Görünmez Adam



Yüklə 4,93 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə12/35
tarix25.12.2023
ölçüsü4,93 Kb.
#161495
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   35
H. G. Wells - Görünmez Adam

BÖLÜM 
8
GEÇİŞ
Sekizinci bölüm fazlasıyla kısa ve bölgenin amatör doğabilimcisi Gibbins’in yaylaların geniş
açıklığında, kendisinin birkaç kilometre yakınında kimsecikler olmadan, en azından onun düşündüğü
kadarıyla, yatıp uzanmış ve neredeyse uyuklamak üzereyken, yakınlarında bir adamın öksürdüğü,
hapşırdığı ve sonra da kendi kendine vahşice küfürler savurduğuna benzer sesler duyduğuna ve
etrafına bakındığında hiçbir şey göremediğine dairdir. Yine de duyduğu sesin su götürür tarafı yoktu.
Ses, ancak eğitim görmüş bir adamın edebileceği kadar geniş çeşitlilikte küfürler savurmaya devam
ediyordu. Ses yaklaşırken giderek yükselmiş, sonra tekrar azalmış ve Gibbins’e göründüğü kadarıyla
Adderdean tarafına doğru uzaklaşırken sönüp gitmişti. Saman alevi gibi birdenbire başlayıp biten
hapşırıklara dönüşmüş ve sonra yok olmuştu. Gibbins sabahki olaylar hakkında hiçbir şey
duymamıştı, ama bu fenomen o kadar çarpıcı ve rahatsız ediciydi ki, Gibbins’in filozoflara özgü
huzuru kaçmıştı; çabucak kalkmış ve mümkün olduğunca hızlı bir şekilde tepenin dik yamacından
aşağı köye doğru koşturmuştu.


BÖLÜM 
9
BAY THOMAS MARVEL
Bay Thomas Marvel’i
21
 tombul, uysal yüzlü, kemerli bir burnu, geniş, sefih ve dudakları sürekli kıpır
kıpır bir ağzı ve fırça gibi tuhaf bir sakalı olan bir adam olarak hayal etmelisiniz. Yapısı tombullaşma
eğilimi gösteriyordu, kollarının ve bacaklarının kısalığı da, bu eğilimi daha da vurguluyordu. Kürklü
bir silindir şapka giymişti, giysilerinin birleştiği yerlerde apaçık görünen, düğmelerinin yerine
kullandığı iplik parçaları ve ayakkabı ipleri, esasen bekâr bir adam olduğunun belgeleriydi.
Bay Thomas Marvel, Iping’e iki buçuk kilometre kadar mesafede, yaylalardan Adderdean’e giden
yolun kenarında ayaklarını bir hendeğe uzatmış oturuyordu. Delik deşik olmuş çoraplarını saymazsak
ayakları çıplak sayılırdı, kocaman ayak parmakları açılmış ve dikkatli bir köpeğin kulakları gibi
dikilmişlerdi. Tembel tembel -her şeyi böyle yapardı- bir çift postalı giyip giymemeyi düşünüyordu.
Bunlar uzun zamandır karşısına çıkan en sağlam postallardı, ama ona göre çok büyüktüler; buna
karşın onun postalları hava yağışlı olmadığı sürece, ayaklarına çok iyi uyuyorlardı, ama yağışlı
havalar için tabanları çok inceydi. Bay Thomas Marvel bol postallardan nefret ederdi, ama
ayaklarının ıslanmasından da nefret ederdi. Hangisinden daha çok nefret ettiğini hiç düşünmemişti ve
bugün de güzel bir gündü ve yapacak daha iyi bir şeyi de yoktu. Böylece dört postalı da zarif bir
şekilde çimlerin üzerine dizmiş ve onlara bakmaya başlamıştı. Ve postalları orada çimlerin ve
fışkıran kasıkotlarının arasında gördüğünde, birden iki çiftin de bakılamayacak kadar çirkin
olduklarının farkına varmıştı.
Arkasından gelen ses onu ürkütmemişti bile.
“Ne olursa olsun, postal postaldır,” dedi ses.
“Bunlar, sadaka işi postallar,” dedi Bay Thomas Marvel kafasını yana eğmiş, pek de hoşnut olmayan
bir suratla postallara bakarak, “ve hangisinin bu koca mübarek âlemin en çirkin çifti olduğunu
biliyorsam kahrolayım!”
“Hım,” dedi ses.
“Daha kötülerini de giydim, aslında hiçbir şey giymediğim de oldu. Ama hiçbiri bu kadar arsızca
çirkin değildi, bu tabirimi kabul ederseniz. Günlerce -özellikle- postal dilendim. Çünkü bunlardan
bıkmıştım. Yeterince sağlamlar, elbette. Ama yaya gezen bir beyefendinin postallarına çok işi
düşüyor. İnanır mısınız, bütün bu mübarek vilayette ne kadar çabalarsam çabalayayım, hiçbir şey
bulamadım, BUNLAR dışında. Şunlara bakın! Üstelik postal bulmak için iyi de bir vilayet burası,
genel anlamda yani. Ama işte benim talihim böyle. On küsür yıldır bu vilayette taban tepiyorum.
Sonra da insana böyle davranıyorlar.”
“Pis bir vilayet” dedi ses. “İnsanları da domuz gibi.”
“Değil mi?” dedi Bay Thomas Marvel. “Tanrım! Ama bu botlar! Bunlar daha beter!”
Karşılaştırma yapabilmek amacıyla, konuştuğu adamın postallarına bir göz atmak için omzunun


üstünden sağ tarafa baktı, ama amanın! Konuştuğu adamın postallarının olması gereken yerde ne
bacak ne postal vardı. Omzunun üstünden sola doğru baktı, orada da ne bacak ne postal vardı. Büyük
bir şaşkınlıkla aklı başına gelmek üzereydi. “Ner’desin?” dedi Bay Thomas Marvel omzunun
üstünden, sonra yuvarlanıp dört ayak üstüne gelerek. Üzerinde salınan yelle bomboş uzanan bomboş
yaylaları ve uzaklarda da uçları yemyeşil katırtırnağı çalılıklarını gördü.
“Kafayı mı buldum acaba?” dedi Bay Marvel. “Hayal mi gördüm? Kendi kendime mi konuşuyordum?
Ne ki bu...”
“Korkma,” dedi bir ses.
“Bana vantirlokluk yapma!” dedi Bay Thomas Marvel, çabucak ayaklanarak. “Ner’desm? Korktum
ama, gerçekten!"
“Korkma,” diye tekrarladı ses.
“Sen korkacaksın bir dakika sonra, seni aptal salak,” dedi Bay Thomas Marvel. “Ner’desin? Dur seni
bir bulayım...”
“Toprağın altında mısın?” dedi Bay Thomas Marvel, bir süre bekledikten sonra.
Yanıt yoktu. Bay Thomas Marvel postalsız ve şaşkınlık içinde, ceketini çıkardı çıkaracak, öylece
dikilip kalmıştı.
“Püvt,” dedi bir kızkuşu çok uzaklardan.
“Püvt, gerçekten!” dedi Bay Thomas Marvel. “Aptallığın sırası değil.” Yaylalar ıpıssızdı, doğu ve
batı, kuzey ve güney, kenarlarındaki sığ hendekleri ve beyaz işaret kazıkları ile yol dümdüz ve hem
kuzeye hem de güneye doğru bomboş uzanıyordu ve o kızkuşu dışında gökyüzü de bomboştu. “Tanrı
yardımcım olsun,” dedi Bay Thomas Marvel, paltosunu tekrar omuzlarının üstüne çekerek. “Hep o
içkiden! Belliydi zaten.”
“İçkiden değil” dedi ses. “Sinirlerine hâkim ol.”
“Ahh!” dedi Bay Marvel, yüzünün sakallarından görünen kısmı bembeyaz olmuştu. “İçkiden,” diye
tekrarlayıp duruyordu dudakları sessizce. Yavaşça arkasına doğru dönerek, etrafına bakmaya devam
etti. “Bir ses duyduğuma yemin edebilirdim,” diye fısıldadı.
“Elbette duydun.”
“İşte yine duydum,” dedi Bay Marvel gözlerini kapayıp, trajik bir ifadeyle elini alnına götürerek.
Birden bir şey onu yakalayıp, şiddetle sarsarak, öncekinden daha da büyük bir şaşkınlık içinde
bıraktı. “Aptallaşma,” dedi ses.
“ Kör.. .olasıca... kafayı.. .yemeye.. .başladım.. .galiba,” dedi Bay Marvel. “İyi bir şey değil bu.
Hep o Tanrı’nın belası postalları düşünüp durmaktan. Kör olasıca mübarek kafamı yedim. Ya da
hayaletlerdir.”


“Ne o ne de öbürü,” dedi ses. “Dinle!”
“Yedim kafayı,” dedi Bay Marvel.
“Bir dakika,” dedi ses anlayışlı bir tonla, kendine hâkim olmaya çalışırken titreyerek.
“Ee?” dedi Bay Thomas Marvel, bir parmağın göğsüne dokunduğu gibi tuhaf bir hisle.
“Benim sadece hayal olduğumu mu düşünüyorsun? Sadece hayal olduğumu?”
“Başka ne olabilirsin ki?” dedi Bay Thomas Marvel boynunun arkasını kaşıyarak.
“Pekâlâ,” dedi ses, rahatlamış gibi. “O zaman sen fikrini değiştirene kadar sana şu çakmaktaşlarından
atıp duracağım.” “Peki ama ner’desin?”
Ses yanıt vermedi. Vızlayarak bir çakmaktaşı uçtu geldi -göründüğü kadarıyla havanın ortasından- ve
Bay Marvel’ın omzunu kıl payı sıyırıp geçti. Bay Marvel döndü ve bir çakmaktaşının havaya
kalktığını, karmakarışık bir eğri çizdiğini, bir an için havada asılı kaldığını, sonra da neredeyse
görünmez bir çabuklukla ayağına doğru fırladığını gördü. Kaçmaya çalışamayacak kadar şaşırıp
kalmıştı. Vızlayarak gelmiş ve hendeğin içindeki çıplak parmaklarının birinin üstünden sekip gitmişti.
Bay Thomas Marvel tek ayağının üzerinde zıplayarak, yüksek sesle inlemeye başladı. Sonra koşmaya
başladı, görünmeyen bir engele çarparak üstünden yuvarlandı ve tepetaklak olup oturdu kaldı.
“Şimdi,” dedi ses, üçüncü bir taş bir eğri çizerek havalanır ve bu avare adamın üstünde bir yerde
havada asılı kalırken. “Ben bir hayal miyim?"
Bay Marvel yanıt yerine ayağa fırlamaya çabaladı, ama tekrar yere yuvarlandı. Bir süre öyle
kıpırdamadan kaldı. “Biraz daha uğraşırsan,” dedi ses, “taşı kafana atacağım.”
“Bu adil bir anlaşma,” dedi Bay Thomas Marvel, oturup yaralı parmağını tutarak ve gözlerini de
üçüncü mermiye dikerek. “Anlamıyorum. Kendi kendilerini atan taşlar. Konuşan taşlar. Kendini yere
bırak. Çekil git. Ben bittim.”
Üçüncü taş yere düştü.
“Çok basit,” dedi ses. “Ben görünmez bir adamım.” “Bilmediğim bir şey söyle,” dedi Bay Marvel,
acıyla soluyarak. “Nereye saklandın, nasıl yapıyorsun, bilmiyorum, ama benden pes.”
“Hepsi bu,” dedi ses. “Ben görünmezim. Anlamam istediğim şey bu.”
“Bunu herkes fark edebilir. Bu kadar Tanrının cezası sabırsızın biri olmana gerek yok, bayım. İyi o
zaman. Söyle bakalım. Nasıl saklanıyorsun?”
“Ben görünmezim. Bütün mesele bu. Anlamanı istediğim şey de bu.”
“İyi ama neredesin?” diye araya girdi Bay Marvel.


“işte! Beş metre ötendeyim.”
“Hadi canım! Ben kör değilim. Bundan sonra da sadece hava cıva olduğunu söyleyeceksin herhalde.
Ben senin bildiğin cahil serserilerden değilim.”
“Evet, ben sadece havayım. Benim içimden bakıyorsun” “Ne! İçinde bir şey yok mu? Vox et
22
... neydi
bu?... gevezelik. Öyle miydi?”
“Ben sadece bir insanım, elle tutulur, yemeye ve içmeye ihtiyacı olan, giyinmeye de. Ama
görünmezim. Anladın mı? Görünmez. Basit bir şey. Görünmez.”
“Ne, gerçekten mi?”
“Evet, gerçekten.”
“Peki elini uzat o zaman,” dedi Marvel, “eğer gerçeksen. O kadar yoldan çıkmış sayılmam, o zaman.
Tanrım!” dedi, “nasıl korkuttun beni! Öyle tutup!”
Bir karış açtığı parmaklarıyla, bileğini tutan ele dokundu, sonra ürkekçe kola doğru çıktı, adaleli bir
göğse hafif hafif vurdu ve sakallı bir yüzü inceledi. Marvel’ın yüzü şaşkınlıktan allak bullak olmuştu.
"Küçük dilimi yutacağım neredeyse!” dedi. “Eğer bu horoz dövüşünü de geçmezse!
23
Çok ilginç! Ve
işte senin tam içinden, orada bir kilometre ötedeki bir tavşanı görebiliyorum! Tek bir zerren bile
görünmüyor, sadece...”
Boş gibi görünen havayı dikkatle inceledi. “Ekmek peynir mi yemiştin?” diye sordu, görünmeyen kolu
tutarak.
"Haklısın, daha sistem içinde tam özümsenmedi.”
“Ha!” dedi Bay Marvel. “Biraz hortlağımsı bir şey gibi.” “Elbette, bütün bunlar senin sandığın kadar
fevkalâde şeyler değil.”
“Benim mütevazı ihtiyaçlarımın yanında epey fevkalâde sayılır,” dedi Bay Thomas Marvel. “Nasıl
yapıyo’sun bunu? Nasıl bir şeytanlık bu?”
“Bu uzun bir hikâye. Ayrıca...”
“Dedim ya, bütün bu iş gerçekten küçük dilimi yutmama neden olacak,” dedi Bay Marvel.
“Sana şimdi şu kadarını söyleyebilirim: yardıma ihtiyacım var. O şeyle, yani birden seninle
karşılaştım. Öfkeden kudurmuş halde, anadan doğma, yardıma muhtaç dolanıyordum. Biri beni
öldürebilirdi. Ve seni gördüm...”
“Tanrım!" dedi Bay Marvel.
“Arkandan geldim, durakladım, sonra devam ettim...”


Bay Marvel’ın yüzü dokunaklı bir hal almıştı.
“... sonra tekrar durdum. ‘İşte,’ dedim, ‘benim gibi toplum dışı bırakılmış bir adam. İşte aradığım
adam bu.’ Sonra geri döndüm ve senin yanına geldim, senin yanına. Ve...”
“Tanrım!” dedi Bay Marvel. “Ama kafam iyice karıştı. Peki şeyi sorabilir miyim... Nasıl oluyor? Ne
tür bir yardıma ihtiyacın olabilir ki?... Görünmezken!”
“Giyecek bir şeyler bulmama yardım etmeni istiyorum... ve barınacak bir yer... ve sonra da, başka
şeyler. Yeterince dışarıda kaldım. Eğer yapmazsan... peki! Ama yaparsın... yapmalısın!” “Bana bak,”
dedi Bay Marvel. “Yeterince şaşırdım kaldım zaten. Artık beni öyle yerden yere vurma. Bırak beni
gideyim. Biraz kendime gelmem lazım. Ve nerdeyse parmağımı da kırıyordun. Bütün bunlar çok
mantıksız. Boş yaylalar, gök boş. Doğa ananın göğsü dışında kilometreler boyunca görünen bir şey
yok. Sonra bir ses geliyor. Cennetten düşme bir ses! Sonra taşlar! Bir de yumruk... Tanrım!”
“Topla kendini,” dedi ses, “çünkü senin için seçtiğim işi yapmak zorundasın.”
Bay Marvel sıkıntıyla püfledi, gözleri devrildi.
“Seni seçtim,” dedi ses. “Bir tek sen varsın, şu aşağıdaki aptalların görünmez bir adam diye bir şey
olabileceğini anlayabilecek birkaçı dışında. Benim yardımcım olmak zorundasın. Yardım et bana...
ben de senin için çok güzel şeyler yapayım. Görünmez bir adam, güçlü bir adamdır.” Yüksek sesle
hapşırmak için bir an durakladı.
“Ama bana ihanet edersen,” dedi, “eğer sana verdiğim talimatları yerine getiremezsen...” Duraklayıp,
Bay Marvel’in omzunu güzelce sıvazladı. Bay Marvel bu dokunuşla bir dehşet iniltisi kopardı. “Sana
ihanet etmek istemiyorum,” dedi Bay Marvel görünmez parmakların olduğu yerden uzaklaşmaya
çalışarak. “Sakın böyle bir şey düşünme de, ne düşünürsen düşün. Tek istediğim sana yardım etmek...
sadece ne yapmam gerektiğini söyle. (Tanrım!) Sen ne yapmamı istiyorsan, ben çoktan onu yapmak
istiyor olacağım.”



Yüklə 4,93 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   35




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə