610
a r a l ı k 1 1
2011 yılı, eski Türkiye-yeni Türkiye mücadele-
sinin kristalleştiği, yeni Türkiye imkânının ne
tür gündemlerle ve hangi enstrümanlar aracı-
lığıyla realize edilebileceğinin ilk işaretlerinin
alındığı bir yıl oldu. 12 Eylül referandumu, Yeni
Türkiye’nin en önemli önceliğinin, demokra-
tikleşme, sivilleşme ve normalleşme olduğunu
ortaya koymuştu. 2011 bu her üç alandaki ge-
lişmelerle, yeni Türkiye’nin teşekkül sürecinin,
elde edilen somut kazanımlarla, geri döndürül-
mesi zor bir mecraya aktığını ortaya koyan bir
yıl oldu.
12 Haziran seçimleri
2011’in en önemli başlığı, hiç kuşkusuz, 12
Haziran’da yapılan genel seçimlerdi. 12 Haziran
seçimlerinin en önemli sonucu, 12 Eylül refe-
randumunun sembolize ettiği vesayeti gerilet-
me sürecini teyit etmesidir. Seçim, iki şekilde
vesayeti gerileten bir işlev gördü: Öncelikle,
kuruluşundan beri vesayetle mücadelenin söz-
cüsü olan ve bu uğurda 10 yıl boyunca sıkın-
tıları göze alarak vesayet sürecini geriletmeyi
başaran AK Parti, toplumsal desteğini artırarak
(%50), sorgulanamayacak şekilde siyasal ve
toplumsal merkeze yerleşti.
İkinci olarak da, 12 Haziran seçimleri, yeni
Anayasa sürecinin gündeme taşınması bağla-
mında vesayeti geriletici bir misyon yüklendi.
Anayasa’nın en önemli siyasal gündeminin
özgürlüklerin genişletilmesi ve demokratik
standartların yükseltilmesi olduğu göz önüne
alındığında, seçimlerin bir diğer önemli siyasal
sonucunun vesayet sistemini ortadan kaldır-
mak olduğu söylenebilir.
Bu çerçevede, siyasetteki yansımaları dolayı-
sıyla, 12 Haziran seçimlerinin 14 Mayıs 1950
seçimlerine benzediğini söylemek mümkün-
dür: 1950’deki seçimlerin tek parti döneminin
siyasal vesayetini yıkıp, demokratik bir dönemi
başlatması gibi 12 Haziran seçimleri de, işaret
ettiği yeni Anayasa ile yarım asırlık kurumsal
vesayeti tamamen sona erdirme imkânını do-
ğurmuş durumdadır.
PKK’nın silahsızlandırılması
2011, Türkiye’nin Kürt sorununu çözme ve
PKK ile mücadele stratejisinde bir muhasebe
ve karar yılı oldu. Bu muhasebe fonksiyonu
dolayısıyla, 2011’in ilk yarısı, PKK ile mücadele
tarihinin en etkili barış sürecinin yaşanması-
SETA YORUM
2011’de Iç Politika
2011, muazzam bir toplumsal-siyasal dinamizmin statükocu siyaseti zorladığı
1990’lardaki siyasal sürecin demokratikleşme ekseninde somut kazanımlara kavuş-
tuğu bir yıl oldu.
HATEM ETE
611
2 0 1 1 ’ d e t ü r k i y e
na tanıklık ederken, ikinci yarısında, PKK ve
KCK’nın başlattığı eylemler ve bu eylemlere
yönelik sürdürülen operasyonlarla son yılların
en yoğun çatışma sürecine girildi.
BDP’nin sivil itaatsizlik eylemleri ve 12 Hazi-
ran seçimlerindeki başarısı, İmralı ile yürü-
tülen görüşmeler ve MİT-Kandil arasındaki
görüşme trafiği sorunun siyaset paradigması
ekseninde çözülmesinin ana durakları olurken;
PKK saldırıları, KCK’nın şiddetle kol kola ge-
zen eylemleri, güvenlik operasyonları, KCK tu-
tuklamaları, Devlet- Kandil-İmralı arasındaki
görüşmelerin kesilmesi ve sızdırılması, çatışma
sürecinin ana durakları oldu.
