T. C. Ankara üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ antropoloji (SOSYAL antropoloji) anabiLİm dali



Yüklə 1,25 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə48/80
tarix22.07.2018
ölçüsü1,25 Mb.
#58208
1   ...   44   45   46   47   48   49   50   51   ...   80

155 
 
aileden  bir  ad  verilmesi  başka  bakımdan  da  önemli:  onları  aile  ilişkilerinin 
içine alacak kadar benimsiyoruz. Anamız babamız kadar yakın görüyoruz biz 
onları. 
Yunus’un  insan  severliği,  doğaya  açılışı,  dinlerin  ve  mezheplerin 
doğmalarına bağlanmayışı, onların hepsinin üstüne çıkışı, soyut bir tasavvuf 
inancından olduğu kadar, içine karıştığı bu sağlıklı toplumdan da ileri geliyor. 
Müslümanlığı,  Anadolu’da  Rumlara  ve  Ermenilere  şirin gösteren  bu  tekkeler 
olmuş.  Onlar  Müslümanlığa  tekkelerin  kapısından  girmişler.  Tekke 
Müslümanlığı, Hıristiyan kültüründe köklü değişmeler gerektirmiyordu. Kemal 
Tahir’in  Devlet  Ana’sındaki  Mavro’nun,  Müslüman  olduktan  sonra  bile,  ikide 
bir,  “aman  göklerdeki  İsa  rabbimiz”  diye  yakarması,  Osman  Gazi’nin 
Müslümanlarını rahatsız etmediği gibi, Yunus Emre’yi de, Taptuk Emre’yi de 
rahatsız etmezdi. 
Tekkeye kapanmanın dünyadan el etek çekmek demek olmadığını, en 
açık  biçimde,  nice  ayaklanmanın  bu  tekkeler  etrafında  örgütlenmiş  olması 
gösterir. Yavuz Sultan Selim, gene bu nedenle bir ara Hacı Bektaş tekkesini 
kapatmıştır.  Yunus  Emre’nin,  Taptuk  tekkesinde  katıldığı  semahlara  benzer 
törenlere katılmanın ne belalı bir iş olduğunu gösteren bir şeyhülislam fetvası 
var elimizde. 
Ebusuut  Efendi’nin  bu  fetvasında  bu  törenlere  katılanları  öldürme  yetkisi 
vardır. Görüldüğü gibi Başgöz, bu tarz bir İslam’ın devlet İslam’ından ne kadar farklı 
ve zaman zaman tehlikeli bir yol olduğunu açıklamaktadır: 


156 
 
Hiçbir  karşı  eyleme  karışmasa  bile,  Taptuk  tekkesindeki  düzene 
katılmak,  onun  İmparatorluk  kültürüne  ters  düşen  Bâtıni  inançlarını 
benimsemek, halka bu düzeni sevdirmeye çalışmakla Yunus Emre belalı bir 
işe  girmiş  oluyor.  Bunun  dünyadan  kaçmak,  halkı  afyonlamakla  filan  ilgisi 
yok.
109
 
Yunus  Şiirinde  Toplumun  Hikâyesi  başlıklı  bölümde  Başgöz  şiir  ve  şiirin 
yazıldığı dönem özellikleri hakkında şu önemli bilgileri vermektedir:  
Büyük  Fransız  bilgini  Georges  Dumezil,  Hint-Avrupa  uluslarının 
mitolojisi üzerinde çalışırken önemli bir gözlemde bulunmuştur: İran, Yunan, 
Cermen,  Hint  ve  İskandinav  mitolojilerindeki  tanrıların  özellikleri  ve  bunları 
anlatan  hikâyeler  üçlü  bir  sınıflar  düzeni  yansıtır.  Bu  düzen,  savaşçılar,  din 
adamları  ve  toprağı  işleyen  ekincilerden  oluşur  ve  Hint-Avrupa  toplumunun 
temel  yapısını  yansıtır.  Hint-Avrupa  mitolojisinde  eski  bir  savaşın  da  izleri 
kalmıştır;  öyle  bir  savaş  ki,  onda  din  adamları  ile  savaşçılar  birleşmişler  ve 
toprağı işleyen ekincileri yenerek, onları aşağı bir sınıf haline ettirmişlerdir.  
Dumezil’in  çalışması,  folklorcuların  ve  edebiyat  tarihçilerinin  sık 
sordukları  bir  suale  karşılık  veriyor.  Toplum,  sanat  eserinde  nasıl  ve  ne 
ölçüde  yansır?  Aynı  soruyu  bizim  divan  edebiyatımız  ve  halk  edebiyatımız 
için de sorabiliriz. Türk toplumu halk edebiyatımızda yansır mı? Ne yanları ile 
ve  nasıl  yansır?  Yahut  divan  şiirimiz  Türk  toplumunu  ne  ölçüde  yansıtır? 
Divan  şiirimiz  söz  konusu  olunca,  araştırmacılarımızın  hemen  hepsi  soruyu 
                                                             
109
 A. g. e. s. 34–48 


157 
 
olumsuz  cevaplandırır.  Divan  şiiri  Türk  toplumunun  yapısını,  zevkini,  insan 
ilişkilerini ve değerlerini yansıtmaz (Köprülü). 
Ahmet Hamdi Tanpınar doğrudan konu üzerinde durmamakla beraber, 
divan  şiirinin  aşk  ve  sevgili  nakşını  incelerken,  bu  yaygın  görüşle 
bağdaşmayan  bir  fikir ileri  sürer.  Ona  göre  divan  şairlerinin  sevgililerinde,  ki 
bu sevgiliye çok defa şah veya sultan derler, Osmanlı sultanlarının nitelikleri 
görülebilir.  Böylece  Tanpınar,  bir  divan  şiiri-Osmanlı  toplumu  ilişkisinin  var 
olduğuna işaret eder. Yunus Emre’nin eseri bize toplum yapısı ile şiir ilişkisini 
araştırmak için verimli bir kaynak sunar. 
Bu  kaynak  Başgöz’de  ciddi  bir  şekilde  açıklanmıştır.  Bu  açıklama  oldukça 
uzun  ve  detaylıdır.  Özetlemek  gerekirse;  bu  toplum  yapısı  şu  şekildedir:  Biz 
Yunus’un  şiirinde,  sosyal  kurumları,  ekonomik  ilişkileri,  değer  yargıları  ile  o 
çağın  Türk  toplumunun  yansıdığı  kanısındayız.  Ama  unutmamak  gerekir  ki, 
şiir bir sanat yaratmasıdır, hikâye anlatmaz, olayları açıklamaz. Bizim şiirimiz 
ise ince bir soyutlamadır. İster halk şiirimiz, ister divan şiirimiz olsun bu soyut 
çizgide  yürür.  İnsanı  ve  toplumu  gerçeklerden  ayırıp  bir  imgeler  ve  hayaller 
dünyasına  çeker.  Ancak  bu  imgeler,  hayaller  ve  benzetmeler  perdesini 
aralayarak onun ardında yatan toplum ve insan ilişkilerini yakalayabiliriz. 
Yunus’un  şiirinde,  bir  tasavvuf  perdesi  altında  anlatılan  bu  düzen, 
gerçek bir beylik düzenidir. Bu düzen “askeriye” ye dayanır; başında han, bey 
yahut  sultan  vardır.  Sultandan,  askerden,  iş erlerinden,  din  adamlarından, il 
ve  şehir  halkından  oluşan  toplum  düzenini  sultanın  emrindeki  sipahi  ve 
kullardan  kurulmuş  ordu  korur,  denetler  ve  düzenler.  Hanın  divanında, 


158 
 
Osmanlı  düzeninde  olduğu  gibi  vezirler,  beylerbeyleri,  yeni  tayinle  gelen 
bürokratlar  oturmaz,  il  beyleri,  aşiret  reisleri  oturur.  Bu  yanı  ile  Yunus’un 
şiirinde anlatılan toplum yapısı, söz gelimi, o vaktin Karaman beyliğinden hiç 
farklı görülmez. 
13.yüzyıl Türk toplumunun hikâyesini bu şiirlerde bulabiliriz. Bunun dışında 
Yunus halka beyler karşısında bazı görgü kurallarını da öğretmektedir. Beye itaat, asi 
olmama,  evi  boş  bırakmama  gibi  kanunlar  bu  kurallardan  bazılarıdır.  Başgöz,  bu 
başlık  altında  Yunus  Emre’nin  kullandığı  dil  hakkında  da  bilgiler  vermektedir: 
Yunus  Emre’nin  dili  yerleşik  bir  kültürün  dilidir.  Buna  kentte  oturan,  eğitim 
görmüş  bir  Türkmen  dili  de  denebilir.  Onun  şiirinde  çadır  sözü  tek  bir  defa 
geçer;  orada  da  “dost  bahçesine  aşk  çadırı  kurdum”  diyerek  simge  olarak 
verilir.  Yunus’un  şiirindeki  Türkçenin  inceliği,  zenginliği,  kıvraklığı  Türkmen 
göçerleri  arasında  dolaşarak  öğrenilemez.  Bu  dil  Türkmen  ailesi  içinde 
büyüyen  bir  insanın  dilidir.  Yunus  sık  sık,  bir  kentin  ekonomik  ilişkilerinden, 
faaliyetlerinden söz eder. Dükkân, sermaye, kar, zarar, alım, satım Yunus’un 
en  çok  kullandığı  sözcükler  arasındadır.  Onun  bize  anlattığı  toplumda 
“değirmenler  döner,  un  öğütür,  bunlar  suları  oluktan  gelen,  çarklı 
değirmenlerdir.
110
 
Yunus’ta  Tasavvufun  Hikâyesi  başlıklı  bölümde  Başgöz,  okuyucuya 
Yunus’un  tasavvuf  anlayışı  hakkında  bilgi  vermektedir.  Bu  bilgiler  özetle  şu 
şekildedir:  Tanrı  ile  bir  olma,  mutlak  gerçeğe  ulaşma  felsefesini  Müslüman 
mistikliği, vahdet i vücut adı altında açıklar. İnsanı merkez alan bu açıklama 
her  niteliğin  insanda  olduğu  insan  merkezli  bir  ilahiyat  açıklamasıdır: 
                                                             
110
 A. g. e. s. 49–61 


Yüklə 1,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   44   45   46   47   48   49   50   51   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə