10
artması üzerine konsiller toplanmaya başlamış ve bu dönem
konsiller dönemi olarak
tarihte yerini almıştır. Teslis inancı; Baba Tanrı, Oğul İsa, Kutsal Ruh olmak üzere üç
ana imanı temsil etmekte ve hıristiyanlığın temelini oluşturmaktadır. Miladî 325 yılında
toplanan İznik konsilinde İsa’nın yalnızca insani suretini yani mahlûk özelliğini
savunan Arius taraftarları yok kabul edilerek, İsa’nın Tanrı sureti ve Baba’nın oğlu
olduğu görüşü kabul edilmiştir. Yine Arius karşıtları miladi 381 yılında toplanan
İstanbul konsilinde Kutsal Ruhun da Baba ve Oğul ile aynı cevherden
geldiğini kabul
ederek Teslise eklemişlerdir. Çok geçmeden miladî 431 yılında Efes’de toplanan
konsilde Bakire Meryem’in Tanrı Oğul İsa’nın anası, Mesih’in iki tabiatlı bir insan
olduğu kararı alınmıştır. Ancak tanrı ve insan tabiatlarını İsa’nın üzerinde topladığı fikri
çerçevesinde anlaşma sağlanamamış, böylece bu konsil dogmatik esasta kopmaların
ilkinin yaşandığı yer olmuştur. Miladî 428 yılında İstanbul patriği Nestorius, İsa’da
insani ve ilahi iki tabiatın birleşmediğini savunduğu için Efes konsilinde aforoz
edilmiştir. Bu aforoz ilahiyat tartışmalarını daha da artırmış, nihayet İstanbul
patrikliğinin Antakya ve İskenderiye patrikliklerinden ayrılmasına sebep olmuştur.
İsa’nın tabiatı üzerinde yapılan teolojik tartışmalar kilise içinde parçalanmaya yol
açmış
17
ve o günden bu güne Monofizit kiliseler –Antakya
Süryani Ortodoks Kilisesi,
Ermeni Kilisesi, Mısır Kıptî Kilisesi, Etiyopya (Habeş) Kilisesi- bağımsız hareket
etmeyi sürdürmüştür.
18
Efes konsilinde aforoz edilen Nestorius taraftarları ve inanırları Bizans’ın takibine
uğrayınca
Mezopotamya, Suriye ve İran-Sasani topraklarına yayılmış ve buralarda rahatça
organize olmuşlar, özellikle İç Asya sakinleri olan Türkler arasında kuvvetli misyon
hareketini başlatmışlardır.
19
17
İsa’nın tabiatının tartışılması her ne kadar Kadıköy konsiliyle ayırımı getirmişse de temelleri
daha önceden Havari
Pavlus’un iddiasına dayanmaktadır. Pavlus İsa’nın tanrı özelliğin vurgularken, İskenderiyeli Arius (280–336)
Tanrı’nın oğlu İsa’nın ezeli olmadığını, Baba tarafından yaratılarak tanrılığının sonradan Baba tarafından
bahşedildiğini ileri sürmüş ve hıristiyanlığın ilk heretiği olmuştur. İznik konsilinde Arius’un görüşlerine itibar
edilmemiş ve karşıtı olan Athanasius’un ileri sürdüğü Kutsal Ruhun tanrılığı kabul edilmiştir. İstanbul Patriği
Nestorius’un da Efes konsilinde aforoz edilmesiyle İsa’nın doğuştan iki tabiatlı yaratıldığı görüşü tamamen kabul
edilmiştir. Kadıköy konsili bir bakıma İsa’nın yaratılışıyla ilgili nihai kararın alındığı bir konsil olmuş ve İsa’nın
insani özelliğini kabul edenler monofizit olarak ciddi baskılara tabi tutulmuştur.
18
Geniş bilgi için bakınız: Şinasi Gündüz,
DİA, “Misyonerlik”, C. 30, s. 193–199, İstanbul 2005.
19
İç Asya terimini günümüzdeki Türkistan teriminin karşılığı olarak kullanılmıştır. Batı literatüründe
merkezi veya
orta asya teriminin ifade ettiği anlamı da vermektedir. Tümer-Küçük, s. 292; Türkler arasında hıristiyanlık özellikle
Nasturilik ile ilgili Bakınız; Yonca Anzerlioğlu, ‘İç Asya’da Nasturilik”,
Kök Araştırmaları, Cilt I, Sayı 1 (Bahar
1999); Ankara: Kök Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Vakfı Yayınları, s. 113–132.
11
Miladi 451 yılında toplanan Kadıköy konsili monofizit olarak kabul edilen
anlayışın Doğu Bizans Kilisesinden kopuşunun ilk adımı olmuş ve bu adımı 869 tarihli
İstanbul konsili pekiştirmiştir. Bu konsil her ne kadar kutsal ruh problemini tartışsa da
Roma kilisesinin otoritesi meselesi öne çıkmıştır. Nihayet yaklaşık 200 yıl
sonra Miladi
1054 yılında Roma papası, İstanbul patriğini aforoz etmiştir. Böylece hıristiyanlık batı
yani Roma’da Katoliklik, doğu yani İstanbul’da Ortodoksluk olarak ikiye ayrılmış;
batıyı papa, doğuyu patrik idare etmeye başlamıştır.
20
Doğu kilisesi batı kilisesinden
tamamen bağımsız olarak milli kiliselerin teşekkülüyle gelişimini tamamlamıştır. Batı
kilisesi ise süreç içinde fikir tartışmalarını yaşamış, nihayet, Martin Luther’in reform
hareketiyle protestanizm gibi geleceği önemli şekilde etkileyecek hem siyasal hem de
dinî bir düşünceyi içinden çıkarmıştır. Katolizmin katı yapısına başkaldıran ve tanrı ile
kişi arasında kilisenin otoritesini kırmayı amaçlayan Martin Luther, İncili Almancaya
çevirerek ilk adımı atmış ve matbaayla beraber yayılan İncil bireyin tanrıya ulaşmasında
önemli bir etken olmuştur. Tercüme gücüyle bir anlamda
kilisenin ara fonksiyonunu
yerle bir etmiştir. Yavaş yavaş kilisenin tartışılması merkez papanın siyasal alandan
çekilmesini beraberinde getirmiş, en nihayet merkezden bağımsız milli kiliselerin
oluşmasına zemin hazırlamıştır. Belki reformun en çarpıcı yönü dinîn dünyevi politik
alandan vicdani alana çekilmesi çalışmaları olmuştur ve bu amaç Luther’in
tam da
istediğidir. Papalığın otorite olarak reddedilmesi, hıristiyanlığın bireyler tarafından
yorumlanıp uygulanmasını temin ederek mili kiliselerin yapılanmasını temin etmiştir.
Yeni gelişen Protestan hıristiyanlığında her ne kadar yorumlar farklılaşsa da ibadet
ritüelleri aynen muhafaza edilmeye çalışılmıştır. Mesela; ekmek-şarap ayini
Protestanlıkta İsa’nın vücuduyla ilişkilendirilmez, ancak ibadet olarak icra edilir. Bunun
yanında rahiplerin günah çıkarma işi de Katoliklerde olduğu gibi zorunlu değildir. Yine
kiliselerdeki görevlerde kadın erkek ayırımı bir nebze ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.
Protestanlığın İngiltere’de aldığı biçim Anglikanizm olarak adlandırılmaktadır ve
oluşumunu XVI. yüzyılda tamamlamıştır. Presbiteryan ve
Baptist kilisesi ise Anglo-
Sakson kuşak içinde (İngiltere, İskoçya, İrlanda ve ABD) güç kazanmış ve bunlara da
Batı kiliseleri ismi verilmiştir.
21
20
Tümer-Küçük, s. 293-304.
21
Tümer-Küçük, s. 311–316