T. C. Ankara üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ antropoloji (SOSYAL antropoloji) anabiLİm dali



Yüklə 1,25 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə51/80
tarix22.07.2018
ölçüsü1,25 Mb.
#58208
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   80

166 
 
anlayıştır.  İki  şairin  şiirleri  de  “Bâtıni”  bir  dini  görüş  arz  etmektedir.  Tasavvufun 
temelini  oluşturan  bu  görüş  Hıristiyan  ve  İslam  Ortaçağ’ındaki  tanrı  merkezli 
ilahiyattan  farklı,  insan  merkezli  bir  ilahiyat  sistemidir.  Yunus  Emre’nin,  “Derviş 
Yunus”  kimliği  ile  yazdığı  şiirler  felsefi  anlamda  panteist  (tüm  tanrıcı)  bir  dünya 
görüşünü  belirtmektedir.  Pir  Sultan  ise  siyasi  konulara  daha  fazla  eğilmekte, 
şiirlerinde  döneminin  siyasal  çalkantılarını  dillendirmektedir.  İki  şair  de  dini 
konularda ezoterik bir anlatımı yeğlemişlerdir. Bu anlatım şeklinde bazı dini konular 
sembollerle ifade edilmektedir. 
İncelenen iki şairin de “halk”a olan yakınlıkları farklıdır. Başgöz’ün belirttiği 
gibi  Yunus  Emre  bir  halk  şairi  olmamakla  birlikte  dönemin  siyasal,  sosyal  ve 
ekonomik konularını dile getirdiği şiirleri bulunmaktadır. Pir Sultan ise tamamen bu 
konulara  dönük  eserler  vermiştir.  Tezin  bu  başlığının  ilk  alt  başlığı  olan  iki 
halkbilimcinin  halkbilimi  hakkında  verdikleri  eserlerin  incelenmesi  adlı  bölümde, 
Başgöz  Folklor  Yazıları  eserinin  “Karacaoğlan  mı,  Pir  Sultan  mı  halkın  dilinden 
konuşuyor, halk mı onların dilinden?” adlı makalesinde bu durumu açıklamaktadır. 
İki  araştırmacı  da  Abdulbaki  Gölpınarlı’nın  bu  konular  (Yunus  Emre  ve  Pir 
Sultan) 
hakkındaki 
araştırmalarından 
eserlerinde 
oldukça 
faydalanmış 
gözükmektedir.  Bu  eserlerin  içeriğine  de  yansımıştır.  İki  eserde  de  Gölpınarlı’nın 
konular hakkındaki çalışmaları zikredilmektedir. Yine iki eserde de ilk bölümde yer 
alan  şiirler  (menkıbeler)  de  bulunmaktadır.  İlk  bölümde  yer  alan  bu  şiirler,  şair 
hakkında  bir  konuyu  açıklamak  ya  da  şiirin  hangi  durum  için  söylendiğini  ortaya 
çıkarmak açısından önemlidir. 


167 
 
İki  halk  şairi  arasında  ortak  bir  nokta  ise  iki  şairin  de  kendilerine  ait  bir 
“gelenek”  oluşturmuş  olmalarıdır.  Çeşitli  zaman  dilimlerinde  türlü  halk  ozanları 
tarafından  söylenmiş  şiirler  bu  iki  büyük  ismin  şiirleri  gibi  kabul  edilmişlerdir. 
Dolayısıyla  hangi  şiirin  (menkıbenin)  “gerçek”  Pir  Sultan’a  ya  da  “gerçek”  Yunus 
Emre’ye  ait  olduğu,  hangisinin  bu  “mahlas”ı  kullanarak  şiir  yazan  birine  ait 
olduğunun  ortaya  çıkartılması  kolay  değildir.  Bu  tarz  kişilikler  tüm  topluma  mal 
oldukları  için  toplumun  şiir  yeteneği  olan  kişileri  kendi  şiirlerini  bu  ağızlardan 
söylenmiş  gibi  göstermektedirler.  Bunları  ayıklamak  ise  zor  bir  çalışmayı 
beraberinde  getirmektedir.  İki  halkbilimcimiz  de  bu  çalışmayı  gerçekleştirecek,  bu 
ağır yükün altına girecek cesarettedir. 
İki  halkbilimcinin  eserlerinde  farklılık  gösteren  bir  diğer  nokta  ise 
inceledikleri  dini  şahsiyetleri  ele  alış  ve  değerlendirme  alanında  görülmektedir. 
Boratav, Pir Sultan’ı tarihi alanda incelemişken, Başgöz Yunus Emre’de daha ziyade 
psikolojik  çözümlemelere  girişmiştir.  Bu  durum  büyük  ihtimalle  incelenen  dini 
kişiliklerin özelliklerinden kaynaklanmaktadır. 
Sonuç  olarak  iki  halkbilimci  de  ele  aldıkları  bu  değerli  kişilikleri  tüm 
detaylarıyla  topluma  tanıtmaktadır.  Bunu  yaparken,  aydın  sorumluluklarını  da 
unutmamakta,  okuyucuyu  bu  konularda  bilinçlendirme,  yanlışları  düzeltme,  kapalı 
konuları tartışmaya açma gibi yükümlülüklerini fazlasıyla yerine getirmektedir. 
 


168 
 
d.    İki  Halkbilimcinin  Anonim  Halk  Kahramanları  Hakkında  Olan  
Eserlerinin Karşılaştırmalı İncelenmesi 
Bu  başlık  altında  halkbilimcilerin  anonim  halk  kahramanları  olan 
Karacaoğlan  ve  Köroğlu  hakkında  verdikleri  eserleri  incelenecektir.  Konuya  ilk 
olarak Başgöz’ün Karacaoğlan adlı çalışmasını inceleyerek başlayalım. 
   
i. Başgöz’ün Karacaoğlan Çalışması 
Başgöz,  kitabı  hakkında  bilgi  veren  giriş  bölümünde  bu  kitabının  eskilerin 
deyimi  ile  bir  “güldeste”  olduğunu  ifade  etmektedir.  Karacaoğlan  şiirlerinden 
derlenmiş  bir  güldeste  olan  kitabını  Amerika’da  gördüğü  cönklerden  çıkartılan  ve 
daha önce yayınlanmamış birkaç bilinmeyen Karacaoğlan şiiriyle zenginleştirmiştir. 
Başgöz,  eserinin  üçüncü  baskısına  önsözü  İndiana’da  yazmıştır.  Bu önsözde 
Karacaoğlan  ve  zamanı  hakkında  şunları  belirtmektedir:  Bugün,  16.  Yüzyılda 
yaşayan  Karacaoğlan’ın  Yozgatlı  olduğunu,  Yavuz  Sultan  Selim’in  ve 
Kanuni’nin  seferlerine  katıldığını,  rahatça  ileri  sürebiliriz.  Bu  Karacaoğlan 
Bektaşi’dir ve bir ordu şairidir. 
Bu bilgilerden sonra Başgöz kitabı hakkında şunları söylemektedir: 
Kitabımızın  bu  baskısında  bazı  değişmeler  yaptık.  Önsözü  yeniden 
elden geçirip bazı yeni görüşler öne sürdük. Bütünü ile kitabın gerek içeriği, 
gerek  şiirlerin  sayısı  değişmedi;  ama  okuyucu  bu  baskıda  bazı  yeni 
kaynakların  tartışıldığını,  eski  görüşlerinden  bir  bölüğünün,  yeni  bilgilerin 
ışığında  değiştirildiğini  görecektir.  Karacaoğlan’ın  şiirlerini  bir  gelenek 
saymakta  devam  ediyorum.  Ama  bunun  gelenek  kurucusu  Karacaoğlan’ın 


169 
 
yaratıcı  gücünün  inkâr  edilmesi  olmadığını  daha  bir  açıklıkla  belirttim.  Öyle 
görünüyor ki, Karacaoğlan’lar üzerinde yeni ve değişik bilgiler elde edebilmek 
için  bir  zaman  bekleyeceğiz;  ama  onlar  da  bize,  Karacaoğlan  şiirleri  adını 
verdiğim karmaşık yumağı çözüp, kişisel iplikleri ayırmak olanağını her halde 
vermeyecek.
115
  
Karacaoğlan  Geleneği  başlıklı  bölümde  ise  şu  bilgiler  verilmektedir: 
Karacaoğlan  şiirlerinde  gelenek  derken,  değişir  olmanın  yanında,  elbet,  bir 
süreliliğin  de  var  olduğunu  belirtmek  istiyoruz.  Bu  sürelilik,  şiirin  Türkmen 
konar-göçerlerinin toplum düzenini yansıtmasında, doğaya bakışında, din ve 
kadın anlayışında, en sonra da, bu aşiretlerin dili ile kurulmasında görülüyor. 
Geleneğin  bu  yanlarını  koruyarak  karşımıza  çıkan  şiirler  Karacaoğlan 
şiirlerine  çok  yakışıyor.  Geleneğin  bozulması  ise,  daha  çok,  şiirin 
Türkmenlerin  çevresinden  kopup  uzak  diyarlara  ya  da  kötü  söyleyicilerin 
diline  düşmesiyle  oluyor.  O  vakit  Türkmen’in  arı,  duru  dili  dâhil,  geleneğin 
özellikleri kayboluyor. 
Bu  “şiir  geleneği”  hakkında  Başgöz,  ilerleyen  sayfalarda  şu  bilgileri 
vermektedir:  Bir  şiir  geleneğinin  sözlü  olması  üç  nitelik  içerir:  sözlü  yaratma, 
sözlü  çalıp  söyleme  (icra)  ve  sözlü  yayılma.  Âşık  şiirinde  sözlü  yaratma  ya 
“irtical”  ile  oluyor;  yani  şiirini  yayarken  âşık,  uzun  boylu  düşünme  ve 
hazırlanma  olanağı  bulamıyor.  Bir  dinleyici  kitlesinin  önünde,  hemen  sazını 
bağrına  basıp,  tellerle  bir-iki  oynayarak  şiirini  yaratıyor.  Burada  yeri 
gelmişken  söyleyelim,  şiire  koşulan  müziğin  en  önemli  işlevlerinden  biri, 
âşığa,  düşünme  ve  yaratma  sürecinde  zaman  kazandırması  oluyor.  İrtical 
                                                             
115
 İlhan Başgöz, Karacaoğlan, İstanbul, 1992, s. 8–10 


Yüklə 1,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə