Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet ÇizgisindeKâmil Müslüman’ın Karakteri
157
soruyorlar, o da: “Dişlerini misvakla temizlerdi”
135
diye cevap vermiştir.
Müslüman temizliğe dikkat eder, kibar görünümlü göze rahatlık vere-
cek ve insanları imrendirecek bir şekilde diğer insanlar arasına çıkar.
İslâm’da zühd ve tevazu iddiasıyla insanı gülünç duruma düşürecek
derecede dış görümünü ihmal edip pejmürde elbise giyemez.
136
Çün-
kü Peygamberimiz (s.a.v.) zahid ve tevazu sahiplerinin önderiydi. Öyle
olduğu halde kendileri yeni, temiz, güzel elbise giyer, güzel kokular
sürer aile ve ashabına karşı süslenirdi ve bunu da Allah’ın nimeti-
ni üzerinde göstermek olarak kabul ederdi.
137
Bir hadiste: “Gerçekten
Allah nimetinin eserini kulu üzerinde görmesini sever”
138
diye buyur-
muşlardır. Müslüman, israfa kibre ve aşırıya kaçmayacak derecede
güzel ve yeni elbiseler giyerek süslenmesi mubahtır. Yüce Allah: “Ey
Âdemoğulları! Her mescide güzel elbiselerinizi giyerek gidin. Yiyin için
fakat israf etmeyin. Çünkü Allah müsrifleri sevmez. Ey Muhammed! De
ki: “Allah’ın kulları için yarattığı ziynet ve temiz rızıkları haram kılan
kimdir?” De ki: “Bunlar, dünya hayatında inananlarındır, kıyamet gü-
nünde de yalnız onlar içindir”. İşte bilen bir topluluk için ayetleri, ayrı
ayrı açıklıyoruz”
139
buyurmuştur. Başka bir ayette de Yüce Allah: “Ey
Âdemoğulları! Bakın size edep yerlerinizi örteceğiniz giysi, süslenece-
ğiniz elbise indirdik. Fakat unutmayın ki, en güzel ve en hayırlı elbise
takva elbisesidir. İşte bunlar Allah’ın ayetlerindendir. Olur ki insanlar,
üzerlerinde düşünüp ders alırlar”
140
buyuruyor.
Müslüman vücuduna da özen gösterir, düzenli spor yapar; yediğine
içtiğine dikkat eder, her bulduğunu mideye indirmez. Bu konu hak-
kında bizlere Muhammed Ali Haşimî önemli bilgi vermektedir: “Gerçek
Müslüman genelde zararlı, yıpratıcı ve helâk edici, haram, pis yiyecek ve
içeceklerden uzak olduğu, uykusuzluk ve azimeti zayıflatıcı şeyler gibi
yorucu, yıpratıcı şeyler ve kötü adetlerden kaçındığı için her ne kadar
kuvvetli bir bedene sahip olsa da, yine bedenini kuvvetlendirmek için
çalışır ve kendine çizdiği normal sağlık metoduyla yetinmeyip yaşına ve
sosyal durumuna uygun planlı bir spor yapar. Spor bedenini, hastalık ve
illetlere karşı daha dayanıklı kılar. Bunun için belli vakitler tayin eder ki,
bu çalışmaların tamamını yapsın ve bedenine sağlayacağı güzel sonu-
cu elde etsin. Bütün bunlar her zaman ve her yerde şuurlu olan gerçek
Müslüman’a yakışan şekilde dengeli ve düzenli bir şekilde olacaktır.”
141
Şuurlu Müslüman her konuda kendine çok değer veren bir var-
lıktır; çünkü insan doğru inanca sahip olsun veya olmasın, Allah’ın
135 Müslim, c. I, s. 327/44.
136 Süleyman Ateş, İslâm Tasavvufu, İstanbul 2004, s. 132-136.
137 Muhammed Ali Haşimi, a.g.e., s. 45.
138 Buhârî, “Libas”, 1; İbn-i Mâce, “Libas”, 23.
139 A’râf, 7/31-32.
140 A’râf, 7/26.
141 Muhammed Ali Haşimi, a.g.e., s. 39-40.
158
Y
akın
D
oğu
Ü
nİversİtesİ
İ
lahİYat
F
akÜltesİ
D
ergİsİ
en güzel eseri ve emanetidir. Bu sebepten dolayı kendisine saygı ve
hürmet edilmeye layıktır. Bütün yaratılmış varlıkların arasında insa-
nın özel, onurlu ve şerefli bir yeri vardır. İnsanı diğer bütün varlıklar
arasında onurlu ve şerefli yapan da, Yüce Allah’ın insanı yarattığı es-
nada onun cesedine üflediği ilâhi ruhtur. Kur’ân-ı Kerîm bu konuyu
şöyle anlatır: “O (Allah) ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta
insanı çamurdan yaratmıştır. Sonra onun neslini, dayanıksız bir suyun
özünden (meniden) üretmiştir. Sonra onu şekillendirip ona ruhundan üf-
lemiştir…”
142
İşte insan, vücudunun içinde taşımış olduğu bu ilâhi ruh
sayesinde meleklerden daha üstün olduğu gibi yeryüzünde de Allah’ın
halifesidir. Kur’ân, insanın yeryüzünde Allah’ın halifesi olduğunu şöy-
le bildirmektedir: “Hani Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife
yaratacağım” demişti…”
143
Halife, sözlükte birinin yerine geçen kimse
olarak açıklanmıştır. Ancak buradaki “Halife” sözü mecazî -yani değiş-
meceli- anlam taşımaktadır; söz konusu halife sözü, muhalefet eden,
itiraz eden, aklını kullanan, sorumluluk sahibi insanın yeryüzünde
Allah’ın iradesine uygun hareket, eylem, davranış ve tasarrufta bu-
lunmaktan ibarettir. Hâşâ hiçbir varlığın Allah’ı temsil etmesi, O’nun
yerine tasarrufta bulunması mümkün değildir. Çünkü insan da diğer
varlıklar gibi sonradan yaratılmış Allah’ın en güzel eseridir; bu konu
hakkında Yüce Allah (c.c.) insanı en mükemmel ve en güzel bir biçim-
de yarattığını şöyle açıklamıştır: “Gerçekten Biz, insanı her açıdan en
güzel şekilde yarattık.”
144
Gerçekten yeryüzünde varlıkların içinde en
güzeli insandır. Gerek bedensel bakımdan, gerek ahlâk ve maneviyat
itibarıyla ruhani bakımdan insan en güzel bir dereceye ulaşabilmek
için en mükemmel bir şekilde yaratılmıştır.
145
Allah’ın huzurunda in-
san, çok değerli ve üstün bir varlıktır, Yüce Allah Kur’ân’da şöyle bu-
yuruyor: “Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları,
(çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel
güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden
üstün kıldık.”
146
Bütün insanlar -Allah’a inansın veya inanmasın-
O’nun kullarıdır. Hepsi doğal haklara sahiptir ki, bu haklar sırf in-
san oldukları için, doğuştan kazanılmıştır. Hayat, özgürlük, mal-mülk
edinme, çocuk sahibi olma ve tasarruf, eşitlik hakları insanın en doğal
haklarıdır. Hangi ırka, millete, cinse, renge, mesleğe mensup olursa
olsun, her insan eşit haklara sahip olduğu gibi,
147
Müslüman’ın da
en doğal hakkı olan bu dünyada kendisine en ufak zarar verecek şey-
lerden uzak durup yaşama hakkına sahiptir. İslâmiyet, inancı, rengi,
142 Secde, 32/7-9.
143 Bakara, 2/30.
144 Tîn, 95/4.
145 Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, c. IX, İstanbul 2011, s. 337-339
146 İsrâ, 17/70.
147 Şükrü Özbuğday, Cana Kıyma, Kan Davası ve İntihar, s. 15.
Dostları ilə paylaş: |