Maden jeolojiSİ BİLİMİNİn tanimi



Yüklə 0,67 Mb.
səhifə9/15
tarix11.04.2018
ölçüsü0,67 Mb.
#37739
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   15

Bazı yazarlar teletermal veya apotermal yatakları da hidrotermal yataklar grubuna dahil etmektedir. Bunlar magmatizmayla doğrudan ilişkileri saptanamamış, plütonik kütlelerden uzakta ve çok düşük ısılarda da oluşmuş, ancak yine de derin kökenli olduğu tahmin edilen yataklardır.

2- Magmatik faaliyetin cinsine göre ; Şu tür yataklar ayırt edilebilir;

A. Plütonik yataklar

B. Sübvolkanik yataklar

C. Volkanik yataklar

Bu sınıflamayla ilgili notlar :

Çoğu yazarlar volkanik ve sübvolkanik yatakları, bir ayırım yapmanın zorluğu nedeniyle, bir arada ele almaktadırlar.

Volkano - tortul veya eksalatif sedimanter adı verilen ya­taklar her volkanizmaya, hem de tortullaşmaya bağlı olduklarından ayrı olarak ele alınabilirler. Ancak volkanizmayla olan daha yakın


ilişkileri bakımından bu yataklar genellikle volkanik yataklar sınıfı içinde kabul edilmektedir.

3- Oluşum derinliğine göre : Plütonik, sübvolkanik ve volka­nik yatak deyimleri aynı zamanda magmatik faaliyetlerin derinliğini de işaret ederler. Bu derinlikleri daha belirgin olarak aşağı­daki deyimlerle ifade edebiliriz.

A. Abisal yataklar (3 km'den derinde)

B. Habisal yataklar (3-1,5 km)

C. Epikrüstal yataklar (1,5-0,5 km)

D. Sübkrüstal yataklar (0,5-0 km)102

E. Süprakrüstal yataklar ( yüzeyde )

A ve B’de yeralan Abisal, Habisal yataklar Plütonik yataklar; Cve D’de yeralan Epikrüstal, Sübkrüstal yataklar Subvolkanik yataklar; E’de yeralan Sübrakrüstal yataklar Volkanik yataklar

4- Ana magmatik kayaçtan uzaklığa göre : Belli bir magmatizmaya bağlı olarak teşekkül eden kayaçlar ile aynı magmatizma ürünü olan maden yatakları bir arada veya birbirlerinden uzakta yerabilirler. Genellikle plütonik yataklarda, bazen de sübvolkanik ya­taklarda kullanılan bu uzaklık ilişkisine göre aşağıdaki maden ya­takları ayırt edilir (Şekil 80)j

A- İNTİRAMAĞMATİKYATAKLAR : Ana magmatik kayacın ile aynı evrede, onun içindeoluşmuşlardır.

B- PERİMAGMATİK YATAKLAR : Ana magmatik kayacın iç ve dış kenarında oluşmuşlardır.

C- APOMAGMATiK YATAKLAR : Ana magmatik kayacın dışında oluş­muşlardır. Ana mağmatikkayaçlarla jenetik ilişkileri belirgindir.

D- KRİPTOMAĞMATİK YATAKLAR : Ana magmatik kayaçtan oldukça uzakta oluşmuşlardır. Ana magmatik kayaçla jenetik ilişkilerin bulunduğu varsayılır.

E- TELEMAĞMATİK YATAKLAR : Herhangi bir ana magmatik kayaç ile ilişkisi saptanamamıştır. Ana magmatik kayacın çok uzakta veya çok derinde clcluğu varsayılır. Böylece cevherli akışkanların çok uzun mesafeler aşarak maden yatağını oluşturduğu kabul edilir.

5- Bağlı Oldukları Mağmatik Kayaç Cinsine Göre : Belli bir magmatizmaya bağlı olarak oluşan maden yataklarının aynı magmatizmayla oluşmuş kayaçlarla jenetik ilişkileri olacağı açıktır. Böylece magmatik kayaç sınıflandırmalarında adı geçen bütün kayaçlara bağlı olarak farklı maden yatakları ayırt edilebilir. Ancak,magmatik kayaçlar için yapılan çeşitli sınıflamalarda belirtilen
kayaç cinsleri arasındaki ayırım türümsel (jenetik) olmaktan ziyade mineralojik veya kimyasal niteliktedir. Buna karşılık belli kayaç cinsleri kendi aralarında türümsel ilişkilere sahiptir. Bir aile veya seri teşkil eden bu kayaç gruplarıyla maden yataklarınıbir arada ele almak daha doğru olacaktır. Plütonik kayaçlar doğada belli beraberlikler halinde bulu­nurlar ve bu şekilde başlıca üç aile oluştururlar. Belli kayaç ad­larıyla temsil edilen bu ailelere bağlı olarak da üç grup maden yatağı ayırt edilir.

A. Granitlere bağlı maden yatakları

B. Nefelinli siyenit ve karbonat itlere bağlı maden yatakları

C. Gabro ve peridotitlere bağlı maden yatakları

Volkanik ve sübvolkanik kayaçlar da doğada belli beraberlik­ler halinde bulunur. Seri (=dizi) niteliğindeki bu beraberlikler ve bunlara bağlı maden yatakları grupları şöyledir:

A. Alkalen volkanik kayaçlara bağlı maden yatakları

B. Toleitik volkanik kayaçlara bağlı maden yatakları

C. Kalko-alkalen volkanik kayaçlara bağlı maden yatakları

Bu yukarıda verdiğimiz grupların dışında bir aile veya seri teşkil etmeyen bazı hibrid kayaçlara bağlı maden yatakları da bu­lunabilir.

6- Diğer Sınıflamalar : Magmatizmaya bağlı maden yatakları yukarıda verdiklerinizin dışında, başka kriterlere göre de sınıf­landırılabilirler;

Plaka tektoniğine göre (Bu konu daha ileride ele alınacaktır)

Orojenez safhalarına göre

Element veya parajönezlere göre

Birçok kriterin bir arada ele alınmasına göre

vb.

Maden jeolojisi yazarları genellikle birçok kriterin bir ara­da ele alındığı karmaşık sınıflamalar kullanmışlardır.



GRANİTLERE BAĞLI MADEN YATAKLARI

GRANİT KAVRAMI :

Sınıflamalarda belli sınırlar içinde tanımlanan asıl granitlerin yanında, mineralojik bileşimleri ve oluşumları bakımından asıl gra­nitlere yakın bütün plütonik kayaçlar geniş anlamda granit terimi ile ifade edilebilir. Böylece geniş anlamda granit terimi alkalen feldispat granitleri, asıl granitleri, granodiyoritleri, tonalitleri, vb. kapsamaktadır. Doğada bu kayaçlar granit karmaşıkları halinde genellikle bir arada bulunurlar.

Birçok maden yatağı konum, zaman ve köken bakımından granit­lerle ilişki halindedir. Granitlere yakın kesimlerde maden yatak­larının genellikle daha yoğun olarak bulunduğu bilinmektedir. Bu cevherleşmelerin granitlerle eşzamanlı oldukları veya hemen gra­nitlerden sonra oluştukları anlaşılmaktadır. Diğer taraftan jeolo­jik ve metallojenik araştırmalar cevherleşmeler ile granitler ara­sında çıkı bir köken ilişkisinin var olduğunu kanıtlamaktadır. An­cak bütün bu ilişkilerde, granitlerin çeşitli özelliklerine bağlı olanlada az çok farklılıklar görülür.

GRANİTLERİN ÖZELLiKLERİ İLE CEVHERLEŞMELER ARASINDAKİ İLİŞKİLERİ

Granitlerin kökeni ile cevherleşme arasındaki ilişkiler :

Bazaltik magmadan itibaren diferansiyasyon yoluyla oluşan granitler aynı magmatizmaya bağlı kuvars diyorit, diyorit, gabro, peridotit gibi kayaçlarla genellikle beraber bulunurlar. Bu tür granitlerin yakınındaki cevherleşmeler: manto kökenli olup, granitlerden çok bazaltik magmanın asıl ürünleri olan gabro ve peridotitlere bağlı cevherleşmelerdir.

Daha önceden mevcut kayaçlarin kısmen veya tamamen ergimesiyle, yani palenjenetik magmadan itibaren oluşan granitler cevherleş­me bakımından çok önemlidir. Bu cevherleşmelerdeki unsurların palenjeneze uğrayan malzemeden geldiği kabul edilebilir. Unsurların derişmesi palenjenetik magmanın katılaşma evreleri sayesinde ger­çekleşmiştir. Ortomagmatik evrede palenjeneze uğrayan yerkabuğu­nun jeokimyasal niteliği nedeniyle, birkaç istisna dışında önemli bir cevherleşme gerçekleşmez. Bu evrede granitin normal mineralle-riyle birlikte kristalleşen ve inklüzyon halinde bulunabilen kassiterit, monazit gibi bazı tali mineraller ancak daha sonra alüv­yon ve elüvyonlarda ekonomik yataklar oluşturabilirler. Ortomagma­tik evrede oluşan granitlerin bizzat kendileri ancak yapı taşı ve­ya süs taşı olarak kullanılabilirler. Bazı granitlerdeki çok iri alkalen feldispatlar da seramik sanayii hammaddesi olabilirler. Palenjenetik magmanın pegmatitik, pnömatolitik ve hidrotermal ka­tılaşma evreleri ise çok çeşitli cevherleşmelerin oluşmasına yol açar; Sn, W, Bi, Mo, Fe, Au, Ağ, Cu, Pb, Zn, Sb, Hg, As gibi.

Katı ortamda veya alkali silis ve su bakımından zengin akış­kanların varlığında difüzyon yoluyla oluşan metasomatik kökenli granitler cevherleşme yönünden oldukça zayıf hatta kısırdırlar.Bu granitler ancak yapı taşı veya süs taşı olarak bir değer ifade ede­bilirler.

2) Granitlerin mineralojik bileşimleri ile cevherleşme arasındaki ilişkiler :

Alkalen feldispat granitler cevherleşme bakımından pek zengin değildirler. Bazı pnömatolitik ve pegmatitik yataklar alkalen feldispat granitlere bağlıdır.

Asıl granitler ve granodiyoritler maden jeolojisi bakımından çok önemlidir. Kalko - alkalen granit ailesi adı altında toplayaca­ğımız bu kayaçlar (sübalkalen granitler, monzonitik granitler granodiyoritler) pegmatitik, pnömatolitik, pirometasomatik ve hid­rotermal cevherleşmelerin büyük bir çoğunluğu ile doğrudan ilişki­lidir.

Tonalitler ve kuvars diyoritlere bağlı cevherleşmeler birin­ci gruptaki kayaçlara göre daha çok, ikinci gruptaki kayaçlara gö­re daha azdır.

3) Granitlerin bölgesel tektonik gelişim içindeki konumu ile cevherleşmeler arasındaki ilişkiler:

Granitler genellikle orojenik zonlarda, bölgesel tektonik ile zaman ve yapısal unsurlar bakımından ilişkili olarak bulunurlar. Orojenezin değişik safhalarında değişik granitler oluşur ve her granit kendine has bir cevherleşme gösterir. Pretektonik ve sintektonik granitlere bağlı cevherleşmelerin az sayıda olmasına karşılık post - tektonik granitler ma­den jeolojisi bakımından çok önemlidir. Bu sonuçlar orojenez son­rasında yerleşmiş sokulum granitleri olup, daha önceden oluşmuş kayaçları ve yapıları keser şekilde bulunurlar. Yankayaç ile kesin sınırlı posttektonik granitlere bağlı olarak özellikle .pirometa-somatik ve hidrotermal cevherleşmeler gelişmiştir (Şekil 81).

4) Granitlerin yerleşme derinlikleri ile cevherleşmeler ara­sındaki ilişkiler :

Yaklaşık 12km'den daha derine yerleşmiş katazon granitleri cevherleşme yönünden çok fakirdir. Bu granitlerin civarındaki ender cevherleşmeler genellikle metamorfik kökenlidir.

Yaklaşık 12 ile 6 km derinlikleri arasına yerleşmiş mezozon granitleri pegmatitik ve pnömatolitik cevherleşmeler ile ilişkili­dir.

Yaklaşık 6 km’den daha sığ derinliklere yerleşmiş epizon granitleri ise özellikle pirometasomatik ve hidrotermal cevherleş­meler bakımından çok zengindir.

Önceleri cevherleşme ısılarının doğrudan cevherlerin yerleş­me derinliğine bağlı olduğu düşünülürdü. Oysa cevherleşme ısıları bağlı oldukları granitlerin yerleşme derinliğine ve yerlerine srasında mevcut olan izotermlerin konumuna da bağlıdır. Bu izotermler derinde yerleşmiş bir granitin etrafında aralıklı, yüzeye yakın yerleşmiş bir granitin etrafında ise sıkışıktır (Şekil 82). Böyle­ce örneğin epitermal (200°C ) bir cevherleşme hipotermal (300° ~ 400°C) bir cevherleşraeden daha derinde oluşabilmekteclir.

III, CEVHERLEŞMELERİN GRANİTİK BATOLİTLERE GÖRE KONUMU :

Cevherleşmeler granitik batolitlerin genellikle takke (apoks) kısımlarında veya takkelerin üzerinde çatı kayaçlarının içinde yer alırlar Granitik batolitin içindeki cevherleşmelere intraplütonik veya intramagmatik cevherleşme, granitik batolitin dışında ve ci­varındaki cevherleşmelere periplütonik veya perimagmatik cevherleş­me denir.

Batolitlerin en yüksek takkesi cevherleşmelerin en yoğun ol­duğu kesimdir (Şekil 83) . Zira dış basıncın en düşük olduğu bu ke­sime cevherli akışkanlar daha kolaylıkla yükselebilmiş ve yerleşe-bilmişlerdir. Çoğu batolitlerde ilk önce kapüşon adı verilen konar kısımlarının soğuyarak kristalleştiği düşünülmektedir.

Kapüşonun kalınlığı batolitin takke kısımlarında 3 km’ye erişebilir. Batolitin çukur kısımlarında ise kapüşon incedir. Kapüşon altındaki so­ğumanın ve kristalleşmenin devam ettiği kesimden yükselen cevherli akışkanlar kapüşonun ve çatının çatlakları içinde maden yatakları­nı oluştururlar.

EMMONS (1940) granitik bir masifin gittikçe derinleşen aşın­malarını 6 seviye halinde adlandırmıştır. Bunlar yüzeyden itibaren kriptobatolitikf akrobatolitik, epibatolitik, embatolitik, endobatolitik ve hipobatolitik seviyelerdir (Şekil 83). İlk aşınma sevi­yelerinde çok sayıda cevherleşmeye rastlanılmasına karşılık, derin aşınma seviyelerinde cevher bulma olanağı azalır, örneğin, Ante-kambriyen kalkanlar çok aşınmış olduklarından buralarda geniş alan­lar kaplayan granitler genellikle sterildir. Buna karşılık, Kersinyen ve özellikle Alpin masiflerde aşınma nispeten daha az olduğun­dan yoğun bir cevherleşmeye rastlanmaktadır.

IV, GRANİTLERE BAĞLI ZONLANMA :

Bir granitik masifin çevresindeki cevherleşmeler incelendi­ğinde mineralojik ve kimyasal değişiklikler görülür.Granitik masifi kuşaklar halinde saran bu değişiklikler derin kökenli bir zon-lanmayı işaret ederler. Granitin çevresinde rastlanan bu zonlanmaya, kısmen granitin iç kısmını da alakadar etmesine rağmen, periplütonik zonlanma adı verilir. Doğadaki birçok örneğin incelenmesi sonucunda FERSMAN (1934) düşey bir periplütonik zonlanma şeması yapmıştır (Şekil 84). Fersman'ın bu şemasında her kuşak o zonda en bol bulunan metalin adıyla gösterilmiştir. Kuşaklar batolitin tak­ke kısmına az çok paraleldir. Kuşakların yatay düzlem ilekesişmesi sonucu harita düzlemi üzerindeki arakesitleri de konsantrik halkalar biçimindedir. Yatay düzlemdeki bu sıralanışa yatay zonlanma adı verilir (Şekil 85). Yatay zonlanmada akrobatolitik aşınma seviyesinden daha alçak seviyelerde merkezde granitik plüton bulu­nur. Buna karşılık kriptobatolitik aşınma seviyesinde plüton most­ra vermez, fakat kuşakların varlığı ile az derinde olduğu anlaşı­lır.

Kalay ve volframlı bileşkenler çok uçucu olduklarından kolay­ca yükselebilmişler ve özellikle takke kısmın üzerinde derişmişlerdir. Bu nedenle kalay ve volfram kuşakları derine inmezler, takke kısmın hemen yanında batolit ile kesişirler. Daha az uçucu olan altın, bakır ve çinko bileşikleri ise hem takke kısmın üzerinde, hem de yanlarda toplanırlar. Bu unsurlara ait kuşaklar da batolit sınırı ile kesişirler. Buna karşılık, granitten uzakta düşük ısılı minerallerin bileşimine giren kurşun, gümüş ve antimuan unsurları­na ait kuşaklar derine doğru batolitle kesişmeden kaybolurlar.

Fersman'ın düşey periplütonik zonlanma şeması her zaman ge­çerli değildir. Bu şemaya aykırı haller başlıca iki türlüdür. Teleskopaj ve kuşakların batolitler içine gömülmesi.

1) Teleskopaj ; Normal periplütonik zonlanmada birbirinden oldukça uzakta teşekkül etmesi gereken cevherleşmelerin bazen bir arada bulundukları izlenir, örneğin altının gümüşle beraber bulun­ması gibi kuşakların sıklaşarak birbiri içine girmesi olayına te­leskopaj denir. Teleskopaj granitik plütona bağlı bir cevherleşmeyi değil, volkanizmaya bağlı bir cevherleşmeyi işaret eder.

Zira bu tür cevherleşmelerin daima genç volkanik oluşuklar üzerinde bulunduğu saptanmıştır. Volkanik alanlardaki jeotermik gradyanın düşük değerleri nedeniyle izotermler birbirlerine sıkışık olmuşlar ve neticede metaller ve mineraller çok küçük bir yer aralığında çökelmişlerdir.

2) Kuşakların Batolitler İçine Gömülmesi: Normal periplütonik zonlanmada bazı kuşakların batolit içine hafifçe gömülmesi normaldir. Böylece kalay, volfram ve molibden cevherleşmeleri normal olarak batolit içinde de bulunabilir. Buna karşılık bazı maden provenslerinde bakır, çinko gibi uzak kuşakların batolit içine dalması ve gömülmesi normal periplütonik zonlanma şemasına aykırıdır. Durumda intraplütonik bir yatak ile intraplütonik bir zonlanma ( iç zonlanma) söz konusudur, özellikle porfirik bakır yatakla­rında gözlenen intraplütonik zonlanma daima hipabisal veya. sübvolkanik oluşuklarla ilgilidir, întraplütonik zonlanmayı açıklamak için değişik görüşler ileri sürülmüştür. Bunlardan en geçerli olanı şöyledir; Cevherleşmenin kaynağı olan sıcak merkez granitin kris­talleşmesi sırasında derine doğru inmiş ve böylece daha derin sevi­yelerden gelen cevherli akışkanlar önceden soğumuş kapüşon kısmına yerleşmişlerdir. Çok derinden gelen bu akışkanlar çatı kayaçları içine kadar yükselememişlerdir.

PEGMATİTİK YATAKLAR

TANIM


Pegmatitik yataklar çok iri kristalli olan ve ekonomik öneme sahip çok sayıda mineral içeren pegmetitlerinmeydana getirdiği yataklardır.

PEGMATİTLERİN KÖKENİ:

MAĞMATİK KÖKENLİ PEGMETİTLER:Ortomağmatik evreden sonra alkaliler ve uçucu elemanlarca zenginleşmiş kalıntı mağmadan itibaren kristalleşmişlerdir. Pegmatit evre yaklaşık 700o ile 600oC arasında gerçekleşir. Ancak ortomağamtik, pnömatolitik ve hatta hidrotermal evreye ait bazı minerallerinpegmatitler içinde yer almasıyla, bu kayaçların yaklaşık 800o ile 400oC arasında oluştuğu kabul edilmektedir. Bu geniş ısı aralığı nedeniyle mağamtik kökenli pegmetitler genellikle çok çeşitli mineraller içerirler.

2. ANATEKTİK KÖKENLİ PEGMATİTLER: Yüksek ısı ve basınç koşullarında yerkabuğunun kısmi ergimesiyle oluşan ilk eriyikten itibaren kristalleşmişlerdir. Kısmi ergime rejyonal metamorfizma sırasında, anateksi sınırı ötesinde yaklaşık 600o – 700oC dolaylarında gerçekleşir. Metamorfik pegmatit adı verilen bu kayaçlar genellikle kuvars ve feldispattan ibaret bir minerolojik bileşime sahiptir.

METASOAMTK KÖKENLİ PEGMATİTLER: Daha önceden mevcut kayaçların metasomatik olaylar neticesinde, yeniden kristalleşmesiyle pegmatitlerin oluşabileceği bilinmektedir. Ancak, metasomatik olaylar daha ziyade mevcut pegmatitlerde yeniden kristallenmelere neden olması bakımından önem taşır.

PEGMATİTLERİN YATAKLANMA ŞEKİLLERİ:

Pegmatitler genellikle mercek veya damar şeklinde yataklanmışlardır. Bunların kalınlıkları birkaç cm. ile 100 m. arasında, uzunlukları ise birkaç m. ile birkaç km. arasında değişir. Pegmatitler daha ender olarak pipo veya düzensiz yığın şeklinde de yataklanabilirler. Pegmatitler genellikle belli bir plütonik kütle ile beraber, ona bağlı olarak bulunurlar. En çok granitik plütonlara bağlı peg­matitlere rastlanır. Siyenitik, nefelinli siyenitik, diyoritik ve daha ender olarak mafik plütonlara bağlı pegmatitler de vardır. Esas itibariyle tümü magmatik kökenli olan bu pegmatitler türedikleri plütona göre yerleşimleri yönünden üçe ayrılırlar (Şekil 86) ,

İç Pegmatitler : Türedikleri plütonun içinde, Özellikle takke kısmında yer alırlar.

B) Kenar (çeper) Pegmatitleri : ilgili bulundukları plütonun çeperinde, özellikle takke - ankayaç sınırında yer alırlar.

C) Dış Pegmatitler : Plütonların dışında, plütonlarla ilgili olarak yerleşmişlerdir. Dış pegmetitler genellikle metamorfik kayaçlar içinde yer almışlardır. Zira pegmatitlerin oluşumu için gerekli yüksek ısı ve basınç koşulları ancak önemli derinliklerde gerçekleşebilir, önemli derinliklerde ise sadece mezozon ve özellikle katazon granitleri ile bunları çevreleşen rejyonal metamor­


fik kayaçlar bulunur. Bu kadar derinde oluşan pegmatitlerin yüzeylenebilmelerî için uzun bir aşınma dönemi gerektiğinden, pegmatitler genellikle Paleozoik veya Antekambriyen oluşuklar içinde görülürler. Doğu Karadeniz bölgesinde Alpin yaşlı, epizonal karakterli plütonlara bağlı hiçbir pegmatit görülmeyişi de bu şekilde açıkla­nabilir.Bazı pegmatitler rejyonal metamorfik kayaçlar içinde, herhangi bir plütonik kütleye bağlı olmaksızın bulunabilirler. Bunlar anatektik kökenli metamorfik pegmatitlerdir.

PEGMATİTLERİN KİMYASAL VE MİNERALOJİK BİLEŞİMİ :

Bağlı oldukları plütonun petrografik karakterine uygun şekilde granitik, siyenitik, nefelinli siyenitik, diyoritik ve mafik pegmatitler bulunur. Metamorfik pegmatitler genellikle granitik pegmatit bileşimindedir. Buna göre, bütün pegmatitlerde esas ele­mentler kuvars ve feldispat gibi minerallerin bileşimine giren Si, O, Al, K, Na ve Ca'dur. Magmatik kökenli pegmetitlerin bir kısmı ile metasomatik kökenli pegmatitler ayrıca Li, Be, Nb, Ta, Zr, Th, U, nadir toprak elementleri (Y, Ce,..) gibi çok sayıda nadir ele­ment içerirler, Nadir elementler son derece çeşitli minerallerin bileşimlerine girerler.

Pegmatitler kimyasal özelliklerine göre ikiye ayrılırlar;

a) Potassik Pegmatitler : Potasyumca zengin pegmatitlerdir. Potasyumca zenginlik mikroklin, ortoz, muskovit gibi minerallerin varlığı ile anlaşılır. Potassik pegmatitler en çok rastlanan pegmatitler olup, mineralojik bileşim bakımından nispeten fakirdirler.

b) Sodo - litik Pegmatitler : Sodyum ve lityum'ca zengin pegmatitlerdir. Sodyumca zenginlik lepidolit, spodümen, leylak renkli turmalin gibi minerallerin varlığı ile anlaşılır. Oluşumlarında


genellikle metasomatozun rol oynadığı sodo - litik pegmatitler enderdir, ancak çok çeşitli mineraller içermeleri bakımından önem taşırlar.

Pegmatitler mineralojik bileşim ve yapıları bakımından da ikiye ayrılabilirler :

a) Basit Pegmatitler : Başlıca kuvars, feldispat ve mika minerallerinden oluşmuşlardır. Bu minerallerin kütle içindeki dağılımında ve tane büyüklüklerinde önemli değişiklikler görülmez.
Basit pegmatitler anatektik kökenli olabilecekleri gibi kısa sü­reli bir magmatik aktivite sonucu da meydan

xx EKSİK XX

rastlanan başlıca mineraller şunlardır

Oksitler


Kuvars ; SiO2

(Dağ kristali=Necef taşı)

(Dumanlı kuvars)

(Pembe kuvars)

(Ametist : mor)

(Morion : siyah)

(Sitrin : sarı)

(Avantürin : mika veya hematitli)

(Venüs saçı , rütil veya turmalinli) Korendon : Al203

(Safir : mavi)

(yakut=rübi ; kırmızı)

Rütil : TiO2

İlmenit : FeTiO3

Manyetit : Fe3O4

Kassiterit : SnO2

Fosfatlar

Ambligonit : LiAlPO4(F,OH )

Monazit : Ce PO4

Ksenotim :Y PO4

Fluorürler

Kriyolit : Na3Al F6

Florit : CaF2

Volframat

Volframit : (Mn,Fe) WO4

Sülfürler

Pirit : FeS2

Kalkopirit : CuFeS2

Molibdenit: MoS2

Silikatlar

Mikroklin : KalSi3O8

(Amazonit: yeşil)

Ortoz : KAlSi3O8

Adüler : KAlSi3O8

Albit : NaAlSi3O8

Muskovit : KAl2(Si3AlO10)(OH)

Biyotit : K(Mg,Fe)3 (Si3AlO10)(OH,F)2

Lepidolit :K(Li,Al)3(Si3AlO10) (OH,F)2

Spodümen :LiAlSi2O6

Beril : Be3Al2Si6O18

(Zümrüt: yeşil)

(Akuamarin:mavi)

(Heliodor: sarı)

Turmalin : (Na,Ca) (Mg,Al)6B3Si6(O,OH)30

(Şorlit: Siyah)

(Dravit: kahverengi)

(Rubellit= elbait: pembe)

(İndikolit: mavi)

Topaz : Al2SiO4(OH,F)2

Disten : Al2SiO5

Spessartin : Mn3Al2(SiO4)3

Zirkon : ZrSiO4

Torit : ThSiO4

Uranotorit : (Th,U) SiO4

Ortit=Allanit: (Ca,Ce,La,Na)2 (Al,Fe,Be,Mg,Mn)3Si3O12OH

Monuzit: (Ce,L,Y,Th)PO4

ZONLANMA


Pegmatitlerle ilgili iki türlü zonlanma vardır :

Pegmatitlerin iç zonlanması

Pegmatitlerin zonlu dağılımı

1) İÇ ZONLANMA : Karmaşık pegmatitlerin içinde çeperlere pa­ralel değişik mineralojik bileşimde kuşaklar bulunur. Bu kuşaklar dıştan içe doğru genellikle şöyledir (Şekil 87) :

A- Muskovit Kuşağı : Çok ince taneli müskovit, kuvars ve feldispat minerallerinden yapılıdır. Kalınlığı birkaç cmyi geçme­yen bu kuşakta ekonomik mineral yığışımları bulunmaz.

B- Kuvars - Feldispat Kuşağı : Nispeten daha iri taneli olan bu kuşakta başlıca kuvars ve feldispat mineralleri bulunur. Doku granitik veya grafiktir. Bu kuşakta bazı nadir element minerali bulunabilir.

C- Mikroklin Kuşağı : Başlıca iri taneli mikroklinden veya mikroklin blokları ile bunların arasını dolduran kuvarstan yapılı­dır. Nadir element mineralleri en çok bu kuşak içinde, özellikle bir sonraki kuvars kuşağı ile olan sınırda bulunur.

D- Kuvars Kuşağı : Çekirdek kuşağı da denilen bu zonda çok iri kuvars mineralleri bulunur.

İç zonlanmayı açıklayan üç varsayım vardır.

Zonlu yapı, magmanın fraksiyonel kristalleşmesinin çok dengesiz koşullarda olması nedeniyle ortaya çıkmıştır. Kristalleşen kısım ile bu kristallerin içinde yüzdüğü artık sıvı arasındaki reaksiyonlar tamamlanamadığı için birbirine zıt bileşim gösteren ve birbirini izleyen eşmerkezli zonlar ortaya çıkmıştır.

Magmanın diferansiyasyonu sırasında bileşimleri değişen ergiyikler izledikleri yolların çeperleri boyunca maddelerini çöktürmüşlerdir. Yöre kayaçlarının özümlenmesi de ergiyiklerin bileşimi­ni değiştirmiş olabilir.

Birinci aşamada basit bir pegmatit oluşmuştur, ikinci aşamada ise bu basit pegmatitin içinden geçen pnömatolitik ve hidrotermal akışkanlar ilk oluşmuş minerallerin bir kısmı veya tamamını ornatarak zonlu yapıyı gerçekleştirmişlerdir, özellikle nadir element mineralleri ve bunlara eşlik eden ikincil albit, kuvars, mik­roklin gibi bazı mineraller bu şekilde oluşmuşlardır.Birinci ve üçüncü varsayımlar en çok tutulanlardır.

VLASOV (1952) pegmatitlerin bir evrime bağlı olarak meydana geldiklerini ileri sürer. Vlasov'a göre bu evrim sonucunda beş ay­rı tipte pegmatit oluşabilir (Şekil 88) :

1.ci tip : Taneli veya grafik dokulu kuvars veya feldispattan yapılı.


Yüklə 0,67 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   15




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə