110
ENGİN ERDEM
İbn Sînâ ile geç dönem İslam kelamcıları arasındaki derin görüş ayrılıkla-
rından birisinin-belki de en önemlisinin- Tanrı’da varlık-mahiyet ayırımının
olup olmadığı meselesi olduğunu söylemiştik. İlahi basitlik eksenli bu tartış-
ma, İbn Sînâ’nın Tanrı’nın varlığını kanıtlamak için ortaya koyduğu delil ile
batı düşüncesindeki Ontolojik Delil arasındaki benzerlik ve farklılığa önemli
ölçüde ışık tutmaktadır. Ontolojik Delil’in Anselmci ve Descartesçı versiyon-
larına baktığımızda, her iki filozofun da Tanrı’nın varlığını varlık-mahiyet
ayırımı temelinde izah etmeye çalıştıklarını söyleyebiliriz. Anselm’in (1033-
1109) delili, her insanın, hatta ahmakların bile zihninde bir Tanrı mefhumu ol-
duğu varsayımına dayalıdır. Tanrı, kendinden daha büyüğü, mükemmeli düşü-
nülemeyen demektir. Tanrı’nın mükemmellikten ibaret olan mahiyeti, O’nun
sadece zihinde değil, dış dünyada da var olmasını iktiza eder; o halde Tanrı
vardır.
51
Benzer biçimde Descartes’a (1596-1650) göre, nasıl bir sanatçı yap-
tığı esere imzasını atıyorsa, Tanrı da kendi eseri olan insanın ruhunu kendi-
sinin bilgisini yerleştirmiştir.
52
Zorunlu bir varlık olarak Tanrı’nın mahiyeti
varlığını gerektirir. İki dağ düşündüğümüzde arada bir vadinin bulunduğunu;
bir dik üçgeni düşündüğümüzde üç açısının toplamının iki dik açıya denk ol-
duğunu kabul etmemiz gerektiği gibi Tanrı’yı düşündüğümüzde de O’nun var
olduğunu da kabul etmemiz gerekir.
53
Bu bağlamda, İbn Sînâ’nın delilinin ontolojik delile daha yakın olduğunu
söyleyenlerin görüşlerine temas etmek isabetli olacaktır. Hüseyin Atay’ı bir
istisna olarak kabul edersek
54
, İbn Sînâ’nın ontolojik delili savunduğunu söy-
leyenlerin önemli bir kısmı, bu delilin Anselm’ci versiyonunu esas alıp, İbn
Sînâ ile Anselm’in görüşleri arasındaki kısmi benzerliklere işaret ederek bu
iddiayı temellendirmeye çalışmaktadırlar.
55
Bize göre, İbn Sînâ’dan yaklaşık
51 Anselm Of Canterbury,
Proslogion,
The Major Works, (Der.-Çev. B. Davies, G.R. Evans), Ox-
ford: OUP, 1998, (içinde) ss. 87-89.
52 Descartes, İlk Felsefe Üzerine Metafizik Düşünceler, (Çev. M. Karasan), İstanbul: MEB, 1998,
s. 198.
53 Descartes,
İlk Felsefe Üzerine Metafizik Düşünceler, ss. 223-225; Lawrence Nolan, “Descartes’
Ontological Argument”, Stanford Encyclopedia Of Philosophy, 2011, http://plato.stanford.edu/entries/
descartes-ontological/ [22.06.2011]
54 Hüseyin Atay, “İbn Sînâ’da Varlık Delili”, Uluslararası İbn Sînâ Sempozyum Bildirileri, İstan-
bul: İBB Kültür A.Ş. Yay., 2008, ss. 281-306.
55 Mehmet Aydın, Din Felsefesi, Ankara: Selçuk Yay., 1997, (6. baskı), ss. 29-30; Mehmet Bayrak-
dar, “Fârâbi ve İbn Sînâ’da Ontolojik Delil Üzerine” İbn Sînâ: Doğumunun Bininci Yılı Armağanı, (Der.
A. Sayılı), Ankara: TTK Yay., 1984, ss. 468-469.
İbn Sînâ’nın Metafizik Delili
111
bir asır sonra yaşayan Anselm’in görüşleri ile Tanrı’nın mükemmelliği, zo-
runluluğu vb. konularda İbn Sînâ’nın görüşleri arasında kısmi benzerlikler ol-
duğu söylenebilir. Ancak bu benzerlikler, her iki filozofun Tanrı’nın varlığını
ispatlamak için takip etikleri yollar arasındaki temel farklılığı ortadan kaldır-
mamaktadır. Anselm’in argümanı -kendisi bunu açık biçimde ifade etmemiş
olsa da- esasen Tanrı’da varlık-mahiyet ayırımı olduğu, O’nun mükemmellik-
ten ibaret olan mahiyetinin varlığını gerektirdiği düşüncesi üzerine kuruludur.
Oysa ilahi basitlik düşüncesini merkeze alan İbn Sînâ’nın herhangi bir biçim-
de Tanrı’da varlık-mahiyet ayırımı olduğunu kabul etmesi asla söz konusu
değildir. Bu açıdan bakıldığında, Anselm’in delilinin-Kant’ın eleştirileri de
hatırlandığında- İbn Sînâ’dan ziyade Tanrı’nın mahiyeti olduğunu ve bu ma-
hiyetin varlığı gerektirdiğini söyleyen F. Râzî’nin anlayışına yakın olduğunu
söylemek daha makuldür. Gerek Anselm gerek Descartes, tıpkı geç dönem
kelamcıların yaptığı gibi, Tanrı’da varlık ile mahiyetin ayrı olduğunu, ancak
O’nun mahiyetinin varlığını gerektirdiğini ileri sürmektedirler. Descartes’ın
Tanrı’nın mahiyetinin varlığını gerektirdiğini açıklamak için verdiği üçgen
örneğinin, aynı düşünceyi savunmak için daha önce F. Râzî
56
tarafından da
kullanılmış olması bu bakımdan son derece dikkat çekicidir.
Bize göre, İbn Sînâ’nın argümanınını kozmolojik olarak nitelemek doğru
olmadığı gibi, Anselmci ve Descartesçı anlamda ontolojik delil kapsamında
değerlendirmek de doğru değildir. Anselm’in ve Descartes’ın argümanların-
da varlık meselesi önemli bir yer tutmakla birlikte esasen tartışma ilahi mü-
kemmellik ekseninde sürdürülmektedir. Bu sebeple, İsmail Hakkı İzmirli’nin
(1869-1946) de söylediği gibi onların argümanını ontolojik delil (varlık de-
lili) olarak adlandırmak yerine “Kemâl Delili”
57
veya “Mükemmellik De-
lili” olarak adlandırmak daha isabetli olacaktır. Anselm’in delilinde, sonra-
dan Aquinas’ın (1225-1274) da çok yerinde tenkit edeceği üzere, müsâdere
ale’l-matlûb olarak ifade edebileceğimiz temel bir sorunla karşılaşılmaktadır.
58
Anselm bir taraftan Tanrı’nın varlığını ispatlamaya çalışırken öte taraftan her
insanın, hatta aptalların bile Tanrı’nın bilgisine sahip olduğunu iddia etmekte,
ulaşmaya çalıştığı sonucu öncül yapmaktadır. İbn Sînâ’nın argümanı ise var-
56 Fahruddîn er-Râzî, el-Mebâhisü’l-Meşrikıyye, s. 122.
57 İsmail Hakkı (İzmirli), Muhtasar Felsefe-i Ûlâ: Philosophie Première, İstanbul: Hukuk Matba-
ası, 1329, s. 192.
58 İsmail Hakkı (İzmirli), a.g.e., s. 194.