Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Anabilim Dalı



Yüklə 1,65 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə22/37
tarix28.11.2023
ölçüsü1,65 Mb.
#134390
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   37
Ahlak Metafiziği
’nde de açıklanır. 
Ancak bu eserde açıklanan noktalar “Kant ve Hukuk Felsefesi” başlığı altında 
detaylandırılacaktır. 
Doğanın çizdiği doğrultuda ilerleyerek yetkin bir yurttaşlar anayasası altında birleşen 
insan türü için bir sonraki zorluk, bu anayasayı uygularken, yani kamusal adaleti kurarken 
kendisi de adil kalabilecek bir yöneticiyi bulmaktır. Kant’ın altıncı önermede söylediği 
gibi “İnsan türdeşleri arasında yaşadıkça bir yöneticiye ihtiyaç duyan bir hayvandır; 
çünkü türdeşleriyle ilişkisinde insanın özgürlüğünü kötüye kullandığı kuşku götürmez” 
(Kant, 1982, s. 122). Fırsat bulduğunda özgürlüğünü kötüye kullanarak, yasaların dışına 
çıkacak olan insanı sınırlayacak bir irade, bir yönetici şarttır. Ancak bu yöneticinin 
kendisi de bir insan olacağından aynı tehlike onun için de geçerlidir. Dolayısıyla Kant, 
bu sorunun tam olarak çözülemeyeceğini ancak mümkün olduğunca çözüme 
yaklaşılmaya çalışılabileceğini söyler. Bu çözüme yaklaşmak için gerekli olan, 
“anayasanın yapısı üzerinde doğru bir kavrayış, dünya sorunlarına ilişkin çalışmalarla 
sınanmış büyük bir tecrübe ve her şeyden önce de bu tecrübenin bulgularını kabule hazır 
bir iyi niyet”tir (Kant, 1982, s. 123). 
Mümkün olduğunca adil bir yönetici ve yetkin bir anayasa ile kurulacak bir toplum 
yapısının tek başına varlığı doğanın çizdiği yoldaki nihai hedef değildir. Zira diğer 
devletlerle benzer ilişkiler kurmayan bir toplumun kendi içindeki huzuru sürdürmesi 
mümkün olmayacaktır. Bu nedenle Kant yedinci önermede, “yetkin bir yurttaşlık 
anayasasının yapılması sorunu, başka devletlerle yasal, ilkeli bir dış ilişki sorununa 
bağlıdır ve bu ikincisi çözülmeden birincisi de çözülemez” der (Kant, 1982, s. 123). Bu 
noktada devreye yine antagonizm girer. Sınırsız özgürlüğe sahip bireylerin, kendi 
gelişimleri için zorunlulukla yurttaşlar topluluğuna girmesine benzer şekilde devletler de 
sınırsız özgürlüğün getirdiği savaş ve yıkımla ve hatta sadece bu durumların 
gerçekleşmesi riski nedeniyle bir halklar federasyonu altında birleşecektir. Bu 
federasyonun yasal dayanakları sayesinde her bir devlet güvenliğini sağlayacak ve 


41 
kaynaklarını savaş ve savaş hazırlıklarına harcamak yerine yurttaşlar toplumunun 
eğitimine harcayabilecektir.
Bu yedinci önermeden çıkan sekizinci önerme ise Kant’a göre felsefenin insan türüne dair 
umudunu ortaya koyar. Buna göre; “insan türünün bütün tarihi, doğanın gizli bir planının 
gerçekleşmesi olarak görülebilir. Bu plan içte -ve aynı amaçla dışta da- yetkin bir 
anayasayla insanlığın bütün doğal yeteneklerinin gelişebilmesini sağlamaktır” (Kant, 
1982, s. 126). Bu noktada felsefenin görevinin ne olduğu ise dokuzuncu önermeyle ortaya 
konur:
“İnsanlığın yetkin bir yurttaşlar birliği kurmasını hedef alan bir doğa planı uyarınca 
genel dünya tarihini işleyecek bir felsefi girişim olanağının bulunduğu, hatta bunun 
doğanın amacını da ilerletebileceği kabul edilmelidir. Eğer dünya olaylarının aklın 
bazı ereklerine uygun düşmesi şart koşulursa, bu olayların nasıl gelişmesi gerektiğini 
gösteren bir düşünceye uygunca bir tarih yazmak garip ve ilk bakışta saçma bir 
öneridir. Böyle öncüllerden kalkarak ancak bir roman yazılır gibi görünüyor. Oysa 
doğanın, insan özgürlüğünün rastgele oyunları içinde bile plansız çalışmadığı kabul 
edilirse, bu düşünce yararlı olabilir” (Kant, 1982, s. 127-128). 
Bu çerçevede bir felsefi tarih yazımı için odaklanmamız gereken noktalar, yetkin 
anayasalar ve uluslararası yasalar ile ulusların ve tabii ki onların bilim ve sanatlarının 
nasıl geliştiğidir. Böylesi bir gelişime içteki ve dıştaki yetersizlikler yüzünden erişemeyen 
uluslarda ise yaşanılan yıkımlara rağmen devam eden bir aydınlanma çekirdeğinin nasıl 
korunduğu ve bir sonraki basamağa aktarıldığıdır. 
“Yani tarih, bir kaba olaylar dizisi olarak değil, tersine insanların belli ilkeler 
altındaki eylemlerinin bir dizisi olarak görülmelidir. Kant’ın tarih felsefesinin ilkesi, 
böylece onun etiğinin ilkesini koşul olarak içermektedir ki, gerçekten de Kant’a göre 
bir tarih felsefesi, kendi dayanak ve açıklama temelini ancak etik ilkeler içinde 
bulabilir” (Cassirer, 1996, s. 239). 
Kant’ın etik ilkelerini koşul olarak içeren böylesi bir tarih anlayışı oluşturulduğunda 
insanlık tarihine dair umut korunacak, tür olarak insanın önünde sonunda aklın gösterdiği 
hedefe varacağı inancı, bireylerin yaşamına ışık tutacaktır. 
“Çünkü, bütün diğer şeylerin ereğini kendisinde toplayan, en üstün bilgeliğin ortaya 
çıkmasında başlıca rolü oynayan insanlık tarihi, eğer bütün diğer şeyler karşısında 
sürekli bir kusur olarak kalacaksa, o zaman doğanın akıldışı olan alanında yaratılışın 
görkemini ve bilgeliğini övmeye, onu derinden düşünmeye ne gerek vardır? Böyle 
bir manzara bizi tiksintiyle uzaklaşmaya zorlar; bizi, onun ardında duran, 
tamamlanmış bir ereğin hiç bulunamayacağı umutsuzluğuna düşürüp bu amaca 
ancak başka bir dünyada erişeceğimiz umuduna yola açar. Apriori bir kuralı belli bir 
ölçüde izleyen bu genel tarih düşüncesini, aslolan, empirik tarzda yazılan tarihin 


42 
yerine geçirmek istediğimi söylemek, niyetimi yanlış anlamak olur. Benim 
düşüncem sadece, tarihi iyi bilen felsefi bir kafanın değişik bir açıdan neye 
girişebileceği ile ilgilidir” (Kant, 1982, s. 129). 

Yüklə 1,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   37




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə