Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Anabilim Dalı



Yüklə 1,65 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə16/37
tarix28.11.2023
ölçüsü1,65 Mb.
#134390
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   37
2. BÖLÜM: KANT VE KOZMOPOLİTİZM 
Kozmopolitizm kavramı, birinci bölümde ortaya koyduğumuz gibi, her ne kadar 
Kiniklerle ortaya çıkmış, Stoacılarla felsefedeki yerini bulmuş olsa da, kavramın çağdaş 
hukuk ve siyaset felsefesinde yer almasını ve tekrar popülerleşmesini sağlayan filozof 
Immanuel Kant’tır (1724-1804). Kant’ın, kozmopolitizmi hukuksal bir çerçeveye 
oturtmaya çalışması ve onu, doğanın akıl sahibi varlıklar için koyduğu erek olarak ebedi 
barışın unsurlarından biri olarak betimlemesi, kavramın felsefi düşünüş içindeki önemini 
pekiştirmiştir. Ancak unutulmamalıdır ki, Kant’ın tüm felsefesi, aklın kritiği temeline 
dayanan, bütünlüklü, evrensel ve zorunlu olanın izinde bir düşünce sistemidir. Bu 
nedenle, Kant’ın hukuk felsefesi ve kozmopolitizm üzerine düşünceleri, onun diğer 
çalışmalarından bağımsız olarak incelenmemelidir. Özellikle Kant’ın akıl ve aklın 
sınırları üzerine düşünceleri, onun hemen her konudaki yazılarını anlamak için anahtar 
niteliğinde kavramlardır. Bu nedenle Kant’la ilgili olarak yapılacak her çalışma onun bilgi 
felsefesinin temelde içerilmesini gerektirir. Ayrıca, kuşkusuz ki kozmopolitizm 
kavramını anlamak için, bu kavramın temelinde yer alan, “ahlak”, “özgürlük” ve “isteme” 
gibi kavramları da incelemek gereklidir. Bu nedenle bu bölümde, öncelikle kısaca Kant’ın 
bilgi ve ahlak felsefesinin temel kavramları üzerinde durulacak, daha sonra ise siyaset ve 
hukuk felsefesine dair görüşleri detaylandırılmaya çalışılacaktır. 
2.1 KANT VE BİLGİ FELSEFESİ 
1781 yılında yazdığı 
Saf Aklın Kritiği
ve bu kitabın anlaşılmaz ve karanlık olduğuna dair 
aldığı eleştiriler üzerine, 1783 yılında yazdığı 
Gelecekte Bilim Olarak Ortaya Çıkabilecek 
Her Metafiziğe Prolegomena
adlı eserlerinde Kant, metafiziği, diğer bilimler arasında 
layık olduğu yere getirmek amacından hareket eder. Doğa bilimlerinin son yıllarda 
gösterdiği gelişmelere rağmen metafizik, adeta gerilemekte, dogmatik bilgilerle dolu, 
kesinlikten uzak ve bu nedenlerle ciddiye alınmaz bir biçime bürünmektedir. Bunun 
nedeni ise metafiziğin temellerinin sağlamlıktan uzak olmasıdır. Öyleyse yapılması 
gereken ilk şey, temelleri sağlamlaştırmak, yani metafizik bilginin diğer bilgilerden 
ayrıldığı temel noktayı açığa çıkararak, bu bilgi türünün gereklerini ortaya koymak 
olmalıdır.


25 
Eğer bir bilgi bilim ise öncelikle onu diğer bilimlerden ayıran şeyin, yani ona özgü olanın 
ne olduğunu göstermek gerekir. Metafiziğe özgü olan, onu diğer bilimlerden ayıran 
nedir? Eğer metafizik bir bilim ise bu bilimin bilgilerinin kaynakları nelerdir? Metafizik 
kavramının kendisinden de anlaşılacağı üzere, bu bilimin kaynakları ne iç deney ne de 
dış deney olabilir. Yani metafizik, kaynağını deneyden alamaz. Kant’a göre metafizik, a 
priori bir bilgidir: “Demek ki o, a priori bilgi veya saf anlama yetisi ve saf akıl bilgisidir” 
(Kant, 2002, s. 14). Ancak bu bağlam içinde, bu tür bilgiyi saf matematikten ayıracak 
hiçbir özellik bulunmaz. Bu yüzden Kant, bu bilgiyi “saf felsefi bilgi” olarak adlandırır 
(Kant, 2002, s. 14). Saf felsefi bilgi, nesneyi ve onun kavramını belirlemeye çalışan teorik 
aklın bilgisidir. 
Bu noktada metafizik bilginin, sadece a priori yargıları içereceği açık hale gelir. Fakat 
Kant’a göre yargılar, hangi kaynaktan gelirse gelsin, içerik bakımından ya “analitik” ya 
da “sintetik”tir. Yani, “ya sırf açıklayıcıdırlar ve bilginin içeriğine hiçbir şey eklemezler, 
ya da genişleticidir ve eldeki bilgiyi arttırırlar” (Kant, 2002, s. 14). Kant’ın verdiği 
örnekler göz önüne alınırsa, “bütün nesneler yer kaplar” dediğimde, nesne kavramını 
hiçbir şekilde genişletmeyen, sadece açıklayıcı nitelikte, analitik bir yargı ortaya koymuş 
olurum. Buna karşılık, “bazı nesneler ağırdır” dendiğinde, cisim kavramında gerçekten 
düşünülmeyen bir şey yükleminde içerilmiş, bilgimizi arttırıcı nitelikte, sintetik bir 
yargıda bulunulmuş olur (Kant, 2002, s. 14-15).
Kant’a göre, bütün analitik yargıların ortak ilkesi, çelişme ilkesidir. Analitik yargıların 
kullandığı kavramlar, deneysel olsa da olmasa da, “doğal yapıları gereği a priori 
bilgilerdir” (Kant, 2002, s. 15). Sintetik yargılarsa, çelişme ilkesinden başka bir ilkeyi 
gereksinirler. Örneğin “deney yargıları” her zaman sintetiktirler ya da “matemetik 
yargıları”nın tamamı sintetiktir. Fakat Kant’ın araştırması metafizik üzerindedir ve 
Kant’a göre “hakiki metafizik yargıların hepsi sintetiktir” (Kant, 2002, s. 19). Metafiziğin 
asıl içeriğini oluşturan şey, metafiziğin asıl işi sintetik a priori önermelerdir (Kant, 2002, 
s. 20). Şimdi temel soru şudur: Metafizik olanaklı mıdır?
Bu sorunun araştırılması, aynı zamanda aklın sınırlarının araştırılması, “neyi bilebiliriz?” 
sorusuna yanıt aranmasıdır. Bunun için Kant, aklı, kendi kendisini yargılayacağı bir 
mahkemeye çıkarır. Bu yargılama sonucunda bilginin sınırlarının çizilmesi işlemine 
Kant, “eleştiri” demektedir. Ona göre eleştiri, sınırları çizmektir. Dolayısıyla Kant’ın, 


26 
aklın sınırlarını belirlemeye çalışmasıyla, metafiziğin olanaklı olup olmadığının 
araştırılması ortak bir eksene yerleştirilir. Kant, 

Yüklə 1,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   37




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə