İÇİndekiler ithaf önsöz anne ve babanin görevlerİ 5



Yüklə 0,96 Mb.
səhifə21/49
tarix06.05.2018
ölçüsü0,96 Mb.
#42780
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   49
    Bu səhifədəki naviqasiya:
  • KORKU

PARMAK EMME


Çocuğun normal alışkanlıklarından biri de parmağını emmesidir. Çocuklar genellikle doğumdan 3 veya 4 ay sonra parmaklarını emmeye başlarlar ve bu, bir alışkanlık haline gelir, bir müddet devam eder. Çocuğun bu işe eğiliminin tabii sebebi ve asıl nedenini şu şekilde izah edebiliriz: Çocuk, hayatının ilk aylarında sütle beslenir ve onu emerek elde eder. Ne zaman acıkacak olur ve rahatsızlık hissederse, annesinin göğsünü veya emzik emerek açlığını giderir. 3-4 aylık müddet zarfında daimi bir şekilde gerçekleşen bu beslenme şekli sonucu onda bir tecrübe oluşur. O, bu tecrübesine dayanarak, emme ile açlık ve rahatsızlığını giderebileceğini ve huzur bulabileceğini anlar. Yavaş yavaş parmağını emmeye alışır ve bu iş onun için büyük bir lezzet haline gelir. Çocuğun toplumsal hislerinin bir ölçüde uyandığı ve dış dünyaya karşı ilgisinin arttığı bu dönemde, bu lezzetli işi elinden geldiği kadar daha çok yapmaya çalışır. Öte yandan bu lezzetli iş için çocuğun ulaşabileceği en güzel ve en kolay şey parmaktır. Onun için, parmağını emer ve zamanla bu iş, alışkanlık niteliği kazanır. Öyle ki, çocuk her fırsatta ve her türlü rahatsızlık hissettiğinde bu lezzetli eğlenceden istifade eder. Çoğu baba ve anneler, parmak emmenin çok çirkin bir alışkanlık olduğu kanaatindedirler. Dolayısıyla, böyle bir durumla karşılaştıklarında tedirgin olurlar ve bu işi terk ettirmek için çare ararlar. Burada bir nütkeye değinmekte yarar var: Bazı diş doktorları bu işi zararlı bir alışkanlık telakki ederek, parmak emmenin, ağız ve dişlerin normal düzenini bozduğunu ileri sürerken, bunların karşısında, çoğu diş doktorları ve psikologlar parmak emmenin hiç bir zararı olmadığını açıklamışlardır.

Bilim adamlarından biri şöyle yazıyor: Psikologlar ve çocuk uzmanları bu işin hiçbir zararı olmadığı kanısındadırlar. Özellikle bu alışkanlık daimi dişler çıkmadan önce sona erdiği takdirde (genellikle de öyledir) çocuk açısından hiçbir zararı olmadığını savunmaktadırlar.[134]

Elbette bazen bu alışkanlığın, çocuğun sağlığına zararı dokunabilir. Zira çocuğun eli genellikle kirli olur. Kirli parmağı emmek de zararsız değildir. Çoğu baba ve anneler bu alışkanlıktan hoşlanmazlar ve utanç duyarlar.

Her halukarda, bu konu o kadar da önemli değildir. Bu alışkanlık 4-5 yaşına kadar kendiliğinden yahut baba ve annenin yardımı ile terkedilir. Ama eğer baba ve anne bu alışkanlıktan hoşlanmıyorlarsa, bu olayın meydana gelmesine engel olmalıdırlar. Çünkü, bir alışkanlığın meydana gelmesine engel olmak o alışkanlığı terk ettirmekten daha kolaydır.

Çocuk, parmağını emmeye temayül eder etmez bunun asıl sebebini keşfetmelidirler. Eğer doymuyor ise ona fazla süt verebilirler. Eğer çabuk acıkıyor ise iki yemek arası ona sade bir şeyler (su ve bisküvi gibi) verebilirler. Eğer parmak emmeye karşı gösterdiği eğilim yalnızlık hissettiğinden ileri gelirse, onunla biraz daha fazla ilgilenebilir ve sevgi gösterebilirler. Bu gibi şeyler, bu alışkanlığın meydana gelmemesinde etkilidir. Eğer sebebi keşfedilir ve giderilirse çocukta böyle bir alışkanlık görülmez. Ama eğer bu iş çocukta bir alışkanlık haline gelirse terk ettirmek oldukça güçtür. Eğer onun için münasip oyuncaklar temin edilir veya oynayacak bir arkadaş bulunursa zamanla bu alışkanlığı terk edebilir.

Belki de bu alışkanlığı terk ettirmenin en güzel yolu emziktir. Ama bunun da kötü yanı şu ki, bu durumda çocuk emziğe alışkanlık kazanır. Eğer bu gibi işler vasıtası ile çocuğun bu alışkanlığını giderebilirseniz çok iyi olur. Ama eğer başarılı olmazsanız sakın sert ve tehlikeli işlere (elini bağlamak, vurmak, tehdit etmek vb. gibi) başvurmayın. Çünkü, bu gibi tehlikeli işlerin hiçbir faydası olmadığı gibi çocuğun ruhunda kötü etkiler bırakır. En iyisi sabredin ve münasip bir zamanın gelmesini bekleyin. Genellikle 4-5 yaşlarına kadar bu alışkanlık kendiliğinden terk edilir.


KORKU


Korku, herkeste az-çok bulunan genel bir Sıfattır. Korku, insanın korunması için bir ölçüde gereklidir. Başlı başına kötü bir sıfat değildir. Hiç korkusu olmayan biri normal bir insan değildir; aksine kusurludur. İnsanın tehlikeli olaylardan kaçması ve canını ölümden kurtarmasına sebep olan şey korkudur. Bundan dolayı korku, Allah'ın insanoğlunun vücudunda emanet bıraktığı büyük nimetlerdendir. Bu nimetin bir çok maslahat ve hikmetleri vardır. Ama bu nimet de öteki nimetler gibi doğru bir şekilde kullanıldığı takdirde faydalı olur. Kullanılması gerekmeyen yerde kullanıldığı takdirde faydalı olmayacağı gibi insan için kötü sonuçlar da doğurabilir.

Korkuyu iki kısma ayırabiliriz:

1- Hayali, yersiz ve mantıksız korku. 2- Mantıklı, doğru ve gerekli olan korku.

1- Mantık dışı korkular çok fazladır. Cinden, canavardan, karanlıktan, kedi, fare, hamamböceği ve kurbağa gibi zararsız hayvanlardan korkmak; hırsızdan, ölü ve mezarlıktan, doktor ve iğneden korkmak, tren ve yıldırım sesinden, yalnızlıktan, sınavdan, hastalıktan, ölümden vb. gibi şeylerden korkmak yersiz ve mantık dışı olan korkulardandır. Bu gibi korkuları gözardı etmek doğru değildir. Zira çocuğu azaplandıran ve zahmete düşüren korkular, bu gibi korkulardır. Bu korku nedeniyle çocuk rahat uyumaktan bile mahrum olur. Korkunç rüyalar görür, dehşetle uykudan uyanır. Yersiz korku ve heyecan ruhi bir hastalık olup çocuğun gelecekteki yaşantısında da kötü tesirler bırakır. Korkak bir kimse, önemli işlere atılma cüretini gösteremez. Daima ıstırap ve kaygı içinde olur. Utangaç, perişan ve solgundur. Toplumdan kaçar ve kendi içine kapanır. Ruhsal hastalıkların çoğu, bu yersiz korkulardan ileri gelmektedir.

Hz. Ali (a.s) "Korku, afetlerden biridir." buyuruyor.[135]

Öyleyse iyi bir eğitici, bu konuyu hafife alamaz. Her zaman, çocuğun yersiz yere korkmasına engel olur. Burada bir kaç nükteyi eğiticilere hatırlatmakta yarar var:

1- Korkunun meydana gelmesine engel olmak, meydana geldikten sonra terk ettirmekten daha kolaydır. Elinizden geldiği kadar korkuyu meydana getirebilecek etkenlerin oluşmaması için çaba sarfedin. Psikologlar, tren ve yıldırım sesi gibi şiddetli seslerin ve çocuğun başı üzerinde bağırmanın, ondaki ilk korkunun meydana gelmesine sebep olabileceği kanaatindeler. Elinizden geldiği kadar çocuklarınızın bu gibi olaylara maruz kalmamalarına özen gösterin. Çocuğun başı üzerinde, hatta yeni dünyaya geldiği zaman bile bağırmayın. Ona, öfkeli ve tehdit edici bir şekilde bakmayın.

2- Korku, bulaşıcı bir hastalık gibidir. Çocuk, zatı itibari ile korkak değildir. Çocuğun babası, annesi ve onunla ilgilenen kimseler korkak olurlarsa çocuk da korkak olur. Eğer çocuklarınızın korkak olmamasını istiyorsanız ilk önce kendi korkunuzu yenmeli, mantık dışı ve korkulmaması gereken olaylar karşısında kendinizi kontrol etmelisiniz.

3- Polisiye ve cinayet filmlerini ve bazı televizyon programlarını izlemek, radyodan bazı öyküleri dinlemek, tahrik edici hikaye ve romanları okumak veya dinlemek, hatta gazete ve dergilerde yayınlanan bazı olayları okumak vb. çocuğun çok hassas ve zarif olan sinirlerinde tesir bırakır. Onda ıstırap, kaygı ve korku meydana getirir. Elinizden geldiği kadar çocuğunuzu bu gibi hadiselerden uzak tutmaya çalışın. Hiçbir zaman cin vb. şeylerden ona söz etmeyin. Eğer başkalarından bu konuda bir şeyler işitmişseler, onlara cinin insan gibi bir yaratık olduğunu, yaşadığını, insana hiçbir zararı olmadığını ve ondan korkmanın yersiz olduğunu anlatın.

4- Çocuğun terbiyesinde, kesinlikle tehdide başvurmayın. Çocukları dev, canavar vb. hayal gücünün oluşturduğu şeyler ile korkutmayın. Bu gibi korkuların çocukta geçici ve kısa bir müddet için tesir ettiği müşahede edilse bile, kesinlikle onun üzerinde kalıcı ve kötü etkiler bırakacak ve zararı yararından fazla olacaktır. Bu davranışınız ile çocuğun korkak olmasına sebep olursunuz. Çocukları, cezalandırmak için karanlık ve korkunç yerlere hapsetmeyin. Çocukları kedi ve köpekten korkutmayın. Bazı annelerin çok yanlış davranışlarından biri de çocuğu yatıştırmak için acayip sesler çıkararak, kapıya vurarak vb. hareketlerle onu korkutmalarıdır. Bu cahil anneler, bu yanlış hareketleriyle çocuğa karşı nasıl bir cinayet işlediklerinin ve onun geleceğini tehlikeye attıklarının farkında olmazlar.

... Hatıra defterinde şöyle yazıyor: Büyük annem yaramazlık yapmamamız için öteki odaya gider ve oradan: Ben devim! Sizi yiyeceğim! diye seslenirdi. Biz korkumuzdan kısılarak susuyorduk. Bu yüzden ben şahsen korkak biri oldum. Evde yalnız kalamıyordum. Şimdi büyüdüğüm halde geçmişteki o korku bende ıstırap ve heyecan halinde devam ediyor. Kalbim ıstırap ve kaygı ile dolu. Bu durum bana işkence veriyor.

... Mektubunun bir bölümünde şöyle yazıyor: Beş yaşlarında bir kızdım. Bir gün teyzemin kızı ile oynuyordum. Aniden kocaman başı, büyük gözleri, sivri dişleri ve siyah çizmeleri ile bahçenin ortasında korkunç bir yaratık gördük; acayip sesler çıkarıyor, bizi yemek istiyordu. Bağırarak zifiri karanlık olan salona kaçtık. Korkudan duvara o kadar elimi sürdüm ki parmaklarım yaralandı. Korkudan bayıldım ve artık bir şey anlayamadım. Duyduğuma göre beni doktora götürmüşler ve ölümden kurtarmışlar. Bu insan dışı hareket bana o kadar etki etmişti ki uzun bir müddet ora-bura saklanıyordum, en ufak bir ses duyduğumda korkarak bağırıyordum. Şimdi büyümüş olmama rağmen sinirlerimde rahatsızlık var, kalbim de ıstırapla dolu. Devamlı hüzünlüyüm, hedefsiz biri olduğumu hissediyorum. İş ve yaşamaya ilgim yok. İnsanlarla kaynaşma ve diyalog kurmaya eriniyorum. Daha sonraları anladım ki halamın kızı büyük kazanı başına koyarak kendisini korkunç bir yaratık haline getirmiş ve bu yolla bizi korkutmak istemiş. Benim bu hastalığımın sorumlusu odur.

5- Eğer ilgisizliğiniz sonucu veya başka sebeplerden dolayı çocuğunuz korkak biri olursa, meseleyi oldukça ciddi algılayın ve bu durumdan kurtarmak için gereken çabayı sarfedin. Onun ruhunu rahatlatmak için gerekli önlemleri alın. Elbette, çocuklar bazı olayların gerçek sebeplerini bilirlerse bu korkuların bazıları kendiliğinden yok olur. Ama çocuğun korkusunu tedavi etmenin yolu, onu kınamak, onunla alay etmek vb. ezici hareketler değildir. Bu gibi davranışların, çocuğun korkusunu tedavi etmede hiçbir faydası olmayacağı gibi onun hassas ruhunu rahatsız etmesi de mümkündür. Korktuğu için onun bir suçu yok. O korkmak istemezdi. Siz ya da başka nedenler onun korkmasına sebep olmuştur. Öyleyse neden onu suçluyorsunuz? Dikkat ve sabır ile onun korkmasına neden olan etkenleri bulup gerekli önlemleri alın.

Eğer cinden ve devden korkuyorsa gayet yumuşak bir şekilde devin, korkunç yaratığın vb. şeylerin yalan ve uydurma olduğunu, böyle yaratıkların kesinlikle olmadığını ve cinin ise insana hiçbir zararı olmadığını ona anlatın. Bir müddet çocuğun yanında bu gibi şeylerden bahsetmeyin ve böylelikle yavaş yavaş aklından çıkması için gereken çabayı gösterin.

Eğer zararsız hayvanlardan korkuyorsa, ona bu hayvanların hiçbir zararı olmadığını ameli olarak ispat edin. O hayvanlara yaklaşın ve dokunun veya elinize alarak çocuğun yavaş yavaş o hayvanlara karşı korkusunu gidermeye çalışın. Eğer karanlıktan korkuyorsa bir müddet onu az ışıklı yerlere alıştırın. Böylece zamanla karanlığa karşı olan hassasiyeti yok olur. Çocuğun yanında olduğunuz halde çok kısa bir müddet için lambayı söndürün. Daha sonra zamanla lambayı söndürme müddetini yavaş yavaş artırın.

Bir müddet geçtikten sonra bu işi, çocuktan biraz uzakta olduğunuz halde yapın. Sabır ve tahammül göstererek, çocuk korkusunu yenip artık karanlık bir yerde yalnız kalmaktan korkmayıncaya kadar bunu tekrarlayın. Ama her şeye rağmen onu tehdit etmekten, falakaya yatırmaktan ve kısacası şiddete başvurmaktan sakının. Çünkü, şiddet vasıtası ile ondaki korkuyu yok edemeyeceğiniz gibi durumunun daha kötü olmasına da sebep olabilirsiniz. Çocuğu korktuğu şeylerle karşı karşıya bırakmak, onun ıstırap ve korkusunu artıracağı gibi sinirlerine de çok tehlikeli darbeler indirebilir. Eğer doktor ve iğneden korkuyorsa ona yumuşak bir dille hasta olduğunu ve iyileşmesinin, ilaçlarını kullanmasına bağlı olduğunu anlatın. Ona, başkalarına da iğne yapıldığı halde bağırıp, çağırmadıklarını gösterin. Böylece, doktor ve iğneye karşı olan korkusunu yok etmek için çocuğu onlarla tanıştırın.

Zaruri olmadığı müddetçe onu zorla veya tehdit ederek iğne yaptırmaya mecbur etmeyin. Zira bunun çocuk üzerinde kötü sonuçları olabilir. Bazen çocuğun bir müddet hastanede kalması gerekebilir. Ama çoğu çocuklar hastaneye yatırılmaktan, baba ve anneden, aile ortamından uzak kalmaktan dehşete kapılırlar. Bu durumda baba ve anne için çok büyük zorluk meydana getirirler. Böyle bir durumda baba ve annenin sadece iki seçeneği vardır: Ya çocuğu zorla ve istemediği halde hastaneye yatırmalı veya onu hastaneye yatırmamalılar. Eğer onu zorla hastaneye yatıracak olurlarsa, bu onun hassas ruhunda kötü tesirler bırakabilir. Öte yandan eğer onu hastaneye yatırmaktan vazgeçecek olurlarsa, onun sağlığını tehlikeye atmış olurlar. Böyle bir zorlukla karşılaşmamak için bütün baba ve anneler, çocuklarını hastane ortamı ile tanıştırmak zorundadırlar. Bazı hastanelerdeki hastaların ziyaretine gittikleri zaman çocuklarını da yanlarında götürebilirler.

Orada biraz fazla kalarak çocuklara, oranın güzel ve rahat bir yer olduğunu, iyi ve cana yakın doktorların bulunduğunu ve hastalarla ilgilendiklerini, tehlikeli hastalıkları atlatmak için orada yatmaktan başka çare olmadığını anlatabilirler. Kısacası o ortamı, çocuklara çok iyi bir şekilde anlatarak sevdirebilirler. Çocuk, hastane ile tanıştıktan sonra, gelecekte oraya yatırılmak zorunda kalırsa, hiçbir zorluk çıkarmaz.

Hastaneye yatırmadan önce ona hasta olduğunu, iyileşeceğini; ama, tedavi edilebilmesi için hastaneye yatırılması gerektiğini hatırlatın. "Orada senin iyileşmen için çaba gösteren şefkatli doktorlar ve hemşireler vardır. Biz de ara-sıra seni görmeye geleceğiz" söyleyin. Ama çocuğa yalan söylememeye dikkat edin. "Burada yat. Biz de senin yanında kalacağız, korkma, burada sana ne ilaç verecekler ve ne de iğne vuracaklar, hastanede günlerin çok iyi geçecek" vb. sözlerden kaçının; çünkü bunlar bir takım gerçek dışı sözler olduğu için çocuğun size karşı olan güvenini sarsar.

Ancak çocuğa, "sen hastasın ve tedavi edilip iyileşmen için hastaneye yatırılmaktan başka bir çare yoktur", söyleyin. Hastaneye yatırdıktan sonra ise elinizden geldiği kadar yanına gidin ve onunla birlikte olup hoşnut olması ve sıkıntısının giderilmesi için ortam hazırlayın.

2- Yerli ve mantıklı korkutmalardır:

Akıllı ve mantıklı korkutmalar konusuna gelince, çocuğun terbiye ve eğitimini üstlenmiş olan birisi mantıklı ve münasip bir metot izlemelidir.

Tehlikeli konuları çocuğa açıklayarak o tehlikelerin nasıl önlenebileceğini göstermeli ve bu konularda ihtiyatsızlık ve dikkatsizlik yaptığı taktirde karşısına çıkacak kötü neticeleri ona tembih etmeli ve onu uyarmalıdır.

Kibrit, gaz ve elektrik aletlerini doğru kullanma tarzını ona öğretmek gerekir. Ayrıca bu gibi aletlerin meydana getirebileceği tehlikeler de ona anlatılmalıdır. Caddede karşıdan karşıya nasıl geçilebileceği, arabalara dikkat edilmediği takdirde karşılaşılacak tehlikeler öğretilmelidir. Öte yandan, çocuğa, toplumsal kanunlara saygı göstermesinin gerekli olduğu da hatırlatılmalı.

Kısacası eğitici, yaşantısında karşılaşabileceği olayların getirebileceği tehlikeleri çocuğa açıklamalı ve olayları haddinden fazla büyütmemelidir. Çünkü, haddinden fazla büyüttüğünüz takdirde çocuğun korkak olması kaçınılmazdır. Çocukta, Allah'a tevekkül etme, işlerin sonucunu Allah'a bırakma ruhiyesini ihya etmek için gereken çabayı sarfedin.

Çoğularını korkutan şeylerden biri de ölümdür. Ölümden korkma derecesi, eğer normal haddini aşarsa, ruhsal bir hastalık olarak kendini gösterir. Bu hastalık, insanın sükunet ve huzurunu yok edip azmini kırar. Bundan dolayı çocuğun bu hastalığa yakalanmaması için gerekli önlem alınmalıdır.

Çocuk, uzun bir müddet ölmenin ne demek olduğunu bilmez. Ama bazen tanıdığı kimselerden birinin ölümüyle, ölüme teveccüh eder ve ölüm hakkında sorular sormaya başlar. Eğer çocuk iyi ile kötüyü ayırtetme seviyesine ulaşmış ise baba ve anne olayın gerçek yüzünü ona anlatabilirler. Mesela, ona şöyle söyleyebilirler: Ölüm korkulacak bir şey değildir. İnsan, ölüm vasıtası ile bu dünyadan, ismi ahiret olan başka bir dünyaya göçer. O dünyada iyi ve kötü amellerinin karşılığını görecektir. Allah Teâla Kur-an'da, herkesin öleceğini bildirmektedir. Ölüm o kadar önemli değildir. Önemli olan insanın, kötü amelleri terket-mesi ve ahirette rahat olabilmesi için iyi işler yapmasıdır. Ölümü hatırlatmak, normal haddini aşmamak şartı ile hiç zararı olmadığı gibi, bazen çocuğu eğitme ve terbiye etmede yararlı olabilir.

İnsanların bazıları Allah'tan veya kıyametten korkarlar. Bu korku, eğer ruhi bir hastalık niteliğini taşıyacak kadar fazla olmazsa, kötü bir şey olmamakla birlikte, insanın dünya ve ahiret saadetine nail olmasına sebep olur. İnsanı iyi işlere iten ve kötü amellerden alıkoyan, ondaki Allah korkusudur. Onun için yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de buyuruyor ki: "Eğer imanınız var ise başkalarından değil, benden korkun."[136]

Ayrıca, Kur'an-ı Kerim birçok ayette kıyamet günündeki azap ve zorlukları beyan etmektedir. Bundan dolayı akıllı ve tecrübe sahibi bir eğitici, Allah'tan, günah işlemekten ve kıyametten korkma tohumunu küçük yaşta çocuğun çok hassas ve zarif ruhuna ekmek için gerekli olan çabayı sarfeder. Bu tohum zamanla gelişir, ilerler ve çocuk büyüdüğü zaman olumlu etkileri ortaya çıkar.

Ama şu nükteyi hatırlatmakta yarar var: İyi bir eğitici devamlı olarak çocuğa cehennem ve cehennem azaplarından bahsetmemelidir. Çünkü, bu davranış sonucu çocuk, Allah Teâla'yı diktatör ve merhametsiz biri olarak tanır. En iyi yöntem, Allah Teâla'nın rahmet, bağışlama ve esirgeme sıfatlarını da çocuğa anlatmaktır. Böylece Allah Teâla, çocuğa sevdirilmiş olur. İyi bir eğitici, çocuğun daima ümit ile korku arasında olan bir şahsiyete sahip olması için gerekli yolu izler.



Yüklə 0,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   49




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə