Varolmanэn Dayanэlmaz Hafifliрi



Yüklə 1,43 Mb.
səhifə15/23
tarix30.12.2017
ölçüsü1,43 Mb.
#18694
növüYazı
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   23
:::::::::::::::::
8
Tereza aracılıрıyla Beethoven'i tanıyıp sevmişti gerçi ama,

Tomas müzik konusunda çok fazla bir şey bilmiyordu; onun

Beethoven'in ünlü 'Muss es sein? Es muss sein!' motifinin ardında

yatan gerçek olayı bildiрinden kuşkuluyum.


Olay şöyle: Dembscher diye birinin Beethoven'e elli florin

borcu vardır. Sürekli olarak para sıkıntısı içinde yaşayan

besteci Dembscher'e kendisine olan borcunu hatırlattıрında

adam yaslı bir iç çekişiyle "Muss es sein?" (Şart mı?) der.

Beethoven gürültülü bir kahkaha atarak "Es muss sein!"

(Şart!) diye cevap verir ve bu sözcüklerle onlara eşlik eden

ezgiyi bir yere not eder. Bu gerçekçi motif üzerine dört ses

için bir kanon yazar; üç ses "Es muss sein, es muss sein, ja,

ja, ja, ja!" diye söylerken dördüncü ses 'Heraus mit dem Beutel!"

(Çıkar keseyi!) diyerek araya girer.


Bir yıl sonra, aynı motif Beethoven'in opus 135 son kuartetinin

dördüncü muvmanının temelini oluşturacaktır. Beethoven,

Dembscher'in kesesini unutalı çok olmuştur. 'Es muss

sein!' cümlesi çok daha ciddi bir tını taşımaktadır artık; doрrudan

doрruya 'yazgı'nın aрzından çıkmaktadır şimdi bu sözler.

Kant'ın anadilinde, gereрince vurgulanarak söylendiрinde

'günaydın' sözcüрü bile metafizik bir sav kılıрına bürünebilir.

Almanca aрır sözcüklerle dolu bir dildir. 'Es muss sein!'

şaka olmaktan çıkmıştır; "der schwer gefasste Entschluss"

(zor ya da aрır karar) olmuştur.


Demek ki Beethoven muzip bir esini ciddi bir kuartete, bir

şakayı metafizik bir gerçeрe dönüştürmüştü. Hafifin aрırlaşması

ya da Parmenides'in sözcükleriyle söylersek olumlunun

olumsuza, artının eksiye çevrilmesidir bu. Ama ne gariptir ki

bu dönüşüm pek de şaşırtamaz bizi. Oysa Beethoven, kuartetinin

ciddiyetini Dembscher'in kesesiyle ilgiIi dört sesli şakacı

bir kanona dönüştürseydi, asıl o zaman şaşırır, sersemlerdik.

Öte yandan öyle yapsa, Parmenides ruhuna ters düşmemiş

olur, aрırı hafifletmiş, yani olumsuzu olumluya, eksiyi

artıya dönüştürmüş olurdu. Önce (bitmemiş bir taslak olarak)

o büyük metafizik gerçek, sonra (bitmiş bir başyapıt halinde)

-şakaların en hafifi, en sıradanı! Ama Parmenides'in

düşündüрü gibi düşünmeyi unuttuk çoktandır.
Bana öyle geliyor ki, Tomas uzun zamandır çatık kaşlı,

saldırgan, aрırbaşlı "Es muss sein!" çaрrısından gizli gizli rahatsız

oluyor ve Parmenides ruhunu izleyerek aрırı hafife

dönüştürmeye yönelik derin bir istek barındırıyordu içinde.

Hayatının bir noktasında ilk karısıyla oрlundan tümüyle

koptuрunu, ana-babası onunla bütün ilişkilerini kestiklerinde

derin bir soluk alarak rahatladıрını unutmayın. Bütün

bunların temelinde, kendi kendini Tomas'ın aрır görevi, Tomas'ın

"Es muss sein!"ı olarak duyuran şeyi geri çevirmeye

yönelik aceleci ve pek de akılcı sayılamayacak bir adımı atma

isteрinden başka ne yatabilir?
Tabii beriki toplumsal geriliklerin ona yüklediрi dışsal

bir "Es muss sein!"ı: Hekimliрe duyduрu sevginin "Es muss

sein!"ı ise içseldi. Daha da kötüydü bu. Içsel buyruklar çok

daha güçlüdür ve bu yüzden de başkaldırmaya daha çok kışkırtır

insanları.
Cerrahlık yapmak eşyanın yüzeyini yırtıp açarak içinde

ne gizli olduрuna bakmak demektir. Belki de Tomas'ı cerrah

olmaya götüren, "Es muss sein!"ın öte yanında gizlenenin ne

olduрunu öрrenme arzusuydu; başka bir deyişle, kişi, bir zamanlar

kendisine görev bellediрi şeyleri reddettiрinde hayattan

geriye kalan şeyi.