Devletin PKK’yı silahsızlandırmak üzere baş-
lattığı diyalog sürecinin PKK’nın Silvan sal-
dırısıyla kesilmesi, devletin ve kamuoyunun
PKK’yı konumlandırmasında bir dönüm nok-
tası oluşturdu. Siyasi iktidarın güvenlik politi-
kalarını terk ettiği, örgütle ve örgütün lideriyle
çözüm için diyalog kurduğu, PKK’nın dağdan
indirilmesi ve Kürt sorununun çözümü için
cesur ve riskli kararlar aldığı bir süreçten son-
ra, PKK’nın peş peşe gerçekleştirdiği saldırı-
lar, Kürt meselesi ile ilişkisini açığa düşürerek
uluslararası dengeler içinde bir istikrarsızlık
enstrümanına dönüştüğünü ortaya koydu.
Arap dünyasında, toplumların sivil direnişlerle
yüzyıllık otoriter rejimleri devirmeyi başardığı,
Türkiye’nin zamanın ruhuna uygun bir şekilde,
güvenlik paradigmasını terk ederek demokra-
tik süreçleri işlettiği, Kürt sorunun çözümü ve
PKK’nın silahsızlandırılması için cesur kararlar
aldığı bir süreçte, PKK’nın yanlış bir analize
dayanarak verdiği anakronik çatışma kararı,
2011’deki umutları boşa çıkardı.
Bütün bu sonuçları itibariyle, 2011’de ortaya
çıkan görüşme ve diyalog süreci, devletin soru-
nun çözümüne yönelik kararlılığını teyit eder-
ken, PKK’nın çözüme henüz hazır olmadığını
da ortaya koydu.
Geçmişle yüzleşme
Türkiye’nin siyasal hafızası, devletin belli bir
politika eşliğinde yaşattığı acılarla maluldür.
Devletin ve ona muktedir olan kesimlerin mut-
lak hâkimiyetleri için toplumsal kesimlerdeki
farklılığı ve dinamizmi tehlikeli gören devlet,
Cumhuriyetin kuruluşundan beri, hemen he-
men her dönemde farklı toplumsal kesimleri
baskı altına almıştır. Bu çerçevede, demokratik
standartların yükseltilmesini ve devlet-toplum
ilişkilerinin normalleşmesini temsil eden Yeni
Türkiye umudunun geçmişle yüzleşilmeden
inşa edilmesi mümkün değildir.
AK Parti dönemindeki darbe teşebbüslerinin
yargılanmaya başlanması, yüzleşme ve hesap
sorma kapısını araladı. Referandumda 12 Eylül
darbesine yönelik yargılama sürecinin müm-
kün hale gelmesi de bu süreci tahkim etti. Bu
çabalar, 28 Şubat, Susurluk, 1990’lardaki faili
meçhul cinayetler, Çorum-Maraş olayları ve tek
parti dönemindeki hak ihlalleri ve katliamlar
(Dersim, gayri Müslimlere yönelik politikalar,
İstiklal Mahkemeleri) ile ilgili tül perdesinin
kaldırılmasıyla devam etti. Başbakan’ın Dersim
katliamı için devlet adına özür dilemesi, bütün
karanlık olayların aydınlatılma çabasını tetikle-
yen bir işlev gördü.
Böylece, 2011, Cumhuriyet tarihinin bütün
günah defterlerinin açıldığı ve temize çekildiği
bir yıl oldu. Hem siyasal gelenek hem de iktidar
geçmişi olarak, bu günahlarla hiçbir ilişkisi ol-
mayan AK Parti’nin iktidarda oluşu, yüzleşme
sürecinin başarıyla gerçekleşmesi için bir şans
olarak değerlendirilebilir.
Anayasa
2011’in sembolik değeri en yüksek gelişmesi,
yazım süreci devam eden yeni Anayasa oldu.
Yeni Anayasa, eski Türkiye ile özdeşleşen her
türlü aksaklığın geride bırakılacağı, yeni Türki-
ye ile sembolize edilen her türlü umudun haya-
ta geçirilebileceği mucizevi bir enstrümana dö-
nüşmüş durumdadır. Siyasal sistemin yeniden
kurgulanması, siyasal kimliklerin özgürleşme-
si, toplumsal refahın artışı, Türkiye’nin gelecek
ufku ve daha birçok umut, yeni Anayasa’nın
hayata geçirilmesine bağlıdır.
12 Haziran seçimleri, mevcut parlamentoya
yeni Anayasa’yı yapma meşruiyeti sağlamıştır.
Meclis’te temsil edilen bütün partilerin eşit bir
katılımla oluşturdukları Anayasa uzlaşma ko-
misyonu kurulmuş, çalışma koşullarını netleş-
tirmiş, Anayasa yapımının yol haritasını belir-
lemiş durumdadır.
Yeni Anayasa, Türkiye’nin 1990’lardan beri kri-
ze giren eski siyasal denkleminin yerine inşa
edilecek yeni düzen arayışının en kritik eşiği
haline gelmiştir. Bu arayışın, yeni Türkiye’nin
612
a r a l ı k 1 1
inşa edilmesiyle sonuçlanıp sonuçlanmayacağı,
yeni Anayasa’nın içeriğine ve felsefesine bağlı
olacaktır. Başka bir deyişle önümüzdeki soru,
yeni Anayasa’nın eski Türkiye’nin son Anaya-
sası mı, yeni Türkiye’nin ilk Anayasası mı ola-
cağıdır.
Sonuç
2011, muazzam bir toplumsal-siyasal dinamiz-
min statükocu siyaseti zorladığı 1990’lardaki
siyasal sürecin, değişim ve demokratikleşme
ekseninde somut kazanımlara kavuştuğu bir
yıl oldu. Bu sürecin en önemli eşiği 12 Haziran
seçimleri, en önemli sembolü de yeni Anayasa
oldu. Seçimlerin siyasi istikrarı ve değişim dina-
miğini tahkim eden bir şekilde sonuçlanması,
PKK’nın silahsızlandırılmasında ve Kürt soru-
nun çözümünde kapsamlı ve çoklu demokratik
seçeneklerin tedavüle sokulması ve Cumhuri-
yet tarihine ilişkin kapsamlı bir muhasebe süre-
cinin başlaması, 2011’in yeni Türkiye umuduna
yönelik kazanımları olarak kayda geçirilebilir.
Bütün bu yönleriyle, 2011, 2012’nin de siyasal
gündemini belirlemiş durumdadır.
***
SEÇİM KRONOLOJİSİ
18-21 Nisan: YSK, 12 bağımsız adayın eski
mahkûmiyetleri nedeniyle milletvekili seçilme ye-
terliliğine sahip olmadıklarına hükmetti. Yükselen
tepkiler üzerine, YSK kararını geri aldı.
10-21 Mayıs: MHP’nin üst düzey 10 yöneticisi, inter-
nette yayınlanan seks görüntüleri dolayısıyla, parti-
deki görevlerinden ve milletvekili adaylığından istifa
etti.
12 Haziran: Genel Seçimler yapıldı.
21 Haziran: YSK, ‘terör örgütü propagandası yapmak’
suçundan hapis cezası kesinleşen Hatip Dicle’nin
milletvekilliğinin düşürülmesine karar verdi.
22-28 Haziran: CHP, MHP ve BDP listelerinden
milletvekili seçilen tutuklu adayların, yargılandıkla-
rı mahkemelere yaptıkları tahliye talebi reddedildi.
CHP ve BDP, mahkemelerin kararını protesto etmek
üzere yemin etmeme kararı aldılar.
11 Temmuz: CHP, yemin boykotunu sona erdirdi.
1 Ekim: BDP grubu yemin ve Meclis boykotunu sona
erdirdi.
***
PKK KRONOLOJİSİ
14 Temmuz: Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde çıkan ça-
tışmada 13 asker yanarak hayatını kaybetti.
17 Ağustos: PKK’nın Çukurca’da askeri konvoya kur-
duğu pusuda, 9 asker ve 1 korucu hayatını kaybetti,
13 asker ve 1 korucu da yaralandı.
17 Ağustos: Diyarbakır’dan kalkan F-16 savaş uçakla-
rı, Kuzey Irak’taki PKK üslerini bombaladı.
12 Eylül: MİT-PKK görüşme kaydı, Dicle Haber
ajansı aracılığıyla sızdırıldı.
19 Ekim: PKK’nın Çukurca’ya gerçekleştirdiği saldı-
rıda, 24 asker hayatını kaybederken, 18 asker yara-
landı.
***
YENİ ANAYASA KRONOLOJİSİ:
03 Ekim: TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Meclis’te
grubu bulunan 4 siyasi partiye yazı göndererek, yeni
anayasa çalışmalarını yürütmek üzere kurulacak uz-
laşma komisyona 3’er üye bildirmelerini istedi.
05-10 Ekim: TBMM’de temsil edilen siyasi partiler,
Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na üye verdi.
19 Ekim: Anayasa Uzlaşma Komisyonu, ilk
toplantısını yaptı.
Çalışma ilkeleri ve maddelerin oylama usul-
leri tartışıldı.
01 Kasım: Anayasa Uzlaşma Komisyonu
“içtüzük” olarak nitelendirilen çalışma yön-
tem ve esaslarını belirledi.
22 Kasım: TBMM Anayasa Uzlaşma Ko-
misyonu bünyesinde, kamuoyundan gelen
önerileri dinlemek ve derlemek üzere, 3 alt
komisyon oluşturuldu.
Sabah, 31.12.2011
613
2 0 1 1 ’ d e t ü r k i y e
2011 gündeminin belirlenmesinde 12 Haziran
seçimleri ve sonuçları ne kadar rol oynadıysa
dış politikada ve bölgemizde yaşanan gelişme-
ler de bir o kadar rol oynadılar. 2011’de sadece
Türkiye’yi değil, tüm dünyayı etkisi altına alan
en önemli olay kuşkusuz Arap Baharı olarak
anılan isyan dalgasıydı. 17 Aralık 2010’da 26
yaşındaki Muhammed Buazizi isimli seyyar
satıcının kendini yakması ile Tunus’ta başla-
yan isyan, 14 Ocak’ta 23 yıllık Bin Ali iktidarını
sona erdirirken Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğ-
rafyasını saran bir isyan dalgasının da fitilini
ateşledi. Tunus’u, Yemen, Mısır, Libya ve Suriye
izledi.
Ortadoğu’yu saran ve birbirini izleyen isyan sü-
reci, hem izlediği etkin dış politika nedeniyle,
hem de kendi demokrasi tecrübesini yaratabil-
miş, dünya ile entegre olurken bağımsız kal-
mayı başarabilmiş bir örnek olması niteliği ile
Türkiye’yi küresel ve bölgesel anlamda ön plana
çıkardı. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun yeni ya-
şamaya başladığı değişim sancılarının aslında
Türkiye’de son on yıldır yoğun bir şekilde ya-
şanmakta olduğunu söylemek mümkün. Özel-
likle 2007 sonrası başlayan yapısal değişimler
12 Eylül 2010 anayasa referandumu ile bir milat
noktasına ulaşmıştı. Bu tarihten itibaren ‘Yeni
Türkiye’ tartışmalarını sürdüren Türkiye, bir
anda kendini ‘Yeni Ortadoğu’ tartışmalarının
da içinde buldu.
Arap Baharı boyunca her ülkedeki dinamikle-
rin ortaya koyduğu farklı gelişmeler nedeniyle
süreçler farklı ilerlediyse de Türkiye belirlediği
temel prensipleri ilk andan itibaren korumaya
özen gösterdi. Öncelikle Tunus’tan Suriye’ye
kadar her ülkede isyanın başından itibaren hal-
kın demokratik reform taleplerini destekledi.
Mevcut iktidarlarla irtibata geçerek reformların
yapılması, değişimin önünün açılması ve silahlı
bir çatışmaya varmadan dönüşümün yaşanması
yönünde telkinlerde bulundu. Muhalif gruplar-
la da bu süreçte görüşmeye devam ederek siyasi
çözüm için diplomatik bütün yolları zorladı.
Ancak ilerleme kaydedilmediğini gördükten
sonra liderlerin gitmesi yönünde açıklamaları
ile iradesini ortaya koydu. Askeri müdahale-
nin ilk ve tek çözüm olarak sunulmasının kar-
şısında durarak, Libya örneğinde olduğu gibi,
müdahalenin kaçınılmaz olduğu durumlarda
ise sürece müdahale ederek, operasyonun sınır-
larının belirlenmesi yönündeki ısrarı ile halkın
kıyımını ve sonrasında doğabilecek bir sömü-
SETA YORUM
2011’de Dış Politika
Türkiye dış politikada yeni bir safhaya ulaşmış durumda. Mezkûr safhanın bir kırılma
ya da sıçrama noktası olması kuvvetle muhtemel.
TAHA ÖZHAN
614
a r a l ı k 1 1
rüyü engelleme yönünde çaba gösterdi. Bütün
bu süreç içinde her ülkede halkların kendi ka-
derlerini kendilerinin tayin etmelerinin altını
çizen Türkiye, ardı ardına yapılan açıklamalar
ile demokratik yeni bir düzen için yola çıkan
ülke halkının yanında olduğunu söyledi ve bu
sayede bölge halkları tarafından da coşkuyla
karşılanan ülke olarak ayrıcalıklı konumunu
korudu.
Dış politikamızın cumhuriyet tarihi boyunca en
hareketli ve en görünür dönemine son on yıldır
şahitlik ediyoruz. Irak işgaline ortak olmayarak
yarım asır sonra ilk derin kırılmasını yaşayan
Türk dış politikası, 2010’da Gazze ve İran üze-
rinden ikinci derin kırılmasını yaşamıştı. Böl-
gemizde yaşanan isyan dalgası dış politikamızla
beraber Batılılaşma projesini de yeni bir dina-
mikle karşı karşıya bıraktı. Türkiye’nin bölge-
deki isyanlara ve sonrasında kurulması muhte-
mel yeni düzene katkısı olduğu kadar yaşanan
yapısal kırılmalar da Türkiye’nin dönüşümünde
etkili olacaklardır. İsyanlar üzerinden bölge-
nin bütün dinamikleriyle yeniden buluşmak
zorunda kalan Türkiye hem kendi yaralarını
hem de tarihsel kopuşlarını yeniden tamir etme
imkânı ve mecburiyetiyle karşı karşıya kalmış
durumdadır. Bölgemiz için demokratikleşmeyi
tam anlamıyla destekleyen Türkiye kendi nor-
malleşmesini bir an evvel hitama erdirmek zo-
runda olduğunu çok daha yoğun hissedecektir.
Türkiye model mi?
İsyan dalgasının başladığı Tunus’tan devam
etmekte olan Suriye’ye kadar halklar ve yeni
yönetimler belli düzeyde Türkiye’den bah-
setmektedir. Bu noktada Türkiye için ‘köprü
ülke’ tanımları ne kadar anlam-
sız ise ‘model ülke’ tanımları da
o kadar anlamsız durmaktadır.
Çünkü hem ‘köprü’ olma hem de
‘model’ olma pasif ve akletmeyen
bir aktör tarifi için kullanılabilir.
Köprülük ve modellik sadece si-
yasi kullanım değerine işaret eder.
Köprüler ve modeller inisiyatif
alıp tarih yazamazlar. En fazla bü-
yük bir dizaynın aparatı, gerekli
bir aracı olabilirler. Batılı Soğuk
Savaş perspektifinin kes-yapıştır
dünyasından beklenmesi gereken
bu tarz okumaların yerli yansımaları da bulun-
maktadır. Oysa sahada yaşanan durum oldukça
basittir. ‘Ekmek, Hürriyet, Haysiyet’ slogan-
larıyla iktidarları deviren isyan dalgasının bir
başarı hikâyesi arayışı bulunmaktadır. Bu ara-
yışının başarılı bir örneğini Türkiye’de gördük-
lerini düşünmektedirler. Tam da bundan dolayı
Başbakan Erdoğan’ın tarihi sayılabilecek Mısır,
Tunus ve Libya gezisi güçlü bir teveccühle kar-
şılanmıştır.
Geldiğimiz nokta itibariyle, dış politika yeni
bir safhaya ulaşmıştır. Mezkûr safhanın bir
kırılma ya da sıçrama noktası olması kuvvetle
muhtemeldir. Türkiye son yıllarda “sıfır sorun
yaklaşımıyla” halkların gönüllerini kazanırken
iktidarları Türkiye ile iyi ilişki kurmaya zorla-
mıştı. Denklemin iktidarlar ayağında sorunlar
yaşamaya başladıkça, halklar ayağı Türkiye’ye
daha fazla bakar oldular. Bu ise Türk dış poli-
tikasının yeni bir imtihanla yüzleşmesine se-
bep olmaktadır. Yeni dönemde, Türkiye, böl-
gemizdeki demokratik olmayan yönetimlerle
halkların arasındaki sorunlu bölgede politika
geliştirmek zorunda kalacaktır. Bu makasın en
can yakıcı örneği olan Suriye, Türkiye’nin ba-
şat imtihanı olmaya adaydır. Türkiye konumu
değiştirmediği sürece halkların hem desteğini
almaya hem de talepleri karşısında zorlanmaya
devam edecektir.
Türkiye’nin Batı ile son yıllarda kurduğu iliş-
ki, bölgesinde kendisini konumlandırdığı nevi
şahsına münhasır jeostratejik hat ile müstesna
bir eksen haline gelmiş durumda. Başka bir
ifade ile Soğuk Savaş yıllarında ne kadar bir
kampın kanat ülkesi ise “yeni güçler dengesi-
nin” oluştuğu bir zaman diliminde o kadar bir
kampın veya eksenin uzağında durmaktadır.
Bu çizginin imkânları ve sorunları dış politika-
nın yeni imtihanına işaret ediyor.
615
2 0 1 1 ’ d e t ü r k i y e
Türk dış politikası aynı anda Irak ve Suriye
imtihanından geçmek zorunda. Her ikisinin
de ortak özellikleri var. Her ikisi de vekâlet sa-
vaşları ve etnik-sekteryen gerilimlerin yoğun
yaşandığı örnekler. Türk dış politikası mezkûr
provokatif eğilimlerden uzak duracağının işa-
retlerini vermektedir. Lakin etnik-sekteryen fay
hattının tam da üzerine oturmaktan hiç imtina
etmeyen bölgesel aktörler yeni dönemde daha
da aktif hale gelmiştir. Türkiye, kendisiyle ısrar-
lı bir şekilde etnik-sekteryen bir dil kullanarak
konuşmakta ısrar eden aktörlerle hangi politika
araçlarıyla ve nasıl muhatap olacağının cevabı-
nı bulmak zorundadır. Bulduğu cevap oranında
yeni dönemin başarılı bir aktörü olacaktır.
***
ARAP BAHARI KRONOLOJİSİ
17 Aralık 2010: Tunus’ta üniversite mezunu seyyar
satıcı Buazizi’nin kendini yakmasıyla ayaklanmanın
fitili ateşlendi.
14 Ocak 2011: Tunus’ta, 23 yıldır iktidarda bulunan
Zeynelabidin Bin Ali, S.Arabistan’a kaçtı.
25 Ocak 2011: Mısır’da Hüsnü Mübarek rejimine kar-
şı Tahrir Meydanı’nı merkez alan gösteriler başladı.
27 Ocak 2011: İsyan Yemen’e sıçradı. Başkent Sana’da
binlerce gösterici, Devlet Başkanı Ali Abdullah
Salih’in iktidarı bırakması için gösteri düzenledi.
“
2011 gündeminin belirlenmesin-
de 12 Haziran seçimleri ve sonuçları ne
kadar rol oynadıysa dış politikada ve
bölgemizde yaşanan gelişmeler de bir
o kadar rol oynadılar.
11 Şubat 2011: Mısır devlet başkanı Hüsnü Mübarek
görevi bıraktı.
14 Şubat 2011: İsyan Körfez’e sıçradı. Bahreyn’de pro-
testo gösterileri düzenlendi.
15 Şubat 2011: Libya’da Muammer Kaddafi’ye karşı
halk ayaklanması başladı.
15 Mart 2011: Suriye’de Esad rejimine karşı büyük
çapta protesto gösterileri başladı.
12-15 Eylül 2011: Başbakan Erdoğan Mısır, Tunus ve
Libya’yı kapsayan Kuzey Afrika ziyaretini gerçekleş-
tirdi.
20 Ekim 2011: Muammer Kaddafi isyancılar tarafın-
dan öldürüldü.
23 Kasım 2011: Yemen Devlet Başkanı Salih yetki-
lerini yardımcısına devretmek üzere muhalefetle an-
laşma imzaladı.
Sabah, 31.12.2011
Son 10 yılda, 10 yıl önce tahayyül edilemeyecek değişimler geçiren Türkiye, eski
yüklerinin çoğundan arınmak ve yeni bir tarihsel dinamizm sürecine girebilmek
için büyük bir atılım içinde. Bu tarihî dönemeçte Türkiye, yaklaşık yüz yıl önce
yaşadığı “imparatorluktan ulus-devlete geçiş süreci travmasının” uzantılarını
temizlemek için siyasetten hukuka, eğitimden kültüre kadar hemen her alanda
ciddi bir yüzleşmeyle yeniden tarih sahnesinde kendisini gösterdi.
“Yeni Türkiye” kavramsallaştırması, tam da bu değişim sürecinin yapısal hedefi
olarak ortaya çıktı ve kabul gördü. Yeni bir durumdan bahsetmek için bir de eskinin
olması gerekir. Eski Türkiye; içeride demokratikleşmeyi, halkın nüfuz edebildiği
bir siyasal düzeni, insan haklarına saygılı bir hukuk devletini gerçekleştirememiş
ve bizim gibi çok kültürlü toplumlarda ulus-devletin yol açtığı kalıtsal hastalıkları
aşamamış bir profile sahipti. Aynı şekilde eski Türkiye, kendi dış politika tercihlerinin
öznesi olmakta zorlanan, bölgesinde yarı-aktif ve küresel ölçekte ise pasif/bağımlı
bir ülke konumunda idi.
Bu bakımdan yeni Türkiye hedefi, üzerindeki yüklerden önemli ölçüde kurtulmuş,
devlet ile milleti karşıt değil bir arada gören, insanını tehdit değil değer olarak
algılayan ve dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmiş bir gücün adıdır.
Ancak 2012 yılının ilk aylarını geçiren Türkiye, bu hedefe hem çok yakın, hem
de çok uzak olabileceğini gösteren tecrübeler yaşıyor; hâlâ aşılması gereken
mesafeler, atılacak adımlar, gerçekleştirilecek ref
Dostları ilə paylaş: |