- 581 -
do ru yol almak için iradi olarak harekete geçmelidir. Bu onun için kolay bir durum
olmayacaktır. Bir kere karar verildi mi de o dik yoku azim ve kararlılıkla a ılır ve ate in yanına
gelinir. Ate onun önünü açacak, kendisine rehberlik edecek ve güne e ta ıyacaktır. Burada bir
dikey yükseli söz konusudur. Mistik dü üncedeki nefs terbiyesinin zor bir sürç olması,
Platon’un “dik yoku ” anlatımıyla peki mi olmaktadır.
“Bu yol boyunca alçak bir duvar, hani u kukla oynatanların seyircilerle kendi
arasına koydukları ve üstünde marifetlerini gösterdikleri bölme var ya, onun gibi bir
duvar.
81
Bu alçak duvar arkasında insanlar dü ün. Ellerinde türlü türlü araçlar, ta tan
tahtadan yapılmı , insana, hayvana ve daha ba ka eylere benzer kuklalar ta ıyorlar. Bu
ta ıdıkları eyler bölmenin üstünde görülüyor. Gelip geçen insanların kimi konu uyor kimi
susuyor.”
82
Yol boyunca alçak duvar insanın hayatını sürdürdü ü ve bir süre sonra bu hayattan
çekilece i oyun ve e lenceden ibaret bir hayatın ya andı ı sahne olarak dü ünülebilir. Çünkü
bu sahnede geçici eyler vardır ve bu geçici eyler insanı oyalamaktadır. Kur'an-ı Kerim’in
ifadesi ile “oyun” ve “e lence”nin yer aldı ı bir sahnedir.
83
Duvarın arkasında hayatın
geçicili inden habersiz ellerinde tahtadan ta tan yapılmı kuklalar bulunan insanlardan
bahsedilmektedir. Ellerinde bulunan kuklalara benzer e ya, bo ve lüzumsuz eyler insanları
bo eylerle me gul eden yaratılı gayelerini unutturan varlık düzleminde insan olma de erini
dü üren eylerdir. Çünkü bunlar insanları oyalar ve gerçek yaratılı gayelerini unuturlar.
Üstelik bunlar insanlar tarafından de erli zannedilip u runa pek çok eyi feda edilir, ancak hiç
bir de eri olmayan kuklalardan ba ka bir ey de ildir.
Ama tıpkı bizler gibi! Bu durumdaki insanlar kendilerini ve yanlarındakileri nasıl
görürler. Ancak arkalarındaki ate in aydınlı ıyla ma arada kar ılarına vuran gölgeleri
görebilirler, de il mi?
84
Bölmenin üstünden gelip geçen bütün nesneleri de öyle görürler.
imdi bu adamlar aralarında konu acak olurlarsa, gölgelere verdikleri adlarla gerçek
nesneleri anlattıklarını sanırlar, de il mi? Bu zindanın içinde bir de yankı dü ün.
Geçenlerden biri her konu tukça, mahpuslar bu sesi kar ılarındaki gölgenin sesi sanmazlar
mı?
85
Ma aranın dibinde oturan mahkûmlar yalnızca, ate in aydınlı ıyla perdeden alçak
duvarı a arak duvara vuran gölgeleri görebilmektedir. Bu insanlar ma aranın duvarındaki
gölgeleri duvara gölgesi vuran nesnelerle karı tırmakta, perdenin arkasından yankılanan
seslerin duvardaki gölgelerden geldi ine inanmaktadırlar. Bu mahkûmların sahip oldukları
bilgi, onların gözleriyle ve kulaklarıyla kazandıkları duyusal bilgiler ve görsel bilgiler yani
görünü lerin bilgisidir.
86
Alçak duvar nefs terbiyesine ve iç aydınlanmayı gerçekle tirmeden
önceki ilk hali sembolize eder. Yani dünya bir oyun ve e lenceden ibarettir, ya anan hayat
sonlu ve geçicidir. Görünenler gerçek de il sadece duvara akseden gölgeler ve seslerdir. Asıl
hayat yüzler gerçe e çevrildikten sonra görülebilecektir. Yüzünü gerçe e çevirme eylemi, her
bir insanda potansiyel olarak vardır ve bunu irade etmesi yeterlidir. Yani nefs mertebelerini
birer birer a arak o dik yol geçildikten sonra gerçekli in ilk basama ına ate e ula ılacaktır.
nsanın kendi iç dünyasında bir yolculu a çıkması ve iç aydınlanmasını gerçekle tirmesi ate i
görmekle ve ona yakla makla onun ı ı ıyla gerçek ı ı a yönelmekle ba layacaktır. Bu ise büyük
bir maceraya atılmaktır. Çünkü insan burada bir yolculu a çıkacaktır. Bu yolculuk kendi içine
do ru bir yolculuktur. Kendini bulmaya kendini bilmeye ve olmaya do ru bir yolculuktur.
Macera ate in ı ı ını ilk gören prangalarını çözüp ı ı a yönelen insanla birlikte ba layacaktır.
Ancak bu i çilelidir. Çünkü tüm prangaları çözüp gerçek hürriyete kavu mak ve ı ı a do ru
yol almak hiç de kolay de ildir. Önünde türlü engeller vardır. Bu engellerin ba ında kendi
81
Platon, Devlet, 514b.
82
Platon, Devlet, 514c.
83
En’am 6/32; A’raf 7/51.
84
Platon, Devlet, 515a.
85
Platon, Devlet, 515b.
86
Cevizci, a.g.e., s. 87; Aster, a.g.e., s. 219.
- 582 -
nefsinin engelleri gelir. Çünkü nefs her zaman kötülü ü emreder ve hep kendi dedi ini
yaptırmak ister.
87
Mevlana’nın ifadesiyle;
“E er addan, harften öteye geçmek istersen, kendini kendinden çıkar, kendini tertemiz arıt, kendi
nefsinden tamamıyla kurtul.
Kirli demir renginden kurtul da pırıl pırıl parlayan hayali demir gibi ol, riyazetle passız bir ayna
halini al.”
88
Tasavvuf dü üncesinde kötü huyların ve çirkin davranı ların ortaya çıkmasına sebep
olarak nefs gösterilmektedir. Yani errin kayna ı, kötülü ün temelidir. Kötülükleri iki kısımda
de erlendiren mutasavvıflar, birinin günahlar, di erinin ise kibir, haset, cimrilik, öfke, kin gibi
akla ve erdeme göre makbul olmayan kötü huylardır.
89
Bu ve bunun gibi mal, mülk, makam,
öhret, ehvet ve daha pek çok pranga insanın aya ını, elini ve boynunu ba lı tutmak ister.
Prangaların boyunlardan ve ayaklardan ba lı olması, insanın kurtulması mümkün olmayacak
en güçlü yerlerinden ba lanmasıdır. Ta ki o ilk ate i yani kendisini bu prangalardan kurtaracak
ı ı ı görene kadardır. Çünkü ilk ı ı ı yani ate i, asıl ı ık olan güne in veya güne ten aldı ı ısı ve
ı ı ı yansıtmaktadır. Dolayısıyla ate insanı önce prangalardan kurtaracaktır, sonra da gerçek
ı ık olan güne e yol almayı ö retecektir. Sonunda da güne e ula ıp güne te kaybolacaktır. Bu
kaybolu ontolojik anlamda bir yok olu de il, metafizik âlemde yeniden var olu tur.
Platondaki güne sembolizmi bunun ifadesidir.
Platon’un buraya kadar verdi i bilgiler tasavvuf dü üncesinin ana ilkelerini ve
kavramlarını vermektedir. Aynı zamanda tasavvuftaki geli im ilkelerini ve olgunla ma sürecin
ba langıç kurallarını vermektedir. Aynı zamanda bu yolda ilerlemek isteyenlerin önüne çıkacak
zorlukların ilk ön ilgilerini vermektedir. Çünkü insanın manevi geli im süreci bir
rehber/mür it e li inde seyr-ü sulûkünü tamamlamasıdır. Manevi geli imini tamamlamak
isteyen ve Allah’a varma iste i duyan ki i, yani Platon’un ifadesi ile ate i görmek ve onun ı ı ı
ile aydınlanarak güne e varmak isteyen ki i önce iradesini bu i e yöneltmeli, sonra da bilfiil
yola çıkmalıdır. te güne i görmek ve onun ı ı ında yok olmak isteyen kimsenin geçirdi i
e itim sistemine seyr-u sulûk denmektedir.
90
Bundan sonra Platon hakikati görmede ate ve ı ık sembolünün önemi ve insanın
ya ayaca ı geli im sürecini daha ayrıntılı bir ekilde sembolize edecektir. Bu süreç aynı
zamanda “karanlık”tan “aydınlı a” çıkma serüvenidir.
91
Bilindi i gibi tasavvuf dü üncesinde
karanlık, cahillik ve bilgisizlikle e de er olup Platon’un vurguladı ı husus, ki inin ate ve
güne ten alaca ı ı ıkla bilgisizlikten kurutulma eylemidir. Bu eylem nihayetinde Marifetullah
92
ile sonuçlanacaktır. Yani “…mevsimleri, yılları yapanın, bütün görülen dünyayı düzenleyenin,
ma arada onun ve arkada larının gördükleri her eyin asıl kayna ının güne oldu u” bilgisine vakıf
olacaktır.
93
c. Aydınlık/Güne
Platon’un bu a amada sordu u soru udur: Zincire ba lı olanlardan biri bu
zincirlerden kurtarılıp, bilgisizli ine son verilerek ba ını kaldırmasını ve gözlerini ı ı a do ru
çevirip yürümesini sa ladı ımız takdirde sonuç ne olacaktır? Platon’un buradaki cevabı
alı kanlıklarını bir anda terk edip, bulundu u ortamdan bir ba ka ve daha üst bir ortama
geçmek sadece zincirlerden kurtarılan birinin de il herkesin ya ayaca ı zor bir durum olaca ı
yönündedir. Çünkü gözü kama acak, yeni duruma alı mak zor olacaktır. Üstelik uzun
zamandır gördü ü gölgeler gerçek sanılıp sonradan bir yanılsama oldu u ı ı ı gördükten
87
Yusuf, 12/53.
88
Mevlânâ (2003). Mesnevi, çev.: efik Can, stanbul 2003, C.I/3458
89
Hucvirî (1982). Ke fu’l-Mahcûb, çev.: Süleyman Uluda , stanbul 1982, 309.
90
Aynî, M.Ali, (1992). Tasavvuf Tarihi, sad.: H. R.Yanyalı, stanbul, s. 275; Cebecio lu, Ethem, (2004). Tasavvuf Terimleri ve
Deyimleri Sözlü ü, stanbul 2004, s. 565; Öztürk, Y. Nuri, (1990).
Kur’an ve Sünnete Göre Tasavvuf, stanbul, s. 104;
91
Yasa,
a.g.m. sa.28, s. 45.
92
Hucvirî,
a.g.e., s. 397; Ku eyrî, (1991).
Ku eyri Risalesi, çev.: Süleyman Uluda , stanbul, s. 487.
93
Platon,
Devlet, 516c.