Prag'ın bütün vitrin camlarıyla sergi vitrinlerinin temizliрinden

sorumlu olan iyi huylu kadıncaрızın yanına çıktıрı

ve olanca somut ve kaçınılmaz gerçekliрi içinde kararının sonucuyla

yüzyüze geldiрi gün, şok geçirdi Tomas. Yeni işinin

ilk birkaç günü pençesinden kurtulamadıрı bir şok. Ama yeni

yaşamının şaşırtıcı garipliрinden kurtulduрunda (bir haftasını

aldı bu) birdenbire yalnızca upuzun bir tatile çıkmış

olduрunu anladı.


Işte kalkmış umurunda bile olmayan işleri yapıyor, bir

yandan da bu durumun keyfini çıkarıyordu. Artık insanları

(hep acıdıрı insanları) içsel bir "Es muss sein!"ın zorlamasına

uymadan bir iş üstlendiklerinde mutlu eden, sonra da evlerine

döndüklerinde bu işi akıllarından silip atmaya götüren

şeyin ne olduрunu anlıyordu. O mutluluk verici kayıtsızlıрı

ilk defa olarak duyuyordu içinde. Ameliyat masasında bir

şeyler ters gitmişse, o gece üzüntülü olur, gözüne uyku girmezdi.

Kadınları bile çekmezdi canı. Mesleрinin "Es muss

sein!"ı bir vampir gibi emmiş durmuştu kanını.


Şimdiyse elinde fırça ve sırıkla Prag sokaklarını arşınlıyor,

kendini on yaş genç hissediyordu. Bütün tezgahtar kızlar

onu 'doktor' diye çaрırıyor (Prag'ın fısıltı telgrafı her zamankinden

de iyi işliyordu), soрuk algınlıkları, sırt aрrıları,

düzensiz adet görmeleri hakkında öрüdünü soruyorlardı.

Onun camı suyla ıslatıp fırçasını sırıрın ucuna taktıktan sonra

camı yıkamaya girişmesini seyrederken neredeyse utanıyorlardı.

Dükkanda müşterilerini yalnız bırakıp çıkabilseler,

sırıрı elinden kaptıkları gibi camı onun yerine sileceklerine

kuşku yoktu.


Tomas çoрunlukla büyük maрazalar tarafından çaрrılıyordu,

ama patronu onu özel müşterilere de gönderiyordu.

Insanlar, Çek aydınlarının kitle halinde kovuşturmaya uрramalarına

hala bir dayanışma sarhoşluрu içinde tepki gösteriyorlardı;

onun için de eski hastaları, Tomas'ın aç kalmamak

için cam sildiрini duyduklarında telefon edip ad vererek onu

istetiyorlardı. Sonra onu bir şişe şampanya ya da erik rakısıyla

karşılıyor, sipariş fişine on üç cam sildiрini yazıp imzalıyor,

sonra da bir yandan saрlıрına içerek iki saat çene çalıyorlardı.

Tomas bir sonraki ev ya da dükkana keyfi gıcır yollanıyordu.

Rus görevlilerinin aileleri ülkenin dört bir yanına

yerleşir, radyolardan işinden kovulan radyocuların yerini

alan polis memurlarının okudukları uрursuz haberler yankılanırken,

Tomas bir eрlentiden ötekine giden biri gibi, Prag

sokaklarında bir bardak şaraptan ötekine sürtüp duruyordu.

Tomas'ın şahane tatiliydi bu.


Bekarlık günlerine geri dönmüştü. Tereza birdenbire çıkmıştı

hayatından. Onu sadece gece geç saatte bardaki işinden

döndüрünde, uyku sersemi görüyordu; sabahları ise uyku

sersemi olmak sırası Tereza'ya geliyor, Tomas işine yetişmek

için acele ediyordu. Her iş günü kendine ait on altı saati

vardı, beklenmedik bir özgürlük. Ve özgürlük Tomas'ın ilk

gençliрinden bu yana 'kadın' demekti.
:::::::::::::::::
9
Arkadaşları şimdiye kadar kaç kadınla yattıрını sorduklarında,

soruyu geçiştirmeye çalışır, eрer çok sıkıştırırlarsa

"Eh, aşaрı yukarı iki yüz," diye cevap verirdi. Aralarında

kıskanç olanları onu abartmakla suçlarlardı. "Bu o kadar

da çok deрil," derdi kendini savunmak üzere. "Yirmi beş yıldır

içli dışlıyım kadınlarla, iki yüzü yirmi beşe bölün, yılda

sekiz kadın falan çıkar. Bu da o kadar çok sayılmaz, öyle deрil mi?"
Ama Tereza'yla aynı evi paylaşmak, stiline bir tutukluk

getirmişti. Bu durumun beraberinde getirdiрi organizasyon

zorluklarından dolayı, erotik etkinliklerini dar bir zaman

parçasına (ameliyat odasıyla ev arası) sıрdırmak zorunda

kalmıştı; bu da, çok yoрun bir biçimde kullanılmasına karşın

(daрlı bir çiftçinin küçük topraрının her bir karışını sonuna

kadar sürmesi gibi), durduk yerde kendisine armaрan ediliveren

şu on altı saatle karşılaştırıldıрında solda sıfır sayılırdı.

(On altı saat diyorum, çünkü pencere silmekle geçirdiрi

sekiz saat yeni tezgahtar kızlar, ev kadınları ve kadın memurlarla

doluyor, bunlardan her biri de erotik ilişki potansiyeli

taşıyordu.)


Onlarda ne arıyordu Tomas? Onu onlara çeken neydi?

Sevişmek aynı şeyin sonsuz tekrarından başka bir şey deрil

midir sonuç olarak?
Hayır, hiç deрil. Düşleme sıрmayacak bir küçük parça

her zaman her sevişmede vardır. Bir kadını giyinik olarak

gördüрünde, elbette çıplak olarak neye benzeyeceрini aşaрı

yukarı düşleyebiliyordu (hekimlik deneyimi aşıklık deneyimini

tamamlıyordu burada), ama düşüncenin yaklaşıklıрı ile

gerçeрin kesinliрi arasında düşlenemez olanın yarattıрı küçük

bir boşluk vardı ve onun bir türlü peşini bırakmayan da

bu boşluktu. Hem sonra, düşlenemeyenin arayışı çıplaklıрın

ortaya serdikleriyle sınırlı deрildir; daha da ötesi vardır: Soyunurken

nasıl davranacak? Erkek onunla sevişirken neler

söyleyecek? Iniltileri nasıl çıkacak? Orgazm anında yüzü nasıl

bir biçim alacak!


'Ben'de özgün ve benzersiz olan şey, bir kişide düşlenemeyen

ne varsa onun içine gizlenir. Düşleyebildiklerimiz

herkesin başkaları gibi yaptıрı şeyler, insanların ortak yanlarıdır

ancak. Bireysel 'ben' alelade olandan farklı olan, yani

önceden tahmin edilip kestirilemeyen, peçesini, örtüsünü sıyırıp

açmak, fethetmek gereken şeydir.


Hekimlik çalışmalarının son on yılını sırf insan beyni

üzerinde yoрunlaştıran Tomas, 'ben'ini ele geçirmekten daha

zor bir şey olmadıрını biliyordu. Hitler'le Einstein ya da Brejnev'le

Soljenitzin arasındaki benzerlikler ayrılıklardan fazladır.

Sayılarla söylersek, dokuz yüz doksan dokuz bin dokuz

yüz doksan dokuz oranında benzerliрe karşın milyonda bir

benzeşmezlik vardır.
Tomas'da o milyonda biri bulup çıkarmak ve ele geçirmek

arzusu bir saplantı halindeydi; bu milyonda biri saplantısının

çekirdeрi olarak görüyordu. Saplantısı kadınlar deрildi;

onların her birindeki o düşleme sıрmayan parçaydı; başka

bir deyişle bir kadını hemcinslerine benzemez yapan o milyonda

birin kendisiydi.


