30
“Yazı Tura” Filminin Sanat Tarihsel Analizi
Yukarıda, genel bir bakış altında özetlemeye çalıştığımız sanat tarihi ve sinema
etkileşimine, bu noktadan sonra “Yazı Tura” filminin sanat tarihsel analizini yaparak
devam edeceğiz. Belirtmek gerekir ki, Türkiye sineması üzerine yapılmış pek çok
analize rağmen, filmlerin plastik sanatlarla olan ilişkilerine dair yapılmış yeterince
çalışma bulunmamaktadır. Kuşkusuz bunda, Türkiye’deki plastik sanatlar ve sinema
geleneğinin, Batı sanatı ve sineması kadar köklü bir geleneğe sahip olmamasının
payı büyüktür. Günümüzde, büyük çaplı uluslararası sergiler aracılığıyla dolaşıma
giren sanat yapıtları, o sergileri gidip yerinde görme imkânı olmayan farklı meslek
ve
kültürden insanlara, orijinal yapıtla karşılaşma imkânı sağlamaktadır. Kitaplardaki
sınırlı sayıda sanat eseri fotoğrafıyla sanat tarihini izlemiş, tanımış ve öğrenmiş
olduğumuz göz önüne alındığında, sayısı her geçen gün artan bu sergilerin, oldukça
olumlu etkiler yarattığını söyleyebiliriz. Ancak bu sergilerin, yüzyıllara dayanan plastik
sanatlar “açığını” tamamen kapatacağı söylenemez ya da beklenemez. O nedenle,
Türkiye’de yapılan filmlerin sanat tarihiyle etkileşiminden bahsederken de, bir Batı
filmi gibi, mutlak bir etkileşim zemini üzerine kurulduğunu
iddia etmek pek mümkün
ve adil görünmemektedir. Çünkü, Türkiye’de hemen her alanda üretilen sanat eserleri
“her şeye rağmen”dir; yerleşik ve yüzyıllara dayanan bir kültürden beslenmemesine
rağmendir, ekonomik destek görmemesine rağmendir, orijinal eseri değil, kopyasını
görerek öğrenmeye rağmendir, sansüre ve yasaklamalara uğramasına rağmendir…
Bahsettiğimiz bu nedenlerden dolayı, sanat tarihi ve sinema ilişkisi bağlamında
inceleyeceğimiz, Uğur Yücel’in “Yazı Tura”
2
filminin sanat tarihsel çözümlemesi,
yönetmenin sanat tarihini filme nasıl uyarlandığı iddiası üzerine kurulu bir analiz
değil, filmin bize çağrıştırdığı sanat tarihsel imgelerin izini süren, görsel ve imgesel
benzerlikleri ortaya çıkarmaya çalışan bir analiz olacaktır.
3
“Yazı Tura” filmi, temelde üç ayrı bölgede geçer. Bu üç farklı bölge, resimsel açıdan
birbirinden farklı görsellikler, dolayısıyla farklı okumalar yaratır. Filmin sanat
tarihsel referanslarını,
Ortaçağ resminden başlayarak, Rönesans, Barok, Romantizm,
2
“
Yazı Tura”, Yapım: 2004 Türkiye - Yunanistan ,
Yönetmen: Uğur Yücel,
Senaryo: Uğur Yücel,
Oyuncular: Kenan İmirzalıoğlu, Engin Günaydın, Erkan Can, Olgun Şimşek, Ahmet Mümtaz Taylan,
Settar Tanrıöğen, Haldun Boysan, Seda Akman, Bahri Beyat,
Ülkü Duru, Levent Can, Sema Keçik,
Eli Mango, Ekrem Günay, Erdoğan Güleç, Hanife Kılıç, Larissa Nastase, Mizgin Kapazan, Sultan
Gündüz, Süleyman Şahin, Yağmur Özkan.
