İÇİndekiler ithaf önsöz anne ve babanin görevlerİ 5



Yüklə 0,96 Mb.
səhifə36/49
tarix06.05.2018
ölçüsü0,96 Mb.
#42780
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   49

Kanuna Saygı


İnsanlar kanunsuz yaşayamazlar, toplumu idare etmek, haksızlıkları önlemek, insanların can ve malını korumak, genel rahatlık ve huzur için kanun gereklidir. Her milletin ilerlemesi mükemmel ve iyi kanunların varlığına, onların doğru bir şekilde uygulanmasına ve halkın o kanunlara bağlı olmasına bağlıdır. Halk ve kanun koyucular arasında iyi bir irtibatın olduğu, kanunların onayında halkın gerçek maslahatlarının gözetildiği ülkelerde insanlar kanunlara saygı gösterir ve kendilerini onlara uymaya ve onların uygulanmasında çaba harcamaya mecbur görür. İşte bu yüzden o ülkelerin insanları refah, huzur ve emniyet içerisinde yaşamaktalar.

Ancak, kanun koyucuları devletlerin isteği üzerine kanun koyduğu ve halkın gerçek maslahatını göz önünde bulundurmadığı ülkelerde halk da kanuna saygı duymaz ve imkan haddinde ondan kaçmaya çalışır. Bunun sonucu ise emniyetsizlik, kaos ve gericilikten başka bir şey olamaz. Ne yazık ki ülkemizin durumu da önceleri böyleydi. Kanunların çoğu İslam ve halkın maslahatına ters düşmekteydi. Kanunlar devletlerin isteğiyle, doğulu, batılı sömürücülerin ve onların uşaklarının lehine onaylanıyordu. İşçi ve mustazaf kesimin maslahatlarına ise hiç önem verilmiyordu. Dolayısıyla, halkı tehdit ederek, korkutarak ve aldatarak maslahatlarıyla çelişen kanunları uygulamak istiyorlardı. Ama Müslüman halkımız bu kanunların gayri İslami ve kendi maslahatlarına aykırı olduğunu gördükleri için onlara bağlı olmuyor ve mümkün oldukça onlardan kaçmaya çalışıyordu. Elbette bu kurallar arasında gerçekten halkın maslahatına olan kanunlar da vardı, ancak, halk onlara inanmadığı için kendilerini onlara uymaya zorunlu bilmiyordu.

Bu halk dindardır, Allah'a inanıp itaat etmektedir, İslam ve Kur'an'a inanmaktadır. İslam'ın hüküm ve emirlerinin dünyevi ve uhrevi saadetlerini temin edeceğine inanmaktadır. İnsanların sorunlarının halledilip, mustazaf kesimlerin haklarına kavuşmalarının ancak İslam'ın nurlu kurallarını izlemekle mümkün olacağı inancındadır. Bu görüş ve düşünce, Müslüman halkımızın kalbinin derinliklerine işlemiş bulunmaktadır. Dolayısıyla, halkımızın hareketleri ancak dini boyuta sahip olduğu durumda muvaffak olabilir. Son zamanda İran'da gerçekleşen inkılabın büyük etkenlerinden biri de budur. Bilinçli ve mümin rehber İmam Humeyni (ra) hassas noktayı buldu, hem de ne iyi buldu! O, halkın Müslüman olduğunu, onların İslam ve iman gücünden yararlanılması ve böylece tağutların ve Kur'an'a karşı duran etkenlerin başının ezilmesi gerektiğini çok iyi biliyordu. Kalpleri değiştirip, İslam'ın aziz gençlerini şahedete gönül vermiş aşıklar yapan yine din hissinin uyandırılmasıydı. İran inkılabı yüzde yüz İslami bir inkılaptır. Binlerce şehit vermesi de İslam ve Kur'an'ı savunmak içindi.

İslam yolunun bu şehitlerinin kanlarının bereketiyle, doğulu ve batılı sömürücülerin elleri İran'dan kesildi ve tağutlar yerlere yıkıldı. Şimdi dindar ve cesur halkımız, hasretini çektiği arzusuna kavuştu ve büyük çoğunlukla İslam Cumhuriyetine ve anayasasına olumlu oy verdiler... İslam, kanunu çiğnemeye ve kayıtsız olmaya karşıdır. Biz Müslü-mansak, Allah'ın bizim gerçek ihtiyaçlarımıza vakıf olup, Kur'an'ın nurlu kanunlarının bizim saadetimizi temin edeceğine inanıyorsak tam bir ihlas ve samimiyetle, kayıtsız şartsız İslam'ın kanunlarına uymak zorundayız. İslam kanunlarına uyulmadığı takdirde İslam hükümetinin bir anlamı kalmayacaktır. Daha önce de yüzde yüz halkın lehine ve maslahatına uygun olan kanunlar vardı, kazayı önlemek, yolların tıkanmasına engel olmak vb. için konulan trafik kurallarının çoğu bu türdendir.

Ancak, ne yazık ki halkımız onlara uymuyordu; oysa bu büyük bir yanlışlıktır. Karışıklık, kayıtsızlık ve sorumsuzlukla rahat bir şekilde yaşamak mümkün müdür? Bir ülkede yaşayan insanların meşru kuralları çiğnemeye ve yuları kopmuş bir şekilde yaşamaya hakkı yoktur. Meşru ve yararlı sosyal kurallara saygı duyulmalıdır, herkes onlara bağlı kalmalıdır. İşte burada anne-babaların başka bir vazifeleri daha sözkonusudur. Anne-babalar meşru kanunlara saygı duymak ve onlara uymak zorundadır. Çocuk, anne ve babasının daima yaya geçidinden geçtiğini ve bir caddeden karşı tarafa geçince trafik lambalarına dikkat ettiğini ve asla buna aykırı davranmadığını görünce o da çocukluktan buna alışkanlık kazanacak ve kurallara aykırı davranmayı çirkin bir iş sayacaktır. Özellikle anne-baba yaya geçidinin yayalara mahsus olduğunu, caddelerde hareketin ise taşıtların hakkı olduğunu ve başkalarının hakkına tecavüz etmenin caiz olmadığını anlatır ve mesela, "caddenin şu bölümünü taşıtların yavaş hareket etmesi ve şoförlerin yayalara dikkat etmesi maksadıyla yayaların geçmesi için çizmişlerdir" söylerse, bu, çocukta olumlu etki bırakacaktır. Anne-babalar bu ve benzeri meşru ve yararlı toplumsal kurallara uymalı ve çocuklara da, kanunlara saygı duymalarını ve onlara uymalarını tavsiye etmelidirler. Çocuk, kanuna uymanın kendinin ve toplumun yararına olduğunu anlar, anne-babasının daima kanuna uyduğunu görürse tedricen o da kanuna uymaya alışkanlık kazanır ve kanuna aykırı davranmayı çirkin ve saygısızlık sayar.

Hz. Ali (a.s), "Alışkanlık ikinci tabiattır." buyurmuştur.[228]


edeP


Her anne ve baba edepli çocukları olsun ister. İyi ve edepli çocuklar anne ve babanın yüz akı ve iftihar vesilesidir. Biriyle karşılaştıkları zaman selam veren, ayrılıp gitmek istediklerinde Allah'a ısmarladık diyen, el verip hal-hatır soran, tatlı tatlı konuşan, büyüklerine saygı gösteren, onlar geldiğinde ayağa kalkan, takvalı, bilgili ve iyi insanlara saygıda bulunan, bir toplantıda oturduklarında edepli oturan ve şımarmayan, laubali davranmayan kendilerine hediye verildiğinde teşekkür eden, diğerlerinin sözünü kesmeyen, yemek yeme adabına riayet eden, yemeğe başladıklarında "Bismillah" diyen, lokmalarını küçük alan, iyice çiğneyen kendi önlerindeki tabaktan yiyen, tıka basa yemeyen, yemek yerken yere dökmeyen, ellerini ve elbiselerini batırmayan, temiz ve pâk olan, kimseye iftirada bulunmayan, diğerlerinin hakkına riayet eden, güzel oturup güzel kalkan ve güzel yürüyen, söz dinleyen, kimseyle alay etmeyen, bir şey söylendiğinde yapan ve ... çocuklar, anne-babayı onurlandırır, gururlandırırlar. Böyle çocuklar edepli çocuklardır. Sadece anne ve babası tarafından sevilmekle kalmayıp başkaları tarafından da sevilirler. Edepsiz çocuklar ise tam tersine hiç kimse tarafından sevilmez ve dışlanırlar.

Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor: "Edep insanın kemalidir."[229]

Emir-ul Müminin (a.s) yine şöyle buyuruyor: "Edep insan için güzel elbise menzilesindedir."[230]

Hz. Ali (a.s) yine: "İnsanların güzel edebe, altın ve gümüşten daha çok ihtiyaçları vardır" buyuruyor. [231]

Hz. Ali (a.s) aynı şekilde: "Hiç bir süs edep kadar güzel değildir" buyuruyor. [232]

Bir yerde de şöyle buyuruyor: "Babanın, çocuğu için bıraktığı en iyi miras onu güzel edeple yetiştirmesidir."[233]

Hz. Ali (a.s) yine buyuruyor ki: "Edepsiz olan kimsenin ayıpları çok olur."[234]

Hz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: "Çocuğunun yedi yıl oyun oynamasına müsaade et ve yedi yıl ona yaşam edebini öğret."[235]

Resulullah (s.a.a) buyuruyor ki: "Çocuğun, babası üzerinde üç hakkı vardır: Birincisi, ona güzel bir isim seçmek; ikincisi, onu edepli yetiştirmek; üçüncüsü, ona iyi bir eş seçmek."[236]

Her anne ve baba, edepli çocukları olmasını arzu eder; ama, bu arzu hiçbir zaman kendiliğinden ve çaba gösterilmeksizin gerçekleşmez. Öğüt ve nasihatte bulunmak, iyiyi ve kötüyü anlatmakla da çoğu zaman çocuk istenilen ahlak ve edep üzere terbiye edilemez. Bu hedefe kavuşmanın en iyi yolu onlara güzel olgu ve örnek olmaktır. Anne ve babanın kendileri güzel ahlak ve edeple edeplenmeli, böylelikle amelleriyle onlara ders vermelidirler.

Hz. Ali (a.s) buyuruyor ki: "En güzel edep kendinden başlamandır."[237]

Hz. Ali (a.s) yine şöyle buyuruyor: "Önder, önce kendini eğitmeli, sonra diğerlerini. Önce kendi edebiyle örnek olmalı, sonra öğüt ve nasihatle."[238]

Çocuk sırf bir taklitçidir. Taklit içgüdüsü çok değerli ve güçlü bir içgüdüdür. Çocuk anne ve babasının ve haşır-neşir olduğu diğer kişilerin davranışlarını taklit eder. Evet, taklit terbiye etkenlerinden biridir, ama taklit içgüdüsü ondan çok daha güçlü ve kalıcıdır, özellikle çocukluk dönemindedir.

Çocuklarını güzel bir şekilde terbiye etmeye ilgi ve özen gösteren anne ve babalar önce kendi davranışlarını düzeltmelidirler. Anne ve baba güzel ahlak ve edebe sahip olmalıdır. Kendi aralarında çocuklarına ve diğer insanlara karşı edepli olmalı ve muaşeret adabına bağlı kalmalıdırlar. Bu, çocukların onlardan yaşam dersi almaları için gereklidir.

Anne ve baba birbirlerine karşı edepli olurlarsa ev ortamında yaşam adap ve geleneklerine dikkat ederlerse, çocuklara karşı edep üzere davranırlarsa, diğer insanlarla git gelleri ve onlara karşı davranışları edepli olursa, böyle bir ailenin çocukları doğal olarak edepli yetişir, anne ve babanın davranışlarını görür, ondan ders alırlar. Bu konuda öğüt ve nasihate ihtiyaç yoktur. Anne ve babanın, "bak biz nasıl davranıyorsak sen de öyle davran." demeleri gerekmez, taklit etmeleri için amelin kendisi yeterlidir.

Güzel ahlak ve edebe sahip olmayan anne ve babalar, yüzlerce defa öğüt vermiş ve nasihat etmiş olsalar dahi çocuklarının edepli olmalarını beklememelidirler.

Birbirlerine karşı edepsiz ve küstah olan, çocuklarına karşı kötü davranan bir anne ve baba, çocuklarının edepli olmasını nasıl bekleyebilir?!

Böyle bir ailenin çocukları genelde anne ve babaları gibi veya onlardan daha edepsiz olurlar. Öğüt, nasihat ve iyi şeyleri telkin etmek, genelde böyle durumlarda faydasız olur. Çocuklar, "eğer anne ve babamızın dedikleri doğru olsaydı önce kendileri amel ederlerdi; demek ki bizi kandırmak istiyorlar" şeklinde düşünürler. Saygı, selam, teşekkür ve Allahaısmarladık mefhumları bulunmayan bir ailede çocukların anneye-babaya ve diğer insanlara karşı edepli olmaları, edep kurallarını gözetmeleri beklenebilir mi? Edepsiz ve küstah bir ailede genelde edepsiz ve küstah çocuklar yetişir.

Telkin faydasız değildir, ama söylenilen şey söyleyen kimsede bulunduğu zaman tam ve gerçek faydasını gösterir. Güzel edep ve ahlaka sahip olan anne ve babalar, güzel edepleri çocuklarına telkin edebilirler. Ama bu, güzel dille ve edep kurallarını gözeterek olmalıdır; şiddet, küstahlık ve edepsizlikle değil. Bazı anne ve babaların kötü huyları vardır. Çocuklarından edep dışı bir hareket gördüklerinde diğerlerinin karşısında onlara kızarlar veya kötü kelimelerle onları azarlar, örneğin derler ki: "Edepsiz çocuk, niye selam vermedin, niye vedalaşmadın, dilin yok mu senin? Edepsiz, ahmak çocuk. Diğerlerinin yanında niye ayaklarını uzattın? Misafirlikte niye şımarıp boğuştun? Hayvan herif! Niye birileri konuşurken söze karışıyorsun?" ve...

Edepsizlikle kimse terbiye edilemeyeceği halde bu cahil ve şuursuz anne ve babalar, bu şekilde çocuklarını terbiye edebileceklerini sanırlar. Eğer çocuklardan edep dışı bir hareket görülürse çocuk uyarılmalıdır, ama edepsizce diğerlerinin huzurunda değil. Güzel dille ve yalnız olduğu bir yerde uyarılmalıdır.

Çocuğu terslemenin, özellikle diğerlerinin karşısında ve çirkin kelimelerle azarlamanın kendisi edepsizlik değil midir? Çocuğa önceden, "misafirliğe gittiğimizde içeri girince selam ver" demelisiniz. İçeri girdiğinizde kendiniz selam verin ki çocuk da selam versin; yavaşça ona, "selam ver" diyebilirsiniz. Eğer yine de selam vermezse, dışarı çıktığınızda, "edepli çocuk selam verir, sen niye selam vermedin? Bundan sonra bir yere gittiğinde selam vermeyi unutma", söyleyin. Eğer anne ve baba ara-sıra çocuğa selam verseler bu şekilde ona edep vermiş olurlar.

Resulullah (s.a.a) çocuklara selam verir ve şöyle buyururdu: "Ben, çocuklara selam vermek, adet haline gelsin diye onlara selam veriyorum."

Çocuklar tecrübeyle, anne ve babasının misafirlikte ve diğerlerinin karşısında kendilerine kızmadığını ve terslemediğini anlarlar. Onun için, misafirlik toplantılarını yaramazlık ve gürültü yapmak için en uygun yer olduğunu düşünür ve oralarda yaramazlık yaparlar. Anne ve babanın böyle yerlerde yapacağı en uygun şey içeriye girmeden önce çocukları şöyle uyarmaktır: "İçeriye girdiğimizde edepli ve uslu uslu oturun, her zaman sizi misafirliğe götürmemi istiyorsanız yaramazlık yapmayın. Eğer yaramazlık yaparsanız kötü çocuklar olursunuz, başkaları da sizi sevmez. Biz de sizi misafirliğe götürmeyiz." İçeriye girildiğinde en iyisi çocukları kedi yanına oturtmak ve onlara göz kulak olmaktır. Eğer yaramazlık yapmaya yeltenirlerse onları yavaşça uyarın. Bütün bunlara rağmen yaramazlık ve gürültü yapmaya devam ederlerse başka bir misafirlikte onları beraberinizde götürmeyin ve onlara, daha önceki misafirlikte yaramazlık ve edepsizlik yaptıkları için yanınızda götürmediğinizi hatırlatın. Ama her durumda, çocuğu başkalarının yanında tahkir etmeyin, terslemeyin ve azarlamaktan kaçının.


Yüklə 0,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   49




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə