608
a r a l ı k 1 1
çıkma ihtimalini iyiden iyiye zayıflatmış oldu.
Yakın bir gelecekte, merkez sağda siyaset yap-
manın başka bir adresinin görünmediği siyasal
atmosferde, AK Parti’nin siyasi arenadaki be-
lirleyici rolünün tahkim edileceğini söylemek
yanlış olmaz. Seçim zaferiyle beraber yeni bir
anayasayı gündemine alan iktidar partisi, 2012
başına kadar çok ciddi bir sorun olmaksızın
mecliste devam eden süreci sene içerisinde ta-
mamlamaya gayret edecektir. 2011 yılı içerisin-
de AK Parti’yle alakalı bir diğer konu ise “Arap
Baharı” tartışmaları içerisinde gelişti. Bölge-
mizde yaşanan derin değişimlerin tamamında
AK Parti üzerine neredeyse siyasal bir literatür
oluştu. Arap dünyasının değişimin sürecinde
AK Parti tecrübesine biçtiği rol hem devrimle-
ri yaşayan ülkelerde hem de batıda yoğun bir
şekilde tartışıldı. Bu tartışmalar neticesinde bir
“Türkiye modeli” de gündemi yıl boyunca işgal
etmiş oldu.
2011 gündeminin belirlenmesinde 12 Haziran
seçimleri ve sonuçları ne kadar rol oynadıysa
dış politikada ve bölgemizde yaşanan gelişme-
ler de bir o kadar rol oynadılar. 2010 sonunda
hareketlenen Kuzey Afrika ve Ortadoğu, bir
yıl içerisinde iktidarların yıkılmasına ve isyan
dalgasının yayılmasına şahitlik etti. Türkiye’nin
bölgesinde oynadığı rol 2010 senesindeki
tartışma yoğunluğunu da aşarak devam etti.
Tunus ve Mısır devrimlerine açık bir şekilde
destek veren Türkiye; Libya’da Kaddafi’nin dev-
rilmesi sürecinde tedrici bir şekilde aktif rol
oynadı. İsyan dalgasının sınırlarımıza ulaştığı
Suriye’de ise Ağustos ayına kadar müzakere ve
diyalog sürecini destekledi. Suriye Baas yöne-
timinin, hız kesmeden katliamlarına devam
etmesi, Türkiye’nin ve diğer aktörlerin uyarıla-
rına kulak tıkaması neticesinde Türkiye yöne-
time karşı açıktan tavır aldı. Suriye ile son 5-6
yılda kurulan özel ilişki, Türkiye’nin geçmiş yıl-
larda uluslararası izolasyondan geçtiğimiz yılda
ise içine düştüğü kaostan çıkması için uzattığı
ipi Esad’ın boynuna dolamasıyla yeni bir evreye
Meselesi üzerinden mecliste var olma hedefine
hapsolmuş durumdadır. Mezkûr hedefin BDP
tarafından başarıyla hayata geçirilmesinin bü-
yük bir başarıdan ziyade, uzun vadede, PKK
parantezinden çıkmayı daha da imkânsız hale
getiren bir kısır döngüye denk geldiğini tespit
etmemiz gerekiyor. Kürt Meselesinin çözümü-
ne dair tek meşru tartışma çizgisini BDP-PKK
bakış açısı şeklinde dayatan sol-anakronik dil,
BDP’nin Türkiye’yi kuşatan hatta Kürtleri kuşa-
tan bir siyasal dünyaya sahip olmasını engelle-
mektedir.
Kürt Meselesinin bir dinamiği olan PKK da,
2011 senesi boyunca Yeni Türkiye tartışmaları
karşısında içinden çıkması zor bir pozisyona
kendisini hapsetti. 2010 yılında Demokratik
Açılım sürecine negatif tepki veren PKK; Orta-
doğu isyanlarıyla beraber terör eylemlerini ar-
tırdı. MİT-PKK görüşmelerinin sızdırılmasıyla,
PKK’nın kamuoyunun tahmin ettiğinden çok
daha barışçı yöntemlerle ikna edilmeye çalışıl-
dığı ortaya çıkmış oldu. Gerek yaşanan demok-
ratikleşme gerekse PKK ile yapılan görüşmeler;
Türkiye’nin sorunu çözmek isterken, PKK’nın
ise kendisini çözümün değil aksine sorunun bir
parçası olarak konumlandırdığını ortaya koy-
du. Benzer bir şekilde, demokratik kanalların
eski Türkiye’ye göre hiç olmadığı kadar açık
olduğu bir dönemde illegal örgütlenmede ısrar
eden PKK, KCK şehir örgütlenmesi marifetiyle
bir taraftan Kürt Meselesinin normalleşmesini
engellerken diğer yandan silahlı örgüt ile resmi
yasal örgütlenme arasında Kürt siyasi hareke-
ti için aşılması zor bir alan inşa etti. Bu alana
yargının belli ölçüde kaba kabul edilebilecek
müdahalesine daha fazla terör eylemiyle cevap
vererek bir başka kısır döngünün oluşmasına
yol açmaktadır.
Seçimlerin açık ara galibi olan AK Parti sadece
12 Eylül halkoylamasının kazanımlarıyla değil
aynı zamanda yeni bir anayasa yapma umuduy-
la 2011 senesine girmişti. Referandum neticesi-
nin özgüveniyle 12 Haziran seçimlerine giren
AK Parti, 12 Eylül’deki %58’lik başarısını genel
seçimlerde de üçüncü kez tekrarlamış oldu. AK
Parti, üçüncü genel seçimlerden açık ara zafer-
le çıkarak “hâkim parti” algısının Türk siyasi
hayatına yerleşmesini sağlamış oldu. Özellikle
sağ seçmen tercihlerini bünyesinde konsolide
etmeyi başaran AK Parti, sağ cenah içerisinde-
ki 1990’lara benzer farklı oluşumların ortaya
“
Türkiye’nin bölgesinde oynadığı
rol 2010 senesindeki tartışma yoğunlu-
ğunu da aşarak devam etti.
609
2 0 1 1 ’ d e t ü r k i y e
ulaştı. Bölgemizdeki değişim dalgası karşısında
meşru taleplerin karşılanması çizgisini benim-
seyen Türk dış politikası, sıcak süreçler içerisin-
de yaşanan kazanımlar ve kayıplardan bağımsız
olarak, uzun vadede kaybetmeyeceği bir meş-
ruiyet adası olma özelliği kazanmış oldu.
Devrimlerin yaşandığı Mısır, Tunus ve Libya’ya
ilk ziyaretleri gerçekleştiren Başbakan yoğun
bir teveccüh ile karşılandı. Her üç ülkedeki
muhalefet ve geçiş dönemi hükümetleriyle
yoğun ilişkiler kurulmuş oldu. Aynı dönemde
Somali’de yaşanan felakete özel bir ilgi gösteren
Türkiye, dünyada dikkatleri üzerine çekmeyi
başardı. “Arap Baharı”nın yaşandığı ülkeler ve
Somali’deki felakete dair Türkiye ilgisi 2011 BM
toplantılarında gözlerin Türkiye’ye çevrilme-
sine yol açtı. Türk dış politikasının kapasitesi-
nin, araçlarının ve uzun vadeli yatırımlarının
ilk kez bu denli yoğun test edildiği bir yıl oldu
2011. Türkiye sadece aktif bir siyaset görün-
tüsü vermedi. 2011 senesi sadece aktif bir dış
politika değil aynı zamanda çetin sorunlarla
boğuşmanın da yılı oldu. 2010’da İsrail saldırısı,
Tahran anlaşması, BMGK’da Türkiye vetosu ile
imtihandan geçen Türk dış politikası, 2011’de
bölgesel sorunların zirve yaptığı bir dönemden
geçti.
2011 sonunda Irak’tan çekilen muharip ABD
askeri varlığı Irak’ı bölgesiyle beraber ciddi
bir imtihana sokmuş oldu. Türkiye’nin Irak
işgaline ortak olmayarak tavrını açıkça ortaya
koyduğu Irak’taki gelişmeler ve işgal süreci her
sene biraz daha vekâlet ve etnik-sekteryen sa-
vaşların yoğunlaştığı bir sorun alanı oldu. 2010
Irak seçimlerinin sonuçlarına göre değil etnik-
sekteryen şablona göre oluşan Irak yönetimi,
ülke içerisinde görece istikrarı korumak ve yö-
netmekte derin sorunlar yaşamaya başlamıştı.
ABD muharip askerlerinin çekilmesinin he-
men ardından bu sorunların daha da artacağı-
nın işaretleri acı bir şekilde ortaya çıktı. Türki-
ye Irak’la yoğun ilişkilerini Başbakan’ın bütün
aktörleri kapsayan Bağdat ziyaretiyle yeni bir
düzeye taşımış oldu. Yapılan ziyaretin sonuçları
hala Irak’ın istikrara kavuşması için tek reçete
olma özelliğini koruyor. Geçen sene boyunca
AB’de yaşanan ekonomik krizin zirve yapma-
sı, AB’nin Türkiye’ye karşı olumsuz tavrının
sürmesi, Almanya ve Fransa’nın AB fikrini
tartışamaya açacak adımlar atması, yılsonunda
Fransa’nın özellikle Türkiye’nin Kuzey Afrika
ve Ortadoğu’daki etkinliğine Fransa iç siyase-
tini kullanarak cevap verme girişimleri neti-
cesinde AB süreci ismi konulmamış bir şekil-
de askıda kalmaya devam etti. 2010 senesinde
İsrail’le zirve yapan gerilim 2011’de de Palmer
raporuyla beraber, “Arap Baharı”nın yaşandığı
bir dönemde, Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerini
neredeyse sıfırlamasına yol açtı.
2011 boyunca dış politika gelişmelerinin bir
diğer yansıması da Ortadoğu isyanlarının
Türkiye’de sebep olduğu değişimlerdi. Katı ve
pozitivist Türk modernleşmesi adına bugüne
kadar inşa edildiği düşünülen birçok tavır, ku-
rumsal refleks, alışkanlık ve gelenek derinden
sallandı veya yıkıldı. Arap alfabesini değiştiri-
lerek inşa edilen pozitivist ve jakoben modern-
leşme, Erdoğan ve Davutoğlu’nun Ortadoğu
ve Kuzey Afrika ülkelerinde kitlelere Arapça
hitabıyla yeni bir evreye girdi. 2011, modern
Türkiye’nin Arap dünyasıyla ve Arapça ile ye-
niden buluşması olarak kayda geçti. 28 Şu-
bat döneminde darbe sebepleri arasına giren
Erbakan’ın benzer ziyareti medya ve vesayet
rejimi tarafından hedefe oturtulurken; Başba-
kan Erdoğan’ın üst düzey generaller eşliğinde
yaptığı ziyaret medyada coşkulu bir şekilde yer
aldı. Batıcı modernleşmenin yıllarca tabii taşe-
ronu rolü üslenen Türk medyası da hem uçakla
bir iki saat uzaktaki başkentlere dair haberleri
on binlerce km uzaktaki başkentlerde üretilen
medyatik bilgiden tercüme etmenin ezikliği
hem de korkularından kısmen kurtularak nor-
malleşmenin fırsatı olarak kullandılar. Yine
bir ilk olarak, Türkiye, Suriye muhalefetine
ev sahipliği yapmaya başladı. Genel anlamda,
Türkiye’nin Ortadoğu ve gelişmelerle yakın-
dan kurduğu ilişkiler kamuoyunda ve devlet
nezdinde şaşırılan değil aksine desteklenen bir
olguya dönüştü. 2011’de başlayan bu yeni olgu
ilerleyen yıllarda etkisini ve etkileşimi artırarak
devam edecektir.