3
“Yazı Tura” filminin sanat tarihsel analizini yapmayı amaçlayan bu çalışma için, başlangıcından
itibaren, yönetmenin görüşlerinden bağımsız, tamamen kişisel yargı ve gözlemlerle gerçekleşen
bir analiz süreci hedeflenmiştir. Ancak, tüm
analizler gerçekleştirildikten, yazı tamamlanma
aşamasına geldikten sonra yönetmenle görüşülmüştür. Bu görüşmeden, Uğur Yücel’in, metinde
bahsi geçen sanatçılar ve yapıtlar hakkında bilgi sahibi olduğu, yönettiği filmlerde, başta ışık
etkileri yaratmak olmak üzere, sanat tarihinden yararlandığı bilgisi edinilmiştir. Bunlara ek olarak,
Yücel, sahnelerin okunma biçiminin, kendi kastettikleriyle tamamen örtüştüğünü,
bu anlamda
metnin, kendisi için, film hakkında yapılmış bir tür belgesel niteliği taşıdığını ifade etmiştir.
31
SANAT YAZILARI
22
Resim 1: Giotto di Bondone, “Mısır’a Kaçış”, Fresko, Padova Arena Kilisesi, 1304-1306 (Kaynak:
http://www.giottodibondone.org) // Yazı Tura Filmi, VCD A, Dakika: 00: 04: 36
Ekspresyonizm, Kübizm ve Realizm’e kadar uzanan bir yelpaze içinde bulmak
mümkündür.
Filmin birinci bölümünü oluşturan Şeytan Rıdvan’ın hikâyesini, resimsel olarak
biçimlendiren en önemli görsel öğe Göreme’nin volkanik doğasıdır. Bu volkanik
doğanın yarattığı arkaik peyzaj ve bu peyzaj içinde konumlanan mimarinin,
modern
kent yapılanmasına dönüşmemiş hali, bir ortaçağ atmosferi yaratır. Kuşkusuz bu
atmosferi güçlendiren öğelerden biri de, 4. yüzyılda Göreme bölgesinde gizlenen
Hıristiyanların, sığınmak amacıyla yaptıkları kilise, şapel, manastır ve keşiş evlerinin
mimari kalıntılarıdır. Rıdvan’ın kasabası, gri, pastel tonlardaki atmosferi, tarihi
kalıntıları ve doğa manzarasıyla, Giotto di Bondone resimlerinin peyzajını anımsatır
ve izleyiciyi bir anda 1990’lardan 1300’lü yıllara taşır (Resim 1). Bilindiği üzere Giotto,
Rönesans resminin ilk habercilerindendir; Gombrich’in (1986: 150) ifadesiyle “Düz
bir yüzey üzerinde derinlik yanılsamasını yaratma sanatını” bulmuştur.
Onun bu
buluşu sayesindedir ki, bugün bildiğimiz büyük sanatçılar tarihi oluşabilmiştir. Giotto,
her şeyden önce bir yenilikçi ve devrimcidir. Bedrettin Cömert (1977: 55), Rönesans
resminin, gerek mekân ve plastik gerçeklik kazanması, gerekse gerçeklikle kurduğu
ilişkiler açısından, bütün Batı resminin temeli olduğunu ve buna bağlı olarak da
Giotto’nun sanatıyla, modern resmin başlangıcının hemen hemen aynı anlama geldiğini
ifade eder.
Şeytan Rıdvan’ın hikâyesinin Giotto resimlerini anımsatması, sadece peyzajla sınırlı
değildir elbette ki. Rıdvan’ın trajik kaderi, Giotto resimlerinin ana konusu olan İsa’nın
hayatıyla da örtüşmektedir. Ancak buradaki örtüşmeden bahsederken, amaçlanan,
dinsel bir benzerlik ya da özdeşlik kurmak değil, film sahnelerinin çağrıştırdığı
resimlerin
ikonografisi üzerinden giderek, duygusal ve görsel bir metafor kurarak
özdeşliği ortaya çıkarmaktır. Örneğin, filmde, Şeytan Rıdvan’ın babasının olmaması,
annesiyle kurduğu dramatik anne-oğul ilişkisi, İsa ve annesi Meryem’le örtüşen bir tablo
yaratır. Rıdvan’ın annesi, Meryem gibidir; içe kapanık, sessiz, teslimiyetçidir. Oğlunun