Istanbul Üniversitesi Matbaası



Yüklə 1,58 Mb.
səhifə26/29
tarix02.06.2018
ölçüsü1,58 Mb.
#47135
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   29

Aktif Ötenazi: Yaşamına son vermek için gerekli fizik gücü olmayan, buna karşılık canlı kalmak için yaşam destek birimlerine gerek görmeyen hastaların yaşamlarının hekim tarafından, hastanın isteğiyle, aktif olarak sonlandırılmasıdır. Hasta, hastalığının özelliğine bağlı olarak uzun ve acılı bir ölüm yerine, kendi isteğiyle ve aydınlatılmış onamını vererek ötenazi isteyebilir.


Ötenazi hastanın talebi bakımından da, gönüllü ve gönüllü olmayan biçiminde sınıflandırılabilir: Gönüllü Ötenazide, hasta, kendisine ötenazi uygulanmasını sözlü veya yazılı olarak aydınlatılmış onamını vererek talep eder. Yazılı istek, hasta sağlıklı iken, hasta olması durumunda kendisine uygulanmasını istediği yöntemleri bir vasiyet olarak ifade etmesi biçiminde gerçekleşir.

Gönüllü olmayan ötenazide ise hastanın iradesine ulaşmak, hastalığı nedeniyle tıbben mümkün değildir. Ancak hastanın değer sistemini iyi bilen, bu konudaki görüşlerini daha önce açıklamış olduğu kişilerin ve mahkemenin kararı ile ötenazi uygulanabilmektedir.

Gönülsüz ötenazi ise uygulama, hastanın yaşama isteğini belirtmesine karşın ya da fikri sorulabilecekken sorulmaksızın yapılan ötenazidir. Bunun örnekleri II. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası'nda görülmüştür.

Hem hastanın talebi bakımından gönüllü ötenaziye hem de hekimin eylemi açısından pasif ötenaziye örnek vaka şöyledir:



Örnek Vaka: “İleri yaştaki kadın hasta giderek ilerleyen ve günden güne onu takatsizleştiren hastalığından ötürü ölmek üzere idi. Tamamen paralize haldeydi ve hastalığı hayatta kalmak için periyodik olarak solunum aygıtına bağlanmayı gerektiren evreye ilerlemişti. Ciddi ölçüde ağrı ve acı çekiyordu. Tıbben hiçbir umut kalmadığını, üstelik giderek kötüleşeceğini biliyordu. Hasta ölmek istiyordu. Doktorundan, bir daha solunum güçlüğüne düştüğünde cihaza bağlanmamasını talep etti. Doktor hastanın isteğini kabul etti ve görevli hemşireyi bu yönde bilgilendirdi. Hasta solunum güçlüğüne düştükten sekiz saat sonra öldü”.

Canlandırma Uygulamayınız = Do Not Resuscitate komutları: Ötenazi kapsamına girmeyen, pasif ötenazi ile karıştırılabilen bir uygulama da, tıpta ani gelişen solunum ve kalp durmalarında, bu uygulamanın yapılmasının yerinde olmadığı, ölümün kaçınılmaz olduğu hallerde, hastanın durumu göz önüne alınarak verilen bir karardır. Bu uygulama yararsız, boşuna tedavi (futile treatment) kavramı ile birlikte ele alınır. DNR komutları ötenaziden ayrı değerlendirilmektedir.
Hekim Yardımlı İntihar

İntihar, kişinin kendi yaşamına son verme eylemidir. Yardımlı intihar hastanın niyetini bilen birisinin hastaya intihar edebilmesini sağlamak için bilgi, araç, gereç sağlamasıdır. Hekim yardımlı intihar ise hekimin hastanın ölümünü kolaylaştıracak eylemi yapması için hastaya intihar etme yolları hakkında bilgi vermesi, yol göstermesidir. Örneğin ölümcül ilaçlar, etkili dozlar, zehirli maddeler, miktarları, öldürücü gazlar hakkında bilgilendirmek, ipucu vermek gibi. Bir başka deyişle terminal evredeki hastalığı nedeniyle umutsuz ve ağrı çeken hastalar hayatlarına son vermek için hekimlerden veya diğer sağlık görevlilerinden bu tür isteklerde bulunabilmektedirler. Dünya kamuoyunca faaliyetleri bilinen Dr. Kevorkyan’ın hastanın intihar yoluyla ölümünü sağlayacak gerekli alet ve cihaz düzenlemeleri bu kapsamda değerlendirilmektedir. Ancak Dr. Jack Kevorkyan yaptıklarından dolayı suçu sabit görülerek tutuklanmıştır.


Ülkemizde yasal durum

Ülkemizde kanun metinlerinde ötenazi terimi zikredilmemekle birlikte, herhangi bir şekilde ölüme yardım, intihara yardım yasalarımızca “kasten adam öldürme suçu” kapsamında değerlendirilmektedir ve cezai sorumluluğu vardır. 5237 sayılı 26.09.2004 tarihli Yeni Türk Ceza Kanunu’nun 81. maddesine göre, “Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır”. Takip eden 82. madde ise “kasten adam öldürme suçunun” unsurları sıralamaktadır. Madde 84/ (1)’de: “Başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”, ifadesine yer verilmektedir.

Buna karşılık, bazı yazarlarca, tıbben çaresi eldeki mevcut imkânlarla bulunmayan ölümcül vakalarda, ölüm yaklaştığında ya da terminal dönemde tıbbi bakımı sonlandırarak, hastayı evine gönderme yaklaşımı da bir tür ötenazi olarak değerlendirilebilmektedir.
Sonuç

Hastanın yaşamı destekleyen tedavi veya aygıtlarından vazgeçme kararı intihar anlamına gelmemektedir. Benzer biçimde hastanın yaşam destek ünitelerinden yararlanmamayı tercihi aktif ötenazi anlamına gelmemektedir. Sınırlı ve sonlu tıbbi tedavi ve kaynakların adil dağıtımı ve paylaşımı gereği hastayı ve vekilini tedavinin yararsızlığı konusunda tam aydınlatmak ve bilgilendirmek suretiyle tedavinin kısıtlanabilirliği kabul edilmektedir.

Ötenazinin, bireyin kendi bedenini kontrol etme yetkisi çerçevesinde özerk bir seçim olduğu öne sürülmekle birlikte, konu üzerinde tartışmalar ve fikir ayrılıkları devam etmektedir. Ancak onurlu biçimde ölme hakkı çerçevesinde hekimden ölmeye yardım talebinde bulunmak tüm dünyada tartışmalı bir konudur. Hekimin öldürmek niyetiyle, doğrudan, hastanın ölümüne neden olacak şekilde birtakım maddeler vermesi, müdahalede bulunması etik açıdan savunulamaz. Yaşamın kutsallığı ve hekimin yaşamı sürdürme, hayatı koruma görev ve sorumluluğu ile ters düşer. Ayrıca toplumda hekime olan güveni sarsıcı etki göstereceği de unutulmamalıdır.

Kaynaklar

- Arda B, Pelin SŞ. Yardımcı Üreme Tekniklerinin Getireceği Etik Sorunlar. Tıbbi Etik. 1993;1(1):53-56.

- Arda B, Yaşama Saygı İlkesinin Işında bazı Tıbbi Etik Konuları. Deontoloji. B. Arda, Y Oğuz, S. Şahinoğlu Pelin, A. Ü. Tıp Fak. yayınları genişletişmiş 2. baskı, Ankara, 1999:129-138.

- Bonnicksen A. Reproductive Technologies: IX. In Vitro Fertilization and Embryo Transfer. Encyclopedia of Bioethics, editor in chief: Stephen Post, Mac Millan, 3rd Edition USA 2004;4:2307-2311.

- Cohen BC. Reproductive Technologies: VIII. Ethical Issues, Encyclopedia of Bioethics, editor in chief: Stephen Post, Mac Millan, 3rd Edition USA 2004;4:2298-2305.

- Ersoy N, Yaşamın Sonu ile ilgili Etik Konular: I ve II, Çağdaş Tıp Etiği, ed. A.E.Demirhan, Ö.Öncel, Ş. Aksoy, Nobel Tıp Kitabevi, 2003: 328-357 ve 358-389.

- Harris J. Hayatın Değeri, Tıp Etiğine Giriş. çev. S.Sertabiboğlu, Ayrıntı yay. 1998.

- Johnson LS. Abortion: Contemporary Ethical and Legal Aspects: A.Ethical Perspectives. Encyclopedia of Bioethics, editor in chief: Stephen Post, Mac Millan, 3rd Edition USA 2004;1:7-17

- Kuhse H. Euthanasia, A Companion to Ethics, ed. Peter Singer, Blackwell Publishing 2003:294-302.

- Mastroianni L. Reproductive Technologies. Encyclopedia of Bioethics, editor in chief: Stephen Post, Mac Millan, 3rd Edition USA 2004;4:2261-2266.

- Oğuz NY. Yaşama Saygı İlkesi, Deontoloji. B. Arda, Y Oğuz, S. Şahinoğlu Pelin, A. Ü. Tıp Fak. Yayınları genişletişmiş 2. baskı, Ankara, 1999: 43-49.

- Özsunay E. Oviedo Sözleşmesine ilişkin biyomedikal araştırmalar hakkında ek protokol. Medikal Etik. ed. H.Hatemi, H.Doğan, Yüce yay. İstanbul 2004; 6:94-105.

- Özsunay E. Avrupa Konseyi’nin insan kökenli biyolojik maddeler üzerinde araştırmalara ilişkin tavsiye kararı tasarısı. Medikal Etik, ed. H.Hatemi, H.Doğan, Yüce yay. İstanbul 2004; 6:106-1111.

- Rosenfeld AS, Iden A. Drapkin . Abortion. Encyclopedia of Bioethics, editor in chief: Stephen Post, Mac Millan, 3rd Edition USA 2004;1:1-6.

- Warren MA. Abortion, A Companion to Ethics, ed. Peter Singer, Blackwell Publishing 2003:303-314.

- Yeprem MS. Günümüz Tıp Dünyasında Tartışılan Tüp Bebek Ve Kök Hücre Gibi Yeni Uygulamaların İslam Dini Açısından Değerlendirilmesi. II. Uluslararası Tüp Bebek Tedavilerinde Bilimsel ve Etik Yaklaşımlar Konferansı. İstanbul, 28-29 Nisan 2006.

- http://hukuki.net/kanun/5237.15.text.asp (Erişim tarihi: 29.12.2007)

ORGAN VE DOKU AKTARIMI İLE İLGİLİ ETİK SORUNLAR
Doç. Dr. Yeşim Işıl Ülman

Giriş ve Tarihçe:

Fransız hekim ve yazar Prof. Dr. Jean Bernard, “Tıp bünyede görülen dengesizlikleri, aksaklıkları, noksanları ya düzeltir ya da noksan olan şeyin yerine başka bir şey koyar” der. Gönümüzde tıp yalnız anatomik bir parçanın eksiğini değil, tüm bir organın noksanını telafi edebiliyor. Dünün yapay protezleri bugün yerini doku ve organ aktarımına, greflemeye, tüm bedenin, beden bölümlerinin klonlanmasına bırakmıştır.

Tıp uzun yıllardan beri çeşitli nedenlerle işlevini kaybetmiş ya da tükenmiş vücut parçalarının yerine; kan, deri, kemik, kemik iliği, kornea, böbrek, kalp, karaciğer gibi canlılardan ya da kadavradan aldığı organ veya organ parçalarından eskimiş olanları yerine koyma gayreti içindedir.

İlk başarılı böbrek nakli 23 Aralık 1954’te, Boston’da, kronik böbrek yetersizliği olan Amerikalı er R.H.’ de gerçekleştirilmiştir. Bu konuda 1942 yılından beri çalışmalar yapılmakta olup, başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Bu olayda Amerikalı ere, tek yumurta ikizi kardeşi bir böbreğini bağışlamıştı ve hasta 8 yıl sonra nefritten ölene kadar sağlık içinde yaşamıştı. Bu ilk başarılı operasyon, organ aktarımında tıbbi etik yönünden kilit sorunlardan birinin üzerinde düşünülmesi için de bir başlangıç olmuştur. Tıp etiği açısından sorulan soru şudur: Bir insanın hayatını kurtarmak için bir başkasının beden bütünlüğüne dokunarak, o insan ömür boyunca tek böbrekle yaşama riski altına sokulabilir mi?

1958 yılında kardeş olmayan iki kişi arasında yapılan böbrek nakli başarıyla sonuçlanmıştır. Zaman içinde canlı yerine kadavradan organ aktarımı teknikleri de geliştirilmiştir. Böylece sağlıklı insanda organ kaybına yol açmamak amaçlanmıştır. Ancak bu alternatif içinde tıbbi etik açısından tartışma yaratan sorunlar mevcuttur. Kısıtlı sayıda organın yoğun talebi karşılamada adil ilkelere göre dağıtımı meselesi; aktarılacak organın kadavradan alımı için gerekli izin, rıza sorunları gibi.



İlk başarılı kalp nakli 3 Aralık 1967’de Güney Afrika’da Cape Town’da Groote Shure hastanesinde Dr. Christian Barnard tarafından Louis Washkansky’de gerçekleştirildi. Hasta 19 gün yaşadı. 2 Ocak 1968’de diş hekimi Philip Blaiberg’e aynı ameliyat yapıldı ve hasta 594 gün yaşadı.

Dr. Barnard bazılarınca bir ilah bazılarınca ise cani olarak nitelenmiştir. Kalp gibi tek olan bir organın nakli bilimsel yönden büyük bir ilerleme olmakla birlikte, başarılı bir ameliyatta organın hayati özelliklerini kaybetmemesi için ölümden sonra çok kısa süre içinde aktarımı şarttır. O halde ölümün tanımını çok iyi yapmak gerekir.



Ölümün Tanımı:

Eskiden kalbin ve solunumun spontan olarak çalışmasının durmasına ölüm deniyordu. Bir başka değişle buna klinik ya da fizyolojik ölüm adını veriyoruz. Bu tanım artık geçerli değildir. Çünkü reanimasyon merkezlerinde durmuş kalp ve akciğer, teknik tıbbi cihazlar sayesinde yeniden çalışabilir hale getirilebilir. Refkleslerin geri dönüşsüz (irreversibl) kaybı, gözlerde çift taraflı midriasis, derin koma, atoni v.d. ölüm tarifi için yeterli değildir. Çünkü bu durumdaki kişi bitkisel hayatta yaşayabilir ve yasal hakları devam eder. Bugün kabul edilen ölüm BEYİN ÖLÜMÜ biyolojik ölümdür. Beyin korteksinin ölümü sonucu, beyin işlevini yerine getiremez ve diğer organların koordineli olarak çalışmasını sağlayamaz. Beyin ölümünün tespitinde EEG kayıtları esastır. Ülkemizde 29 Mayıs 1979 tarihli Organ ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkında Kanun’un 11.maddesi bu konuyu ele alarak; beyin ölümünün “biri kardiyolog, biri nörolog, biri nörosirüjiyen ve biri de anesteziyoloji uzmanı 4 kişilik hekimler kurulunca oybirliği ile saptanır” ifadesini düzenler.



Organ Aktarımının Teknik Yönleri, Organ Reddi Sorunları:

Bir canlı türünden diğer bir canlı türüne organ aktarımı heterotransplantation ya da xenografting günümüzde teknik olarak imkânsızdır. Bugün bilinenlere göre döllenme olduktan, yumurta başladıktan sonra her organı meydana getirecek hücreler birbirleriyle birleşirler ve çeşitli dokuları meydana getirirler. Her hücre ve hücre grubu xenofobia sayesinde dışarıdan gelen mikroorganizmalara karşı kendini korur ve damgalanmış gibidir ve her kişide ayrı bir damga taşır. Vücut bu organik kandaki lenfositler yabancı maddeleri yok etmekle görevlidir. Vücut hücreleri, nakledilen organın hücrelerine karşı da aynı reaksiyonu gösterirler ve buna organ reddi denir.

(Örnek: Baby Fae Vakası: 1984 yılında konjenital kalp yetersizliği ile doğan bebeğe bir maymunun kalbi takılmıştır. Ameliyat başarılmakla beraber yenidoğan yabancı (xenograf) dokuyu reddettiğinden, kısa sürede kaybedilmiştir).

Aynı kişide beden dokularının yer değiştirilmesi anlamındaki autotransplantation günümüzde deri grefleme operasyonu ile sınırlıdır. Bu teknikte doku bağışıklığından yararlanılır.

Vücut kendine ait olmayanı tanıyarak reddettiğinden, genetik yönden tek yumurta ikizleri dışında doku bağışıklığı sorunları ortaya çıkmaktadır. Monoklonal antikor verilmesiyle beraber siklosporin grubu ilaçların kullanılmasıyla “immün reaksiyon” bastırılabilir. Ancak bu tür bir bastırma alıcı ve verici arasında genetik yönden benzerlik oranında etkilidir. Bu yüzden kardeşler arasında organ aktarımı memnuniyet verici sonuçlar yaratabilmektedir. Ancak immunosupresiv ilaçların vücudun savunma sistemini baskıladığı, insan vücudunda enfeksiyona açıklığı arttırdığı ve başarıyla yapılan aktarım ameliyatlarından sonra hastaların çoğunun bu nedenle kaybedilebildiği unutulmamalıdır.

Aktarılacak Organın Canlılığı:

Organ aktarımı cerrahisinde canlılık temel unsurudur. Bilindiği gibi oksijensiz kalan vücut hücreleri bozulurlar. Bir saatten fazla süreyle oksijensiz kalmış (anoksiye uğramış) böbreğin aktarımı yararsızdır. Bir organın dondurulmuş olarak kalma süresi de son derece sınırlıdır ve doku tipine göre değişiklik gösterir. Kalp ve akciğerler alınmalarından sonra 4 saat, karaciğer 8-12 saat içinde kullanılmalıdır; böbrekler in vitro koşullarda 24 saat dayanabilirler. Gecikmeler ameliyatta risk ihtimalini arttırır.



Canlıdan Organ Aktarımı:

Canlıdan organ bağışının teknik avantajları vardır. Doku uyumunu tespit için yeterli zaman bulunur, ameliyatın acil olarak yapılma zorunluluğu olmayabilir ve anoksi (oksijensizlik) zamanı sıfırdır. Canlıdan, hızla yenilenen kan ve kemik iliği gibi dokuların yanı sıra, yenilenmeyen, rejenere olmayan organlar da bağış yoluyla alınabilir. Bugün canlıdan kalp nakli yapılamaz. Ancak tıp her gün ilerleme göstermektedir. Birkaç yıl öncesine kadar aynı şey karaciğer için de söyleniyordu. Bugün erişkin karaciğerden alınan parçaların çocuklara aktarımı tedavi rutinine girmiştir.

İngiltere’de 1600 böbrek aktarımının %12’si canlıdan bağışla yapılmaktadır. ABD’de bu oran çok daha yüksektir. Ancak erişkin vericinin (donörün) bu ameliyat için aydınlatılmış olarak rıza vermesi şarttır.

Ülkemizde çok sayıda organ bekleyen hasta bulunmakla birlikte, organ bağışı son derece sınırlıdır. Sağlık Bakanlığı verilerine göre 01.01.2005-5.10.2006 tarihleri arasında yapılan organ bağışı, ülke genelinde 3.194 iken diyalizde bekleyen hasta sayısı 2005 rakamları ile 39.161'dir.

Ülkemizde 1979 tarihli Organ Nakli hakkında Kanun’a göre “on sekiz yaşını doldurmuş ve mümeyyiz olan kişiden organ ve doku alınabilmesi için vericinin en az iki tanık huzurunda açık bilinçli ve tesirden uzak olarak önceden verilmiş yazılı veya en az iki tanık önünda sözlü olarak beyan edip imzaladığı tutanağın bir hekimce onaylanması” gerekir (Madde 6).

Küçük yaştakilerin Verici Olmaları:

Dünyada canlı çocuk vericiden organ nakli, transplant cerrahisinde değerli bir kaynaktır ve örneğin İngiltere’de çocuklardan canlı böbrek naklinde sıklıkla yararlanılmaktadır. Ancak bu operasyonların hukuki temeli henüz yerleşmemiştir. 16 yaşın altındaki çocuktan yapılacak aktarımda anne babanın rızası alınır. Ancak anne babanın rızasının geçerliliği çocuğun tedavisinde avantaj sağlamasına bağlıdır. Her zaman aktarımın çocuğun yararına olup olmadığı sorulmalı ve bu nakil ile çocuğun suistimaline yol açılmamasına çalışmalıdır.



ABD’de 1969’da Strunk Strunk’a Karşı Davası’nda zeka yaşı 6 olan bir erişkinin, durumu tıbben çok kritik olan kardeşine böbreğini vermesi ele alınmıştır. Ağabeyinin rıza verecek durumda olmamasına rağmen nakil yapılmıştır.

Kanada’da “Ontario Human Tissue Act” çocuklardan organ aktarımının hukuken yasaklanmasına bir örnektir.

Avustralya’da bu aktarım çok sınırlı koşullar altında yapılabilmektedir. Alıcı ve verici aynı ailenin üyesiyseler, verici nakil olmazsa ölüm tehlikesi içindeyse, vericinin ebeveyni ve yasal temsilcisi nakli onaylıyorlarsa, verici bu bağışı yapmayı kabul edecek zihinsel kapasiteye sahipse, aktarım bir komite tarafından onaylanıyorsa, nakil mümkündür. Ancak bu kurallar generatif doku aktarımı için yeterli olup; diğerleri için yasaktır.

Eğer çocuk organ bağışını ve içerdiği riskleri anlayacak kapasitedeyse yakın akrabasına, örneğin kardeşine bu aktarımı yapması adeta sosyal bir görev olarak değerlendirilip, teşvik edilmektedir.



Fransa’da çocuk sadece kardeşine organ bağışı yapabilir. Rıza yasal temsilcisi tarafından verilmelidir. Bütün süreç bir uzmanlık komitesi tarafından verilen yetki ile yürütülür.

Türkiye’de yukarıda zikredilen kanunun 5. maddesinde belirtildiği gibi “On sekiz yaşını doldurmamış ve mümeyyiz olmayan kişilerden organ ve doku alınması yasaktır”.

Ölüden (kadavradan) Organ Aktarımı:

Bağış yoluyla, kadavradan organ aktarımı da mümkündür ve gözden çıkarılmış bir materyalin hayat kurtarmada kullanılması anlamına gelir. Transplant cerrahisinde beyin ölümü (tıbbi ölüm) tanısının kabulü kadavradan organ aktarımına çeşitlilik getirmiştir. Bu süreç gerek ölümden önce organların bağışı ile ilgili olarak vasiyette bulunma gerekse ölümden sonra organların aktarımında kullanılabilirliği açısından tıbbi etik yönünden bir takım hassasiyetler içerir.



Türkiye’de Organ Aktarımı ile Yasal Düzenlemeler ve diğer ülkelerle kıyaslama

Türkiye’de 1979 tarihli Organ Aktarımı Hakkında Kanun’un III. Bölümü kadavradan organ nakli aşamalarını düzenler.

Buna göre öncelikle tıbbi ölüm halinin (beyin ölümü) biri nöroloji biri kardiyolog biri nöroşirürjiyen biri anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanından oluşan 4 kişilik hekimler kurulunca saptanmış olması gerekir (madde 11).

Ortaya çıkabilecek herhangi bir suistimali önlemek için operasyonu gerçekleştirecek hekimlerin ölüm halini saptayacak hekimler kurulunda yer almaları yasaktır (madde 12).

Bir kimse sağlığında vücudunun tamamını veya organ ve dokularını tedavi, teşhis ve bilimsel amaçlar için bıraktığını resmi veya yazılı bir vasiyetle belirtmemiş veya bu konudaki isteğini iki tanık huzurunda açıklamamış ise ölüm anında yanında bulunan eşi, reşit çocukları, ana ve babası veya kardeşlerinden birisinin, bunlar yoksa yanında bulunan herhangi bir yakınının muvafakatiyle ölüden organ veya doku alınabilir. Aksine bir vasiyet veya beyan yoksa kornea gibi ceset üzerinde bir değişiklik yapmayan dokular alınabilir. Ölü, sağlığında kendisinden, ölümünden sonra organ ve doku alınmasına karşı olduğunu belirtmişse, nakil yapılamaz (madde 14).

Bu maddeye getirilen değişiklikle, kaza ve doğal afetler sonucu hayatını kaybetmiş ve yanında yakını bulunmayan kişiden, tıbbi ölüm uzman kurulca saptandıktan sonra vasiyet veya rıza aranmaksızın organ alınabileceği kabul edilmiştir (madde 14).

Günümüzde ABD’de kadavradan önemli sayıda böbrek bağış olarak alınabilmektedir. Ama mevcut organların 1/8’inin arzulanan özellikte olması organ ihtiyacında açığa sebep olmaktadır.



İngiltere’de 1988’de 3700 hasta böbrek nakli, 600 hasta ise kalp nakli için sıradadır. Potansiyel vericilerin ise yalnızca yarısı gerçekten verici olmaktadır.

Çeşitli Avrupa Topluluğu ülkelerinde, kişinin aksine bir beyanı yoksa kadavradan organ alınabilmektedir.



İtalya ve İspanya akrabanın buna itirazını ve veto hakkını yasallaştırmışlardır.

Organların Satışı:

Aktarımda kullanılacak organın maddi bir bedeli olması, her şeyden önce “organ bağışı” fikrini temelden yıkar. Organların satışa çıkarılması ve satın alınabilirliği temel etik ilkelerden adalet ilkesini tamamen zedeler ve dengenin yoksullar aleyhine bozulmasına yol açar. Maddi varlığın ise tıbbi gerekçelerle, tıbbi endikasyonla bir ilgisi yoktur.

İngiltere’de 1989 yılında düşük gelir düzeyindeki bazı Türklerin para karşılığı, organ temin etmede kullanıldıkları ortaya çıkmıştır. Bu olay hukuk, tıp ve etik açısından yankı uyandırmış ve tartışmalar yaratmıştır.

İngiltere’de maddi menfaat karşılığı organ ticareti yaptığı saptanan hekimlerin isimleri mesleki kütükten silindiği gibi hekimlik yapma yetkileri de ellerinden alınır.

Türkiye’de ilgili yasanın 3. maddesi “bir bedel ya da çıkar karşılığı organ ve doku alınması ve satılması” yasaklamış; 15. maddesi de bu fiillerin meydana gelmesinde uygulanacak cezai yaptırımları düzenlenmiştir.

Fetüs ve Yenidoğanın Verici Olarak Kullanılması:

Hızla gelişen organ aktarımı tedavisinde sakat yeni doğan organlarının diğer yenidoğanlar için kullanım alanı giderek genişlemektedir. Fetal aktarımda mevcut kanunlar çerçevesinde hareket etmeli, erişkinler için uygulanan hükümler yenidoğanlar ve fetal dönem için de geçerli olmalıdır.

Bugün dünyada özellikle kalp ve akciğer aktarımında ölü doğan ya da doğduğu zaman ölüm halinde olan, örneğin anansefaller kullanılmaktadır. Burada etiğe aykırılık şudur: “Yenidoğan anansefal bile olsa ölümü doğal yoldan olmalıdır”. İngiltere’de nakli gerçekleştirilecek cerrah ekibinden ayrı olarak iki hekimin anansefal bebeğin spontan solunumunun durduğunu tespit etmeleri halinde, nakil mümkündür. Aynı durum doğumda ciddi ölçüde beyin harabiyetine uğramış bebekler için de geçerlidir.

Aktarımda, organ dokularının canlılığını koruyor olması lazımdır. Bunun için yapay solunumun kesilmemesi ahlaken şüpheler uyandırabilir, ancak organları, aktarma yeterli ölçüde canlı tutulan bir anansefalin 4-5 bebeğin hayatını kurtarabileceği unutulmamalıdır.



Kaynaklar

- Ahronheim JH, J. Moreno, Zuckermann C. Ethics in Clinical Practice, USA, 1994.

- Atabek A. Tıbbi Deontoloji Konuları, İstanbul 1983.

- Aydın E. Organ Aktarımları. Tıp Etiği, Ankara, 2006:96-103.

- Land W, Dossetor JB. Organ Naklinde Ahlak, Adalet Ticaret, çev. E.Erek, İstanbul

1994.

- Mason JK, Mc Call Smith R.A. Law and Medical Ethics, London 1991



- Starzl TE. Puzzle People (Memoirs of a Transplant Surgeon), Pittsburgh and London

1992.


- Şehsuvaroğlu BN. Tıbbi Deontoloji, ed. A.Terzioğlu, İstanbul 1986

- http://www.biyoetik.org.tr/anasayfa.htm

- http://www.istanbulsaglik.gov.tr/w/anasayfalinkler/organ/organ_bagisi.asp (Erişim

tarihi: 29.01.2006).



http://www.saglik.gov.tr/TR/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816 B2EF1DFC3D08A3FF4BB5 (Erişim tarihi: 29.01.2006).

HASTA HAKLARI
Dr. Gülten Dinç
Hak, hukuk düzeninin kişilere tanıdığı yetki olarak tanımlanabilir. Her devlet hukuk kurallarını kendisi koyar ve bu hakları genişletebilme ya da daraltabilme yetkisi devlete aittir. Bu nedenle hukuk kuralları ülkeden ülkeye değişebilir, ancak bunun yanısıra ülkeden ülkeye değişmeyeceği varsayılan, yani evrensel denebilecek haklar da vardır: Bunlar “insan hakları”dır. Genel anlamda insan hakları; dil, din, sınıf, cinsiyet, etnik köken gibi ayrımlar gözetilmeksizin herkesin yasalarla korunan gereksinim ve çıkarlarını ifade eder.

İnsan hakları konusu, tarih içinde başlıca üç aşamada gelişmiştir. Bireysel nitelikli olan birinci kuşak insan haklarının içinde eşitlik, özgürlük, kişi güvenliği ve siyasal haklar yer alır. 19. yüzyılın ikinci yarısına doğru insan hakları, ikinci kuşak insan hakları olarak tanımlanan ekonomik, sosyal ve kültürel bir nitelik kazanır. Bu haklara daha sonra sosyal güvenlik, sendika, grev, sağlık, eğitim gibi haklar da eklenmiş ve sağlık hakkı ikinci kuşak bir hak olarak ortaya çıkmıştır. Üçüncü kuşak insan hakları ise 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan ve bir ölçüde üçüncü dünya ülkelerinin isteklerini de yansıtan yeni bir düzenlemeyi oluşturur. Hasta hakları da, insan hakları ile ilgili haklar bağlamında üçüncü kuşak haklar arasında yer alır. Bu haklar insanın “hasta” olması özel durumunda ortaya çıkar ve tüketici hakları, çocuk hakları gibi başka bazı haklarla ortak bir felsefi temele dayanır.

Çağımızın en önemli düşünsel dönüm noktalarından biri Birleşmiş Milletlerin 1948’de “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”ni yayınlaması ve böylece insanın “insan olarak doğmaktan gelen, vazgeçilemez ve devredilemez” olarak nitelenen haklarını tanımlamasıdır. Bu hakların en önde geleni “yaşam hakkı”dır. Ancak bildirgede, söz konusu yaşamın, yalnızca canlılıktan ibaret olmadığı, sağlıklı, varlıklı ve eğitimli, kısaca nitelikli bir yaşam olduğu vurgulanmaktadır.


Yüklə 1,58 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   29




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə