DİYANET İLMÎ DERGİ
·
CİLT: 54
·
SAYI: 2
·
NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2018
44
kitabının sonraki sayfalarında ezelîliğini kendinden alan İlk’in
birliğini,
tekliğini, bölünmezliğini ayrıntılı bir biçimde ele alıp ispatlamaya çalışır.
Ona göre, âlem ezelîdir fakat kendi zatı ve cevheri bakımından değil,
İlk’in ona ezelî olarak varlık vermesi dolayımıyla ezelîdir. Bu nedenle
ezelînin doğası konusunda iki filozof arasında önemli bir farklılığın bulun-
madığını söyleyebiliriz. Farklılık, Kindî’de “başkasından dolayı ezelî” ta-
savvurunun olmamasından kaynaklanmaktadır. Yani Kindî’ye göre, nedeni
olan bir şey ezelî olamaz. Dolayısıyla Tanrı’nın dışında ezelîlikle nitelen-
direceğimiz başka bir varlığın bulunması mümkün değildir. Bu nedenle
Kindî, zamanda bir başlangıcı ve sonu olan âlemin ezelîliği düşüncesine
kesin bir biçimde ve şiddetle karşı çıkar.
Kindî,
Fi’l-Felsefti’l- lâ’nın birinci bölümünün ikinci kısmında, konu
metafiziğe ilişkin yararlı
bilgiler vermeye geldiğinde, ilk olarak Tanrı’nın
ezelîliği meselesini ele alır. O, burada yaptığı açıklamalarda, ezelînin
Risâ-
le fî ud di’l-Eşyâi ve Rus mihâ isimli eserindeki şu tanımı nazarı dikkate
almaktadır: “Yok olmayan ve varlığını sürdürmek için başkasına muhtaç
olmayan. Varlığını sürdürmek için başkasına muhtaç olmayanın sebebi
yoktur, sebebi olmayan ise ebedi olarak vardır/daimdir.”
24
Ezelînin benzer
terimlerle Fârâbî’de de tekrarlanan bu tanımı İbn Sîna’da zorunlu varlığın
tanımı olarak karşımıza çıkacaktır. Yani tanımda açıklanan anlam vâci-
bu’l-vücûd (bi zatihi) olarak isimlendirilecektir: Özü gereği var olan ve
varlığını sürdürmek için başkasına muhtaç olmayan varlık, zorunlu varlık-
tır. Kindî’nin
görüşleri çerçevesinde, ezelînin veya zorunlu varlığın kav-
ramsal analizi onun hepsi de birbiriyle telazum ilişkisi içerisinde olan şu
özelliklerini ortaya çıkarır: Yokluğu tasavvur edilemeyen, öncesinde asla
başka bir varlık bulunmayan ve varlığını sürdürmesi başkasına bağlı olma-
yan varlık. Dolayısıyla ezelî için her hangi bir nedensel belirlenim söz ko-
nusu değildir. Kindî daha sonra ezelînin bir konu ve yükleme sahip olma-
ması sebebiyle bir cinsinin olmadığını ve buna bağlı
olarak fesada
uğramayacağını akli deliller ve mantıksal çıkarımlarla ispatlamaktadır.
Yine bu çerçevede o, bir cinsin altında bulunması imkânsız olan ezelînin
yetkinlikler skalasının inişli çıkışlı süreçlerine kapalı olduğunu, her türlü
değişim ve dönüşümden uzak bulunduğunu ifade eder. Kindî bu bağlamda,
ileride Fârâbî’de de karşımıza çıkacak olan “tam” kavramını kullanır.
Fârâbî, İlk’in “tam” olduğunu söyler. “Çünkü ‘tam olan’, kendi varlık tü-
ründen bir varlığın kendi dışında var olması imkânsız olandır.”
25
Dolayısıy-
la O’nun yetkinlik kazanması veya yetkinliğini kaybetmesi imkânsızdır.
Kindî ise, “tam” olanın, kendisini üstün kılan “sabit bir hale sahip olduğu-
nu”, buna karşılık noksan olanın böyle sabit bir özelliğe sahip olmadığını
24
Kindî,
Tarifler Üzerine, 256.
25
Fârâbî,
Kitabu Mebadii Arai Ehli’l-Medineti’l-Fazıla, 60.
KİNDÎ’NİN TANRI TASAVVURU ÜZERİNE
45
ifade eder. Buna göre, ezelînin noksan olması imkânsızdır, zira kendisini
üstün kılacak bir hale intikal etmek onun için söz konusu değildir. Çünkü
onun kendisinden daha üstün veya daha noksan bir hale intikal etmesi ke-
sinlikle imkânsızdır. “Şu halde ezelî zorunlu olarak ‘tam’dır.” Kindî’nin
serilmediği bu argümantasyon sadece ezelînin doğasını açıklamayı değil,
ama aynı zamanda cinsi bulunan her şeyin ve doğal olarak âlemin ezelî
olamayacağını da açıklamayı amaçlar. “Cismin cinsi ve türü bulunduğuna
ve ezelînin de cinsi olmadığına göre cisim ezelî değildir.”
26
Gerçek Bir ve Gerçek F il Olarak Tanrı
“Bir/birlik” kavramı Kindî metafiziğinde kendisine oldukça geniş bir
yer bulmaktadır.
İlk Felsefe zerine’nin bu gözde kavramı Yeniplatoncu
köklere sahiptir ve yerine göre saf Peripatetik
gelenekten bir inhiraf anla-
mını da taşımaktadır. Çünkü Aristoteles’in İlk Muharriki akıl olarak nite-
lendirmesine karşın, Plotinos, Tanrı veya İlk Nedenin aklın üzerinde bu-
lunduğunu ve O’nun hakkında “bir” olduğunu söylemenin ötesinde başka
bir belirlemede bulunamayacağımızı düşünür. Malum olduğu üzere, Ploti-
nos “Bir/Hen” kavramından hareketle bir ile çok arasındaki
ilişkinin en
makul biçiminin varlığın Bir’den tabii ve zorunlu olarak taşmasını, yayıl-
masını öngören sudûr/emanasyon kuramını geliştirmiştir ki, bu, ul3uhiye-
tin doğasını iradeye dayalı yoktan yaratma ile açıklayan Kindî’nin ilke
düzeyinde kesin olarak karşı çıktığı bir görüştür. Kindî her ne kadar bazı
açıklamalarında varlığın yayılması, feyz etmesi gibi Yeniplatoncu çağrı-
şımları olan bazı kavramları kullanmış olsa da, onun sisteminin varlığın
Tanrı’dan taşması düşüncesine tahammülü yoktur. Kindî’nin Yeniplatoncu
geleneğin negatif teolojisini izleyerek Tanrının cins, tür, fasıl, hassa ve ge-
nel araz gibi insan zihninin eşya hakkında oluşturduğu ve her biri zorunlu
olarak çokluk ifade eden kategorilerden hiç birisine konu olamayacağını
detaylı bir şekilde anlatması, nihai planda her şeyden farklı olan ve her
bakımdan “bir” olan Tanrı’nın âlemi zaman içinde yoktan yarattığı düşün-
cesine hizmet amacı taşımaktadır.
Fârâbî,
el-Medînetü’l-Fâzıla’nın, Tanrı’nın veya
kendi özel tabiriyle
İlk’in varlığı ve birliğinin incelendiği ilk bahislerinde Kindî’de detaylandı-
rılmış olarak karşımıza çıkan görüşleri şu şekilde ihtisar etmektedir:
Şayet İlk, cevheri bakımından bölünmez ise, bu durumda
O’nu kendi dışındaki mevcutlardan ayıran varlığının, kendisi
ile kendi zatında var olduğu varlıktan başka olması mümkün
değildir. Bundan dolayı, O’nun kendi dışındaki şeylerden
ayrı olması, zatı ile aynı olan bir birlik/vahdet sayesindedir.
26
Kindî, “İlk Felsefe Üzerine”, 164; Bkz.
Mahmut Kaya,
Kindî ve Felsefesi, (Kindî,
Felsefi Risaleler, İstanbul 2015” içinde) 68,