48
anayasa çerçevesinde değil, federalizm benzeri ve her zaman sonlandırılabilecek bir
birliktelik ile oluşturulması.
Kant, uluslararası hukuk kavramın anlaşılması için ilk önce, anayasal hakların
açıklanmasındakine benzer şekilde, devletleri birer ahlaki kişilik olarak görerek, bir doğa
durumu ortaya koyar. Bu doğa durumunda devletler, doğal bir özgürlüğe sahiptirler ve
doğa durumundaki bireyler gibi, onlar da aynı tür antagonizme tabidirler. Kişiler
karşısındakilerden ne tür kötülükler beklerse, devletler de başka devletlerden aynısını
bekleyebilir. Dolayısıyla bitmek bilmez savaş dönemleri ya da barış
dönemlerindeki
savaş hazırlıkları ve diğer tedirginlikler, devletlerin de kendilerini evrensel adalete göre
belirlemesini engelleyecek etmenlerden olur. Bu engelleri aşmak için gerekli olan şey
yine antagonizmdir. Nasıl ki bireyler, sınırsız özgürlük durumundan kendi istekleriyle
çıkarak bir yurttaşlar toplumu kurmuşlarsa, devletler de zamanla bu sınırsız özgürlüğün
getirdiği savaş ve savaşa hazırlık harcamalarına katlanamayarak, uluslararası hukuk
altında birleşecek ve bir devletler topluluğu kuracaklardır.
“Savaşlar, yoğun ve durmak bilmeyen askeri hazırlıklar ve bu yüzden barışta bile
her devletin duyduğu tedirginlik, -işte bunlar doğanın araçlarıdır: ulusları önce
yetersiz
girişimlere, ama sonunda, birçok sarsıntı ve yıkıntıdan, hatta güçlerin
tamamıyla tükenmesinden sonra, bu acı tecrübeler olmadan da aklın göstermiş
olabileceği yönde adım atmaları için onları zorlayan doğanın kullandığı araçlardır.
Aklın gösterdiği yön, yasasız vahşilik durumundan çıkmak
ve bir halklar
federasyonuna girmektir. Bu federasyonda her devlet, en küçüğü bile, güvenliğini ve
haklarının verilmesini kendi gücünden yahut hukuki yargısından değil, yalnızca bu
büyük federasyondan, birleşmiş bir güçten, birleşmiş bir iradenin yasal dayanaklı,
ilkeli kararlarından bekleyebilir.” (Kant, 1982, s. 123-124)
Özgür bir devletin diğer bir devlete karşı savaş açması durumunda akla gelecek
sorulardan ilki, savaşa girme konusunda uyruğun değil, egemenin kararının geçerli
olmasına rağmen, devletin uyruğu, onların hayatlarını ve mallarını, tehlikeye atma
hakkının olup olmadığıdır. Bu noktada Kant, bir insanın kendi ürettiği bir mal veya sahibi
olduğu bir eşya üzerindeki sınırsız tasarruf hakkına benzer şekilde, egemeninde uyruğu
üzerinde sınırsız bir tasarruf hakkı olduğu düşüncesine karşı çıkar. Uyruğun, iradi şekilde
toplum sözleşmesine katılması vasıtasıyla, yani doğa durumundan çıkarak yurttaşlık
durumuna geçmesiyle birlikte bir nevi yasa koyucuya yardımcı rolüne girdiğini
hatırlatarak, temsilcileri vasıtasıyla da olsa uyruğun özgür rızasının alınması gerektiğini
söyler (Kant, 2006a, s. 141).
49
Kant’a
göre devletler, uluslararası hukuka uygun olarak, savaş açma hakkına, savaş
esnasında haklara, savaş sonrası haklara ve barış dönemi haklarına sahiptirler. Bunlardan
savaş açma hakkı (
jus ad bellum
), devletin, zarar gördüğüne inandığı ve hukuksal
müdahalelerle çözemeyeceği durumlarda kullanabileceği bir haktır.
Burada zarar
görmekle kastedilen, sadece aktif olarak zarara uğramak değil, ciddi bir zarar tehlikesiyle
karşı karşıya olmaktır da. Ayrıca karşı devletin savaş için silahlanmaya başlaması ya da
aşırı büyüyen devletin diğerleri için bir tehlike yaratması durumları da, bir devletin
önleme amaçlı olarak savaş açma hakkına sahip olmasını gerektirir. Ancak doğa durumu
içerisindeyken yapılacak bir önleme saldırısı yahut herhangi bir eylemde bulunmadığı
halde sırf daha güçlü olduğu için daha zayıf durumdaki devlete zarar verilmesi
durumlarında, yapılacak saldırılar hukuk dışı kabul edilmelidir. Ayrıca aktif bir saldırıya
uğrayan devletin savaş açma hakkı, başka bir devletin vatandaşının haksız olarak zarara
uğrattığı kişilerin, tazminat istemek yerine misilleme yapma hakkını da içerir.
Savaş esnasındaki haklar ise hukuk dışı bir durum içinde hukuki olanı ortaya koymaları
açısından çelişkili görünen bir durumdur. Kant’a göre bu haklar, devletlerin doğa
durumundan yasal bir duruma geçmesini ya da daha sonra sağlanabilecek bir barış
ortamını imkânsız kılmamak için vardır. Örneğin, bağımsız devletler arasında
cezalandırma savaşından söz edilemez. Çünkü cezalandırma, eşit iki özne arasında değil,
bir yönetici ve ona tabi nesne arasında mümkündür. Ayrıca nüfusu tamamıyla yok etme
veya fethederek, boyunduruk altına alma amaçlı savaşlar da yasaktır. Kısaca, savaşın izin
verilen formlarının tümünün ortak noktası, savunma amaçlı olmalarıdır.
Savaşın bitiminden sonraki uluslararası haklar ise bir barış antlaşmasının yapıldığı,
galibin şartları belirlediği zaman dilimiyle ilgilidir. Böylesi bir barış antlaşması ile hiçbir
zaman, kaybeden tarafın kolonileştirilmesi veya uyruklarının
özgürlüğünü kaybetmesi
mümkün olmamalıdır. Ancak mağlup devlet, kendi parlamentosuna sahip olarak kendi
kendini yönetse bile, galip devletin gözetiminde kalmaya mecbur bırakılabilir.
Son olarak ise Kant’a göre barış döneminin hakları ise şöyle olmalıdır: 1) Devletlerin,
savaş zamanı, tarafsız ve barış içinde kalma hakkı vardır. 2) Barış güvencesi ile belirli bir
süre boyunca barış dönemi garanti altına alınabilir. 3) Bazı devletler arasında kurulmuş
bir ittifak, saldırılar karşısında ortak savunmayı hedefleyebilir, ortak saldırıyı değil.