33
Kant’a göre insanlar tembellik ve korkaklık nedeniyle, doğanın onlara verdiği aklı
bağımsız şekilde kullanmaktan kaçınırlar. Çünkü özgürce düşünmek eylemi hem zordur,
insanı çeşitli sıkıntılara düşürebilir, hem de tehlikelidir,
kuvvetli dogmalara ve
önyargılara cesurca karşı çıkmayı gerektirebilir. İşte bu nedenle insanların çoğu aklını
başkalarının yönlendirmelerine bırakır ve kendilerinin tercih ettiği bir ergin olmama
halini muhafaza ederler. Kant, bu ergin olmama halinden kurtuluşu “Aydınlanma” olarak
isimlendirir. Aydınlanma aynı zamanda boşinançtan kurtulmadır. Boşinanç ise aklın
edilgin kullanımı olan önyargıların en büyüğüdür. Zira boşinanç, “birini içine düşürdüğü,
giderek ondan bir yükümlülük olarak istediği körlük başkaları tarafından güdülme
gereksinimini, dolayısıyla edilgin bir us durumunu özellikle belirgin kılar” (Kant, 2016,
s. 110).
Bu güdülme gereksinimi yani ergin olmayış hali, başkalarının denetimini ve idaresini
üzerine alanlar, diğer bir deyişle kişinin vasileri tarafından gizlice desteklenmekte, kişinin
kendi kendine aydınlanmasının önüne geçmek için çeşitli dogmalar ve kurallarla, insanın
doğasına uygun hareketlerinin önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Bu nedenle Kant’a göre,
kişinin tek başına bir aydınlanma yürüyüşüne başlaması, toplumun bu yürüyüşe
başlamasından daha zordur. Çünkü
toplumun içinde her zaman, bağımsız düşünen ve
öncülük edebilecek birkaç kişi bulunacaktır. “Bunlar, önce kendi boyunduruklarını
atacaklar, sonra da insanın kendindekini akıllıca değerlendirmesi yanında bağımsız
düşünmenin kişi için bir ödev olduğu anlayışını çevrelerine yayacaklardır” (Kant, 2008a,
s. 265). İşte böylece, insanın doğasına uygun olan eylemi için yani akla uygun eylemi için
gerekli olan kıvılcımın, bireyden ziyade toplumda ortaya çıkmasının daha kolay olacağı
açığa çıkar. Ancak bu toplumsal bakış açısına yöneldiğimizde, aklın özgürce kullanımının
da farklı bir boyutu işin içine katılmalıdır. Kant’a göre “aydınlanma için özgürlükten
başka bir şey gerekmez ve bunun için gerekli olan özgürlük de özgürlüklerin en zararsız
olanıdır: Aklı her yönüyle ve her bakımdan çekinmeden kitlenin önünde apaçık olarak
kullanmak özgürlüğü” (Kant, 2008a, s. 265).
Böylece Kant, özgürlüğün kullanılış biçimleri arasında en zararsız olanına vurgu yaparak,
bu özgürlüğün kullanılışının zararlı hallerinin de olabileceğini belirtir ve bu ayrım bizi,
aklın kamusal ve özel kullanımına götürür:
34
“Kendi aklını kamu hizmetinde kullanmaktan, bir kimsenin,
örneğin bir bilginin
bilgisini ya da düşüncesini, yani aklını, onu izleyenlere, okuyanlara yararlı olacak
bir biçimde sunmasını anlıyorum. Aklın özel olarak kullanılmasından da kişinin,
kendi işi ve memuriyeti çerçevesinde, kendisine emanet edilen topluma ilişkin bir
hizmeti ya da belirli bir görevi yerine getirmesi diye anlıyorum” (Kant, 2008a, s.
266).
Kant’a göre bu kullanımlardan kamusal olan sınırlandırılmamalı, tamamen özgür
bırakılmalıdır. Aklın özel kullanımının sınırlandırılması ise aydınlanma için bir sorun
teşkil etmez. Yani kişiler kendilerine devletçe ya da yöneticileri vasıtasıyla yüklenen
işleri sorgulamaksızın yerine getirmeli ancak bu konudaki
görüşlerini kamusal alanda
özgürce
tartışabilmeli,
eleştirebilmelidirler.
Aydınlanmanın
basamaklarını
tırmandırabilecek eylem tarzı budur. Sorunların kamusal alanda özgürce tartışılması
yavaş ama sağlam bir ilerleme sağlamak için gereklidir. Özgürlüğün aksi şekilde
kullanımı, yani aklın kamusal özgürlüğünün yavaş adımları beklenmeden, ani bir
devrimle getirilecek değişimler ise istenilen sonucu kalıcı bir biçimde sağlamaz. “Gerçi
devrimlerle bir baskı rejimi, kişisel bir despotizm, bir zorbalık yönetimi yıkılabilir; ancak
yalnız bunlarla, düşüncelerde gerçek bir düzelme, düşünüş biçimlerinde ciddi bir iyileşme
elde edilemez; tersine, bu kez yeni önyargılar, tıpkı
eskileri gibi, düşüncesiz yığına,
kitleye yeni birer gem, yeni birer yular olurlar” (Kant, 2008a, s. 265).
Kant bu konuya “Aydınlanma Nedir?” makalesinin yanı sıra, “Teori ve Pratik”
makalesinde ve
Dostları ilə paylaş: