16
depozitleri görülür. Bu yapıya Spargo tarafından glomerüler kapiller
endoteliyozis adı verilmiştir (37). Glomerüler değişiklikler ancak postpartum
haftalar sonra normale dönebilmektedir.
E) Karaciğer:
Preeklampsi ile birlikte görülen hemoliz, yükselmiş karaciğer enzimleri,
düşük platelet sayısı ile karakterize bir durum olan Hellp Sendromu
tariflenmiştir. Serumda karaciğer enzimlerinin yükselmesinin muhtemel sebebi,
karaciğer lobüllerinin periferinde görülen periportal hemorajik nekrozlar
şeklindeki lezyonlardır. Bu lezyonlardan ve kapsülden olan kanamalar
subkapsüler hematomlara neden olabilmektedir. Karaciğer kapsülü altından
olan kanama o kadar ciddi boyutta olabilir ki kapsül rüptüre olup hayatı tehdit
edici intraperitoneal kanamaya sebep olabilir.
F) Plasenta :
Preeklampsi olgularında uteroplasental kan akımı azalmaktadır. Normal
gebelikte trofoblastların invazyonu ile spiral arterler dilate, rezistansı düşük
damarlara çevrilirler. Preeklampside trofoblast invazyonu defektiftir.
Preeklamptik hastaların uteroplasental yapılarında meydana gelen belirgin
histolojik değişiklikler hastalık için patognomoniktir ve akut arteroz olarak
adlandırılır. Bu değişiklikler; endotel hücre hasarı, bazal membran bütünlüğünün
bozulması, platelet depositleri, mural trombus, fibrinoid nekroz, intimal hücre
proliferasyonu ve myointimal hiperplazi, düz kas hücre hiperplazisi, düz kas
hücrelerinde ve myointimal geniş yağ nekrozları, damar lümeninde daralmaya
neden olan vazospazmla birlikte düz kas hücresi proliferasyonu gibi mikroskobik
bulguları içermektedir.
G) Endokrin sistem:
Normal gebelikte renin, anjiotensin ve aldosteron artarken
preeklamptiklerde gebe olmayan kadınlardaki düzeye kadar iner. Normal
gebelerde anjiotensin ve aldosterona karşı direnç varken preeklamptikler
hassastır.
17
Preeklampside norepinefrinin pressör etkilerine duyarlılık ve üriner
katekolamin atılımında artış vardır (38, 39). Bu olgularda vasodilatatör etkili PG
E2 ve PG I2 (prostasiklin) miktarı azalmış, vazokonstriktör etkili PG F2 miktarı
artmıştır (40). Human koryonik gonadotropin (HCG) seviyesi ağır preeklampsi
olgularında normal gebelere göre yüksek, hafif preeklampsi hastalarında ise
aynı olduğu daha önceki çalışmalarda görülmüştür (41).
Daha sonra Said ve arkadaşları yaptıkları araştırmada normal gebeler ile
karşılaştırıldığında preeklamptik gebelerde beta HCG değerini daha yüksek
bulmuşlardır; hafif ve ağır preeklampsi arasında ise fark bulamamışlardır.Yine
preeklampside human plasental laktojen hormon (HPL) konsantrasyonu
azalmış, atriyal natriüretik peptid ise yüksek bulunmuştur (42).
LABORATUVAR TESTLERİ
Preeklampsinin taranmasında ve risk altındakilerin tespiti için bugüne
kadar çeşitli testler önerilmiştir. Fakat yeteri kadar doğru ve basit bir test henüz
geliştirilmemiştir.
Gebelikte anjiotensin 2 reseptörlerinde olması gereken fizyolojik
azalmanın preeklamptiklerde olmayışı, vazopressine artmış bir platelet kalsiyum
cevabının oluşu, CD 63 gibi çeşitli platelet yüzey antijenlerinin ekspresyonunda
artış çeşitli çalışmalarda kullanılabileceği belirtilen testlerdir (43). Fakat yeteri
kadar kullanışlı değillerdir. Gebeliğin 13 ve 20. haftalar arasında azalmış üriner
kallekrein/kreatinin oranının preeklampsi için prediktif olduğu ifade edilmiştir .
İkiyüzün altındaki değerlerde pozitif prediktif değer %91 ve negatif prediktif
değer %99 olarak belirtilmiştir. Diğer bazı yayınlarda ise idrar albümin/kreatinin
ve kalsiyum/kreatinin oranlarının tarama testi olarak kullanılabileceği ifade
edilmiştir (44).
18
Son zamanlarda Doppler ölçümlerinin preeklampsinin varlığını ve
şiddetini göstermede etkili olduğunu belirten çalışmalar mevcuttur.
Diğer tarama testleri şunlardır: plazma fibronektin seviyesi, atrial
natriüretik faktör, üriner kalsiyum ekskresyonu, maternal serum kalsiyum
metabolizması, vazopressine karşı trombosit kalsiyum cevabında değişiklik,
ortalama trombosit volümü, eritrosit yağ asitleri, plazma homosistein
konsantrasyonu (45).
KLİNİK VE TANI
Oturur pozisyonda, sağ koldan, kalp hizasında yapılacak kan basıncı
ölçümünde sistolik basıncın >140 mmHg ve diastolik basıncın >90 mmHg
olması preeklampsinin ana olayı olan vazospazmın göstergesidir. Erken
preeklampside proteinüri minimaldir. Fakat hastalık ilerledikçe proteinürinin
artması fetal morbidite ve mortalitenin de artacağının en güvenilir kanıtıdır.
Ödem, preeklampsinin erken bulgularından biri olmakla beraber yeteri
kadar spesifik olmadığından tanı koydurucu kriter olmaktan çıkartılmıştır. Bir
haftada 2 kg’dan fazla olan kilo artışları preeklampsi için uyarıcı niteliktedir.
Buna rağmen normal gebeliklerin % 35’inde ödem görülür. Yine hızlı kilo artışı
olan gebelerin çoğunluğu preeklampsi geliştirmeyebilir. Diğer yandan bu
bulguların olmadığı hastalarda preeklampsi görülebilir. Bu nedenle 12 saat
istirahat sonrası yüzde ve tüm vücutta mevcut olan genel bir ödem ancak
patolojik olarak kabul edilmektedir.
Artmış derin tendon refleksleri bir eklampsi atağının habercisi olabileceği
gibi normal gebelerde de bulunabilir. Yine, hiperrefleksi olmadan nöbet de
gözlenebilir.
Retinal arterlerin spazmı hastaların %85’inde görülür. Segmental
arteriolar spazm ya da jeneralize bir darlık şeklinde kendini gösterir. Oksipital
Dostları ilə paylaş: |