(Işte belki burada da cerrahlık tutkusu ile kadınlara olan

tutkusu birleşiyordu. Sevgilileriyle birlikte olduрunda bile, o

hayali neşteri elinden bırakamıyordu bir türlü. Onların içinde,

ta derinde yatan bir şeye sahip olmak istediрi için, onları

yarıp açmak gereрini duyuyordu.)
Elbette, bu milyonda bir benzeşmezliрi neden başka yerde

deрil de cinsellikte aradıрını sorabiliriz. Aynı şeyi, diyelim

ki, bir kadının yürüyüş biçiminde, mutfakla ilgili kaprislerinde

ya da sanatsal zevkinde neden bulamıyordu?


Kuşkusuz, o milyonda bir benzeşmezlik insan varlıрının

her alanında vardır, ama cinselliрin dışındaki bütün alanlarda

gözönündedir, bu nedenle de birinin bulup çıkarmasına,

neştere gerek duymaz. Kadının biri peyniri yemeрin sonunda

yemekten hoşlanır, bir başkası karnıbahardan nefret eder ve

böylelikle her biri kendi özgünlüрünü ortaya koymuş olur.

Ama gene de, kendi konu dışılıрını, alakasızlıрını sergileyen

bir özgünlüktür ve kendisine pek aldırmamamız, kendisinden

deрerli bir şeyler beklemememiz konusunda uyarır bizi.
Yalnızca cinsellikte deрerli ve az bulunur olur o milyonda

bir benzeşmezlik, çünkü uluorta görülemeyeceрi için, fethedilmesi,

ele geçirilmesi gerekir. Daha elli yıl öncesine kadar,

bu ele geçirme biçimi epey zaman (haftalar, hatta aylar!) alır

ve ele geçirilen nesnenin deрeri ele geçirmeye harcanan zamanla

oranlı olurdu. Ele geçirmeye harcanan zamanın çok

daha kısaltıldıрı günümüzde bile, cinsellik bir kadının 'ben'inin

gizini içinde tutan bir kasa olmayı sürdürüyor sanki.


Demek ki Tomas'ı kadınların peşi sıra sürükleyen, zevke

duyulan istek (zevk fazladan gelen bir şey, işin cabasıydı) deрil,

dünyayı sahiplenme (uzanmış yatan dünyanın bedenini

neşteriyle yarıp açmak) isteрiydi.


:::::::::::::::::
10
Çok sayıda kadının peşinde koşan erkekleri rahatlıkla iki

kategoriye ayırabiliriz. Bazıları bütün kadınlarda kendi öznel

ve deрişmez kadın düşlerinin gerçekleşmesini beklerler.

Ötekiler ise nesnel kadın dünyasının sonsuz çeşitliliрini ele

geçirme isteрiyle davranırlar.
Birincilerin saplantısı 'lirik'tir; kadınlarda aradıkları şey

kendileri, kendi idealleridir ve bir ideal tanımsal olarak hiçbir

zaman bulunamayacak bir şey olduрuna göre, tekrar tekrar

hayal kırıklıрına uрrarlar. Onları kadından kadına sürükleyen

şey, kararsızlıklarına bir tür romantik özür saрlar,

öyle ki birçok duygusal kadın onların bu gemi azıya almış

çapkınlıklarında dokunaklı bir yan bulur.
Ikincilerin saplantısı 'epik'tir, ve kadınlar bunda en ufak

bir dokunaklı yan görmezler; erkek, kadınlara öznel bir ideal

yansıtmaz ve onun için her şey ilginç olduрundan, hiçbir şey

hayal kırıklıрına uрratamaz. Bu hayal kırıklıрına uрrayamama

özelliрinde rezilce bir yan vardır. Epik çapkının saplantısında

kefaret yanının (hayal kırıklıрı yoluyla ödenen kefaret)

eksik olması insanların gözüne batar.
Lirik çapkın hep aynı tip kadının peşinden koştuрu için,

bir sevgiliyi ötekinden ayıranın ne olduрunu görmeyiz bile.

Dostları sürekli olarak onun sevgililerini birbiriyle karıştırıp,

aynı adla çaрırarak yanlış anlamalara neden olurlar.


Bilginin peşinde olan epik çapkınlıklar ise (elbette, Tomas

onların safında yeralıyordu) çarçabuk bıktıkları alışılmış

kadın güzelliрinden yüz çevirirler ve kaçınılmaz olarak

birer garabet koleksiyoncusu olup çıkarlar. Bunun farkındadırlar

ve biraz da utanırlar bu durumdan; öyle ki dostlarını

zor durumda bırakmamak için, sevgilileriyle insan içine çıkmaktan

kaçınırlar.
Tomas'ın cam siliciliрi ikinci yılına girmek üzereydi ki

onu yeni bir müşteriye yolladılar. Kadının garip görünüşü

hemen dikkatini çekti Tomas'ın. Garip ama aynı zamanda da

ölçülü, çok göze batmamaya çalışan, hoş bir sıradanlıрın sınırları

içinde kalan (Tomas'ın garabetlere duyduрu çekim,

Fellini'nin ucubelere duyduрu çekimle hiçbir ortak yan taşımıyordu)

bir görünüşü vardı; çok uzun boylu, Tomas'tan da

epeyce uzun boyluydu ve güzel denemeyecek kadar alışılmamış

(güzel diyecek olsa hemen karşı çıkardı arkadaşları!) bir

yüzde zarif ve upuzun bir burun taşıyordu, ama gene de bu

yüzün (en azından Tomas'ın gözünde) çekici olmadıрı söylenemezdi.

Pantolon ve beyaz bir bluz giymişti ve zürafa, leylek

ve hassas delikanlı karışımı garip bir yaratıktı.
Tomas'a alaycılıрın zeki pırıltılarından hiç de yoksun olmayan

uzun, dikkatli, soran gözlerini dikip baktı. "Girin içeri,

doktor," dedi.
Kadın Tomas'ın kim olduрunu biliyordu anlaşılan. Tomas

bozuntuya vermedi ve sordu: "Nerede su bulabilirim?"


Banyo kapısını açtı kadın. Tomas bir lavabo, küvet ve

klozet gördü; banyo, lavabo ve klozetin her birinin önüne küçük

pembe kilimler serilmişti.
Zürafayla leyleрe benzeyen kadın gülümsediрinde, gözleri

kırıştı ve söylediрi her şey alayla, gizli mesajlarla dolup

taşmaya başladı sanki.
"Banyo emrinizde;" dedi kadın. "Gönlünüzün çektiрini

yapabilirsiniz burada."


"Yıkanabilir miyim?" diye sordu Tomas.
"Yıkanmaktan hoşlanır mısınız?" diye sordu kadın.
Tomas kovasını sıcak suyla doldurup oturma odasına

geçti. "Nereden başlamamı isterdiniz?"


"Size kalmış," dedi kadın omuzlarını silkerek.
"Öteki odaların pencerelerini de görebilir miyim?"
"Çevreye bir gözatmak istiyorsunuz, öyle mi?" Gülümseyişiyle,

cam silme işine kendisini şu kadarcık ilgilendirmeyen

bir kapris gözüyle baktıрını belli etmek ister gibiydi.
Tomas yan odaya geçti. Bir büyük pencere, birbirine yaklaştırılmış

iki yatak ve duvarda gurup vakti kayınaрaçlarını

gösteren bir tablo vardı bu odada.
Geri geldiрinde masanın üzerinde açılmış bir şişe şarap

ve iki bardak durduрunu gördü. "Şu büyük işe girişmeden

önce, güç toplamak için bir şeyler içmeye ne dersiniz?"
"Evet bir iki kadeh bir şey içebilirim aslında," dedi Tomas

ve masanın başına oturdu.


"Herkesin nasıl yaşadıрını görmek ilginç olmalı," dedi kadın.
"Eh, fena deрil," dedi Tomas.
"Evde tek başlarına sizin yolunuzu gözleyen bütün o ev

kadınları..."


"Büyükannelerle kaynanalar demek istiyorsunuz herhalde."
"Asıl işinizi özlemiyor musunuz hiç?"
"Söylesenize, asıl işimin ne olduрunu nereden biliyorsunuz?"
"Patronunuz sizinle övünmeye bayılıyor," dedi leylek kadın.
"Hala mı?" dedi Tomas şaşkınlıkla.
"Telefonda cam silecek birini istediрimde, sizi isteyip istemediрimi

sordu. Hastanedeki işinden kovulan ünlü bir cerrah

olduрunuzu söyledi. Eh, bu da benim ilgimi çekti tabii."
"Çok ince bir merak duygunuz var," dedi Tomas.
"O kadar belli mi?"
"Evet, gözlerinizi kullanışınızdan anlaşılıyor."
"Nasıl kullanıyormuşum gözlerimi?
"Kısıyorsunuz. Sonra, sorduрunuz sorular..."
"Yani bana cevap vermekten hoşlanmadıрınızı mı söylemek

istiyorsunuz?"


Kadın sayesinde, konuşmaları başından beri bir oynaşma

gibi gelişiyordu. Söylediрi hiçbir şeyin dışardaki dünyayla

bir ilgisi yoktu; her şey içeriye, kendilerine doрru çevrilmişti.

Üstelik söylediklerinin hepsi öylesine açık seçik bir biçimde

kendisi ve Tomas'la ilgiliydi ki, sözü dokunmayla tamamlamaktan

daha kolay bir şey olamazdı. Böylece; Tomas kadına

kısılan gözlerinden sözederken o gözleri okşadı, kadın da aynı

şeyi yaptı. Anlık bir tepki deрildi bu; sanki özellikle, bilerek

'benim yaptıрımı yap' türü bir oyun kuruyordu kadın. Oldukları

yerde yüzyüze oturup, elleriyle birbirlerinin bedenlerini

okşadılar böylece.
Tomas kasıрını avuçlayıncaya kadar hiç direnmedi kadın.

Tomas onun ne kadar ciddi olduрunu kestiremiyordu.

Bütün bunlar olup biterken epey zaman geçmişti. On dakika

sonra bir sonraki müşteride olması gerektiрi için kalktı, gitmesi

gerektiрini söyledi kadına.
Kadının yüzü kıpkırmızıydı. "Fişi imzalamam gerek,"

dedi.
"Ama hiçbir iş yapmadım ki," diyerek karşı çıktı Tomas.


"Suç bende." Ardından yumuşak, masum bir sesle, aрır

aрır: "Anlaşılan sizi bir kere daha isteteceрim, gelip benim

yüzümden yarım bıraktıрınız işi bitireceksiniz," dedi.
Tomas imzalayacaрı fişi vermeyi reddedince; en tatlı sesiyle,

sanki ondan bir iyilik yapmasını istercesine, "Ver onu

bana. Lütfen, olmaz mı?" dedi kadın. Sonra tekrar gözlerini

kıstı ve ekledi, "Hem ben vermiyorum ki parasını, kocam veriyor.

Bu para da sana ödenmiyor zaten, devlete ödeniyor.

Bu alışverişin ikimizle de bir ilgisi yok."


:::::::::::::::::
11
Zürafayla leyleрe benzeyen kadının garip asimetrisi Tomas'ın

belleрini gıdıklamaya devam etti; oynaşmayla sallapatiliрin

karışımı; alaylı bir gülümsemeyle süslenmiş son derece

gerçek bir cinsel arzu; apartman dairesinin bayaрı tutuculuрu

ve sahibesinin özgünlüрü. Sevişirlerken neye benzeyecekti

acaba? Ne kadar uрraştıysa da gözünün önüne getiremedi.

Günlerce bundan başka bir şey düşünmedi.
Onun ikinci çaрrısına uyduрunda, şarapla iki bardaрın

gene masanın üzerinde durmakta olduрunu gördü. Bu kez

her şey tıkır tıkır işledi. Çok geçmeden yatak odasında (güneşin

kayın ormanı üzerinde batmakta olduрu yatak odasında)

ayakta durmuş öpüşüyorlardı. Ama Tomas kadına her

zamanki 'Soyun!' komutunu verdiрinde, kadın sadece boyun

eрmemekle kalmadı, 'Hayır, önce sen!' diyerek bir karşı komut

da verdi.


Böyle bir karşılıрa alışkın olmadıрı için biraz afalladı Tomas.

Kadın pantolonunun önünü açmaya girişti. Birkaç kere

daha 'Soyun!' komutu verdikten sonra (başarısızlıрı gülünç

bir hal alıyordu artık) uzlaşmak zorunda kaldı. Bundan önceki

gelişinde kadının koyduрu kurallar ('benim yaptıрımı

yap!') uyarınca önce kadın Tomas'ın pantolonunu, sonra Tomas

kadının eteрini, kadın Tomas'ın gömleрini, erkek kadının

bluzunu çıkarttı, sonunda her ikisi de çırılçıplak kaldılar.

Tomas elini kadının nemli cinsel organının üzerine yerleştirdi,

sonra parmaklarını kadın bedeninde en çok sevdiрi

yer olan anüse doрru kaydırdı. Bu kadınınki alışılmadık biçimde

çıkıktı, kalınbarsaрın ucu hafif bir çıkıntı yaparak ele

geliyordu. Hekimlerin sfinkter kası olarak adlandırdıkları o

büzgülerin en güzelini, onun o güçlü, saрlıklı yuvarlaрını

parmaklarıyla okşarken, birden kadının parmaklarını kendi

bedeninin aynı noktasında hissetti.


Demin de belirttiрim gibi, yaklaşık iki yüz kadınla (buna

bir de cam siliciliрi yaptıрı günlerde elden geçirdiрi bir sürü

kadını ekleyin) yatmış olsa da kendisinden daha uzun boylu,

ona gözlerini kısarak bakan ve kıçını parmaklayan bir kadınla

ilk defa karşılaşıyordu işte. Şaşkınlıрını gizlemek üzere,

kadını zorla yataрın üzerine attı.


Öyle bir aceleyle yapmıştı ki bunu, kadın boş bulundu.

Upuzun boyuyla sırtüstü yataрın üzerine düşerken, Tomas

kadının yüzündeki kırmızı lekelerin arasında, yitirdiрi dengenin

neden olduрu korkulu ifadeyi gördü. Artık kadının

üzerinde ayakta duruyordu. Onu dizlerinin altından tutarak

kavradı, hafifçe iki yana açılmış bacaklarını havaya kaldırdı.

Havada açık duran bu bacaklar, şu anda üzerine doрrultulmuş

bir silah karşısında teslim olan bir askerin havaya kalkmış

kollarına benziyordu.
Beceriksizliрe karışmış arzu, arzuya karışmış beceriksizlik

-bu ikisi müthiş heyecanlandırdı Tomas'ı. Uzun süre sevişti

kadınla. Bir yandan da sürekli olarak kırmızı lekelerle

dolu yüzünde o korku dolu ifadeyi arıyordu; o ayaрına çelme

takıldıрı için düşen kadın yüzünü; saniyeler önce beynine

cinsel heyecan mesajını yollayan o benzersiz ifadeyi.


Sevişmenin ardından banyoya yıkanmaya gitti. Kadın arkasından

geldi, sabunun nerede olduрu, süngerin nerede olduрu,

sıcak suyun hangi musluktan aktıрı hakkında uzun,

gereksiz açıklamalarda bulundu. Bu kadar basit konularda

böyle uzun açıklamalara girişmesine şaşırdı Tomas. Sonunda

kadına her şeyi iyice anladıрını söylemek zorunda kaldı,

eliyle işaret ederek kendisini yalnız bırakmasını istedi.
"Kalıp seyredemez miyim?" diye yalvardı kadın.
Sonunda kadını dışarı çıkarmayı başardı Tomas. Yıkanır

ve küvete işerken (Çek doktorlar arasında çok yaygın olan

bir alışkanlık), kadının banyonun kapısı önünde bir aşaрı bir

yukarı gezinip durduрu, içeri girmek üzere fırsat kolladıрı

duygusuna kapıldı. Suyu kapatıp da apartman dairesi birden

sessizleştiрinde, buna gözetlendiрi duygusu da eklendi.

Banyo kapısının bir yerinde bir gözetleme deliрi bulunduрuna

ve o güzel gözlerin kısılarak kendisini o delikten gözetlediklerine

neredeyse emindi.
Evden çıktıрında keyfi gıcırdı; kadının özünü belleрinde

dondurup saklamaya, o özü kadının benzersizliрini (o milyonda

bir benzeşmezliрi) tanımlamaya yarayacak bir kimyasal

formül haline getirmeye çalıştı. Sonuç üç verili bir formül

oldu:
1) Beceriksizliрe karışan arzu.
2) Dengesini yitirmiş, düşmekte olan birinin korkulu yüzü.
3) Üzerine doрrultulmuş bir silah karşısında teslim olan

bir askerin havaya kalkmış kolları.


Bunları yeniden gözden geçirirken, dünyanın bir parçasını

daha elde etmiş, hayali neşterini eline alıp evrenin sonsuz

kanaviçesinden bir parça daha kesip çıkarmış olmanın sevincini


Yüklə 1,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   23




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə