmdakı mallarının ne olacağında ihtilâf edilmiştir. 884



a) Fey' olur diyenler:

îmam Malik (v. 179/798) 885 üe Mâliki fakihlerin-den Sehnûn (v. 240/854) , 886 Şâfiiler 887 ve Hanbelile-re 888 göre, mürtedken ölen veya öldürülen şahsın ma­lı fey1 alanlara sarfedilmek üzere hazineye kalır. Müs­lüman veya kâfir mirasçısı onun malına varis olama­dığı gibi, harbilerin malının ganimet olarak 1/5 ora­nında savaşçılara dağıtılması gibi de dağıtılmaz. Ta­mamı hazineye fey' olarak kalır 889.

Mürteddin malının müslüman varislerine miras olarak paylaştirümayapagı görüşünü savunanlar 890 Üsâme b. Zeyd'in (v. 54/674) Peygamber Efendimiz­den rivayet ettiği şu hadîsi delil getirirler: -Kâfir müslümana, müslüman da kâfire mirasçı olamaz.» 891

Bu hadîsin ışığında yürüyen Hz. Ebû Bekr (v. İZ/ 634); Ömer (v. 23/644), Osman (v. 35/656), Alî (v. 40/ 661), Üsâme b. Zeyd, Câbir b. Abdillâh (v. 78/697) gibi sahabiler ile, Tavus (v. 106/724), el-Hasan el-Basri (v. 110/728), Ömer b. Abdil'azîz (v. 101/720), Zührî (v. 124/742), A tâ' (v. 135/752), es-Sevri (v. 161/777), Mâ­lik (v. 179/798) ve eş-Şâfi'i (v. 204/819) gibi âlimler müslümanm kâfire mirasçı olamayacağı fikrini be­nimserler 892



B) Miras Olur Diyenler :

Hanefîler ise mürteddin müsiümanken kazandık­larının müslüman varislerine miras olarak dağıtılma­sında hemfikirdirler. İhtilâf mürtedken kazandığı mal­lardadır. Müslümanm mürtedde varis olabileceğini söyleyen Hanefî fıkihçılan; «Eğer bir kimse ölür de ço­cuğu bulunmazsa ve geride ana - baba bir veya baba bir olan tek bir kizkardeşi olursa terikenin yarısı bu­nundur...» 893 ' âyetinin zahirine göre, mürteddin ölmüş biri olduğunu, bu sebeple onun da malına mirasçı olunabileceğini söylemişlerdir 894. Ayrıca Peygamberimi­zin şu fiilî sünnetini de delil getirirler: Münafıkların başı Abdullah b. Übeyy (v. 9/630) öldüğü zaman Pey­gamber Efendimiz onun malını mirasçılarına paylaş-tırmıştı. O her ne kadar münafık idiyse de, mürted olduğuna şu âyet de şâhittir. 895: «İman edenler sonra kâfir olanlar...» 896

İbn Kudâme (v. 620/1223) mürteddin malına müs­lüman varislerinin mirasçı olabijeceğini savunanların şu hadîsede dayandıklarım kaydeder' 897;: «Ebû Esved ed-Düeli (v. 69/688) rivayet ediyor: Mu'âz b. Cebel (v. 18/639) varisi müslüman olan bir yahûdîyi getir­di ve şöyle dedi: Rasûlullah'tan «İslâm artar, eksil­mez. Müslüman yahûdîye varis olur» dediğini işit­tim» 898.

Mürteddin malının mirasçılarına dağıtılacağına dair bir başka delil de Hz. Alî'nin şu icraatıdır: Hz. Ali Müstevridu'1-îclî isimli biri küfre düşünce onu öldür­müştür. Daha sonra da malını müslüman varisleri arasında paylaştirmıştırıs 899 Bu olay sahabeden pek çoğunun hazır bulunduğu bir anda cereyan etmiş ve o zaman hiç kimse itiraz etmemiş, bu konuda icmâ' vâki o*lmuştur 900.



1- Mürteddin ölümü veya düşman ülkesine kaçtığına hükmedilme siyle müsiümanken kazandığı mallarının, varislerine miras olarak taksim edilece­ğinde hemfikir olan hanefüer, böyle birinin mürted-ken kazandığı mallarının ne yapılacağında ihtilâf et­mişlerdir. İmam Ebû Hanîfe'ye (v. 150/767) göre, mür-teddüı mürtedken kazandıkları fey' olarak hazineye kain-. İmam Ebû Yûsuf (v. 182/798) ve Muharamed'e (v. 189/805) göre varislerine kalır 901. Ebû Hanife'ye göre bir kimse mürted olunca, o andan itibaren ölmüş hükmünde olup, o zamana kadar kazandıkları yine müslüman varislerine intikal eder. İrtidattan sonra, elde ettiği mallar ise, mürteddin mülk edinme ehliye­ti olmadığından varislerine kalmayıp, hazineye dev­redilir 902. Ebû Yûsuf ve Muhammed ise mürteddin ölünceye kadar mülk edinme ehliyetine sahip olduğu­nu 903, ayrıca onun ölmek üzere olan bir hasta hükmün­de bulunduğunu, hastanın ölüm hastalığında kazan­dığı mallarıyla sıhhatli iken kazandığı malları arasın­da nasıl miras bakımından bir fark yoksa, mürteddin müslümanken kazandığı ile mürtedken kazandığı mallar arasında miras bakımından bir fark olmadığı görüşündedirler 904".

2- Dinden dönen erkek ve kadın, kimseye varis olamaz. Çünkü işledikleri suç mirasçı olmaya engel­dir. Tıpkı katilin öldürülene mirasçı olamayışı gibi 905.

3- Küfre düşen kişinin düşman ülkesine ka­çarken beraberinde götürdüğü malları kendinin mülkü sayılır. Müslüman askerleri bir harp sonucu onun bu mallarını ele geçifseler, bu mallar hazineye dev­redilir. Müslüman varislerine kalmaz 906.

4- Bir mürted düşman ülkesine kaçtıktan son­ra yine mürted olarak İslâm ülkesine gelip, malların­dan bir kısmım alarak tekrar düşman ülkesine götür­se sonra müslüman ordusu bu mallara el koysa, eğer mürted, düşman ülkesine kaçtığına dair hakim tara­fından karar verildikten sonra İslâm beldesine gelip bu malları götürmüşse, bu inallar varislerine verilir. Varisler bu malları ganimet taksim edilmeden bulur­larsa bedelsiz alırlar. Taksim edildikten sonra bulur­larsa harcanan miktarın kıymeti devletçe varislere ödenir 907.

Fakat mürted düşman ülkesine kaçtığına da­ir karar verilmeden İslâm beldesine gelip, bu mal­ları almışsa bu konuda iki rivayet vardır-. Bir rivayet kaçma kararı verildikten sonra uygulanan hüküm gibidir. Diğer rivayete göre bu mallar savaşçıların el­lerine geçince fey' olarak hazineye kalır 908.



5- Mürted birinin mirasçıları, mürteddin ölme­den önce müslüman olduğunu iddia ederek, mürted­ken kazandıklarının da kendilerine verilmesini ister­lerse, Ebû Hanife'ye göre kesin delille iddialarını is­patlamaları gerekir. Çünkü ona göre mürtedken ka­zanılan mallar hazineye kalmaktadır 909. İmam Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre zaten mürtedken kazan­dıkları da mirasçüara dağıtılır.

6- Mürteddin mirasçılarının varis olabilmeleri için gerekli olan şartlara hangi zamanda sahip ola­cakları konusunda da ihtilâf edilmiştir. Bir mirasçı ölen mürteddin malından hisse alabilmesi için küfre düşen kimse irtidat ettiği zaman" mı, öldüğü zaman mı, yoksa irtidat ettiği andan ölümüne kadar geçen zamanda mı varis olma şartlarını taşıması gerekir? Ebû .Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre mirasçının, mürteddin malından pay alabilmesi için mürteddin ölümü sırasında varis olabilme özelliklerini taşımalı­dır. Çünkü ikisi, mürteddin malının ölümle elinden çıkacağı görüşündedirler. Ebû Hanife'den ise iki gö­rüş vardır:

Bir rivayete göre müslüman, mürtedde varis ola­bilmesi için, mürteddin dinden çıktığı anda verasete ehil olmalıdır. Bir başka rivayete göre de mürteddin. küfre düştüğü andan ölümüne kadar geçen süre içe­risinde mirasçının verasete ehil olması gerekir 910. Bu konuyu misalle açıklayacak olursak; Küfre düşen bir kişinin irtidadı sırasında yaşayan ve mirasçı olma özelliğine sahip bulunan çocuğu veya yakım, mürted­din ölümü sırasında yaşamıyor veya mirasçı olma özelliğini kaybetmişse Ebû Hanîfe'nin bir rivayetine göre mirastan payını alırken, Ebû Yûsuf ve İmam Mu­hammed'e göre mirastan hak iddia edememektedir. Bunun zıddı da düşünülebilir. Yani irtidat sırasında mirasa ehil olmadığı halde, mürteddin ölümü sırasın­da veraset ehliyetine sahip olan mirasçı Ebû Hanîfe'-ye göre hak iddia edemez. Diğer ikisine göre payına düşeni alır. Ebû Hanife'nin öbür rivayetine göre ise, irtidat sırasında mirasçı olabilme özelliğine sahip oğul, bu özelliğini mürted babasının ölümüne kadar sürdüremezse mirastan hakkına düşen payı alamaz.



7- Düşman ülkesine kaçan mürteddin mirasını

paylaşacaklar için sahip olmaları gereken özellikler hangi zamanda bulunmalıdır? konusu da ihtilaflıdır. Ebû Yûsuf'a göre mürteddin düşman ülkesine kaçtı­ğına dair hakim tarafından karar verildiği anda, mi­rasçının verasete ehil olması gerekir. İmam Muham­med'e göre ise düşman ülkesine kaçtığı anda miras­çı, varis olabilme şartlarını üzerinde taşımalıdır 911.



8- Karı - koca birlikte küfre düştükten sonra bir çocukları dünyaya gelse, sonra da koca ölse veya öîdürülse ortaya çıkan problemi Hanefî hukukçuları şöyle hallederler: Eğer çocuk ana - babasının irtida-dmdan itibaren altı ay içerisinde doğmuşsa babasına varis olur. Çünkü bu durumda anasının müslüman-ken hamile kaldığı anlaşılır. Fakat çocuğun doğum tarihi ile ana - babasının irtidat ettikleri tarih ara­sındaki zaman altı aydan çoksa, çocuk babasına mi­rasçı olamaz. Çünkü bu durumda anasının mürted-ken kendisine hamile kaldığı muhtemeldir. Fakat sa­dece koca mürted olmuş, eşi müslüman ise, babanın irtîdadmdan altı ayı aşan bir süre içinde doğan ço­cuk bile, anasının müslümanlığına tabi olarak ölen mürted babasının mirasından düşen payı alır912.

9- Mürted öldüğünde, öldürüldüğünde veya düşman ülkesine kaçtığına karar verildiğinde onun müslüman olan karısı iddet müddeti içerisinde ken­disine varis olur. Çünkü koca irtidat fiili ile mirası kaçırmış olmaktadır. Buna karşılık irtidat eden ka­dının ölümü ile kocası kendisine varis olamaz. Çünkü kocanın iddeti yoktur. Fakat kadının ölümüne se­bep olan hastalığı sırasında küfre düşmesi, kocasını mirasından mahrum etme gayesi güttüğü için, böyle bir kadının ölümüyle mallarına kocası ve diğer yakın­ları varis olabilirler . 913


Yüklə 1,23 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   21




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə