Istanbul Üniversitesi Matbaası



Yüklə 1,58 Mb.
səhifə27/29
tarix02.06.2018
ölçüsü1,58 Mb.
#47135
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   29

Hasta hakları genelde hasta-hekim ya da hasta-hastane ilişkisinde ortaya çıkan haklar bağlamında ele alınır. Genelde sağlık hakkı olarak kullanılan sağlık bakım hakkı kavramı ise kişilerin her türlü tıbbi bakım ve tedaviyi eşit şekilde alması olarak tanımlanabilir. Bakım ve tedavi en azından insan hayatının sürdürülmesi ve sağlığın korunmasını sağlayacak “asgari” bir düzey içerisinde de olsa sağlanmalıdır. Ancak bu ne yazık ki bugüne kadar ülkelerin hepsinde birden sağlanabilmiş değildir. Bu konu tıpkı hukuk kuralları gibi devletlerin iç düzenlemeleriyle ilgilidir. Hasta hakları kavramı ise evrensel değerde bir olgudur.

Hasta hakları, temelde insan hakları kavramının ne derecede özümsenmiş ve yerleşmiş olduğuyla, sağlık sistemlerinin ulaştığı yaygınlık ve gelişmişlik düzeyiyle yakından ilgilidir.



Tarihsel gelişim içinde hasta hakları:

Tıp tarihine bakıldığında hastaların bazı haklarının çok önceden beri var olduğu görülür. M.Ö. 2000’li yıllarda yazılan ünlü Hammurabi kanunlarında, cerrahın tedavi ettiği hastadan alacağı ücret belirlenmektedir. Aynı kanuna göre tedavi sırasında hastanın gözleri kör olursa ya da hasta ölürse cerrah elleri kesilerek cezalandırılır.

Günümüzün en önemli hasta haklarından biri olan hastanın onamı olmadan tıbbi işleme tabi tutulmaması ile ilgili olarak Osmanlı kadı sicillerinde de bir çok belgelere rastlanır. Örneğin önemli cerrahi müdahalelerden önce hastaların kadı huzurunda rıza beyanında bulunduklarına dair belgeler vardır. 1539 tarihli bir kadı sicili şöyledir: “Şehre Küstü mahallesi sakinlerinden Kimyas oğlu Mahli şöyle beyanda bulundu: Oğlum İbrahim’in kasığında taş vardır. Bu doktor ameliyatla çıkarır imiş. Dört altın vermek üzere anlaştık ve birini de verdik. Geriye kalanından Allah için vazgeçti. Oğlumun kasığını yarıp çıkarır iken, Allah’ın hükmü erişir de oğlum vefat ederse kendisi ile dava etmeyiz”. Yine 1622 tarihli bir başka sicilde şunlar yazmaktadır: “Şimdiki halde ben fıtık hastalığına müptelayım, tedaviye ihtiyacım var. Bu hastalığımı tedavi etmek için 500 Osmanlı gümüş akçesi karşılığında Saliha Hatun’u tuttum. 500 akçeyi peşin olarak ödedim. Tedavi sırasında uyanamayıp Allah’ın emriyle helak olursam, mirasçılarımdan olsun, başkalarından olsun, kan ve diyetim konusunda dava açan olursa, davaları sayın hakimler nezdinde makbul olup dinlenmesin”. Örneklerde görüldüğü gibi, hasta kendisine yapılacak tıbbi işlemi kabul ettiğini ve olası kötü sonuçlarda hekimden davacı olmayacağını beyan etmektedir. Bu sözleşme hekim için bir güvencedir. Aynı zamanda onay almadan yapılan ameliyatın hekime hukuki sorumluluk yükleyeceği anlaşılmaktadır. Bu örneklerden, bugün hastalara bildirgelerle, yönetmeliklerle tanınmış olan hakların günümüzdeki kadar gelişmiş olmasa da çok önceden beri var olduğu bellidir.

Hasta hakları açısından özel hasta grupları:

Hasta hakları açısından birçok Dünya ülkesinde özel hasta gruplarını oluşturan; çocuklar, engelliler, psikiyatrik hastalar ve yetersiz erişkinler gibi gruplarla ilgili özel düzenlemeler vardır.

Bütün ülkelerde çocuklar yasal olarak anne, baba, vasi gibi diğer kişiler tarafından temsil edilirler. Bununla birlikte çocukların kendi durumları veya tedavileri konusunda fikir beyan etmesi, karar süreçlerine katılmasının sağlanması konusunda da ortak bir ilgi vardır. Ailenin temsil yetkisinin hangi yaşlarda sona ereceği konusunda farklı uygulamalar bulunur. Çocukların değişik yaşlarda (12, 13, 14 veya 15) sağlıkla ilgili konularda kısmen karar verebilme kapasitesine eriştiği kabul edilmektedir. Ancak bir çok ülkede 16 yaşından sonra çocukların kendi kendilerini temsil edebilecekleri kabul edilir. Acil durumlarda ise ailenin onayı alınamıyorsa sağlık personeli gereken tıbbi girişimleri yapma hakkına sahiptir. Ailenin tedaviyi reddettiği, tedavinin çocuğun hayatı için zorunlu olduğu durumlarda hekimler “çocuğun korunması” ilkesine göre yasal yollara da başvurarak gerekli tedaviyi yapabilirler.

Yetersiz erişkinlerin, yani kendi durumları konusunda karar verme kapasitesinden yoksun kişilerin sağlıklarıyla ilgili kararlarda kanuni vasileri yetkilidir.

Psikiyatrik hastalıklarda ise, hasta hakları açısından bakıldığında önemli sorunlar yaşanabilmektedir. Bu kişilere yapılacak tıbbi girişimlerde hukuki olarak vasisinin onayı aranır. Tıbbi gidişatı hafif olan, ya da zaman zaman şiddetli belirtiler gösteren psikiyatrik sorunlarda, pek çok nedenle kişilerin hasta hakları dışında, insan hakları ve hukuka aykırı birtakım yöntemlerle özgürlüklerinden mahrum edildikleri, tecrit edildikleri ve birçok insanlık dışı davranışlara maruz bırakıldıkları da görülebilmektedir. Bu durumdaki hastaların her ne kadar kendisi üzerinde yapılacak tıbbi girişimlere onay verme yetkisi olmasa da, bu kişinin sırf insan olması nedeniyle saygı görme hakkı olduğu göz önünde bulundurulmalıdır.

Ülkemizde çocuklar ve psikiyatrik hastalarla ilgili olarak Hasta Hakları Tüzüğü’nde “Reşit ve mümeyyiz olmayanlara, kendilerine faydası olmadan, sırf tıbbi araştırma amacı güden tıbbi müdahaleler hiçbir surette tatbik edilemez. Faydaları bulunması şartı ile reşit ve mümeyyiz olmayanlar üzerinde tıbbi araştırma yapılması, velilerinin veya vasilerinin rızasına bağlıdır” maddesi yer alır.

Yine bu özel hasta gruplarından birini oluşturan engellilerin haklarını da, hasta haklarından, hasta haklarını insan haklarından ayırmak mümkün değildir. Engellinin öncelikle sağlığı ile ilgili olarak tıbbi hakları vardır. Sağlığını yeniden kazanabilmek için ne gibi olanakların mevcut olduğundan haberdar olmak ve bunlardan nasıl yararlanacağını bilmek hakkına sahiptir.

Hekimin hasta haklarının kullanılmasını engelleyen tutumu (Paternalizm / Babacılık / Mutlak Yararcılık):

Hekim –hasta ilişkisi, hekimlik felsefesi ve tıp ahlakının temellerini atan Hipokrat’tan beri güven ve gizlilik esasına dayanmış ve belli ölçülerde “kutsallık” taşıyan bir ilişki olarak yaşanmıştır. Bu durumda hasta-hekim ilişkisinde hekim “doğal ve kutsal otorite” konumuyla tüm ilişkinin belirleyicisi olmaktadır. Hekimlik geleneği; kendisi için “en iyi” ve “en yararlı”yı bilen hekimlere hastaların güven ve bağlılık duyması üzerine kuruludur. Yardım bekleyen, acı ve ızdırap çeken, yaşam mücadelesi içerisinde kişisel inisiyatifi kaybolmuş, en azından azalmış olan hastanın, bu çerçevede hekime karşı geliştirdiği saygı ve güven de, ileri noktada ilişkinin tek yanlılığını güçlendirmekte, hekim hastası üzerinde belli bir “otorite” konumuna gelmektedir. Hasta tıbbi ve bilimsel gerekçelerle kendi bedeni üzerinde yapılan girişimler hakkında hiçbir bilgi ve karar noktasında bulunmamakta, büyük bir inanç ve güvenle kendini hekimine teslim etmektedir. Bu ilişki tarzına kısaca paternalizm / babacılık denir. Paternalistik tutum içerisindeki hekim, tıbben yararlı olabilmek kaygısıyla hastasının dilek ve istemli eylemlerini yok saymakta; onu kendi belirlediği doğrular yönünde davranmaya zorlamakta, gerektiğinde hastaya doğru olmayan bilgiler vermekte, hatta yalan söyleyebilmekte; kimi zaman da kendisiyle ilgili bilgileri ondan saklayabilmektedir. Bu bağlamda genelde ortaya çıkan şikayet; hastanın; hekim karşısında sahip olduğu özerkliğinin, serbestisinin, özel yaşam haklarının kaybolduğuna ilişkin olup, bu tür bir ilişkinin hasta haklarının ihlaline yol açabileceğidir. Tıp uygulamaları eski çağlardan günümüze uzanan bir süreç olarak değerlendirildiğinde; hekimin önerdiklerine sorgusuz uyan hasta tipinden, hekimin hastalığının gidişatına ve tedavisine ilişkin bilgileri vererek yol göstermesini bekleyen hasta tipine doğru bir değişim yaşanmaktadır. Dolayısıyla artık günümüzde, hastalığı ve tedavisi ile ilgili gerekli bilgileri alma, uygulama ile ilgili karar verme hakkına sahip ve özerkliğine saygı duyulan hasta tipi söz konusudur.



Dünyada Hasta Hakları ile ilgili yayınlanmış Bildirgeler:

Hasta haklarının en önemli amacı sağlık hizmetinin herkese, eşit, ulaşılabilir ve sürekli bir şekilde ulaştırılmasıdır. Bu amacın yanında; sistemle ilgili sorunların olumsuz etkilerinden hastaları korumak, hasta hekim ilişkisini geliştirmek ve sağlık hizmeti sürecine hastaların daha aktif katılımını sağlamak gibi amaçları da vardır.

Hasta Hakları ile ilgili ilk temel metin Dünya Tabipler Birliği’nin 1981 tarihli Lizbon Bildirgesi’dir.

Lizbon Bildirgesi’ne göre hasta hakları:

1. Hastanın, hekimini özgürce seçme hakkı vardır,

2. Hastanın, hiçbir dış baskı altında kalmadan, özgürce karar verebilen bir hekim tarafından bakılabilme hakkı vardır,

3. Hastanın, yeterince bilgilendirildikten sonra önerilen tedaviyi kabul veya reddetme hakkı vardır,

4. Hastanın, kendisiyle ilgili tüm tıbbi ve kişisel bilgilerin gizliliğine saygı gösterilmesini bekleme hakkı vardır,

5. Hastanın, onurlu bir şekilde ölmeye hakkı vardır,

6. Hastanın, dini temsilci de dahil olmak üzere, ruhsal ve manevi yönden teselli edilmeyi kabul ya da reddetme hakkı vardır.

Lizbon bildirgesinin eksikleri daha sonra hazırlanan Avrupa Hasta Hakları Bildirgesi (Amsterdam 1994) ve Dünya Tabipler Birliği Hasta Hakları Bildirgesi (Bali 1995) ile önemli ölçüde giderilmiştir.



Amsterdam ve Bali bildirgelerinde ise hasta hakları beş ana başlık altında toplanmıştır:

1. Tıbbi bakım hakkı: Her insanın hiçbir ayrım yapılmaksızın koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmeti alması, sağlık hizmetlerinin herkes için eşit ulaşılabilirlikte ve sürekli olması olarak tanımlanan tıbbi bakım hakkı, hasta haklarının temelini oluşturur. Tıbbi bakım hakkı çerçevesinde önemli bir konu da hastanın her zaman yararına uygun bir biçimde ve genel kabul gören tıbbi ilkelere göre tedavi edilmesidir.

2. Bilgilendirilme / Bilgi edinme hakkı: Bilgilendirilme hakkı; hastaların durumları ile ilgili tıbbi gerçekleri, önerilen tıbbi girişimleri, her bir girişimin potansiyel risk, yarar ve alternatiflerini, tedavisiz kalmanın sonuçlarını, tanı, prognoz ve tedavinin gidişatını içerecek şekilde sağlık durumları konusunda tam olarak bilgilendirilmesini kapsar. Bilgilendirilmenin hastanın anlama kapasitesine uygun yolla ve en az tıbbi terim kullanılarak yapılması, ortak bir dil yoksa çeviri yapılması gereklidir.

Hastanın gerçeği bilme hakkı, özerkliğe saygı ilkesinin bir uzantısıdır. Hastanın kendi sağlığıyla ilgili gerçek bilgileri tüm açıklığıyla bilmesi kadar doğal bir hak olamaz gibi görünmektedir Buna karşın hastanın kendi sağlığıyla ilgili olumlu / olumsuz her şeyi bilmesinin onun sağlığı üzerine ne gibi etkileri olabileceği halen tartışılan bir konudur. Tıbbi gerçekle ilgili tüm bilgileri hastaya söylemek, insan sağlığı gibi önceden kesin bir hüküm verilemeyecek bir konuda, mutlak bir kural olamaz. Hastanın tıbbi koşullarına, bedensel ve ruhsal durumuna yarar sağlayacağından emin olunduğu bazı durumlarda tıbbi bilgiler hastadan saklanabilir, değiştirilebilir. Ancak bu hekimin sistemli biçimde paternalistik bir tutum sergilemesini, hastasının bilme hakkının önüne geçmesini etik yönden haklı çıkartmaz.



Hastayla ilgili tıbbi gerçeklerin söylenmesi kimi zaman hastanın iyiliğine-yararına olmayabilir. Hekimlerin bazı tıbbi bilgileri hastalarından saklamak zorunda kalmaları tıbbi müdahalenin bir parçası olabilir. Örneğin, tedavi amaçlı bir plasebo uygulamasının hasta tarafından bilinmesi tıbbi müdahaleyi anlamsızlaştırabilir. Ya da bir hastanın kanser olduğunu öğrenmesi onun psikolojisini nasıl etkiler? Bu durum onu, ölümüne bile neden olabilecek bazı davranışlara sürükleyebilir mi?

Bilgilendirilmeme veya bilgilendirilmenin kısıtlanması hakkı da günümüzde tartışılan konulardandır. Hastanın bilmeme (öğrenmeme) hakkı da vardır. Hastalar kesin olarak belirttikleri takdirde bilgilendirilmeme hakkına sahiptirler. Bu durumda hastayı ya hiç kimse bilgilendirmez, ya da hastanın kendi yerine belirlediği bir kişi bilgilendirilebilir. Ayrıca, hastaya verilecek bilginin onun yaşamı veya sağlığı üzerinde ciddi zararları olacaksa hasta bilgilendirilmez. Bu durumda karar hekim ve hastanın yakınlarıyla birlikte alınır.

3. Aydınlatılmış Onam / Onay hakkı: Hastanın bilgilendirilmiş (aydınlatılmış) onayı temel hasta haklarındandır. Aydınlatılmış onam / onay unsuru ayrıca her türlü girişimin ön koşulu ve hekimin hastasının özerkliğine gösterdiği saygının ölçütüdür. Hastanın tıbbi müdahale için, üstü örtülü ya da açık onayının alınması eski bir olgudur. II. Dünya Savaşı’ndan sonra, deneklerden onam alınması çok önemli bir etik unsur olarak belirse de; burada sözü edilen aydınlatılmış onamdan kasıt, tıbbi karara hastanın da katılımının sağlanması, hekimin hasta ile işbirliğine girmesidir. Hekimin tanı, tedavi seçenekleri, sonuçları, hastalığının gidişatı gibi konularda, hastanın anlayabileceği bir dille bilgilendirme ve açıklamada bulunması ve sonuçta tıbbi müdahale için onun onamını alması etik bir yükümlülüktür. Hastanın bilgilendirilip, aydınlatıldıktan sonra tedaviyi reddetme hakkı vardır. Hekimin hasta ile ortak bir karar noktasında buluşabilmesi yani aydınlatılmış onamını alabilmesi için, hastaya mevcut tüm tıbbi bilgiler aktarılmış olmalıdır. Sıra dışı durumlar hariç günümüzde aydınlatılmış onam alınması artık hekim için vazgeçilemez bir etik yükümlülüktür. İradesini kullanabilen ve yasal yeterliliği olan hastanın önerilen her türlü tıbbi girişimi reddetme veya durdurma hakkı vardır. Bu durumda hekimin görevi, reddedilen veya durdurulan tıbbi girişimin getireceği sonuçları hastaya dikkatli bir şekilde açıklamaktır. Günlük tıbbi pratik içinde onay hakkı, daha çok önemli tıbbi girişimler (cerrahi müdahale, uzun süreli ilaç tedavisi, ışın tedavisi, girişimsel tanı yöntemleri vb.) için kullanılır. Hastanın iradesini beyan etmesinin mümkün olmadığı ve acilen tıbbi girişim yapılması gereken durumlarda ise, daha önceden bu girişimi reddettiğini gösteren bir açıklaması yoksa, hastanın onayı olduğu varsayılarak girişim yapılabilir. Bu duruma genellikle acil servislerde veya bir cerrahi girişim sırasında başka bir cerrahi girişime gerek duyulan vakalarda rastlanır. Yasal ehliyeti bulunmayan hastaların ise yasal temsilcilerinin onayı alınır. Hastanın bilgilendirilmiş onayı bilimsel araştırmalara dahil edilmesi için de ön koşuldur. Bu onayın mutlaka yazılı olması gereklidir. Hastaların tıp eğitimine katılmayı reddetme hakları da vardır. Hastaların eğitim amacıyla kullanılmaları için sözlü onaylarının alınması gerekir.

4. Özel yaşam ve gizlilik hakkı: Hastaya ait bilgilerin hekim tarafından gizli tutulması “sır saklama” olarak Hipokrat’tan (M.Ö. 460-355) beri var olagelmiştir. Bu konu Hipokrat andında “Gerek sanatımın icrası ve gerek sanatımın icrası dışında görüp işittiklerimden, açıklanmasına lüzum olmayanları sır saklamayı bir ödev bilerek ifşa etmekten sakınacağım” diye ifade edilir. Ancak günümüzde sağlık hizmetlerinin bugün bir ekip hizmeti biçiminde verilmesi sır saklama yükümlülüğünü güçleştirmektedir. Artık tıbbi kayıtlar yalnız hekimlerin elinde değildir. Bununla birlikte hastaya ait bilgilerin gizliliğinin sağlanması yine de etik bir yükümlülüktür. Burada etik yönden incelenmesi gereken, bazı yasal zorunluluklar dışında, bu gizlilikten vazgeçmenin hangi durumlarda kabul edilebileceğidir. Çeşitli nedenlerle hastaya ait tıbbi bilgilerin açıklanmasına gerek olduğunda hastanın buna izin vermesi hekimi rahatlatır. Ancak aksi durumda ne yapılacaktır? Kişinin kendi sağlığıyla ilgili bilgiler yalnızca kendisini mi ilgilendirmektedir? Eşinin, yakınlarının, toplumun da kimi zaman konuyla ilgili bilgilenmeye hakkı yok mudur? Örneğin, AIDS gibi bulaşıcı bir hastalık durumunda bile, hastaya ait bilgilerin mutlak gizliliği söz konusu olabilir mi? Bir psikiyatri uzmanı kendisine veya çevresine zarar verme olasılığı bulunan bir hastasının tıbbi durumunu nereye kadar saklı tutmalıdır?

Gizlilik hakkının temelinde; hastanın sağlık durumu, tanısı, prognozu, tedavisi ve kişiye özel diğer tüm bilgilerin “hastanın ölümünden sonra bile gizli olarak korunması” ilkesi yatmaktadır. Günümüzde hasta verilerinin bilgisayar ortamına yüklenmesi, sigorta kuruluşlarının hastalara ait bilgileri paylaşmak istemeleri gibi sorunlar nedeniyle mahremiyet ve özel hayata saygı hakkı ayrıntılı hale getirilmiştir. Hastaya ait bilgiler, yalnızca hastanın açık izni veya mahkemenin kesin isteği üzerine açıklanabilir. Bu koşullar dışında ancak hastanın yakınları için sağlık riski bulunan durumlarda ve konsültasyon için başka bir sağlık personelinden yardım istendiğinde hastaya ait bilgiler paylaşılabilir. Hastaların kendilerine ait dosyalara, kayıtlara bakabilme ve bunların bir kopyasını alabilme hakkı vardır. Hekimin hastaların sırlarını uygun şekilde paylaşacağı durumlar ise bulaşıcı hastalıklar gibi halkın sağlığını tehdit eden durumlar, doğum ve ölüm belgelerinin düzenlenmesi, gebeliğe son verilmesi gibi uygulamalarda veli / vasilerin yazılı iznine gerek olmasıdır.



5. Başvuru (şikayette bulunma) hakkı: Hastalar haklarının ihlâl edildiğini düşündüklerinde mahkemelere başvurmanın yanı sıra, hastanedeki bağımsız hasta hakları koruyucu komitelerine ve Tabip Odalarına da başvurabilmelidir. Hasta hakları ile ilgili kuruluşların hastanın nasıl hareket etmesi konusunda danışmanlık yapması, gerekirse yardımda bulunması gereklidir. Hastaların şikayetlerinin değerlendirilmesine ve sonuç hakkında bilgilendirilmeye hakkı vardır.

Türkiye’de Hasta Hakları ile ilgili kanun ve yönetmelikler:

Daha önce 1928 yılında çıkarılan Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarz-ı İcrasına Dair Kanun ve Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi ile bazı tüzük, yönetmelik ve kanunlarda hasta haklarına ilişkin maddeler de bulunmasına karşın, ülkemizde genel anlamda hasta hakları ilk kez 1998 yılında çıkarılan Hasta Hakları Yönetmeliği ile düzenlenmiştir. Ancak, Avrupa’daki eğilimin aksine, hasta haklarının bir yönetmelikle düzenlenmesi bu hakların gerçek anlamda işlerlik kazanmasını da engellemiştir. Bunun en önemli nedeni cezaların kanuniliği ilkesidir. Ülkemizde herhangi bir şekilde hatalı tıbbi uygulamalardan ya da ihmalden dolayı mağdur olmuş bir hastanın giriştiği hukuk mücadelesinde yıllarca süren davalardan genellikle bir sonuç çıkmamaktadır. Ülkemizde hasta haklarını bir bütün olarak düzenleyen hukuksal bir metin olmamakla birlikte hasta hakları başlıkları değişik hukuk metinlerinde dağınık bir şekilde yer almaktadır. Örneğin TC Anayasasının 17. maddesinde “herkes yaşama, maddi ve manevi değerlerini koruma ve geliştirme hakkına sahiptir” denilirken, Anayasanın sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler başlıklı 3. bölümünün 56. maddesi sağlık hakkıyla ilgili ayrıntılı bir tutum ortaya koyar: “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirme, çevre sağlığını korumak ve çevre kirliliğini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak, insan ve madde şeklinde tasarrufla verimi arttırarak, işbirliği gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden plânlayıp hizmet vermesini düzenler. Sağlık hizmetlerinin en yaygın şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir”.

Ülkemizde hasta hakları konusunda yapılan en önemli girişim Sağlık Bakanlığı’nca 1998 yılında Hasta Hakları Yönetmeliği’nin yayınlanmasıdır. Yönetmeliğin ilk maddesi hasta hakları kavramıyla ilgili amaç ve yaklaşımı dile getirir. Birinci madde şöyledir: “Bu Yönetmelik; temel insan haklarının sağlık hizmetleri sahasındaki yansıması olan ve başta Türkiye Cumhuriyeti Anayasası`nda, diğer mevzuatta ve milletlerarası hukuki metinlerde kabul edilen "hasta hakları"nı somut olarak göstermek ve sağlık hizmeti verilen bütün kurum ve kuruluşlarda ve sağlık kurum ve kuruluşları dışında sağlık hizmeti verilen hallerde, insan haysiyetine yakışır şekilde herkesin "hasta hakları"ndan faydalanabilmesine, hak ihlallerinden korunabilmesine ve gerektiğinde hukuki korunma yollarını fiilen kullanabilmesine dair usul ve esasları düzenlemek amacı ile hazırlanmıştır”.

Bu yönetmelikle getirilen hasta hakları ile ilgili ilkeler ise şunlardır:

Madde 5- Sağlık hizmetlerinin sunulmasında aşağıdaki ilkelere uyulması şarttır:

a) Bedeni, ruhi ve sosyal yönden tam bir iyilik hali içinde yaşama hakkının, en temel insan hakkı olduğu, hizmetin her safhasında daima göz önünde bulundurulur.

b) Herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını haiz olduğu ve hiçbir merci veya kimsenin bu hakkı ortadan kaldırmak yetkisinin olmadığı bilinerek, hastaya insanca muamelede bulunulur.

c) Sağlık hizmetinin verilmesinde, hastaların, ırk, dil, din ve mezhep, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç ve ekonomik ve sosyal durumları ile sair farklılıkları dikkate alınamaz. Sağlık hizmetleri, herkesin kolayca ulaşabileceği şekilde planlanıp düzenlenir.

d) Tıbbi zorunluluklar ve kanunlarda yazılı haller dışında, rızası olmaksızın kişinin vücut bütünlüğüne ve diğer kişilik haklarına dokunulamaz.

e) Kişi, rızası ve Bakanlığın izni olmaksızın tıbbi araştırmalara tabi tutulamaz.

f) Kanun ile müsaade edilen haller ile tıbbi zorunluluklar dışında, hastanın özel hayatının ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.

Yine bu yönetmeliğe göre hastaların hakları şu başlıklar altında açıklanır:

Sağlık hizmetlerinden adalet ve hakkaniyete uygun olarak faydalanma, bilgi isteme, sağlık kuruluşunu seçme ve değiştirme, personeli tanıma, seçme ve değiştirme, öncelik sırasının belirlenmesini isteme, tıbbi gereklere uygun teşhis, tedavi ve bakım, tıbbi gereklilikler dışında müdahale yasağı, tıbbi özen gösterilmesi, sağlık durumu ile ilgili bilgi alma, genel olarak bilgi isteme, kayıtları inceleme, kayıtların düzeltilmesini isteme, bilgi verilmesini yasaklama, mahremiyete saygı gösterilmesi, rıza olmaksızın tıbbi ameliyeye tabi tutulmama, bilgilerin gizli tutulması, hastanın rıza ve izin, tedaviyi reddetme ve durdurma, güvenliğin sağlanması, dini vecibeleri yerine getirebilme ve dini hizmetlerden faydalanma, insani değerlere saygı gösterilmesi ve ziyaret, refakatçi bulundurma hakkı.

Ülkemizde hasta hakları alanındaki olumlu gelişmelerden biri “Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği (HAYAD)”ın kurulmasıdır. Derneğin genel amacı; “tıbbi etik, uluslararası belgeler ve standartlar ile belirlenmiş bulunan hasta ve hasta yakınlarının haklarının toplumda tanınması, bu hakların kullanılmasının sağlanması, hak ihlalleri karşısında hasta ve hasta yakınlarının kendisini koruyabilecek girişimlerde bulunmalarının desteklenmesidir”.

Dernek temel amacına hizmet etmek üzere aşağıdaki çalışmaları yapar:

a) Hasta ve hasta yakınlarını haklarını korumaları ve geliştirmeleri konusunda bilgilendirmek, bu konuda hasta ve hasta yakınlarını esas alarak toplumu eğitmek.

b) Hasta ve hasta yakınlarının haklarının korunması ve geliştirilmesi yönünde resmi ve özel kuruluşlar ile iş birliği yapmak.

c) Hasta ve hasta yakınlarını, sahip oldukları hakları ve bu hakları nasıl kullanacağını bilen, korunması için örgütlü çalışmanın gereğine inanan, bu inanç etrafında çalışan insanlar olarak örgütlemek.

d) Devletin ve siyasi otoritenin sağlık, politika ve uygulamaları ile ilgili olarak ilgilileri uyarıcı çalışmalar yapmak.

e) Konu ile ilgili araştırmalar yapmak, yaptırmak ve kamuoyuna duyurmak.

f) Görüntülü ve yazılı basından yararlanmak, gerekli yayınları bizzat yapmak.

Hasta hakları belirli yasa ve yaptırımlarla garanti altına alınması gereken bir konudur. Her hastanın kendi haklarını bilmesi ve bu bilgilere ulaşabilmesi haklarının korunabilmesinin ilk gereğidir. Buradaki en önemli nokta ise hastaların karşılaşabileceği aksaklıklarla ilgili olarak başvurabileceği bir makamın bulunmasıdır.



Kaynaklar:
- Arda B. Tıp etiği açısından insan hakları. Çağdaş Tıp Etiği. Editörler: Demirhan-Erdemir A, Öncel Ö.

Aksoy Ş. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri, 2003: 41-52.

- Ataç A. Hasta hakları ve aydınlatılmış onam. ed. Terzioğlu A. Tıbbi Etik Yıllığı XIII: 2005: 59-63.

- Aydın E. Tıp etiğinde hak kavramı. Tıp Etiği (Türkiye Klinikleri) Ekim 1999; 7 (2): 84-87.

- Demirhan-Erdemir A, Şaylıgil-Elçioğlu Ö. Tıp etiği ışığında hasta ve hekim hakları. Ankara: Türkiye

Klinikleri, 2000.

- Hatun Ş. Hasta hakları. İst.: İletişim Yayınları, 1999.

- Kalaça, Ç. Hasta hakları. Etik Bunun Neresinde! Ankara: Ankara Tabip Odası Yayınları, 1997: 35-52.

- Karakaya H. Hasta hakları, sağlık çalışanları ve etik. Tıbbi Etik (Türkiye Klinikleri) Aralık 1996; 4(3):

114-117.


- Karatepe M. Hasta hakları düşüncesinin gelişimi. Sağlıkta Nabız Ekim-Kasım-Aralık 2000; 2 (5): 26-27.

- Köküöz, AN. Etikten hukuka hasta hakları. Bilim ve Teknik Kasım 1995; 336: 50-55.

- Oğuz Y. Hasta hakları alanındaki gelişmeler ve değişen değerler. Tıbbi Etik (Türkiye Klinikleri) Ağustos

1997; 5 (2): 50-55.

- Sağlıkla ilgili uluslararası belgeler. Ankara: Türk Tabipleri Birliği, 1998.

- Sert G. Hasta hakları; uluslararası bildirgeler ve tıp etiği açısından. İst.: Babil Yayınları, 2004.



Yüklə 1,58 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   29




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə