17
•
WINTER 2012 / NUMBER 60
01-18
bilig
Literary
Heritage Tourism and
Literary Spaces in Turkey
Alpaslan Aliağaoğlu
Mehmet Narlı
Abstract
Tourism has become a different case recently. Today, almost
everything can be the focus of tourism interest. Hence the in-
terest in heritage tourism has also. Heritage is related to every-
thing which is the legacy of the past.
Heritage tourism is the
consumption of the past for the aim of tourism. Being very
comprehensive, heritage tourism is examined under different
titles. One of these is the literary heritage tourism. Literary
heritage tourism is a place where literature, the space, and
tourism meet.
Literary people, their living and working areas
are the main attractions of heritage tourism. In this study the
potential of tourism in Turkey's literary heritage are put in
place. This is being done by using Herbert’s typology. Results
show that there already exist the literature tourism and the po-
tential areas for literary heritage tourism areas in Turkey. The
museum belonging
to literary persons, Istanbul, Mevlana cel-
ebrations, Çanakkale wars are foremost examples on this issue.
Keywords
Tourism, literary heritage tourism, literary spaces, Turkey.
_____________
Balıkesir
University, Faculty of Science and Letters / Balıkesir
alpaslan38ster@gmail.com
Balıkesir University, Faculty of Science and Letters / Balıkesir
metenar@yahoo.com
19
•
KIŞ 2012 / SAYI 60
19-56
bilig
Sokakta Aldım Bir Tane
Evde Oldu Bin Tane
Uwe Bläsing
Özet
Bu çalışmada Türkçede geçen tahtakurusu adına çeşitli açılar-
dan ışık tutulmağa çalışılacaktır. Herkesin bildiği Türkçe
tah-
takurusu adının yanı sıra öncelikle bazı göçmen gruplarının
ağızlarında görülen
kandalay,
kandalayan,
kandağay ve
kandalar
gibi farklı biçimlerde görülen sözcüğün içyüzü dil tarihi yönün-
den açıklanmağa çalışılacaktır. Açıklamalar sırasında konuya
katkısı olan her tür veriden yararlanılacaktır. Açıklaması yapılan
kelimelerin diğer
Türk dillerindeki biçimlerine, diğer dillerdeki
durumuna da bakılacaktır.
Anahtar Kelimeler
Tahtakurusu, kandalay, kandalayan, kandağay ve kandalar,
etimoloji, kültür tarihi
Acaba bu nedir?
Bir bilmecedir, başka ne olabilir? Acaba cevabı nedir? En iyisi,
bu mühim sorunun çözümü için kulak asalım sanat-ı edebînin eski üstad-ı meş-
huru olan muhterem Karagöz ile Hacivat efendilerin
Bakkallık geçen sokaktaki
şu sevimli ağız kavgasına:
HACİVAT : Karagöz’üm, ben sana bir şey söyleyeceğim.
KARAGÖZ : Söyle bakalım!
HACİVAT : Bilmece bilir misin?
KARAGÖZ :
Maşallah!
HACİVAT :
Efendim?
KARAGÖZ :
Maşallah!
HACİVAT : Demek bilirsin!
_____________
Leiden Üniversitesi / Hollanda
uwe.blaesing@gmail.com
•
Bläsing, Sokakta Aldım Bir Tane, Evde Oldu Bin Tane
•
20
•
bilig
KIŞ 2012 / SAYI 60
KARAGÖZ :
Zâhir!
HACİVAT :
Yaa!
KARAGÖZ : Elbet.
Bilmece demek ben demek, ben demek bilmece demek.
Söyle bilmeceni, al cevabını!
HACİVAT : Peki, Karagöz’üm, bir tane söyleyim.
KARAGÖZ : Söyle bakalım.
HACİVAT : Efendim, “Sokakta aldım bir tane, evde oldu bin tane”.
Nedir o, bil!
KARAGÖZ : Onu bilirim yahu!
HACİVAT : Nedir efendim?
KARAGÖZ :
Tahtakurusu.
HACİVAT : Hay allah müstahakını versin, Karagöz’üm! Tahtakurusu
olur mu?
KARAGÖZ : Sokakta bir tane al da bak, evde on bin tane olur.
HACİVAT : Benim söylediğim bilmece “nar”.
KARAGÖZ : Haaa, nar. (
Güler.) he he he! (Kudret 1968: 222).
Dur, dur, bu kadar yeter! Nar mı? Tahtakurusu mu? Bundan bir şey an-
lamadık. Kahramanlarımız her zamanki gibi nefis münakaşalarıyla içimizi
ısıtarak bizi
fevkalade eğlendirdiler, ama sorulan sorunun çözülmesine pek
yardımcı olmadılar. Daha güvenilir bir kaynak bulmak üzere zıllühayal
dünyasını terk ederek bilim dünyasına girmekte fayda var; sözün kısası
Karagöz’den Başgöz’e geçelim. Meşhur Türkolog ve halkbilimcilerden
İlhan Başgöz ve Andreas Tietze’nin hazırladığı
Bilmece, a corpus of Turkish
Riddles başlıklı, Türkçenin bilmece varlığını çok ayrıntılı olarak yansıtan
dev esere göre Hacivat beyefendimiz bu kavgadan haklı çıkar, çünkü
Çar-
şıdan aldım - bir tane; eve getirdim - bin tane türünden bilmecelerin yanıtı
hep
nar’dır (bk. 1973: no. 594.5). Yukarıda zıllühayalce tartışılan
hususta
Karagözcüğümüzün şerefini kurtarabilmek üzere Türkçenin bilmece zen-
ginliğini daha derinlemesine tararsak, yanıtı hem
nar hem de
tahtakurusu
olabilen bir bilmece tipine gerçekten rastlamaktayız:
Hanım uyandı, cama dayandı,
cam kırıldı, kana boyandı. (Başgöz ve Tietze 1973: no. 57.1, ve no. 594.10).
Demek ki, “Bilmece demek ben demek, ben demek bilmece demek” diye
göğsünü kabartan Karagöz yanılmışsa da, yine biraz haklıdır, değil mi? Aca-
ba kalender kuklamızın “yaşadığı” devirde bir Osmanlı sokağının ortasında
cazibeli bir mizahla tartışılan önceki bilmecenin de iki cevabı mı vardı? Ama
aşağıda ne bu soru ne de bilmece üzerinde durmak istiyorum, çünkü çalış-