Televizyon Reklamlarında Aileye İlişkin Değerlerin… (78-89)
79
Alman filozof Wilhem Dilthey’in değerler
üzerine yaptığı çalışmaları önem arzetmektedir.
Dilthey,
insanların
toplumsal
yaşama
geçişleriyle birlikte kendi belirledikleri kural,
değer ve normlar çerçevesindeki yaşayış ve
yine
bu
çerçevede
ki
eylemlerini
değerlendirmiştir. Türk düşünürleri arasından
ise ‘değer’ kavramıyla ilgili detaylı inceleme
yapan Hilmi Ziya Ülken’dir. Ülken ancak sezgi
ile kavranabileceğini öne sürdüğü değeri,
herşeyden
önce
bir
varlığın
tespitine
dayandırmaktadır; ancak değerde temel olan
sezgi olsa da somut olan şeyler, soyut olanlara
oranla daha değerlidir (aktaran Avcı 2007: 6-
8) .
Değerler, bireylerin bir arada yaşayabilmelerini
olanaklı kılan, bir takım hukuksal kurallar ve
yazılı olmayan; ancak süreç içerisinde yerleş-
miş olan toplumsal kurallardır. Demir ve Acar
(2005: 84) değeri, insanların hayatlarını
anlamlandırmaları ve günlük yaşamlarını
biçimlendirmeleri konusunda alternatif yollar
arasından tercih yapmalarını sağlayan yol
gösterici nitelikteki soyut ya da somut ilke,
inanç veya varlıklardan herbiri olarak ifade
etmektedirler. Kültürün özellikleri ve toplumun
amaçları çerçevesinde belirlenen toplumsal
değer kavramını ise Bahar, (2005: 78) güç,
zenginlik, adalet, eşitlik, aşk, çalışkanlık, misa-
firperverlik, dürüstlük gibi toplumun sahip
olduğu ortak tutum ve bakış açıları olarak ta-
nımlamaktadır. Kısaca değerler, bize iyi-kötü,
güzel-çirkin, ahlaki-gayri ahlaki ya da arzu
edilen-arzu edilmeyen şeyler hakkında ölçütler
sunmaktadır (Bozkurt 2011: 93).
Toplumsal yapının korunmasında ve kültürel
değerlerin nesilden nesile aktarılmasında en
önemli toplumsal birim ailedir. Aile; evlilik,
süt veya kan bağı ile birbirine bağlı insanlardan
oluşan ve toplumun temeli kabul edilen küçük
toplumsal birimdir. Sanayileşme ile birlikte
akrabalık bağlarındaki çözülme sonucu anne,
baba ve çocukların yanı sıra büyükanne, bü-
yükbaba, dayı, teyze gibi yakınların birlikteli-
ğini içine alan geleneksel geniş aile yapısı,
yerini sadece anne, baba ve evlenmemiş çocuk-
ların bir arada yaşaması esasına dayalı aile tipi
olan çekirdek aileye bırakmıştır (Demir ve
Acar 2005: 8). Giddens (2000: 148) ise aile-
nin, akrabalık bağları ile doğrudan birbirine
bağlanmış bireylerden oluştuğunu ve yetişkin
üyelerinin çocukların bakımından sorumlu
olduğu belirtmektedir. İnsanlık tarihinde her
dönem ve toplumda mevcut olan aile kurumu,
insanın en derin ve köklü özelliklerine dayanır.
Ailenin sürekliliği, cinsel ilişki isteği ve anne
şefkati gibi iç tepkilerin yanı sıra aşk, ekono-
mik bakımdan güvenlik sağlama, ırkı sürdürme
gibi sosyal nitelikteki duygularla da ilişkilidir
(Dönmezer 1994: 194-195). Toplumlarda
genel olarak evli ve çocuklu çiftlerin aile ola-
rak tanımlanması yaygın olsa da yasalar aileyi,
yasal olarak evlenmiş kadın ve erkeğin oluştur-
duğu bir kurum olarak tanımlamaktadır. Her ne
kadar ülkemizde örneklerine rastlanmasa da,
yurtdışında heteroseksüel veya homoseksüel
birliktelikler de aile olarak tanımlanabilmekte-
dir (Bahar 2005: 165).
Toplumsal değerlerin bireylere aktarılmasında
aile etkili olurken, hem bireylere hem de top-
lumun bütününe bu değerlerin aktarılmasında
kitle iletişim araçları da önemli rol oynamakta-
dır. Bu rol çerçevesinde kitle iletişim araçları
bireyleri eğlendirme, bilgilendirme, eğitme,
sosyalleştirme, kamuoyu oluşturma, iktidarı
denetleme gibi işlevlerinin yanı sıra, kültürel
değerlerin yeniden üretilmesi ve nesilden nesile
aktarılması görevini de üstlenmiştir. Kitle
iletişim araçları bu süreçte bir yandan toplumu
etkilerken bir yandan da toplumdan etkilen-
mekte ve beslenmektedir.
Kitle iletişim araçlarının tamamı açısından
hedef kitlelerine ulaşmanın en iyi yolunu ortak
bir dil çerçevesinde konuşmaktan geçmektedir.
Bu ortak dilin yaratılmasında kültüre ilişkin
unsurların kullanımı oldukça yaygındır. Bu
nedenle kitle iletişim araçları ürünlerini tasar-
larken toplumun yaşam biçimini, beklentilerini,
beğenilerini, değerlerini göz önünde bulundu-
rurlar. Reklamcılar satmak istedikleri ürün ve
hizmete ilişkin izleyicide fikir oluşturma ve
satın alma davranışını meydana getirmek için
birçok yol denemektedirler. Genelde kitle ileti-
şim araçları aracılığıyla izleyiciyle buluşan
ürünlerin toplumun aynası olduğu gerçeği,
toplumsal değerlerin reklamın temasını etkile-
mesi ya da reklam karakterlerinin toplumsal
değerlerin ve beğenilerin temsilcisi olarak
tüketicilerle buluşması olarak eyleme dönüşür
(Peltekoğlu 2010: 122).
Günümüzde bireyler baktıkları neredeyse her
noktada; televizyonda, radyoda, gazete ve
Selçuk İletişim, 7, 3, 2012
80
dergilerde, internette, sinemada ve hatta toplu
taşıma araçlarında pek çok reklam iletisiyle
karşılaşmaktadır. Değişik mecralardan bireyle-
re ulaşan reklamlar açısından, görsel ve işitsel
olan ve geniş bir hedef kitleye ulaşabilen tele-
vizyon oldukça önemli bir yere sahiptir. Tele-
vizyonda yayınlanan reklamların, izleyiciler
yani potansiyel tüketicilerle ilişki kurma süre-
cinde, aileye ilişkin toplumsal değerlere ne
ölçüde yer verdiğinin belirlenmesi bu çalışma-
nın sorununu oluşturmaktadır.
Bu sorundan yola çıkarak çalışmada, Türk
televizyonlarında yayınlanan reklamlarda sunu-
lan ürünlere ilişkin temsillerin aileye ilişkin
hangi toplumsal değerler aracılığıyla inşa edil-
diğinin ortaya konulması amaçlanmaktadır.
LİTERATÜR TARAMASI
1. DEĞER KAVRAMI VE AİLEYE
İLİŞKİN TOPLUMSAL DEĞERLER
Kişinin, yaşamıyla ilgili temellerin atıldığı en
önemli kurum ailedir. Bireyin aile içinde şekil-
lenen kimliği günlük yaşantısından toplumsal
ilişkilerine kadar hayatının her anını etkiler.
Aile bireyin beslenme, barınma, korunma,
eğitim, sevgi gibi ihtiyaçlarını karşılarken aynı
zamanda toplumsallaşma sürecinde konum-
lanmasını sağlamak adına toplumun değer
yargılarını ve kültürel özelliklerini de öğretir.
Toplumsallaşma, bireyin toplumun bir üyesi
haline gelmesidir; diğer bir ifade ile ailesinin,
akraba ve komşuluk düzeyinin, şehir ve köyü-
nün ve nihayet ulusunun bir parçası olduğunu
öğrenmesidir. Büyümekte olan çocuk, etrafın-
dakilerle etkileşim sonucu, onlarınkilere benzer
davranışlar geliştirecektir. Böylece tek tek
kişiler yerine toplumun üyeleri olan, birbirle-
rinden farklılıkları olduğu gibi, birbirlerine
büyük benzerlikler de gösteren toplumsal bi-
reyler oluşur (Kağıtçıbaşı 2006: 325).
Türk toplumunda başat öneme sahip olan aile
kurumu, Osmanlı Devleti’nde başlayan ve
Cumhuriyetle devam eden modernleşme süre-
cinde değişime uğramıştır. Osmanlı toplumun-
da az da olsa görülen çok eşlilik uygulaması
Medeni Kanun’un kabulü ile yasaklanmış ve
kadın bu dönemde çok önemli yeni haklar elde
etmiştir. Cumhuriyet döneminde şehirleşmenin
artmasıyla birlikte ailenin yapısında da değişim
ortaya çıkmıştır. Tarım toplumlarıyla uyumlu
olan geniş aile yapısı gerilemiş, bunun yerine
Parsons’un çekirdek aile düzeni hâkim hale
gelmiştir. Ancak, modernleşme, şehirleşme ve
sanayileşme üçgeninin Türk toplumundaki aile
yapısını değiştirirken, geleneksel değerlerini
tamamen ortadan kaldırdığı şeklinde yorum-
lanmamalıdır. Burada dikkat edilmesi gereken
nokta, süreklilik de değişim kadar kültürel
değerlerin ailede temsil edilmesinde önemli rol
oynamaktadır (Bozkurt 2011: 275-276).
Bireylerin süreç içerisinde edindiği toplumsal
değerler, toplumdan topluma farklılık göster-
mekle birlikte toplumun içinde yer alan çeşitli
gruplara göre de farklı değerlendirilebilir.
Doğan (2002: 341-343) değerlerin özelliklerini
şu şekilde sıralamaktadır:
1. Değerler, değer yargılarının etkisi altındadır.
Değer yargıları nesnelerin özellikleri ve
onlara verdiğimiz değer ile ilgilidir.
2. Değerler davranışların ilham kaynağıdır.
3. Değerler izafi yani görelidir. Bir topluma
özgü olan değerler, belirli bir zaman
aralığına aittirler.
4. Değerlerin
kabul
edilmesinde
ve
benimsenmesinde duygusallık önemlidir.
Değerlerin bu özelliği grupların ve şahısların
davranışlarının yönlendirilmesinde büyük rol
oynar. Bu durum değerlerin durağanlığını ve
değişim karşısındaki dayanıklılığını açıklar.
Duygular aynı zamanda tek başına mantığın
açıklayamayacağı
durumlarda
değerler
arasında bağ kurar.
5. Değerler hiyerarşik bir yapıya sahiptir.
Günlük konuşma dilinde bir değerler
piramidinden söz edilir. Bu durum insan ya
da insan gruplarının kabul ettikleri ideallere
yönelmelerini
basamak
basamak
gerçekleştirmeyi
amaçladıkları
bir
hiyerarşiyi ifade eder.
Fıchter de değerleri toplumsal yapıdaki genel
işlevleri ile değerlendirmektedir. Fıchter’e
(2004: 175-176) göre, kavramsal olarak
bilinen, coşkusal olarak yaşatılan, ortaklaşa
paylaşılan, ciddiye alınan ve uslamlama
normları olarak kullanılan değerlerin toplumsal
yapıdaki
genel
işlevleri
aşağıdaki
gibi
sıralanabilir:
Dostları ilə paylaş: |